Halk arasında isot (ısı otu), ilmî çevrelerde ise 'capsicum anitum' adıyla bilinen kırmızı acı biber, sevilerek tüketilen ve kültürü yapılan bir bitkidir. Bu bitkinin anavatanının Meksika olduğu söylenmektedir. Azteklerin yedi bin yıl öncesine ait yazılı belgelerinde, bu bitkiden söz edilmesi, bu görüşü desteklemektedir. Kırmızı acı biber Avrupa'ya 15. yüzyılın sonlarında gelmiş, 16. yüzyılda ise kıta ülkelerine ve Osmanlı topraklarına yayılmıştır.
Kırmızı biberi en çok tüketen ülkelerden olan Hindistan'a ise, bu bitki 17. yüzyılda Portekizliler tarafından ulaştırılmıştır. Hint ve Meksika mutfağında çok sık kullanılan kırmızı acı biber, ülkemizde en fazla Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yetiştirilmekte ve tüketilmektedir.
Kırmızı bibere acılığını veren maddenin ne olduğu her zaman merak konusu olmuştur. 1816 yılında P.A. Bucholtz, bibere acılık veren maddenin organik çözücüler aracılığı ile ayırt edilebileceğini söylemiştir. L.T. Tresh, 1846 yılında acı veren maddenin kristal yapısında olduğunu tespit ederek, adını "capsaicin-kapsaisin" koymuştur. E. Hogyes, 1878 yılında acı hissi veren bu maddeyi biberden ayırt etmeyi başarmış ve kapsaisinin ağız ve mide salgılarını artırdığını keşfetmiştir. 1930 yılında, E. Spath ve E. S. Darling, lâboratuvarda kapsaisini sentezlemeyi başarmışlardır. Kapsaisinin sentetik şekli civamid olarak adlandırılmaktadır.
Kapsaisin, bilinen en acı maddelerden biridir. On yedi milyonda birlik çözeltisi bile, insanda acı hissi uyandırır. Kimyevî açıdan çok güçlü bir alkaloid olan kapsaisin, soğuğa ve sıcağa karşı dayanıklıdır; biberin pişirilmesi veya dondurulması sırasında aktivitesini kaybetmez. Kapsaisin aşırı miktarda alındığında zehirleme özelliği olan bir maddedir. Ancak öldürücü tesirinin ortaya çıkması, çok yüksek miktarda alınmasına bağlıdır. Bir kişinin tüketebileceği biber miktarı, toksik tesirin çok çok altındadır. Kapsaisinin tahriş edici özelliğinden yararlanılarak hazırlanan bazı spreyler, çeşitli ülkelerde sokak hayvanları ve park hayvanlarını insanlardan uzaklaştırmakta kullanılmaktadır.
Kapsaisinin tahriş hususiyetinin midede herhangi bir hastalığa (özellikle kansere) yol açıp açmadığı, kırmızı acı biberin en çok tüketildiği ülkelerden biri olan Meksika'da araştırılmıştır. Meksika Milli Halk Sağlığı Enstitüsü'nden Lopez Carrillo, 234 mide kanserli hastayı, 468 sağlıklı kişi ile karşılaştırarak kırmızı acı biber tüketimi ile mide kanserine yakalanma arasında bir bağlantının olmadığı neticesine ulaşmıştır1. Kapsaisinin tesir mekanizması, sinir liflerinde iletimin engellenmesidir. İnsan vücuduna dağılmış sinir uçları, çevreden aldıkları uyarıları merkezi sinir sistemine iletirler. Uyarının merkezi sinir sistemine taşınmasında rol alan maddelerden biri "P maddesi" isimli moleküldür. Kapsaisin bu maddeye bağlanabilen kimyevî bir maddedir. Bağlanmayla oluşan P maddesi-kapsaisin kompleksi, mesajların sinirler üzerinde iletilmesine mâni olur.
Kapsaisinin yapısının ve tesir mekanizmasının anlaşılmasından sonra, bu madde ile ilgili çalışmalar giderek artmıştır. The Nutrition Reporter dergisinde yayımlanan bir makaleye göre, 1990-1995 yılları arasında kapsaisin ile ilgili olarak bin üç yüzden fazla makale yayımlanmıştır. Kapsaisinin % 0,025 ve % 0,075'lik kremleri, çeşitli ülkelerde ruhsatlı olarak kullanıma girmiştir.
