Ukbaa
Well-known member
Bismillâhirrahmânirrahîm, elhamdülillâhi rabbil âlemîn velâkıbetülil müttekîn vessalêtü vessalêmü alê seyyidine Muhammedivve alê êlihi vesahbihi ecmain, alê rasulüne salevât
Hani, o (Eyyub aleyhisselâm) Rabbine şöyle yalvarmıştı:
Bana gerçekten zarar dokundu. Sen merhametlilerin en merhametlisisin.”
(Enbiya Suresi: 83)
"Marifet-i İlâhiye’nin mahalleri olan kalb ve lisan"
Cenab-ı Hak’kı tanıdığımız yer kalbimiz ve lisanımız
Yani manevi vücudumuzun kalbi
Tasdik mekanizması olarak çalışan
Kalbimiz ve lisanımız…
Bu iki yerde olabilecek rahatsızlık
Allah’ı tanımamıza mani olmaya başlıyor.
Tanıma olmadan iman da edemiyoruz
Ve imana zarar dokunmaya başlıyor.
Hz. Eyyub as fiziki olarak çok büyük hastalıklara mübtela olmuş.
Ama hiç bir aşamasında şikayet etmemiş, isyan etmemiş ve şifa da istememiş.
Bu haşa asla büyüklenme değildir.
Tersine tam bir teslimiyet ve tevekkül halidir.
Halim Halıkıma malumdur O’ndan ne gelirse amenna diyerek sabrediyor.
Taki hastalık zikrini ve ubudiyetini zedelemeye başlayana kadar
O anda ettiği duası, münacatı en safi en halis duası
merhameti sonsuz Rabbimiz tarafından kabul buyruluyor.
Ve şifa veriliyor.
Bu münacatın kuvveti denenmiştir diyor üstad
O teslimiyet ve farkındalık ile
bu şekilde dua eden peygamberine cevab veren Rabbimiz
O azim hastalıklara şifa veren Rabbimiz
Bizim de aynı kelimelerle aynı halde dua etmemiz halinde
Bize de cevab verecektir inşallah.
Bunun müjdesi veriliyor.
Peki bizim bu kadar tesirli bir duaya, bir münacata ihtiyacımız var mı?
Hiç birimiz görüntüde öyle azim bir hastalığın pençesinde değiliz.
Değiliz ki şuan da bilgisayar başında oturabiliyoruz.
Bunun cevabını risalenin devamında arayalım inşallah.
Şu zamanda hiç kimse diyemez ki ben böyle bir insan değilim
Hiçbi rşey yapmasak bile
Kendimizi bütün haramlardan günahlardan uzak tuttuğumuzu düşünsek bile
Her dakika üzerimize yüzer günah haram şüphe kuşku
sair olumsuz haller hücum ediyor.
"Kafamıza giren herbir şüphe"
Yeri gelmişken şunu da ifade edelim.
Bu ifade aslında bize şunu da söylüyor;
Aklımıza takılan küçük veya büyük her ne soru varsa
Bunu çözmemiz gerekiyor.
Misal risale-i nurda bir pasaj okunduğunda anlaşılmayan kısım mı var?
Bir cümle bir kelime bir şüphe mi oluşturdu.
Ya da herhangi bir yerde hizmetle islamla imanla vs
ilgili bir durum oldu da bu aklımıza mı takıldı?
Bunu çözmemiz lazım.
Çözemiyorsak sormamız lazım.
Herkes müslüman fıtrat üzere doğar diyor Efendimiz a.s.v
Sonra ailesinin dini ne ise ona göre yetiştirilir ve o dine mensub olur.
Bizler elhamdulillah müslüman ailelerde doğmuşuz.
Müslüman doğup müslüman yetişmişiz.
Ve çevremizde gördüğümüz hemen her insan da
-ülkemiz sınırları için- benzer durumda müslümanlar
Ama ezan vakitlerinde camiler boş…
Cuma saatlerinde dükkanlar mağazalar açık…
Ramazanda insanlar ellerinde hamburgeri simiti vs. Sokaklarda dolaşıyor.
Hırsızlıklar gasplar cinayetler almış gidiyor.
