İlim-irfan
Well-known member
Üstad Mehmed Âkif'in hayatının incelenmesi, araştırılması elbet çok güzel bir davranıştır. Ne var ki Üstad Âkif konusunda bazı şahsiyetlerin Âkif "uzmanı kesilerek" yerli yersiz bazı isnadlarda bulunması, gerçekleri ters yüz edici açıklamalar yapması gerçekten üzücü
. Geçen hafta "Zaman Gazetesi"nde çıkan bir söyleşide Sultan Abdülhamid'in hal fetvasını merhum Mehmed Âkif'in yazdığı iddia olundu. Ayrıca M. Fahreddin isminin de Âkif'in müstear ismi olduğu ileri sürüldü. Bu iddiaların gerçeklerle uzaktan yakından ilişkisi yoktur. Gerçekler tamamıya ters yüz edilmiştir. Şimdi bu iddiaları cevaplayalım:
"M. Fahreddin", Alay Müftüsü M. Fahreddin Efendi'dir, Âkif'in çok sevdiği bir şahsiyettir. Nitekim Sırat-ı Müstakim -Sebilürreşad mecmualarının sahibi ve yazarı Eşref Edib, otuz yıllık dostu ve mecmualarının başyazarı Üstad Mehmed Âkif hakkında kaleme aldığı "Mehmed Âkif: Hayatı, Eserleri ve Yetmiş Muharririn Yazıları" adlı ilk cildini 1938'de (720 sayfa), ikinci cildini 1939'da kaleme aldığı (322) sayfalık eserde M. Fahreddin Efendi ile Mehmed Âkif arasındaki bazı anekdotları aktarır. Şöyle ki:
Bursa'da Yeşil'de
Bursalı Hacı Ziya Bey* anlatıyor:
Hastalığında kendisini ziyarete gitmiştim, beni görünce çok memnun oldu. Bursalı'yı, Yeşil Türbe'yi sordu.
"- Orada yediğimiz yemeği, orada geçirdiğimiz samimî günü hiç unutmam," dedi.
Abbas Halim Paşa Bursa Valisi olduğu zaman ara sıra Bursa'ya gelirdi. Medreseler o zaman açıktı. Bizim Bursa'daki talebe çalışkan idi. Medreseye gelir, talebe ile görüşür, onları çalışmaya teşvik ederdi. Bir gün kendisine Yeşil'de bir ziyafet verdik. Talebenin ziyafeti ne olacak? Kızarmış baş aldık, biraz da şu, bu
. Talebenin ona karşı gösterdiği hürmet, samimiyet onu çok mütehassis etmişti:
"- Sizin bu ziyafetiniz, emin olunuz ki, benim için en yüksek ziyafetlerden daha kıymetlidir," dedi.
Talebeye karşı teveccühü
Alay Müftüsü merhûm M. Fahreddin Efendi de o gün orada idi. Fahreddin Efendi malûm, meşhur münekkid. İlmiyeyi tenkid etti. Ben yeni yetişmekte olan ilmî neslin eskisi gibi olmadığını, ulûm-i diniye ile beraber ulûm-i müsbeteyi de tahsil etmekte olduğunu, asrın icabatını müdrik, münevver bir seviye-i fikriyede bulunduğunu, tahsil ve terbiyelerine itina edildiği takdirde memleket için kıymetli bir unsur-i terakkî olacaklarını söyledim.
Bu yolda Fahreddin Efendi ile şiddetli bir münâkaşa yaptık. Benim de o gün nutkum açılmıştı. Anlaşılan böyle ulu orta tenkide biraz kızmıştım. Üstad'ın huzurundan da kuvvet alıyordum. Hayli söyledim. Üstad sâde dinliyordu. Nihayet söze karıştı.
"- Fahreddin Efendi, dedi; sizin tenkidleriniz pek umumî oluyor. Siz eskiyi, yeniyi ayırmıyorsunuz. Şimdiki gençler hakikaten iyi çalışıyorlar, iyi yetişiyorlar. Ziya Efendi'nin söyledikleri doğrudur."
Fahreddin Efendi ile o kadar husûsiyeti olduğu hâlde onun fikrine iştirak etmemiş, hakperestliğini izhar etmişti.
