Ukbaa
Well-known member
Bismillâhirrahmânirrahîm,
Sekizinci Nükte:
âyetinden evvelki olan
ilâ âhirihî- âyeti, Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın ümmetine karşı olan kemâl-i şefkat ve nihâyet re'fetini gösterdikten sonra,
Evet; Allah tarafından tasdik ediliyorki Rasul-i Ekrem asv. ummetine çok şefkatlidir. Evvelki derslerde bir derece bahsetmiştik; adeta ummeti için kendini helak edecekderecede seven; o derece ki Efendimizi bizzat Cenab-ı Hak teskin ediyor, teselli ediyor. Daha dunyaya gelir gelmez ummeti dediği gibi, haşirdede başını secdeye koyacak ve ümmetine şefaat izni verilmeden başını secdeden kaldırmayacak. Bir hadis i şerifde Efendimiz asv. buyurmuştur ki; "Ümmetimden hiç kimse yoktur ki benim onu duşunduğum kadar o kendini duşunsun."
Evet bir Rasul ki bizi bizden çok seviyor ve bizi bizden çok duşunuyor bizim için bizden çok endişeleniyor ve biz ahiretimizi kaybetmeyelim diye her şeyini feda ediyor. Acaba bize karşı bu refet ve şefkat ve merhamet ve muavenete, biz nasıl bir kaşılık vermeliyiz? veya ne kadar versekte yeterli gelir mi ?
şu,
âyetiyle der ki:
Ey insanlar ve ey Müslümanlar! Böyle hadsiz bir şefkatiyle sizi irşâd eden ve sizin menfaatiniz için bütün kuvvetini sarfeden ve ma'nevî yaralarınızı getirdiği ahkâm ve sünnet-i seniyesiyle ve kemâl-i şefkatiyle merhem vurup tedâvi eden şefkatperver bir zâtın bedîhî şefkatini inkâr etmek; ve göz ile görünen re'fetini ithâm eder derecede onun sünnetinden ve teblîğ ettiği ahkâmdan yüzlerinizi çevirmek, ne kadar vicdansızlık, ne kadar akılsızlık olduğunu biliniz!”
“Ve ey şefkatli Resûl ve ey re'fetli Nebî! Eğer senin bu azîm şefkatini ve büyük re'fetini tanımayıp akılsızlıklarından sana arkalarını çevirip seni dinlemezlerse, merak etme! Semâvât ve arzın cünûdu, taht-ı emrinde olan ve Arş-ı Azîm-i Muhît'in tahtında saltanat-ı rubûbiyeti hükmeden Zât-ı Zülcelâl, sana kâfîdir! Hakîkî mutî' tâifeleri, senin etrafına toplattırır, seni onlara dinlettirir. Senin ahkâmını onlara kabûl ettirir.”
Nasıl nimete şükür edilmezse gider; eğer insanlar Peygamber Efendimizin herşeyi bize faydalı olan şeriatını ve sünnetini dinlemezlerde yuzlerini çevirirlerse, Allah onların ellerindeki nimeti alır. Bu nimete sahib çıkacak kıymet bilen şükr eden hakiki sahiblerini gönderir, onlara Efendimizi dinlettirir.
Evet şerîat-ı Muhammediye'de(asm) ve sünnet-i Ahmediye'de(asm) hiçbir mes'ele yoktur ki, müteaddid hikmetleri bulunmasın.
Hangi bir sünnet varda faydasız olsun veya bizleri zararlardan korumasın; bütün bedenimizi ve ruhumuzu beslemesin veya onları zarardan korumasın ? Bir tek misvağın faydaları saymakla bitmez. En basit adabın bile tıbben faydaları saymakla bitmez, tıb fenni daha onları yeni yeni tesbite çalışıyor.
Bu fakir, bütün kusur ve aczimle beraber bunu iddiâ ediyorum. Ve bu da'vânın isbatına hazırım. Hem şimdiye kadar yazılan yetmiş seksen Risâle-i Nûr eserleri, sünnet-i Ahmediye'nin(asm) ve şerîat-ı Muhammediye'nin(asm) mes'eleleri, ne kadar hikmetli ve hakîkatli olduğuna, yetmiş seksen şâhid-i sâdık hükmüne geçmiştir. Eğer bu mevzûa dâir iktidar olsa yazılsa, yetmiş değil, belki yedi bin risâle o hikmetleri bitiremeyecektir. Hem ben şahsımda bilmüşâhede, hem zevken, belki binler tecrübelerim var ki; mesâil-i şerîatla sünnet-i seniye düstûrları, emrâz-ı rûhâniyede(ruhi hastalıklar) ve akliyede (akli hastalıklar)ve kalbiyede(kalbi hastalıklar), hususan emrâz-ı ictimâiye (toplumsal hastalıklar) de, gayet nâfi' birer devâdır bildiğimi; ve onların yerlerini başka felsefî ve hikmetî mes'eleler tutamadığını bilmüşâhede kendim hissettiğimi; ve başkalarına da bir derece risâlelerde ihsâs ettiğimi i'lân ediyorum.
