Açıklamalı - 4. Şua - Allah bize yeter, O ne güzel vekildir.

Ukbaa

Well-known member
Açıklamalı - 4. Şua - 1. Mertebe-i Nuriye-i Hasbiye - O ne güzel vekildir.

Bismillâhirrahmânirrahîm,

Elhamdülillâhi rabbil âlemîn velâkıbetülil müttekîn vessalêtü vessalêmü alê seyyidine Muhammedivve alê êlihi vesahbihi ecmain, alê rasulüne salevât

DÖRDÜNCÜ ŞUÂ
Mânen ve rütbeten Beşinci Lem’a ve sureten
ve makamen Otuz Birinci Mektubun Otuz Birinci Lem’asının
kıymettar Dördüncü Şuâı ve Âyet-i Hasbiyenin mühim bir nüktesidir.

İHTAR:
Risale-i Nur, sair kitaplara muhalif olarak,
başta perdeli gidiyor; gittikçe inkişaf eder.
Hususan bu risalede Birinci Mertebe çok kıymettar
bir hakikat olmakla beraber çok ince ve derindir.

Hem bu Birinci Mertebe, bana mahsus gayet ehemmiyetli
bir muhakeme-i hissî ve gayet ruhlu bir muamele-i imanî ve
gayet gizli bir mükâleme-i kalbî suretinde,
mütenevvi ve derin dertlerime şifa olarak tebarüz etmiş.
Bana tam tevafuk eden tam hissedebilir. Yoksa tam zevk edemez...

Bu gece dua gecesi.
Bu gece isteme gecesi.
Dertlerimizi sıkıntılarımızı anlatma,
belki Rabbimizle hasbihal etme gecesi
Kendimiz için dinimiz için,
Alem-i islam için isteme, dua etme gecesi..

Bir ayet-i kerimeden gelen şifaları okuyup tefekkürle edelim inşallah
Hem kendimiz hem çevremiz hem dinimiz için şifa isteyelim

besmele_i_serif.gif

sualar_61_1.gif

Al-i İmran suresi 173.ayetin yaklaşık meali der ki
"Allah bize yeter, O ne güzel vekildir"

Bir zaman ehl-i dünya beni herşeyden tecrit ettiklerinden,
beş çeşit gurbetlere düşmüştüm. Ve ihtiyarlık zamanımda
kısmen teessürattan gelen beş nevi hastalıklara giriftar olmuştum.

Sıkıntıdan gelen bir gafletle,
Risale-i Nur’un teselli verici ve medet edici envarına bakmayarak,
doğrudan doğruya kalbime baktım ve ruhumu aradım.
Gördüm ki, gayet kuvvetli bir aşk-ı bekà ve şedit bir muhabbet-i vücut
ve büyük bir iştiyak-ı hayat ve hadsiz bir acz
ve nihayetsiz bir fakr bende hükmediyorlar.

Halbuki müthiş bir fena o bekàyı söndürüyor.
O hâletimde yanık bir şairin dediği gibi dedim:
Dîl bekàsı, Hak fenası istedi mülk-ü tenim.
Bir devasız derde düştüm, ah, ki Lokman bîhaber.

Meyusâne başımı eğdim.
Birden Hasbunallahu ve ni'mel vekil âyeti imdadıma geldi, dedi:
“Beni dikkatle oku.” Ben günde beş yüz defa okudum.
Benim için aynelyakîn sûretinde inkişaf eden çok kıymettar envârından
bir kısmını ve yalnız dokuz nurunu ve mertebesini icmalen yazıp,
eskiden aynelyakîn ile değil, belki ilmelyakîn ile bilinen tafsilâtını
Risale-i Nur’a havale ediyorum.

Bu ayet-i kerimeyi bizler de vird edinip okuyalım inşallah..

BİRİNCİ MERTEBE-İ NURİYE-İ HASBİYE
Bendeki aşk-ı bekà, bendeki bekàya değil,
belki sebepsiz ve bizzat mahbub olan kemâl-i mutlak sahibi Zât-ı Zülkemâlin
ve Zülcemâlin bir isminin bir cilvesinin mâhiyetimde bir gölgesi bulunduğundan,
fıtratımda o Kâmil-i Mutlakın varlığına ve kemâline ve bekàsına
müteveccih olan muhabbet-i fıtriye gaflet yüzünden yolunu şaşırmış,
gölgeye yapışmış, âyinenin bekàsına âşık olmuştu.
''Hasbunallahu ve ni'mel vekil'' geldi, perdeyi kaldırdı.

Gördüm ve hissettim ve hakkalyakîn zevkettim ki,
bekàmın lezzet ve saadeti, aynen ve daha mükemmel bir tarzda
Bâki-i Zülkemâlin bekàsına ve benim Rabbim ve İlâhım olduğuna
imanımda ve iz’ânımda ve îkanımda vardır.

Çünkü Onun bekàsıyla benim için lâyemut bir hakikat tahakkuk eder.
Zira “Benim mâhiyetim hem bâki, hem sermedî bir ismin gölgesi olur; daha ölmez”
diye şuur-u imanî ile takarrur eder.

Bir damla su masanın üzerine damlasa
dağılır gider kaybolur, kurur
Ama bir okyanusa damlasa
O okyanusun azim vücuduna dağılır.
O okyanus hükmünde olur.

Onun gibi azim celil büyük ve kuvvetli olur.
Bizdeki muhabbet ve sair isimlerin cilveleri,
dünyaya ve faniye çevrilse,
cüzi irademizle idare edilmeye kalkılsa,
bizim kabiliyetimizle kısıtlanır kalır gerçek içeriği ortaya çıkamaz.

Ama Cenab-ı Hakk’a yöneldiği vakit
Gerçek kaynağına bağlandığı vakit
Cenab-ı Hakk’ın kendisi baki olduğundan, sonu olmadığından
O isimlerin bizlerdeki cilveleri dahi sonsuz olur, baki olur.
Bu halde insanın mahiyeti, içerdiği isimler
Onu sonsuza taşıyabilir, ve taşır.
Sonsuz sevgiye, sonsuz adalete, sonsuz güzelliğe ve hakeza..

Hem o şuur-u imanla mahbub-u mutlak olan Kemâl-i Mutlakın varlığı bilinmekle,
şedit ve fıtrî olan muhabbet-i Zâtî tatmin edilir.

Fark etsek de etmesek de bizlerde Cenab-ı Hakk’ın isimleri tecelli ediyor.
Muhabbet bu isimlerden birisi ve sonsuza bağlanmış.
Sonsuzu sevme kabiliyetimiz var.
Bu kabiliyet, O Zat-Zülcemalin varlığını bilmekle
Tatmin olabiliyor, yerinde kullanılabiliyor.

Hem Bâki-i Sermedînin bekàsına ve varlığına ait o şuur-u imanî ile
kâinatın ve nev-i insanın kemâlâtı bilinir ve bulunur.
Ve kemâlâta karşı fıtrî meftuniyet,
hadsiz elemlerden kurtulup zevk ve lezzetini alır.

İnsan hep en iyisini en güzelini en lezizini istiyor
En sağlıklısını en en leri istiyor..
Bulamayınca elemlere kapılıyor.
Bulabileceğimiz yer ise Rabb-i Rahim’in kendisidir
O’na cc. İman iledir.
O’nun cc. İsimlerine sığınmakla huzur yakalanabilir.
Her sıkıntının her elemin her derdin bir karşılığı,
Bir şifası ancak O’nun cc. Bir ismine dayanılarak giderilebilir.

Hem o şuur-u imanî ile o Bâki-i Sermedîye bir intisap
ve o intisabın imanıyla umum mülküne bir münasebet peydâ olur.
Ve o münasebet-i intisabî ile, hadsiz bir mülke bir nevi mâlikiyet gibi
iman gözüyle bakar, mânen istifade eder.

İmandan gelen bağlılık ile, çevredeki sair eşya ile de bir bağlantı,
bir alaka peydah oluyor.
İnsanın kendisi aciz belki kendi ısısını kendi gıdasını yapamaz.
Kendi hayatını devam ettirecek şeyleri bulamaz.
Ama iman ile gelen şuurla
bilir ki güneş onu ısındıracak ve bir derdini gidermiş olacak
Elma dalında olgunlaşacak başka bir sıkıntısı giderecek.
Ve bu halde tüm mülke bir nevi malik oluyor
Bir nevi sahib oluyor.

Hem şuur-u imanî ile ve intisap ve
münasebetle umum mevcudata bir alâka bir nevi ittisal peydâ olur.
Ve o halde, ikinci derecede vücud-u şahsîsinden başka hadsiz bir vücut,
o şuur-u imanî ve intisap ve münasebet ve alâka
ve ittisal cihetinde güya onun bir nevi varlığıdır gibi var olur;
varlığa karşı fıtrî aşk teskin edilir.

Ve insan o imandan gelen alaka ile,
kainat ile kurduğu bu alaka ile,
aslında kainatta her bir mahluk ile bir birliktelik içine girer.
Ve kendisi dahi o kainat kadar bir varlık olur.

Nasıl bir insan ailesi içinde bir ferttir,
Annesi babası kardeşleri de ayrı ayrı fertlerdir.
Ama aralarındaki alaka ile
aslında onlar bir bütünü teşkil ederler.
O aile bir birlik olur ve insana manevi bir güç verir,
Derdine ortak olur, sevincini paylaşır.
Ve insan ailesi ile bağlılığı alakası nisbetinde
ailesi kadar da güçlü olur.

İman şuuru ile kainat ile kurulan alaka dahi
İnsanı böyle büyük bir aileye bir fert yapar.
Ve isimler ile kurulan alaka dahi
O isimler içinde insana bir yer oluşturur.
Bir birliktelik kurar.
Ve insanın acziyeti, fakirliği, sıkıntıları, dertleri
O muazzam aile içine dahil olmakla giderilebilir.

Rabbim bu mübarek gece hürmetine bizlere hakiki iman nasip etsin
Kendisini tanımayı anlamayı nasip etsin.

Subhâneke lâ ılmelene illema allemtene inneke entel alîmul hakîm ve ahiru de'vehüm enilhamdülillahi rabbil âlemin, el fatiha

22.00’da sohbet kanalında yapılan derstir.
Muhabbet-i Bakiye
 


Bu alana bir cevap yazın...
Üst