• Bu konu 32 yanıt içerir, 5 izleyen vardır ve en son Anonim tarafından güncellenmiştir.
4 yazı görüntüleniyor - 31 ile 34 arası (toplam 34)
  • Yazar
    Yazılar
  • #814850
    Anonim

      Orjinal metin:

      Ve bu hadsiz ihtiyacat içinde yuvarlanan mahlûkatı terbiye eden, bilbedâhe, yine rahmettir.

      Orjinal olmayan metin:

      Sonsuz ihtiyaçlar içinde yuvarlanan mahlûkatı terbiye eden, apaçık görüldüğü üzere, yine rahmettir.

      Birincisi: Cümlenin başındaki “ve” ve “bu” tamamen kald ırılmış. “Ve” nin kald ırılması ile, cümlenin önceki cümleyle irtibatı kesilmiş. “Bu” nun kaldırılması ile de, terbiye edilenin ne olduğuna vurgu yapan mana bozulmuş.

      İkincisi: “Hadsiz” “sonsuz” şeklinde çok misalini gösterdiğimiz klasik değişiklik devam ettirilmiş.

      Üçüncüsü: “İhtiyacat” “ihtiyaçlar” olarak değiştirilmiş. Buradaki ve buna benzer çoğu yerdeki “at” eki zaten çoğulu ifade eden bir ektir. Okuyan kişi bunu bir kez öğrense, ondan sonraki karşısına çıkan, bu ekin olduğu bütün kelimeleri anlayabilir. Yani yapılan işin mantıksızlığı içinde, her defasında balık yakalamaktansa, bir defa balık yakalamayı öğretmek çok daha mantıklıdır.

      Dördüncüsü: Görüldüğü üzere “mahlûkat” kelimesine dokunulmamış. O halde “ihtiyacat” ın değişmesine ne gerek vardı ?

      Beşincisi: Bilbedâhe” lugatlarda şu şekilde geçiyor..“Açıklıkla, açıktan, meydanda olarak, besbelli, ap açık bir şekilde.” Yani bu ke limenin “apaçık görüldüğü üzere” şeklinde bir karşılığı yok. Her zamanki gibi 3 lugatta baktım böyle birşey göremedim. Hem bu kelimenin manası bir önceki cümlede “açıkça” olarak değişmişken ve burada da diğer cümledeki manayı aynen ifade ederken neden bu cümlede farklı değiştirilmiş ? Tahrifçiler yaptıkları işin her noktasında kendileri ile çelişiyorlar. Ya 2 dakika önce yaptıkları çeviriyi bile dikkate almayıp, hemen ardından gelen aynı kelimeyi başka manalara çeviriyorlar, ya da Allah onlara unutturuyor ki maskara oluyorlar..

      Şu cümleyi karşısına alan biri cümle içinde geçen “bilbedâhe” nin ne olduğunu bilmese dahi, cümlenin ne manaya geldiğini çok değil 10-20 sn. düşünse anlar, belki o kadara da gerek kalmaz, okurken anlar. Hatta o kelimenin de cümle içindeki halinden, az çok tahmini bir karşılığını bulabilir. Ki bu kelimenin Risalelerde sıkça geçtiğini hatırlarsak, karşısına her çıkışında biraz daha bu kelimenin manasına vakıf olur. Tahrifçi zihniyet acaba, bir saat tefekkürün bir sene nafile ibadetten daha hayırlı olduğunu hiç hatırlamaz mı ? Herşeyi çevirdiğinizde insanlar bu içi boş kelimelerinizi mi tefekkür edecek ? Tam manasını veremediğiniz hatta çoğu yerde aksi mana verdiğiniz cümleleri kelimeleri mi tefekkür edecek ? İnsanları nelerden mahrum ettiğinizin farkında mısınız ? Hadi diyelim, sizin bu çevirilerinizi tefekkür ettiler. İşte o zaman daha da korkun. Çünkü o kadar yanlış çeviri insanların fikirlerini nereye götürür bilinmez..

      #814865
      Anonim

        Orjinal metin:

        Ve bir ağacın bütün heyetiyle meyvesine müteveccih olduğu gibi, bütün kâinatı insana müteveccih eden ve her tarafta ona baktıran ve muavenetine koşturan, bilbedâhe, rahmettir.

        Orjinal olmayan metin:

        Bir ağaç her şeyiyle meyvesi için var olduğu gibi, bütün kâinatı insan için var eden ve her tarafta ona baktıran, onun yardımına koşturan, açıkça, rahmettir.

        Birincisi:

        Ve bir ağacın

        Bir ağaç

        1. Baştaki “ve” kaldırılmak suretiyle her zamanki gibi, bir önceki cümle ile bağlantı koparılmış, müstakil bir hale getirilmiş.