Evet, eğer sünnet-i seniyye kişi kendi ittiba etse, ruhi hastalıklarından, akli hastalıklarında,kalbi hastalıklarından kurtulacağı gibi; eğer aile ittiba etse sunneti hayatına tatbik etse, aile içi şiddetli ve şiddetsiz geçimzsisliklerden, eşler arasındaki huzursuzluklardan, kavga ve her türlü zulumlerden kurtulacakları gibi; sevgi saygı hurmet ve muhabbet en zirve bir hal alır adeta o yuva bir cennet hukmunu alır.
Eğer bir toplum sünnet-i seniyyeti tatbik i hayat etseler, toplum içi tum fitnler kalkar cinayetler haksızlıklar kalkar, güçlüler zayıfları ezmez ellerinden tutar, hırsızlıklar biter cinayetler biter, kul hakkından korkar, her turlu haksızlıklardan kendilerini muhafaza ederler.
Demek reçete bellidir; Avrupa kapısında veya televizyonlarda veya çağdaşlık adı altındaki sosyallik faaliyetlerde reçete aramak beyhudedir. İnsanın ve ailenin ve toplumun saadeti ve huzuru ve mutluluğu ancak ve ancak sunnet-i seniyyededir.
Bu da'vâmda tereddüd edenler, Risâle-i Nûr eczâlarına mürâcaat edip baksınlar. İşte böyle bir zâtın sünnet-i seniyesine elden geldiği kadar ittibâa çalışmak, ne kadar kârlı ve hayat-ı ebediye için ne kadar saadetli ve hayat-ı dünyeviye için ne kadar menfaatli olduğu kıyâs edilsin.
Rabbim sennet i seniyyeden hissemizi ziyade eylesin. âmin.
el Fatiha
Sekizinci Nükte:
Evet; Allah tarafından tasdik ediliyorki Rasul-i Ekrem asv. ummetine çok şefkatlidir. Evvelki derslerde bir derece bahsetmiştik; adeta ummeti için kendini helak edecekderecede seven; o derece ki Efendimizi bizzat Cenab-ı Hak teskin ediyor, teselli ediyor. Daha dunyaya gelir gelmez ummeti dediği gibi, haşirdede başını secdeye koyacak ve ümmetine şefaat izni verilmeden başını secdeden kaldırmayacak. Bir hadis i şerifde Efendimiz asv. buyurmuştur ki; "Ümmetimden hiç kimse yoktur ki benim onu duşunduğum kadar o kendini duşunsun."
Evet bir Rasul ki bizi bizden çok seviyor ve bizi bizden çok duşunuyor bizim için bizden çok endişeleniyor ve biz ahiretimizi kaybetmeyelim diye her şeyini feda ediyor. Acaba bize karşı bu refet ve şefkat ve merhamet ve muavenete, biz nasıl bir kaşılık vermeliyiz? veya ne kadar versekte yeterli gelir mi ?
şu,
Ey insanlar ve ey Müslümanlar! Böyle hadsiz bir şefkatiyle sizi irşâd eden ve sizin menfaatiniz için bütün kuvvetini sarfeden ve ma'nevî yaralarınızı getirdiği ahkâm ve sünnet-i seniyesiyle ve kemâl-i şefkatiyle merhem vurup tedâvi eden şefkatperver bir zâtın bedîhî şefkatini inkâr etmek; ve göz ile görünen re'fetini ithâm eder derecede onun sünnetinden ve teblîğ ettiği ahkâmdan yüzlerinizi çevirmek, ne kadar vicdansızlık, ne kadar akılsızlık olduğunu biliniz!”