Müslüman kimliğine yakışmayan ne kadar olumsuz durum varsa
Bunları görebiliyoruz
Peki nasıl oluyor da bu kadar uzaklaşabiliyoruz, uzaklaşılabiliyor?
Tohumu toprağa atarız, aradan günler geçer.
Yağmur yağar güneş açar.
Bir süre sonra bir balkarız koca bir ağaç olmuş.
Halbuki biz hiçbir şey yapmadık, görmedik, anlamadık
Ama o tohum yeşerdi büyüdü ağaç oldu.
Bizim mahall-i iman olan olan kalbimize
Bir küçük günah tohumu bir küçük şüphe girer
Reklamlardan, dizilerden, gazetelerden, oradan buradan
Ve biz hiçbir şey yapmazsak orada yeşerir, büyür.
Bir bakarız Ramazan gelmiş ağzımızda sakız sokaklarda dolaşıyoruz ..
İkindi ezanı okunmuş aa öğlen ne çabuk geçti tüh kılamadık
Neyse deyip izlediğimiz filme devam ediyoruz.
Lisanımız farkında olmadan kullandığımız kelimeler
Kurduğumuz cümleler..
Yağmur yağıyor ne güzel
Çiçeklere bak ne kadar güzeller
Otobüs gelmedi ondan geç kaldım vs vs
Farkında olmadan bir de bakaırız ki iş işten geçmeye başlamış
Hele bu günaha karşı olunca
Nefs-i emmare şeytandan da destek alıp
bize galebe çalmaya başlıyor.
İmanımızdan ibadetimizden verdiğimiz her taviz başka birisini doğuruyor.
Efendimiz a.s.v
En sevgili kul,
En temiz insan,
En kamil insan,
Günde ne kadar çok tevbe istiğfar ettiğini hepimiz biliyoruz.
Evliyalar, asfiyalar.. Mübarek zatların hepsi,
Kendilerini haramdan günahtan korumakla yetinmiyorlardı.
Her daim dillerinde tevbe istiğfar da vardı.
Mutaffin suresi 14. Ayette
"Kazandıkları günahlar, kalplerini kaplayıp karartmıştır"
Buyuruyor Rabbimiz
Kur'an-ı Hakim’de çok geçer.
Gözleri kördür,
Kalpleri katılaşmıştır,
Kulakları duymaz
Bunu insan kendi kendisine yapıyor.
Allah hepimizi günahlardan muhafaza eylesin
Nefs-i emmaremizn şerrinden şeytanın şerrinden muhafaza eylesin
Hz. Eyyub a. S ın münacaatını dilimizden düşürmeyelim inşallah
Düşünerek tefekkür ederek okumaya devam edelim inşallah.
Subhâneke lâ ılmelene illema allemtene inneke entel alîmul hakîm ve ahiru de'vehüm enilhamdülillahi rabbil âlemin, el fatiha
2. LEM’A
Bana gerçekten zarar dokundu. Sen merhametlilerin en merhametlisisin.”
(Enbiya Suresi: 83)
Sabır kahramanı Hazret-i Eyyüb Aleyhisselâmın şu münâcâtı,
hem mücerreb (denenmiş) hem tesirlidir.
Fakat, âyetten iktibas suretinde, bizler münâcâtımızda
demeliyiz.
"Bana gerçekten zarar dokundu, sen ise merhametlilerin en merhametlisisin."
hem mücerreb (denenmiş) hem tesirlidir.
Fakat, âyetten iktibas suretinde, bizler münâcâtımızda
"Bana gerçekten zarar dokundu, sen ise merhametlilerin en merhametlisisin."
Hazret-i Eyyub Aleyhisselâmın meşhur kıssasının hülâsası şudur ki:
Pek çok yara, bere içinde epey müddet kaldığı halde,
o hastalığın azîm mükâfâtını düşünerek, kemâl-i sabırla tahammül edip kalmış.
Pek çok yara, bere içinde epey müddet kaldığı halde,
o hastalığın azîm mükâfâtını düşünerek, kemâl-i sabırla tahammül edip kalmış.