        2. Çok yerlerde kelimelerin sonuna “in, ın” ekleyenler, burada da “ağacın” “ın” ını kaldırarak bir yeniliğe imza atmışlar. Aidiyeti ifade eden “ın” ekini kaldırarak, kuru bir ağaca çevirmişler. Allah size akıl fikir versin. Başka yerde ısrarla eklediğiniz bu eki, burda tam istediğiniz gibi bir durum varken, bu kez neden kaldırırsınız ?

        İkincisi:

        meyvesine müteveccih olduğu gibi

        meyvesi için var olduğu gibi

        Bu kısımdaki değişiklik “bu kadar da olmaz” dedirtecek cinsten. “Meyvesine müteveccih” “meyvesine yönelmiş” ya da “meyvesine yönelik” anlamında olmasına rağmen, “meyvesi için var” anlamını nasıl çıkardılar, nerden buldular anlaşılır gibi değil. Hiç mi Risale okumazsınız be hey adamlar ? Hiç mi lugat bilmezsiniz, hiç mi lugata bakmazsınız, araştırmazsınız ?

        Üçüncüsü:

        “bütün kâinatı insana müteveccih eden”

        bütün kâinatı insan için var eden”

        Ve yine aynı kelime aynı hata. Kainatın insana müteveccih olması ile insan için var olması nasıl aynı şey olur ? İnsana müteveccih olması, güneşin insan için doğması, hayvanların, bitkilerin, herşeyin insana yönelik gayelerinin bulunması gibi anlamlara geliyor. İnsan için var olması terkibi bu manayı vermez ki. Hem kainat sadece insan için var değildir. Allah cc. kendi sanatlarını görmek ve görenlerin de gözünden görmek gibi daha pek çok hikmetlere binaen kainatı yaratmıştır. Ama kainat insana müteveccihtir. Bütün herşeyiyle insana hizmet eder.

        Dördüncüsü:

        ve muavenetine koşturan”

        onun yardımına koşturan


        Orjinalindeki “ve” kaldırılarak keyfi bir değişiklik yapılmış. Zaten buradaki “ve” kâinatın insanın yardımına koşmasını belirten bir bağlaçtır. Cümlenin gerisiyle bağlantıyı kurduğu için ayrıca belirtilmesi gerekmiyor. Ancak sadeleştirme bu bağlacı kaldırmakla, yerine “onun” koyup, kainatın insana müteveccih oluşunu ayrıca belirtmek durumunda kalmıştır.“Ve” gibi kısacık bir bağlaç bu vazifeyi yaparken, daha uzun olan “onun” koymak, ne akılla, ne anlamaya fayda sağlamak gayesiyle izah edilemez.

        Beşincisi:

        bilbedâhe, rahmettir”

        açıkça, rahmettir”

        Tahrifçi mantıkta zerre kadar titizlik, dikkat yok. Hatta zahmet edip böyle ağır veballi bir işte lugata bile bakmak yok. Ve sürekli kendileri ile çelişen bir durum içerisindeler. Buradaki “bilbedâhe” buna bir kez daha şahitlik yapıyor. Bu kelimeyi birkaç cümle önce “açıkça” diye çevirenler, bir önceki cümlede “apaçık görüldüğü üzere” diye çevirmişler ve devamındaki bu cümlede de yine “açıkça” şeklinde çevirmişler. Zavallı lugat yoksunları. Bu yaptıkları, ne kadar laubali hareket ettiklerini de gösteriyor maalesef..

        #814867
        Anonim

          Orjinal metin:

          Ve bu hadsiz fezâyı ve boş ve hâli âlemi dolduran, nurlandıran ve şenlendiren, bilmüşahede, rahmettir.

          Orjinal olmayan metin:

          Bu sonsuz uzayı ve boş, ıssız âlemi dolduran, nurlandıran ve şenlendiren, bizzat gördüğümüz gibi, rahmettir.

          Birincisi:

          “Ve bu hadsiz fezâyı

          Bu sonsuz uzayı

          Burada yapılan değişiklikler de tahrifçilerin kabiliyetsizliğini, lugat bilmemezliğini, dikkatsizliğini gösteriyor. Hem bu kelimeler bilinmeyen kelimeler arasında değildir. “Fezâ” çok kullanılan bir kelime olmasa da, çok bilinen bir kelime olduğu bilinen bir gerçektir.

          1. Orjinal metnin başındaki “ve” kaldırılarak, genelde yaptıkları gibi, önceki cümleden bağlantı koparılmış.

          2. “Hadsiz” hem bilinen bir kelime olmakla birlikte, hem de kimi yerde “sonsuz” kimi yerde de “sayısız” şeklinde değiştirilmekle, tahrifçilerin ne kadar tutumsuz bir iş sergilediklerini gösteriyor. Tahrifçiliğin bir gereği..

          3. “Fezâ” kelimesini kısır bir “uzay” manasında değiştirmişler. Halbuki bu kelimenin tek anlamı bu değildir. Mesela lugatlarda geçen “Yıldızlar arasındaki geniş boşluk. Gökyüzü.” de bu kelimenin manalarındandır. Ki cümlenin hemen devamında geçen “boş ve hâli alemi dolduran” ifadesi, bu kelimenin cümlede hangi anlamda kullanıldığını anlamak için kafidir. Risalelerde bunun gibi hemen kelimenin devamında anlamı verilen kısımlar oldukça fazladır.