Kapsaisin klinikte daha çok ağrılı hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. 13 klinik çalışmanın sonuçları, kapsaisinin, diyabetik nöropati, osteoartrit, herpes sonrası nevralji, sedef hastalığı ve çeşitli ameliyatlar sonrası görülen ağrılı durumlarda tesirli olduğunu göstermiştir. Kapsaisinin yüzeydeki tesiri, baş ağrılarının tedavisinde kullanılması ümidini ortaya çıkarmıştır. İlk denemeler, kapsaisinin sentetik formu olan civamid'in burun spreyleri şeklinde kullanılmasının migren hastalığının bir çeşidi olan küme baş ağrısının tedavisinde faydalı olduğunu göstermiştir2,3. Kapsaisinin alerjik linitte kullanılıp kullanılamayacağını araştıran Çinli araştırmacıların ilk sonuçları olumludur4, 5.
Kapsaisin preparatlarının potansiyel kullanım alanlarından biri de nörojenik mesane hastalıklarıdır. Nörojenik mesane hastalıkları, idrar kesesi ile sinir sistemi arasındaki sağlıklı iletişimin bozulmasından kaynaklanır. Daha çok omurilik yaralanmaları sonucunda ortaya çıkan bu hastalıklarda sık idrara gitme, tuvalete yetişememe ve idrar kaçırma gibi belirtiler görülür. Kapsaisin, bu hastalık grubu içerisindeki spastik mesane hastalığının tedavisinde olumlu neticeler vermiştir. Bu bozuklukta, mesaneden merkezî sinir sistemine, mesane sürekli doluymuş gibi uyarılar gider. Merkezi sinir sistemi de mesane kasının kasılarak mesaneyi boşaltması yolunda uyarılar gönderir. Mesanenin dolu olduğu mesajını ihtiva eden uyaranların oluşmasında P maddesi önemli rol oynar. P maddesi ile kompleks oluşturan kapsaisinin doğrudan mesane içerisine çözelti şeklinde verilerek bu hastalığın tedavisinde kullanılıp kullanılamayacağı araştırılmaktadır. Bu konuda yapılan araştırmaların özet sonuçlarına bakıldığında, kapsaisinin, nörojenik mesaneli hastaların tedavisinde faydalı ve ümit verici olabileceği görülecektir.
Kapsaisin, çeşitli hastalıklar için model olan hayvanlar üzerinde de test edilmektedir. Hayvan deneyleri, kapsaisinin, herpes simplex 2 (uçuk virüsü) enfeksiyonlarının tedavisinde, su hastalığının nükslerinin önlenmesinde, alkol, aspirin ve stresin zararlı tesirlerinden mideyi korumada kullanılabilme ihtimalinin olduğunu göstermektedir.
Kapsaisinin çeşitli hücrelerdeki tesirlerini inceleyen Güney Koreli araştırmacılar, tümör oluşumuna basamak teşkil eden genetik değişikliklere maruz kalmış hücrelerin, programlı hücre ölümüne (apoptozis) sevk edildiklerini, dolayısıyla kanserden korunma açısından kapsaisinin önemli bir madde olabileceğini belirtmişlerdir6. Farklı araştırmacılar tarafından yürütülen lâboratuvar deneyleri kapsaisinin, bir çeşit kan kanseri olan T-hücreli lösemide8, deri kanseri olan kötü huylu melanomda ümit verici tesirleri olduğunu göstermektedir9.
Japonya'daki araştırmacılar ise, kanser oluşmasını tetikleyen mekanizmalardan peroksidasyonunun, kapsaisin tarafından engellendiğini göstererek, kapsaisinin alfa-tokoferol kadar güçlü bir antioksidan olabileceğini belirtmişlerdir7. Kapsaisin üzerindeki araştırmalar devam ederken, geçtiğimiz yıl kapsaisine benzer bir madde, kaktüsgillerden Euphorbia (sütleğen) cinsine ait türlerden izole edildi. Kapsaisinin tesirlerine benzer özelliklere sahip bu maddeye, resiniferatoxin ismi verildi. Kapsaisin ile karşılaştırmalı analizleri yapıldığında, resiniferatoxinin hem 1.000 kat daha tesirli, hem de yan tesirlerinin çok daha az olduğu tespit edildi.
