Eğer denilse: Mübarek İslâmiyet ve nuranî Asr-ı Saadetin başına gelen o dehşetli kanlı fitnenin hikmeti ve vech-i rahmeti nedir? Çünki onlar, kahra lâyık değil idiler?
Elcevab: Nasılki baharda dehşetli yağmurlu bir fırtına, her taife-i nebatatın, tohumların, ağaçların istidadlarını tahrik eder, inkişaf ettirir; herbiri kendine mahsus çiçek açar; fıtrî birer vazife başına geçer. Öyle de: Sahabe ve Tâbiînin başına gelen fitne dahi, çekirdekler hükmündeki muhtelif ayrı ayrı istidadları tahrik edip kamçıladı; "İslâmiyet tehlikededir, yangın var!" diye her taifeyi korkuttu, İslâmiyetin hıfzına koşturdu. Herbiri, kendi istidadına göre câmia-i İslâmiyetin kesretli ve muhtelif vazifelerinden bir vazifeyi omuzuna aldı, kemal-i ciddiyetle çalıştı. Bir kısmı hadîslerin muhafazasına, bir kısmı şeriatın muhafazasına, bir kısmı hakaik-i imaniyenin muhafazasına, bir kısmı Kur'anın muhafazasına çalıştı ve hâkeza.. Herbir taife bir hizmete girdi. Vezaif-i İslâmiyette hummalı bir surette sa'yettiler. Muhtelif renklerde çok çiçekler açıldı. Pek geniş olan âlem-i İslâmiyetin aktarına, o fırtına ile tohumlar atıldı; yarı yeri gülistana çevirdi. Fakat maatteessüf o güller ve gülistan içinde ehl-i bid'a fırkalarının dikenleri dahi çıktı.
Güya dest-i kudret, celal ile o asrı çalkaladı, şiddetle tahrik edip çevirdi, ehl-i himmeti gayrete getirip elektriklendirdi. O hareketten gelen bir kuvve-i anilmerkeziye ile pek çok münevver müçtehidleri ve nuranî muhaddisleri, kudsî hâfızları, asfiyaları, aktabları âlem-i İslâmın aktarına uçurdu, hicret ettirdi. Şarktan garba kadar ehl-i İslâmı heyecana getirip, Kur'anın hazinelerinden istifade için gözlerini açtırdı...
Asr-ı Saadet: Saadet asrı, peygamberimiz (asm) ile dört halife devri.
Vech-i rahmet: Merhamet yönü, rahmet vechi.
Taife-i nebatat: Bitkiler topluluğu.
İstidad: Kabiliyet, yetenek.
İnkişaf: Açılma, meydana çıkma, gelişme.
Sahabe: Hz.Muhammedi (asm) sağlığında görüp iman ederek yolunda gitmiş ilk müslümanlar.
Tâbiîn: Sahabelerle görüşüp arkalarından gidenler, Peygamberimizle (asm) sağlığında görüşüp iman etmiş olanlarla görüşüp ders alan ve yollarını izleyenler.
Câmia-i İslâmiyet: İslâmiyet topluluğu, müslüman topluluk.
Kesret: çokluk, bolluk.
Kemal-i ciddiyet: Tam ciddilik, son derece ciddilik.
Hakaik-i imaniye: İmana ait hakikatlar.
Vezaif-i İslâmiyet: İslâmiyet vazifeleri, islâm dinindeki görevler.
Muhtelif: Çeşitli, farklı, ayrı ayrı.
Âlem-i İslâmiyet: Müslümanlık dünyası.
Gülistan: Gül bahçesi.
Ehl-i bid'a: Dinin kabul etmediği uydurma anlayış ve yaşantı şekillerini dine sokup bozmaya çalışanlar.
Dest-i kudret: Kudret eli, Allah'ın (cc) sonsuz güç ve kuvveti.
Celal: Büyüklük, ululuk, haşmet.
Ehl-i himmet: Din için çalışma ve dini koruma gayretini kuvvetli taşıyanlar.
Kuvve-i anilmerkeziye: Merkezkaç kuvveti, merkezden dışa doğru itme gücü.
Münevver: Nurlu, nurlanmış, parlak. *Bilgili.
Müçtehid: Ayetlerden ve hadislerden dinin hükümlerini çıkarabilen çok büyük islam alimi.
Muhaddis: Hadis alimi, hadis ilmi uzmanı.
Aktab: Kutuplar, ermiş kişi olan velilerin başları.
Aktar: Her taraf.
Ehl-i İslâm: Müslümanlar.