“Ve ey şefkatli Resûl ve ey re'fetli Nebî! Eğer senin bu azîm şefkatini ve büyük re'fetini tanımayıp akılsızlıklarından sana arkalarını çevirip seni dinlemezlerse, merak etme! Semâvât ve arzın cünûdu, taht-ı emrinde olan ve Arş-ı Azîm-i Muhît'in tahtında saltanat-ı rubûbiyeti hükmeden Zât-ı Zülcelâl, sana kâfîdir! Hakîkî mutî' tâifeleri, senin etrafına toplattırır, seni onlara dinlettirir. Senin ahkâmını onlara kabûl ettirir.”
Nasıl nimete şükür edilmezse gider; eğer insanlar Peygamber Efendimizin herşeyi bize faydalı olan şeriatını ve sünnetini dinlemezlerde yuzlerini çevirirlerse, Allah onların ellerindeki nimeti alır. Bu nimete sahib çıkacak kıymet bilen şükr eden hakiki sahiblerini gönderir, onlara Efendimizi dinlettirir.
Evet şerîat-ı Muhammediye'de(asm) ve sünnet-i Ahmediye'de(asm) hiçbir mes'ele yoktur ki, müteaddid hikmetleri bulunmasın.
Hangi bir sünnet varda faydasız olsun veya bizleri zararlardan korumasın; bütün bedenimizi ve ruhumuzu beslemesin veya onları zarardan korumasın ? Bir tek misvağın faydaları saymakla bitmez. En basit adabın bile tıbben faydaları saymakla bitmez, tıb fenni daha onları yeni yeni tesbite çalışıyor.
Bu fakir, bütün kusur ve aczimle beraber bunu iddiâ ediyorum. Ve bu da'vânın isbatına hazırım. Hem şimdiye kadar yazılan yetmiş seksen Risâle-i Nûr eserleri, sünnet-i Ahmediye'nin(asm) ve şerîat-ı Muhammediye'nin(asm) mes'eleleri, ne kadar hikmetli ve hakîkatli olduğuna, yetmiş seksen şâhid-i sâdık hükmüne geçmiştir. Eğer bu mevzûa dâir iktidar olsa yazılsa, yetmiş değil, belki yedi bin risâle o hikmetleri bitiremeyecektir. Hem ben şahsımda bilmüşâhede, hem zevken, belki binler tecrübelerim var ki; mesâil-i şerîatla sünnet-i seniye düstûrları, emrâz-ı rûhâniyede(ruhi hastalıklar) ve akliyede (akli hastalıklar)ve kalbiyede(kalbi hastalıklar), hususan emrâz-ı ictimâiye (toplumsal hastalıklar) de, gayet nâfi' birer devâdır bildiğimi; ve onların yerlerini başka felsefî ve hikmetî mes'eleler tutamadığını bilmüşâhede kendim hissettiğimi; ve başkalarına da bir derece risâlelerde ihsâs ettiğimi i'lân ediyorum.
Evet, eğer sünnet-i seniyye kişi kendi ittiba etse, ruhi hastalıklarından, akli hastalıklarında,kalbi hastalıklarından kurtulacağı gibi; eğer aile ittiba etse sunneti hayatına tatbik etse, aile içi şiddetli ve şiddetsiz geçimzsisliklerden, eşler arasındaki huzursuzluklardan, kavga ve her türlü zulumlerden kurtulacakları gibi; sevgi saygı hurmet ve muhabbet en zirve bir hal alır adeta o yuva bir cennet hukmunu alır.
Eğer bir toplum sünnet-i seniyyeti tatbik i hayat etseler, toplum içi tum fitnler kalkar cinayetler haksızlıklar kalkar, güçlüler zayıfları ezmez ellerinden tutar, hırsızlıklar biter cinayetler biter, kul hakkından korkar, her turlu haksızlıklardan kendilerini muhafaza ederler.
Demek reçete bellidir; Avrupa kapısında veya televizyonlarda veya çağdaşlık adı altındaki sosyallik faaliyetlerde reçete aramak beyhudedir. İnsanın ve ailenin ve toplumun saadeti ve huzuru ve mutluluğu ancak ve ancak sunnet-i seniyyededir.
Bu da'vâmda tereddüd edenler, Risâle-i Nûr eczâlarına mürâcaat edip baksınlar. İşte böyle bir zâtın sünnet-i seniyesine elden geldiği kadar ittibâa çalışmak, ne kadar kârlı ve hayat-ı ebediye için ne kadar saadetli ve hayat-ı dünyeviye için ne kadar menfaatli olduğu kıyâs edilsin.
Rabbim sennet i seniyyeden hissemizi ziyade eylesin. âmin.
el Fatiha