Ülkemizde, 2004 yılı itibarıyla, ticari ve ruhsatlı krem preparatları bulunmayan kapsaisin ve yeni keşfedilen resiniferatoxin üzerindeki çalışmalar, dünya çapında artarak devam etmektedir. İştah açıcı olarak tükettiğimiz kırmızı acı biberle bizleri çeşitli hastalıklardan koruyan rızık ve şifa veren Kudret-i Sonsuz, gıdalar üzerinde araştırma-inceleme ve tefekkür yapanlara, hastalıkların tedavisine dönük yeni yolların var olabileceğini, dertlere derman aramanın önemini göstermektedir
Kırmızı biberi en çok tüketen ülkelerden olan Hindistan'a ise, bu bitki 17. yüzyılda Portekizliler tarafından ulaştırılmıştır. Hint ve Meksika mutfağında çok sık kullanılan kırmızı acı biber, ülkemizde en fazla Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yetiştirilmekte ve tüketilmektedir.
Kırmızı bibere acılığını veren maddenin ne olduğu her zaman merak konusu olmuştur. 1816 yılında P.A. Bucholtz, bibere acılık veren maddenin organik çözücüler aracılığı ile ayırt edilebileceğini söylemiştir. L.T. Tresh, 1846 yılında acı veren maddenin kristal yapısında olduğunu tespit ederek, adını "capsaicin-kapsaisin" koymuştur. E. Hogyes, 1878 yılında acı hissi veren bu maddeyi biberden ayırt etmeyi başarmış ve kapsaisinin ağız ve mide salgılarını artırdığını keşfetmiştir. 1930 yılında, E. Spath ve E. S. Darling, lâboratuvarda kapsaisini sentezlemeyi başarmışlardır. Kapsaisinin sentetik şekli civamid olarak adlandırılmaktadır.
Kapsaisin, bilinen en acı maddelerden biridir. On yedi milyonda birlik çözeltisi bile, insanda acı hissi uyandırır. Kimyevî açıdan çok güçlü bir alkaloid olan kapsaisin, soğuğa ve sıcağa karşı dayanıklıdır; biberin pişirilmesi veya dondurulması sırasında aktivitesini kaybetmez. Kapsaisin aşırı miktarda alındığında zehirleme özelliği olan bir maddedir. Ancak öldürücü tesirinin ortaya çıkması, çok yüksek miktarda alınmasına bağlıdır. Bir kişinin tüketebileceği biber miktarı, toksik tesirin çok çok altındadır. Kapsaisinin tahriş edici özelliğinden yararlanılarak hazırlanan bazı spreyler, çeşitli ülkelerde sokak hayvanları ve park hayvanlarını insanlardan uzaklaştırmakta kullanılmaktadır.
Kapsaisinin tahriş hususiyetinin midede herhangi bir hastalığa (özellikle kansere) yol açıp açmadığı, kırmızı acı biberin en çok tüketildiği ülkelerden biri olan Meksika'da araştırılmıştır. Meksika Milli Halk Sağlığı Enstitüsü'nden Lopez Carrillo, 234 mide kanserli hastayı, 468 sağlıklı kişi ile karşılaştırarak kırmızı acı biber tüketimi ile mide kanserine yakalanma arasında bir bağlantının olmadığı neticesine ulaşmıştır1. Kapsaisinin tesir mekanizması, sinir liflerinde iletimin engellenmesidir. İnsan vücuduna dağılmış sinir uçları, çevreden aldıkları uyarıları merkezi sinir sistemine iletirler. Uyarının merkezi sinir sistemine taşınmasında rol alan maddelerden biri "P maddesi" isimli moleküldür. Kapsaisin bu maddeye bağlanabilen kimyevî bir maddedir. Bağlanmayla oluşan P maddesi-kapsaisin kompleksi, mesajların sinirler üzerinde iletilmesine mâni olur.
Kapsaisinin yapısının ve tesir mekanizmasının anlaşılmasından sonra, bu madde ile ilgili çalışmalar giderek artmıştır. The Nutrition Reporter dergisinde yayımlanan bir makaleye göre, 1990-1995 yılları arasında kapsaisin ile ilgili olarak bin üç yüzden fazla makale yayımlanmıştır. Kapsaisinin % 0,025 ve % 0,075'lik kremleri, çeşitli ülkelerde ruhsatlı olarak kullanıma girmiştir.
Kapsaisin klinikte daha çok ağrılı hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. 13 klinik çalışmanın sonuçları, kapsaisinin, diyabetik nöropati, osteoartrit, herpes sonrası nevralji, sedef hastalığı ve çeşitli ameliyatlar sonrası görülen ağrılı durumlarda tesirli olduğunu göstermiştir. Kapsaisinin yüzeydeki tesiri, baş ağrılarının tedavisinde kullanılması ümidini ortaya çıkarmıştır. İlk denemeler, kapsaisinin sentetik formu olan civamid'in burun spreyleri şeklinde kullanılmasının migren hastalığının bir çeşidi olan küme baş ağrısının tedavisinde faydalı olduğunu göstermiştir2,3. Kapsaisinin alerjik linitte kullanılıp kullanılamayacağını araştıran Çinli araştırmacıların ilk sonuçları olumludur4, 5.
Kapsaisin preparatlarının potansiyel kullanım alanlarından biri de nörojenik mesane hastalıklarıdır. Nörojenik mesane hastalıkları, idrar kesesi ile sinir sistemi arasındaki sağlıklı iletişimin bozulmasından kaynaklanır. Daha çok omurilik yaralanmaları sonucunda ortaya çıkan bu hastalıklarda sık idrara gitme, tuvalete yetişememe ve idrar kaçırma gibi belirtiler görülür. Kapsaisin, bu hastalık grubu içerisindeki spastik mesane hastalığının tedavisinde olumlu neticeler vermiştir. Bu bozuklukta, mesaneden merkezî sinir sistemine, mesane sürekli doluymuş gibi uyarılar gider. Merkezi sinir sistemi de mesane kasının kasılarak mesaneyi boşaltması yolunda uyarılar gönderir. Mesanenin dolu olduğu mesajını ihtiva eden uyaranların oluşmasında P maddesi önemli rol oynar. P maddesi ile kompleks oluşturan kapsaisinin doğrudan mesane içerisine çözelti şeklinde verilerek bu hastalığın tedavisinde kullanılıp kullanılamayacağı araştırılmaktadır. Bu konuda yapılan araştırmaların özet sonuçlarına bakıldığında, kapsaisinin, nörojenik mesaneli hastaların tedavisinde faydalı ve ümit verici olabileceği görülecektir.
Kapsaisin, çeşitli hastalıklar için model olan hayvanlar üzerinde de test edilmektedir. Hayvan deneyleri, kapsaisinin, herpes simplex 2 (uçuk virüsü) enfeksiyonlarının tedavisinde, su hastalığının nükslerinin önlenmesinde, alkol, aspirin ve stresin zararlı tesirlerinden mideyi korumada kullanılabilme ihtimalinin olduğunu göstermektedir.
Kapsaisinin çeşitli hücrelerdeki tesirlerini inceleyen Güney Koreli araştırmacılar, tümör oluşumuna basamak teşkil eden genetik değişikliklere maruz kalmış hücrelerin, programlı hücre ölümüne (apoptozis) sevk edildiklerini, dolayısıyla kanserden korunma açısından kapsaisinin önemli bir madde olabileceğini belirtmişlerdir6. Farklı araştırmacılar tarafından yürütülen lâboratuvar deneyleri kapsaisinin, bir çeşit kan kanseri olan T-hücreli lösemide8, deri kanseri olan kötü huylu melanomda ümit verici tesirleri olduğunu göstermektedir9.
Japonya'daki araştırmacılar ise, kanser oluşmasını tetikleyen mekanizmalardan peroksidasyonunun, kapsaisin tarafından engellendiğini göstererek, kapsaisinin alfa-tokoferol kadar güçlü bir antioksidan olabileceğini belirtmişlerdir7. Kapsaisin üzerindeki araştırmalar devam ederken, geçtiğimiz yıl kapsaisine benzer bir madde, kaktüsgillerden Euphorbia (sütleğen) cinsine ait türlerden izole edildi. Kapsaisinin tesirlerine benzer özelliklere sahip bu maddeye, resiniferatoxin ismi verildi. Kapsaisin ile karşılaştırmalı analizleri yapıldığında, resiniferatoxinin hem 1.000 kat daha tesirli, hem de yan tesirlerinin çok daha az olduğu tespit edildi.
Ülkemizde, 2004 yılı itibarıyla, ticari ve ruhsatlı krem preparatları bulunmayan kapsaisin ve yeni keşfedilen resiniferatoxin üzerindeki çalışmalar, dünya çapında artarak devam etmektedir. İştah açıcı olarak tükettiğimiz kırmızı acı biberle bizleri çeşitli hastalıklardan koruyan rızık ve şifa veren Kudret-i Sonsuz, gıdalar üzerinde araştırma-inceleme ve tefekkür yapanlara, hastalıkların tedavisine dönük yeni yolların var olabileceğini, dertlere derman aramanın önemini göstermektedir