- Bu konu 17 yanıt içerir, 9 izleyen vardır ve en son
Anonim tarafından güncellenmiştir.
-
YazarYazılar
-
13 Eylül 2013: 17:08 #815550
Anonim
Soru 16: Ehli Sünnet ile Alevileri anlaşmazlığa düşüren kimlerdir? Ehli Sünnete ait sanılan Hz. Ali r.a.’ı tenkid eden fikirler nelerdir?
Alevilerin tenkide maruz bırakan fikirlerin Ehli Sünnet Vel Cemaatten olmadığı anlaşıldığına göre elbette bu fikirler o kisveye girmiş ya hariciler gibi vehhabiler olabilir ya da dinsizlerin müslümanları ayrımcılığa atmak ve birbirileri arasında çatışmalar çıkartmak için olduğunu görmemek mümkün değildir. Mesela tenkide sebep olan fikirlerden biri olan “Hâşâ, siyaseti bilmediğinden hilâfete tam liyakat göstermemiş, idare edememiş diyorlar.” bunun böyle olmadığı hiçbir ehli sünnete ait kaynaklarda bulunmadığı gibi hiçbir ehli sünnete tabi alim ve evliyalarda dahi böyle bir düşünce söz konusu değildir. Bilakis ehli sünnet alevilerden daha çok Hz. Ali r.a.’ı dualarında yer almakta ve islamiyette gereken yerini Şahı Velayet olarak ayırmaktadır.
Soru 17: Diğer inadi meselelere kıyas edecek olursak : Ehl-i Sünnetin inadına sünneti terk etmenin faydası var mıdır? Zararı nelerdir?
Bu meselede inatlaşmanın gereksiz olduğunu daha önceki sorularda cevaplandığı için tekrar ifade etmek yersiz olacaktır. Fayda ve zarar kısmına bakarsak :
Şu kısa tarîkın evradı: İttiba-ı sünnettir, feraizi işlemek, kebairi terketmektir. (Sözler)
Demek islamiyette sünneti seniyye farzlar ile o kadar iç içe girmiş ki sünnet terk eden adam daha islamiyetin gereğini yerine getiremez.
Ey nefis! Az bir ömürde hadsiz bir amel-i uhrevî istersen ve herbir dakika-i ömrünü bir ömür kadar faideli görmek istersen ve âdetini ibadete ve gafletini huzura kalbetmeyi seversen, Sünnet-i Seniyeye ittiba et. Çünki bir muamele-i şer’iyeye tatbik-i amel ettiğin vakit, bir nevi huzur veriyor. Bir nevi ibadet oluyor. Uhrevî çok meyveler veriyor. Meselâ: Birşeyi satın aldın. Îcab ve kabul-i şer’iyeyi tatbik ettiğin dakikada, o âdi alış-verişin bir ibadet hükmünü alır. O tahattur-u hükm-ü şer’î bir tasavvur-u vahy verir. O dahi, Şârii düşünmekle bir teveccüh-ü İlahî verir. O dahi, bir huzur verir. Demek Sünnet-i Seniyeye tatbik-i amel etmekle bu fâni ömür, bâki meyveler verecek ve bir hayat-ı ebediyeye medar olacak olan faideler elde edilir. فَآمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِهِ النَّبِىِّ اْلاُمِّىِّ الَّذِى يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَكَلِمَاتِهِ وَاتَّبِعُوهُ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ fermanını dinle. Şeriat ve Sünnet-i Seniyenin ahkâmları içinde cilveleri intişar eden esma-i hüsnanın herbir isminin feyz-i tecellisine bir mazhar-ı câmi’ olmağa çalış… (Sözler)
17 Mayıs 2014: 14:51 #817169Anonim
Güzel olmus
29 Temmuz 2014: 23:09 #817397Anonim
Negüzel risalenin satırlarından cevaplamışsın takip ediyoruz.
12 Ekim 2015: 21:51 #818742Anonim
Bundan kırk-elli sene evvel, büyük kardeşim Molla Abdullah (Rahmetullahi Aleyh) ile bir muhaveremi hikâye ediyorum:
O merhum kardeşim, evliya-i azîmeden olan Hazret-i Ziyaeddin (Kuddise Sırruhu)nun has müridi idi. Ehl-i tarîkatça, mürşidinin hakkında müfritane muhabbet ve hüsn-ü zan etse de makbul gördükleri için o merhum kardeşim dedi ki: “Hazret-i Ziyaeddin bütün ulûmu biliyor. Kâinatta, kutb-u a’zam gibi her şeye ıttılaı var.” Beni, onunla rabtetmek için çok hârika makamlarını beyan etti.
Ben de o kardeşime dedim ki: “Sen mübalağa ediyorsun. Ben onu görsem, çok mes’elelerde ilzam edebilirim. Hem sen, benim kadar onu hakikî sevmiyorsun. Çünki kâinattaki ulûmları bilir bir kutb-u a’zam suretinde tahayyül ettiğin bir Ziyaeddin’i seversin; yani o ünvan ile bağlısın, muhabbet edersin. Eğer perde-i gayb açılsa ve hakikatı görünse, senin muhabbetin ya zâil olur veyahut dörtte birisine iner. Fakat ben o zât-ı mübareki, senin gibi pek ciddî severim, takdir ederim. Çünki sünnet-i seniye dairesinde, hakikat mesleğinde, ehl-i imana hâlis ve tesirli ve ehemmiyetli bir rehberdir. Şahsî makamı ne olursa olsun, bu hizmeti için ruhumu ona feda ederim. Perde açılsa ve hakikî makamı görünse, değil geri çekilmek, vazgeçmek, muhabbette noksan olmak; bilakis daha ziyade hürmet ve takdir ile bağlanacağım. Demek ben hakikî bir Ziyaeddin’i, sen de hayalî bir Ziyaeddin’i seversin.” {(Haşiye): Çünki sen muhabbetini ona pek pahalı satıyorsun. Verdiğin fiatın yüz defa ziyade bir mukabil düşünüyorsun. Halbuki onun hakikî makamının fiatına, en büyük muhabbet de ucuzdur.}
Kastamonu Lahikası ( 88 – 89 )
-
YazarYazılar
- Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.