Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
Alimler ve Evliyalar
Abdülkâdir Geylânî (ra) Hakkında
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Ahmet.1" data-source="post: 546676" data-attributes="member: 1040028"><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Meclisi müslüman olmak için gelenlerden boşalmazdı. Müslüman olan bir râhip şöyle anlatır:</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Ben Yemenliyim. İçimden müslüman olmak geldi. Bunun için Yemen'deki İslâm âlimlerinden birine mürâcaat etmek istedim. Böyle düşünürken, uyuya kaldım. Rüyâmda Îsâ aleyhisselâmı gördüm. Bana; "Irak'a git, orada Abdülkâdir isminde biri var, onun huzûrunda müslüman ol. Çünkü o zamânındaki âlimlerin en büyüğüdür." buyurdu.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Yine on üç kişilik bir hıristiyan cemâati müslüman olmayı kararlaştırdılar. Kimin yanında müslüman olacaklarını düşünürlerken sâhibini görmedikleri bir ses; "Bağdad'a gidin. Abdülkâdir Geylânî ismindeki zâtın huzûrunda müslüman olun. Onun bereketiyle kalbinizde öyle bir îmân nûru parlar ki, başkasının yanında böyle olmaz." diyordu.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bu hâdiseler, Abdülkâdir Geylânî hazretlerinin büyüklüğünü, derecesinin yüksekliğini göstermektedir. Yoksa, İslâmiyette, müslüman olmak için, müftüye, imâma gitmek ve formaliteye ihtiyâç yoktur. Bir kimse kelime-i şehâdeti söyleyip mânâsına inanınca müslüman olur.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Allahü teâlânın izni ile bir anda birçok yerde bulunurdu.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Ramazân-ı şerîfte bir gün, ayrı ayrı yetmiş kişi, birbirinden habersiz, Gavs-ül-a'zamı iftâra dâvet etti. Herbiri kendi evini şereflendirmek, bereketlendirmek istiyordu. Her birinin dâvetini kabûl etti, aynı anda dâvet edenlerin evlerinde iftarda bulundu, onlarla birlikte yemek yedi. Bu haber, bu büyük ve havsalaya sığmaz kerâmet, bir anda Bağdad'a yayıldı. Huzûrunda hizmet eden hizmetçilerden biri, Gavs-ül-âzam o akşam tekkesinden çıkmadığı, iftarı burada yaptığı hâlde, o kimselerin evlerine girip, onlarla yemek yemesi ve bu yemeğin aynı anda olması nasıl olur? Diye düşündüğü zaman, Gavs-ül-âzam, o hizmetçisine dönerek; "Onlar doğru söylüyorlar, herbirinin dâvetinde bulundum, ayrı ayrı, fakat aynı zamanda herbirinin evlerinde yemek yedim" buyurdu.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Çilesini çekmeden yüksek mertebelere ulaşılamıyacağını söylerdi.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bir kadın, çocuğunu Abdülkâdir-i Geylânî'ye getirip; "Oğlumun kalbini size tutulmuş gördüm; bana hizmetinden onu âzâd edip, size getirdim." dedi. Şeyh hazretleri bu genci yanına aldı. Ona nefsin istemediklerini yapmasını emretti. Tarîkatta sülûke başlattı. Bu şekilde devâm ederken, bir gün annesi çıka geldi. Oğlunu, az yemek ve uyumak sebebiyle, zayıf ve sararmış, arpa ekmeği yer hâlde buldu. Bu hâl ona dokundu. Çocuğunu bırakıp, Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin yanına girdi. Şeyh hazretleri oturmuş, tavuk yiyordu. "Efendim, siz burada tavuk yersiniz, benim oğlum ise, arpa ekmeği yer." dedi. Şeyh bunu duyunca, elini, tavuk kemiklerinin üzerine koyup; "Kum bi-iznillâh! " yâni Allahü teâlânın izni ile kalk, diril! Buyurdu. Tavuk hemen dirildi. Şeyh, kadına hitâben; "Senin oğlun böyle olduğu zaman, dilediğini yesin! " buyurdu.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bâzan sevdiklerine mânâ âleminde çeşitli şeyleri gösterirdi. Ali bin Yâkub anlatır:</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Bir kere daha yanına gitmiştik. Başını eğip, murakabeye dalınca, ondan bir nûrun yükseldiğini gördüm. Gözümden perde kalktı, melekleri, onların tesbihlerini ve kabirdekileri, onların hâllerini, derecelerini, tesbih ettiklerini gördüm. Her insanın alnındaki yazıları okumaya başladım. Hulâsa bana gaybî, gizli pekçok şey malûm oldu. Beni oraya götüren Hocam Ali bin Hîtî, aklıma bir şey olmasından korkuyorum deyince, göğsüme vurdu ve ondan sonra gördüklerimden dolayı hiç korkmadım.