Sonra, yaralarından tevellüt eden kurtlar kalbine ve diline iliştiği zaman,
zikir ve marifet-i İlâhiyenin mahalleri olan kalb ve lisanına iliştikleri için,
o vazife-i ubudiyete halel gelir düşüncesiyle, kendi istirahati için değil,
belki ubudiyet-i İlâhiye için demiş:
“Yâ Rab, zarar bana dokundu. Lisanen zikrime ve kalben ubudiyetime halel veriyor”
diye münâcât edip, Cenâb-ı Hak o hâlis ve sâfi, garazsız, lillâh için
o münâcâtı gayet harika bir surette kabul etmiş,
kemâl-i âfiyetini ihsan edip envâ-ı merhametine mazhar eylemiş.
zikir ve marifet-i İlâhiyenin mahalleri olan kalb ve lisanına iliştikleri için,
o vazife-i ubudiyete halel gelir düşüncesiyle, kendi istirahati için değil,
belki ubudiyet-i İlâhiye için demiş:
“Yâ Rab, zarar bana dokundu. Lisanen zikrime ve kalben ubudiyetime halel veriyor”
diye münâcât edip, Cenâb-ı Hak o hâlis ve sâfi, garazsız, lillâh için
o münâcâtı gayet harika bir surette kabul etmiş,
kemâl-i âfiyetini ihsan edip envâ-ı merhametine mazhar eylemiş.
"Marifet-i İlâhiye’nin mahalleri olan kalb ve lisan"
Cenab-ı Hak’kı tanıdığımız yer kalbimiz ve lisanımız
Yani manevi vücudumuzun kalbi
Tasdik mekanizması olarak çalışan
Kalbimiz ve lisanımız…
Bu iki yerde olabilecek rahatsızlık
Allah’ı tanımamıza mani olmaya başlıyor.
Tanıma olmadan iman da edemiyoruz
Ve imana zarar dokunmaya başlıyor.
Hz. Eyyub as fiziki olarak çok büyük hastalıklara mübtela olmuş.
Ama hiç bir aşamasında şikayet etmemiş, isyan etmemiş ve şifa da istememiş.
Bu haşa asla büyüklenme değildir.
Tersine tam bir teslimiyet ve tevekkül halidir.
Halim Halıkıma malumdur O’ndan ne gelirse amenna diyerek sabrediyor.
Taki hastalık zikrini ve ubudiyetini zedelemeye başlayana kadar
O anda ettiği duası, münacatı en safi en halis duası
merhameti sonsuz Rabbimiz tarafından kabul buyruluyor.
Ve şifa veriliyor.
Bu münacatın kuvveti denenmiştir diyor üstad
O teslimiyet ve farkındalık ile
bu şekilde dua eden peygamberine cevab veren Rabbimiz
O azim hastalıklara şifa veren Rabbimiz
Bizim de aynı kelimelerle aynı halde dua etmemiz halinde
Bize de cevab verecektir inşallah.
Bunun müjdesi veriliyor.
Peki bizim bu kadar tesirli bir duaya, bir münacata ihtiyacımız var mı?
Hiç birimiz görüntüde öyle azim bir hastalığın pençesinde değiliz.
Değiliz ki şuan da bilgisayar başında oturabiliyoruz.
Bunun cevabını risalenin devamında arayalım inşallah.
İşte bu Lem’ada Beş Nükte var.
BİRİNCİ NÜKTE
Hazret-i Eyyub Aleyhisselâmın zâhirî yara hastalıklarının mukabili,
bizim bâtınî ve ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır.
Hazret-i Eyyub Aleyhisselâmın zâhirî yara hastalıklarının mukabili,
bizim bâtınî ve ruhî ve kalbî hastalıklarımız vardır.
İç dışa, dış içe bir çevrilsek,
Hazret-i Eyyub’dan daha ziyade yaralı ve hastalıklı görüneceğiz.
Hazret-i Eyyub’dan daha ziyade yaralı ve hastalıklı görüneceğiz.
Çünkü işlediğimiz herbir günah, kafamıza giren herbir şüphe,
kalb ve ruhumuza yaralar açar.
kalb ve ruhumuza yaralar açar.
Şu zamanda hiç kimse diyemez ki ben böyle bir insan değilim
Hiçbi rşey yapmasak bile
Kendimizi bütün haramlardan günahlardan uzak tuttuğumuzu düşünsek bile
Her dakika üzerimize yüzer günah haram şüphe kuşku
sair olumsuz haller hücum ediyor.