Talebe kütüphanesinde
Sonra talebe kütüphanesini gezdik. Kütüphanede bütün yeni neşrolunan eserler, gazeteler, mecmualar mevcud idi.
"- Gördünüz mü Fahreddin Efendi, dedi, bugünkü talebenin fikrî ve ilmî inkişâfına nasıl çalışılıyor! Her şey gibi bunlar da bakılmaya muhtaçtır. İtina gösterilirse iyi yetişeceklerine hiç şüphe yoktur."
Kuvvetli hâfızası
Ne dersiniz, Üstad yirmi sene evvelki bu münakaşayı bana hatırlatmadı mı? Hafızasına hayret ettim:
"- Ziya Efendi, dedi. Sen o gün ne kadar ateşli idin. Fahreddin Hoca gibi inatçı bir münekkidi mağlup ettin."
"- Gençlik, dedim; şimdi artık ihtiyarladım da konuşmak bile istemiyorum."
"- Yok yok
. Senin gibi münevver bir adamı meyus görmek istemem."
"- Meyus değilim, fakat hakikaten ihtiyarladım Üstad!"
Dolayısıyla M. Fahreddin isminin M.Âkif'in müstearı olduğu tamamen lâf ü güzaftır.
***
Sultan Abdülhamid'in hal fetvasını Mehmed Âkif'in yazdığı iddiasına gelince:
Bir süre önce bu sütunda konuyla ilgili "Fetva'nın Tezvirnâmeye Dönüşümü" başlığı altında bir yazı kaleme almıştık. O yazıdan bir bölümü cevap mahiyetinde aşağıya aktarıyorum:
"Fetva Emini" Nuri Efendi, Abdülhamid'in "hal" fetvasını yazmayı kabul etmez. Bunun üzerine söz konusu fetva "Küçük Hamdi Efendi" ismiyle maruf olan meşhur müfessir Elmalılı M. Hamdi Yazır tarafından kaleme alınır.
Üstad M. Raif Ogan, zikri geçen fevtaya dair bir anısını şöyle dile getirir:
"Hamdi ve Asım Efendiler fanî hayatı terketmişlerdir. Küçük Hamdi Tefsir sahibi meşhur âllâme, Nasuh Efendi Zade Mustafa Asım Efendi de benim hocamdır. Bir gün Rasathane Müdürü merhum Fatin Efendi (Fatin Gökmen, F.G.) ile konuşurken ben ikisini de tenkid ederek dedim ki:
"- Bu iki din âlimi: Yaşlı ve metin âlim Fetva Emini Nuri Efendi'yi iğfal etmişlerdir. Bu biçimde hareket etmemeli ve hal'i kolaylaştırıcı şekli göstermemeli idiler. Bundan dolayı gayri şer'i hilelerle tarih huzurunda küçülmüş olduklarına üzülüyorum!
Benim bu tenkidime Fatin Hoca şöyle cevap verdi:
- Öyle değil, dedi. Onlar böyle yapmakla Sultan Abdülhamid'in hayatını kurtarmak maksadını güttüler. Hal'i için Fetvâ alınamadığı takdirde İttihatçılar Abdülhamid'i öldüreceklerdi. Nitekim hal'inden sonra bile Divan-ı Harbe vererek Fransa Kralı On altıncı Lui gibi hükmen idam ettirmek istemişlerdi. Divan-ı Harbe verilmesi güç hal ile önlendi. Eğer hal'e imkân bulamasalar idi mutlaka Divan-ı Harbe verir ve idam ettirirlerdi. Hamdi ve Asım Efendiler bunu bildiklerinden öyle davrandılar."
Fatin Gökmen'in Abdülhamid'in hal fetvasına dair görüşlerini aktaran Ogan, hal fetvasına dair kanaatlerini ise şöyle serdeder:
"Merhum Fatin Hoca'nın sözlerini ne tasvip, ne de tekzip ederim. Ancak, şurasını da ilâveyi gerekli bulurum ki, İslâm ve Osmanlı tarihinde zulmü adalet, haksızlığı hak gösteren fetvalar çoktur, fakat içlerinde Sultan Abdülhamid'in hal'inin mucip sebebleri olarak gösterilen yalanları dolanları bu denli bünyesinde toplamış bir iftira vesikası da yoktur.