</span></span></em></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Ahmet.1, post: 546676, member: 1040028"] [I][FONT=Arial][SIZE=3]Meclisi müslüman olmak için gelenlerden boşalmazdı. Müslüman olan bir râhip şöyle anlatır: Ben Yemenliyim. İçimden müslüman olmak geldi. Bunun için Yemen'deki İslâm âlimlerinden birine mürâcaat etmek istedim. Böyle düşünürken, uyuya kaldım. Rüyâmda Îsâ aleyhisselâmı gördüm. Bana; "Irak'a git, orada Abdülkâdir isminde biri var, onun huzûrunda müslüman ol. Çünkü o zamânındaki âlimlerin en büyüğüdür." buyurdu. Yine on üç kişilik bir hıristiyan cemâati müslüman olmayı kararlaştırdılar. Kimin yanında müslüman olacaklarını düşünürlerken sâhibini görmedikleri bir ses; "Bağdad'a gidin. Abdülkâdir Geylânî ismindeki zâtın huzûrunda müslüman olun. Onun bereketiyle kalbinizde öyle bir îmân nûru parlar ki, başkasının yanında böyle olmaz." diyordu. Bu hâdiseler, Abdülkâdir Geylânî hazretlerinin büyüklüğünü, derecesinin yüksekliğini göstermektedir. Yoksa, İslâmiyette, müslüman olmak için, müftüye, imâma gitmek ve formaliteye ihtiyâç yoktur. Bir kimse kelime-i şehâdeti söyleyip mânâsına inanınca müslüman olur. Allahü teâlânın izni ile bir anda birçok yerde bulunurdu. Ramazân-ı şerîfte bir gün, ayrı ayrı yetmiş kişi, birbirinden habersiz, Gavs-ül-a'zamı iftâra dâvet etti. Herbiri kendi evini şereflendirmek, bereketlendirmek istiyordu. Her birinin dâvetini kabûl etti, aynı anda dâvet edenlerin evlerinde iftarda bulundu, onlarla birlikte yemek yedi. Bu haber, bu büyük ve havsalaya sığmaz kerâmet, bir anda Bağdad'a yayıldı. Huzûrunda hizmet eden hizmetçilerden biri, Gavs-ül-âzam o akşam tekkesinden çıkmadığı, iftarı burada yaptığı hâlde, o kimselerin evlerine girip, onlarla yemek yemesi ve bu yemeğin aynı anda olması nasıl olur? Diye düşündüğü zaman, Gavs-ül-âzam, o hizmetçisine dönerek; "Onlar doğru söylüyorlar, herbirinin dâvetinde bulundum, ayrı ayrı, fakat aynı zamanda herbirinin evlerinde yemek yedim" buyurdu. Çilesini çekmeden yüksek mertebelere ulaşılamıyacağını söylerdi. Bir kadın, çocuğunu Abdülkâdir-i Geylânî'ye getirip; "Oğlumun kalbini size tutulmuş gördüm; bana hizmetinden onu âzâd edip, size getirdim." dedi. Şeyh hazretleri bu genci yanına aldı. Ona nefsin istemediklerini yapmasını emretti. Tarîkatta sülûke başlattı. Bu şekilde devâm ederken, bir gün annesi çıka geldi. Oğlunu, az yemek ve uyumak sebebiyle, zayıf ve sararmış, arpa ekmeği yer hâlde buldu. Bu hâl ona dokundu. Çocuğunu bırakıp, Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin yanına girdi. Şeyh hazretleri oturmuş, tavuk yiyordu. "Efendim, siz burada tavuk yersiniz, benim oğlum ise, arpa ekmeği yer." dedi. Şeyh bunu duyunca, elini, tavuk kemiklerinin üzerine koyup; "Kum bi-iznillâh! " yâni Allahü teâlânın izni ile kalk, diril! Buyurdu. Tavuk hemen dirildi. Şeyh, kadına hitâben; "Senin oğlun böyle olduğu zaman, dilediğini yesin! " buyurdu. Bâzan sevdiklerine mânâ âleminde çeşitli şeyleri gösterirdi. Ali bin Yâkub anlatır: Bir kere daha yanına gitmiştik. Başını eğip, murakabeye dalınca, ondan bir nûrun yükseldiğini gördüm. Gözümden perde kalktı, melekleri, onların tesbihlerini ve kabirdekileri, onların hâllerini, derecelerini, tesbih ettiklerini gördüm. Her insanın alnındaki yazıları okumaya başladım. Hulâsa bana gaybî, gizli pekçok şey malûm oldu. Beni oraya götüren Hocam Ali bin Hîtî, aklıma bir şey olmasından korkuyorum deyince, göğsüme vurdu ve ondan sonra gördüklerimden dolayı hiç korkmadım.[/SIZE][/FONT][/I] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
Alimler ve Evliyalar
Abdülkâdir Geylânî (ra) Hakkında
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst