Açıklamalı 21. Söz Dersleri - Usanç veren Namaz mi ? - 5.Bolum

Zuhr

Talebe
Bismillâhirrahmânirrahîm,


[Üçüncü ikaz]

Ey sabırsız nefsim! Acaba geçmiş günlerdeki ibadet külfetini ve namazın meşakkatini ve musibet zahmetini, bugün düşünüp muzdarib olmak, hem gelecek günlerdeki ibadet vazifesini ve namaz hizmetini ve musibet elemini, bugün tasavvur edip sabırsızlık göstermek hiç kâr-ı akıl mıdır?

Evvela; eşya vucuda gelir, an-ı vahidde görünür, vazifesini yapar. Bu an-ı vahidler, esir zerreleri gibi, su ve hava zerreleri gibi; birbirine yakındır, peşpeşe kesintisiz devam ediyor. Geçen her bir an-ı vahid mazidir. Artık daire-i kudretten çıkmıştır, vazifesi bitmiştir. Kudretin vucud dairesinden, daire-i ilme geçmiştir. İnsan bu vaziyette sadece musbet istifade edebilir, menfi tesire maruz kalmaz; el gibi bir vucud değilki maziden gelsin bizi tokatlasın.

Gelecek de böyledir, daire-i ilimdedir; el gibi bir vucud değilki gelsin bizi tokatlasın. Belki insan iman ile hem geçmişden hem gelecekden fayda bulabilir. Ama asla zarar bulamaz, bulamamalı. Mazi ve mustakbel hakkında bu kısa izahdan sonra; insan bu mazi ve mustakbelden nasıl meteessir oluyor, neden muteessir oluyor, onun misalini ve izahhını ustadımızdan dinleyelim.

Şu sabırsızlıkta misalin şöyle bir sersem kumandana benzer ki: Düşmanın sağ cenah kuvveti onun sağındaki kuvvetine iltihak etmiş ve ona taze bir kuvvet olduğu halde; o tutar mühim bir kuvvetini sağ cenaha gönderir, merkezi zayıflaştırır. Hem sol cenahta düşmanın askeri yok iken ve daha gelmeden, büyük bir kuvvet gönderir, Ateş et! emrini verir. Merkezi bütün bütün kuvvetten düşürtür. Düşman işi anlar, merkeze hücum eder; tar-ı mar eder.

Evet buna benzersin. Çünki geçmiş günlerin zahmeti, bugün rahmete kalbolmuş; elemi gitmiş, lezzeti kalmış. Külfeti, keramete iltihak ve meşakkati, sevaba inkılab etmiş. Öyle ise ondan usanç almak değil, belki yeni bir şevk, taze bir zevk ve devama ciddî bir gayret almak lâzımgelir. Gelecek günler ise madem gelmemişler. Şimdiden düşünüp usanmak ve fütur getirmek; aynen o günlerde açlığı ve susuzluğu ile bugün düşünüp bağırıp çağırmak gibi bir divaneliktir. Madem hakikat böyledir. Âkıl isen, ibadet cihetinde yalnız bugünü düşün ve onun bir saatini, ücreti pek büyük, külfeti pek az, hoş ve güzel ve ulvî bir hizmete sarfediyorum, de. O vakit senin acı bir füturun, tatlı bir gayrete inkılab eder.

İşte ey sabırsız nefsim! Sen üç sabır ile mükellefsin.
Birisi: Taat üstünde sabırdır.
Birisi: Masiyetten sabırdır.
Diğeri: Musibete karşı sabırdır.

Aklın varsa, şu üçüncü ikazdaki temsilde görünen hakikatı rehber tut. Merdane Yâ Sabur de, üç sabrı omuzuna al. Cenab-ı Hakk’ın sana verdiği sabır kuvvetini eğer yanlış yolda dağıtmazsan, her meşakkate ve her musibete kâfi gelebilir ve o kuvvetle dayan.

Nasılki akılsız zengin fakir olur, ona buna muhtaç olur, ondan bundan dilenir hakarete maruz kalır; sabrını yanlış kullanmakda böyledir. O zaman hem geçmişden elem alırız, hem gelecekden endişe alırız, hem hazır zamanda agresif, dengesiz, duzensiz, asabi, stresli, çekilmez biri oluruz. Halbuki namaz ile sabrımızı doğru kullanarak, hayatı insan gibi yaşayabilriz. Ne kendimize, ne ailemize, ne çevremize; muzır bir insan olmayız.


سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَنَاۤ اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ

el Fatiha



 
Üst