          İkincisi:

          “ve boş ve hâli âlemi dolduran

          “ve boş, ıssız âlemi dolduran

          1. Buradaki “ve” lerden 2. sinin, anlamayı sağlayacak bir etkisi olmadığı halde kaldırılması, tamamen tahrifçilerin keyfe dair yaptığı bir faaliyettir.

          2. “Hâli” kelimesinin de manası sadece ıssız değildir. Bu kelime “Tenhâ. Boş. Sahipsiz. Issız. İçinde bir şey olmama.” gibi manalara gelir. Yani burada kullanılan manasının, gerideki ifadeleri de destekleyen “İçinde bir şey olmama” olması ihtimali daha fazladır. Tahrifçilerin kullandığı “ıssız” bu manayı vermekten çok uzaktır.

          #814869
          Anonim

            Orjinal metin:

            Ve bu fâni insanı ebede namzet eden ve ezelî ve ebedî bir Zâta muhatap ve dost yapan, bilbedâhe, rahmettir.

            Orjinal olmayan metin:

            Ve fâni insana ebediyet nimetini veren, onu ezelî ve ebedî bir Zât’a muhatap ve dost kılan, açıkça, yine rahmettir.

            Birincisi:

            Ve bu fâni insanıebede namzet eden

            Vefâni insanaebediyet nimetini veren

            1. Orjinalindeki “bu” kaldırılarak, insana işaret eden vurgu yok edilmiştir.

            2. “Fâni insanı” “fâni insana” şeklinde değiştirilmekle cümlenin bu kısmındaki mana tamamen değiştirilmiştir.

            3. “Ebede namzet eden” ile “ebediyet nimetini veren” terkibleri tamamen birbirinden alakasız farklı manalarda ifadelerdir. “Namzet” in manası “aday” dır, “nimet” değildir. “Aday” ın dahi “nimet” şeklinde bir karşılığı yoktur. Dolayısıyla orjinalindeki mana insanın ebede aday edilmesidir. Tarrifçilerin çevirisinde ise, bu manayı anlatmaktan ziyade, kendi kafalarında oluşturduğu, ebediyetin bir nimet olarak verilmesi manası var. Aday olmak henüz daha gelmemiş bir gerçeği anlatma manasında iken, orjinal olmayan metinde peşin verilen birşey gibi, yani şu an insan ebedi hayatın içinde imiş gibi bir mana hakimdir. Kısacası tahrifçilere “ebede aday eden, yapan” şeklinde en kolay ve doğru bir çeviriyi yapmak zor gelmiş ve en zor ve yanlış olan değişikliği tercih etmişlerdir. İşin aslı bu kısımda “namzet” dışında az bildiğimiz bir kelime daha yoktur. Haliyle yapılan bütün tasarrufatlar keyfidir, sadeleştirme değil tahriftir.

            İkincisi:

            ve ezelî ve ebedî bir Zâta muhatap ve dost yapan

            onu ezelî ve ebedî bir Zât’a muhatap ve dost kılan

            1. Orjinalindeki “ve” bağlacını “onu” ile değiştirerek tamamen lüzumsuz ve faydasız bir yol tercih edilmiş. Zaten “ve” nin ifade ettiği bir manayı anlaşıldığı halde “onu” ile değiştirmek, keyfiyetin, müellife hürmetsizliğin, çok bilmişliğe yatmanın bir sonucu olsa gerektir.

            2. Bu terkibin ortası olduğu gibi muhafaza edilmiş. Ve sonundaki “dost yapan” ifadesi, “dost kılan” şeklinde değiştirilmiş. Cümle içinde aynı manayı verseler de “yapmak” “kılmak” tan çok daha fazla kullanılan ve bilinen bir fiildir. Bu değişiklik; tahrifçilerin “Yayıncı Notu” n da bildirdikleri, “Öncelikle, Risale-i Nur un mesajının günümüz diliyle ve en açık biçimde anlaşılması esas alındı.” sözlerine, kendi elleriyle yazdıkları “yalan söylüyorsunuz” diye verilen bir cevaptır.

            Üçüncüsü:

            “bilbedâhe, rahmettir”

            açıkça, yine rahmettir”

            Burada da “bilbedâhe” daha önceden de olduğu gibi, değişik değişik şekillerde çevrilmeye devam edilmiş. Ve “yine” ilavesinin bir hikmete binaen konulduğu iddiası tamamen hurafedir. Bu ilavenin orjinalinde anlatılan manaya bir katkısı söz konusu değildir.

          4 yazı görüntüleniyor - 31 ile 34 arası (toplam 34)
          • Bu konuyu yanıtlamak için giriş yapmış olmalısınız.