"Kafamıza giren herbir şüphe"
Yeri gelmişken şunu da ifade edelim.
Bu ifade aslında bize şunu da söylüyor;
Aklımıza takılan küçük veya büyük her ne soru varsa
Bunu çözmemiz gerekiyor.
Misal risale-i nurda bir pasaj okunduğunda anlaşılmayan kısım mı var?
Bir cümle bir kelime bir şüphe mi oluşturdu.
Ya da herhangi bir yerde hizmetle islamla imanla vs
ilgili bir durum oldu da bu aklımıza mı takıldı?
Bunu çözmemiz lazım.
Çözemiyorsak sormamız lazım.
Hazret-i Eyyub Aleyhisselâmın yaraları,
kısacık hayat-ı dünyeviyesini tehdit ediyordu.
Bizim mânevî yaralarımız, pek uzun olan hayat-ı ebediyemizi tehdit ediyor.
kısacık hayat-ı dünyeviyesini tehdit ediyordu.
Bizim mânevî yaralarımız, pek uzun olan hayat-ı ebediyemizi tehdit ediyor.
O münâcât-ı Eyyubiyeye, o hazretten bin defa daha ziyade muhtacız.
Bahusus, nasıl ki o hazretin yaralarından neş’et eden kurtlar kalb ve lisanına ilişmişler.
Bahusus, nasıl ki o hazretin yaralarından neş’et eden kurtlar kalb ve lisanına ilişmişler.
Öyle de, bizleri, günahlardan gelen yaralar ve yaralardan hasıl olan
vesveseler, şüpheler -neûzu billâh- mahall-i iman olan bâtın-ı kalbe ilişip
imanı zedeler ve imanın tercümanı olan lisanın zevk-i ruhanîsine ilişip
zikirden nefretkârâne uzaklaştırarak susturuyorlar.
vesveseler, şüpheler -neûzu billâh- mahall-i iman olan bâtın-ı kalbe ilişip
imanı zedeler ve imanın tercümanı olan lisanın zevk-i ruhanîsine ilişip
zikirden nefretkârâne uzaklaştırarak susturuyorlar.
Herkes müslüman fıtrat üzere doğar diyor Efendimiz a.s.v
Sonra ailesinin dini ne ise ona göre yetiştirilir ve o dine mensub olur.
Bizler elhamdulillah müslüman ailelerde doğmuşuz.
Müslüman doğup müslüman yetişmişiz.
Ve çevremizde gördüğümüz hemen her insan da
-ülkemiz sınırları için- benzer durumda müslümanlar
Ama ezan vakitlerinde camiler boş…
Cuma saatlerinde dükkanlar mağazalar açık…
Ramazanda insanlar ellerinde hamburgeri simiti vs. Sokaklarda dolaşıyor.
Hırsızlıklar gasplar cinayetler almış gidiyor.
Müslüman kimliğine yakışmayan ne kadar olumsuz durum varsa
Bunları görebiliyoruz
Peki nasıl oluyor da bu kadar uzaklaşabiliyoruz, uzaklaşılabiliyor?
Tohumu toprağa atarız, aradan günler geçer.
Yağmur yağar güneş açar.
Bir süre sonra bir balkarız koca bir ağaç olmuş.
Halbuki biz hiçbir şey yapmadık, görmedik, anlamadık
Ama o tohum yeşerdi büyüdü ağaç oldu.
Bizim mahall-i iman olan olan kalbimize
Bir küçük günah tohumu bir küçük şüphe girer
Reklamlardan, dizilerden, gazetelerden, oradan buradan
Ve biz hiçbir şey yapmazsak orada yeşerir, büyür.
Bir bakarız Ramazan gelmiş ağzımızda sakız sokaklarda dolaşıyoruz ..
İkindi ezanı okunmuş aa öğlen ne çabuk geçti tüh kılamadık
Neyse deyip izlediğimiz filme devam ediyoruz.
Lisanımız farkında olmadan kullandığımız kelimeler
Kurduğumuz cümleler..
