Almanya'da oturduğum için Türkiye'de olanların çoğundan haberim olmuyor veya çok sonra duyuyorum... Abdurrahman Cerrahoğlu'nun vefatını da çok geç öğrendim. Allah rahmet eylesin. Kendisiyle altmışlı yılların başlarında tanıştım. Bilhassa İhsan Emci Bey'in başkanlığında neşrettiğimiz Gurbet dergisinde yazılar yazdığı için ayrı bir yakınlığımız vardır. İlk defa alkolsüz mürekkep ürettiğinden dolayı da İslâmî kesimde tanınmış oldu. O günlerde bizim gibi Cerrol mürekkeplerini pek çok insan tercih ederdi...
Benim aklımda birkaç olay yer etmiştir.
Burdur'dan İzmir'e gelip kitapçılıkla iştigal etmiştir. Risale-i Nurları birisinin elinde görmüş meftun olmuş; fakat emaneten olsun alamamış ve çok üzülmüştür. Büyük âlim ve mürşid Bekir Efendi'ye anlattığı rüya üzerine "Sen ehl-i beytten bir zâttan büyük bir istifadeye mazhar olacaksın." yorumunu almıştır. Bir müddet sonra, bir kişi bir çuval Risale ile dükkanına gelmiş, "Bizim evlerimize sık sık baskın yapılıyor. Sen kitapçısın, kimse senden şüphelenmez bu kitaplar sende dursun." demiştir. Gökte ararken yerde bulduğu Risalelere sarılmış ve Bediüzzaman Hazretleri'ne bir mektup yazmış sonra da ziyaretine gitmiştir. Bediüzzaman Hazretleri, onun unuttuğu rüyayı hatırlatarak, ehl-i beytten olan o kişinin kendisi olduğunu söylemiştir. Sormadığı bir rüyayı böylece tabir etmesi onu daha da çok bağlamıştır. İzmir havalisinde Risaleleri teksirle çoğaltmış ve çok dua almıştır. Taş düşürme sancıları yüzünden dostlarla sohbetlerine ara verince, sancının verdiği bir baygınlık halinde, manevî âlemde Üstad'ını görmüş ve onun Besmele çekip sıvazlaması ile büyük çapta bir taş düşürmüştür. Tıp Fakültesi Hastanesi'ndeki o zaman doçent olan yeğeni taşı hastanede inceletmiş, mütehassıslar bu büyüklükteki bir taşın ameliyatsız vücuttan çıkışına bir türlü inanamamışlardır.
İzmir eşrafından Aksekili merhum Ali Rıza Sever'in defni sırasında kabristanda beraberdik. Tâ ortaokul yıllarımda merhumu tanırdım. Kestane Pazarı Camii'ne namaza gelir, herkesten önce girer cemaati beklerdi. Câiz değil diye caminin avlusunda bile hiçbir dünya kelamı konuşmadan çıkar giderdi. Bu tonton, bu nurânî ihtiyarı çok severdim. Daha sonra oğulları ve torunları ile dostluğumuz oldu. Bilhassa kendi ismindeki torunu ile... İşte o muhteremin mezarında defin işleri bittikten sonra orada bulunan Abdurrahman Cerrahoğlu Bey kolumdan tutup beni bir mezarın başına getirdi. Muhtereme vâlidelerine aitmiş. Başında Fatiha ve İhlaslar okuduk. Sonra bana dedi ki: "Annem Risaleleri okur yerinde duramazdı. Bana 'Oğlum siz nasıl erkeksiniz? İnsan bunları okur da nasıl yerinde durur? Ben erkek olsaydım, her şeyi terk eder Üstad'ın yanına gider ve ne emrederse onu yapar, ve ne tarafa isterse o tarafa koşardım!' derdi. Üstad'ı bir ziyaretim sırasında, hiçbir şeyden söz etmediğim halde bana 'Abdurrahman, annen bizi çok meşgul ediyor. Onu büyük talebelerim arasında talebeliğe kabul ettim. Üzülmesin... Kendisine selam söyle!' dedi." Kendi kendime "Allah! Allah! Demek böyle yiğit anneler de oluyormuş!" dedim. Cenab-ı Erhamürrahimin her ikisine de gani gani rahmet eylesin...
Abdurrahman Cerrahoğlu çok okuyan ve yazan bir insandı. Hatta onun yemek tarifleri üzerine bile büyük bir kitabı vardır. Kitaplarını İzmir İlahiyat Fakültesi'ne bağışlamıştır. Uzun zaman Hatay İki Minareli Camii'nin Kur'an kursunda idarecilik hizmetlerinde bulunmuştur. Sevenlerinin başları sağ olsun.
Abdullah Aymaz