"
.Bu fetvâ; yazan ve şeklini bulana kadar, kitaba uydurup imza ettiren için, hatta ilmiye tarihimiz için silinmez bir leke olarak kalacaktır."
Lütfen biraz iz'an, biraz da insaf
.
Yazıyı noktalarken, bahsi geçen iddiaları ileri süren zatı muhterem; bu yazının son iki paragrafını iyice okumalıdır
.
* Merhum Eşref Edib Bey'in 1938' yılındaki notu: "Ziya Bey, münevver, faziletli, irfanlı bir zattır. Şimdi Bursa'nın Ulu Câmii Hatibi'dir. Ticaretle iştigal etmektedir."
Fahri Güven - Milli Gazete
15/11/2009
"M. Fahreddin", Alay Müftüsü M. Fahreddin Efendi'dir, Âkif'in çok sevdiği bir şahsiyettir. Nitekim Sırat-ı Müstakim -Sebilürreşad mecmualarının sahibi ve yazarı Eşref Edib, otuz yıllık dostu ve mecmualarının başyazarı Üstad Mehmed Âkif hakkında kaleme aldığı "Mehmed Âkif: Hayatı, Eserleri ve Yetmiş Muharririn Yazıları" adlı ilk cildini 1938'de (720 sayfa), ikinci cildini 1939'da kaleme aldığı (322) sayfalık eserde M. Fahreddin Efendi ile Mehmed Âkif arasındaki bazı anekdotları aktarır. Şöyle ki:
Bursa'da Yeşil'de
Bursalı Hacı Ziya Bey* anlatıyor:
Hastalığında kendisini ziyarete gitmiştim, beni görünce çok memnun oldu. Bursalı'yı, Yeşil Türbe'yi sordu.
"- Orada yediğimiz yemeği, orada geçirdiğimiz samimî günü hiç unutmam," dedi.
Abbas Halim Paşa Bursa Valisi olduğu zaman ara sıra Bursa'ya gelirdi. Medreseler o zaman açıktı. Bizim Bursa'daki talebe çalışkan idi. Medreseye gelir, talebe ile görüşür, onları çalışmaya teşvik ederdi. Bir gün kendisine Yeşil'de bir ziyafet verdik. Talebenin ziyafeti ne olacak? Kızarmış baş aldık, biraz da şu, bu
"- Sizin bu ziyafetiniz, emin olunuz ki, benim için en yüksek ziyafetlerden daha kıymetlidir," dedi.
Talebeye karşı teveccühü
Alay Müftüsü merhûm M. Fahreddin Efendi de o gün orada idi. Fahreddin Efendi malûm, meşhur münekkid. İlmiyeyi tenkid etti. Ben yeni yetişmekte olan ilmî neslin eskisi gibi olmadığını, ulûm-i diniye ile beraber ulûm-i müsbeteyi de tahsil etmekte olduğunu, asrın icabatını müdrik, münevver bir seviye-i fikriyede bulunduğunu, tahsil ve terbiyelerine itina edildiği takdirde memleket için kıymetli bir unsur-i terakkî olacaklarını söyledim.
Bu yolda Fahreddin Efendi ile şiddetli bir münâkaşa yaptık. Benim de o gün nutkum açılmıştı. Anlaşılan böyle ulu orta tenkide biraz kızmıştım. Üstad'ın huzurundan da kuvvet alıyordum. Hayli söyledim. Üstad sâde dinliyordu. Nihayet söze karıştı.
"- Fahreddin Efendi, dedi; sizin tenkidleriniz pek umumî oluyor. Siz eskiyi, yeniyi ayırmıyorsunuz. Şimdiki gençler hakikaten iyi çalışıyorlar, iyi yetişiyorlar. Ziya Efendi'nin söyledikleri doğrudur."
Fahreddin Efendi ile o kadar husûsiyeti olduğu hâlde onun fikrine iştirak etmemiş, hakperestliğini izhar etmişti.
Talebe kütüphanesinde
Sonra talebe kütüphanesini gezdik. Kütüphanede bütün yeni neşrolunan eserler, gazeteler, mecmualar mevcud idi.
"- Gördünüz mü Fahreddin Efendi, dedi, bugünkü talebenin fikrî ve ilmî inkişâfına nasıl çalışılıyor! Her şey gibi bunlar da bakılmaya muhtaçtır. İtina gösterilirse iyi yetişeceklerine hiç şüphe yoktur."