Yağmur yağıyor ne güzel
Çiçeklere bak ne kadar güzeller
Otobüs gelmedi ondan geç kaldım vs vs
Farkında olmadan bir de bakaırız ki iş işten geçmeye başlamış
Hele bu günaha karşı olunca
Nefs-i emmare şeytandan da destek alıp
bize galebe çalmaya başlıyor.
İmanımızdan ibadetimizden verdiğimiz her taviz başka birisini doğuruyor.
Evet, günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra,
tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor.
tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor.
Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var.
O günah, istiğfarla çabuk imha edilmezse,
kurt değil, belki küçük bir mânevî yılan olarak kalbi ısırıyor.
kurt değil, belki küçük bir mânevî yılan olarak kalbi ısırıyor.
Efendimiz a.s.v
En sevgili kul,
En temiz insan,
En kamil insan,
Günde ne kadar çok tevbe istiğfar ettiğini hepimiz biliyoruz.
Evliyalar, asfiyalar.. Mübarek zatların hepsi,
Kendilerini haramdan günahtan korumakla yetinmiyorlardı.
Her daim dillerinde tevbe istiğfar da vardı.
Meselâ, farz namazını kılmayan ve vazife-i ubudiyeti yerine getirmeyen
bir adamın, küçük bir âmirinden küçük bir vazifesizlik yüzünden aldığı
tekdirden müteessir olan o adam,
Sultan-ı Ezel ve Ebedin mükerrer emirlerine karşı
farzında yaptığı bir tembellik, büyük bir sıkıntı veriyor.
bir adamın, küçük bir âmirinden küçük bir vazifesizlik yüzünden aldığı
tekdirden müteessir olan o adam,
Sultan-ı Ezel ve Ebedin mükerrer emirlerine karşı
farzında yaptığı bir tembellik, büyük bir sıkıntı veriyor.
Ve o sıkıntıdan arzu ediyor ve mânen diyor ki,
keşke o vazife-i ubudiyeti bulunmasaydı!
Ve bu arzudan, bir mânevî adâvet-i İlâhiyeyi işmam eden bir inkâr arzusu uyanır.
Bir şüphe, vücud-i İlâhiyeye dair kalbe gelse,
kat’î bir delil gibi ona yapışmaya meyleder;
büyük bir helâket kapısı ona açılır.
keşke o vazife-i ubudiyeti bulunmasaydı!
Ve bu arzudan, bir mânevî adâvet-i İlâhiyeyi işmam eden bir inkâr arzusu uyanır.
Bir şüphe, vücud-i İlâhiyeye dair kalbe gelse,
kat’î bir delil gibi ona yapışmaya meyleder;
büyük bir helâket kapısı ona açılır.
O bedbaht bilmiyor ki,
inkâr vasıtasıyla, gayet cüz’î bir sıkıntı vazife-i ubudiyetten gelmeye mukabil,
inkârda milyonlarla o sıkıntıdan daha müthiş mânevî sıkıntılara kendini hedef eder.
Sineğin ısırmasından kaçıp yılanın ısırmasını kabul eder.
inkâr vasıtasıyla, gayet cüz’î bir sıkıntı vazife-i ubudiyetten gelmeye mukabil,
inkârda milyonlarla o sıkıntıdan daha müthiş mânevî sıkıntılara kendini hedef eder.
Sineğin ısırmasından kaçıp yılanın ısırmasını kabul eder.
Mutaffin suresi 14. Ayette
"Kazandıkları günahlar, kalplerini kaplayıp karartmıştır"
Buyuruyor Rabbimiz
Kur'an-ı Hakim’de çok geçer.
Gözleri kördür,
Kalpleri katılaşmıştır,
Kulakları duymaz
Bunu insan kendi kendisine yapıyor.
Allah hepimizi günahlardan muhafaza eylesin
Nefs-i emmaremizn şerrinden şeytanın şerrinden muhafaza eylesin
Hz. Eyyub a. S ın münacaatını dilimizden düşürmeyelim inşallah
Düşünerek tefekkür ederek okumaya devam edelim inşallah.
Subhâneke lâ ılmelene illema allemtene inneke entel alîmul hakîm ve ahiru de'vehüm enilhamdülillahi rabbil âlemin, el fatiha