Kuvvetli hâfızası
Ne dersiniz, Üstad yirmi sene evvelki bu münakaşayı bana hatırlatmadı mı? Hafızasına hayret ettim:
"- Ziya Efendi, dedi. Sen o gün ne kadar ateşli idin. Fahreddin Hoca gibi inatçı bir münekkidi mağlup ettin."
"- Gençlik, dedim; şimdi artık ihtiyarladım da konuşmak bile istemiyorum."
"- Yok yok
"- Meyus değilim, fakat hakikaten ihtiyarladım Üstad!"
Dolayısıyla M. Fahreddin isminin M.Âkif'in müstearı olduğu tamamen lâf ü güzaftır.
***
Sultan Abdülhamid'in hal fetvasını Mehmed Âkif'in yazdığı iddiasına gelince:
Bir süre önce bu sütunda konuyla ilgili "Fetva'nın Tezvirnâmeye Dönüşümü" başlığı altında bir yazı kaleme almıştık. O yazıdan bir bölümü cevap mahiyetinde aşağıya aktarıyorum:
"Fetva Emini" Nuri Efendi, Abdülhamid'in "hal" fetvasını yazmayı kabul etmez. Bunun üzerine söz konusu fetva "Küçük Hamdi Efendi" ismiyle maruf olan meşhur müfessir Elmalılı M. Hamdi Yazır tarafından kaleme alınır.
Üstad M. Raif Ogan, zikri geçen fevtaya dair bir anısını şöyle dile getirir:
"Hamdi ve Asım Efendiler fanî hayatı terketmişlerdir. Küçük Hamdi Tefsir sahibi meşhur âllâme, Nasuh Efendi Zade Mustafa Asım Efendi de benim hocamdır. Bir gün Rasathane Müdürü merhum Fatin Efendi (Fatin Gökmen, F.G.) ile konuşurken ben ikisini de tenkid ederek dedim ki:
"- Bu iki din âlimi: Yaşlı ve metin âlim Fetva Emini Nuri Efendi'yi iğfal etmişlerdir. Bu biçimde hareket etmemeli ve hal'i kolaylaştırıcı şekli göstermemeli idiler. Bundan dolayı gayri şer'i hilelerle tarih huzurunda küçülmüş olduklarına üzülüyorum!
Benim bu tenkidime Fatin Hoca şöyle cevap verdi:
- Öyle değil, dedi. Onlar böyle yapmakla Sultan Abdülhamid'in hayatını kurtarmak maksadını güttüler. Hal'i için Fetvâ alınamadığı takdirde İttihatçılar Abdülhamid'i öldüreceklerdi. Nitekim hal'inden sonra bile Divan-ı Harbe vererek Fransa Kralı On altıncı Lui gibi hükmen idam ettirmek istemişlerdi. Divan-ı Harbe verilmesi güç hal ile önlendi. Eğer hal'e imkân bulamasalar idi mutlaka Divan-ı Harbe verir ve idam ettirirlerdi. Hamdi ve Asım Efendiler bunu bildiklerinden öyle davrandılar."
Fatin Gökmen'in Abdülhamid'in hal fetvasına dair görüşlerini aktaran Ogan, hal fetvasına dair kanaatlerini ise şöyle serdeder:
"Merhum Fatin Hoca'nın sözlerini ne tasvip, ne de tekzip ederim. Ancak, şurasını da ilâveyi gerekli bulurum ki, İslâm ve Osmanlı tarihinde zulmü adalet, haksızlığı hak gösteren fetvalar çoktur, fakat içlerinde Sultan Abdülhamid'in hal'inin mucip sebebleri olarak gösterilen yalanları dolanları bu denli bünyesinde toplamış bir iftira vesikası da yoktur.
"
Lütfen biraz iz'an, biraz da insaf
Yazıyı noktalarken, bahsi geçen iddiaları ileri süren zatı muhterem; bu yazının son iki paragrafını iyice okumalıdır
* Merhum Eşref Edib Bey'in 1938' yılındaki notu: "Ziya Bey, münevver, faziletli, irfanlı bir zattır. Şimdi Bursa'nın Ulu Câmii Hatibi'dir. Ticaretle iştigal etmektedir."
Fahri Güven - Milli Gazete
15/11/2009