Konuya cevap cer

Adapazarı, Marmara Bölgesinin kuzeydoğu bölümünde alır. 1646 yılında  nahiye, 1837’de ilçe olan Adapazarı, 22 Haziran 1954 tarihli kanunla,  Kocaeli ilinden ayrılarak bağımsız il statüsü kazanan Sakarya ilinin  merkez ilçesi olmuştur. Yüzölçümü 645 km2’dir.


 Şehrin bugünkü  adı, 19. yüzyılda Sakarya Nehrinin iki kolu arasında yer alan Ada  Köyünde kurulan pazar yerinden kaynaklanır. Bu pazara mahsullerini  satmak üzere civar köylerden ve göçebe aşiretlerinden gelen halk  Adapazarı adıyla anmışlardır.


 Deprem bölgesinde yer alan  Adapazarı, 17 Ağustos 1999 tarihinde yaşanan ve bütün Marmara Bölgesini  şiddetli bir şekilde etkileyen depremde büyük can ve mal kaybına uğradı.  Bu depreme benzer bir deprem de 1 Şubat 1944 sabahı yaşanmış ve  Adapazarı da dahil olmak üzere 20’nin üzerindeki yerleşim merkezinde  büyük tahribat yaşanmıştı.


 Geniş bir bölgede hissedilen depremle  ilgili Risale-i Nur’un çeşitli yerlerinde gerek Üstad Bediüzzaman  tarafından, gerekse bazı Nur talebeleri tarafından anılır ve daha ziyade  Risale-i Nur hizmetinin, iman ve Kur’ân hakikatlerinin önüne set  çekilmesine yönelik bazı icraatların gerçekleştirildiği dönemde  yaşanmasının tesadüf olmayacağı vurgulanır.


 Sikke-i Tasdik-i  Gaybî risâlesinde yer alan Hüsrev Altınbaşak’a ait bir mektupta, Üstad  Bediüzzaman tarafından saldırgan din düşmanlarına karşı “Ey mülhidler ve  ey zındıklar! Risale-i Nur’a ilişmeyiniz. Eğer ilişirseniz, yakında  sizi bekleyen belâlar, sel gibi başınıza yağacaktır” ifadesinin tekrar  tekrar söylendiği aktarılır ve bu sözleri teyid eden depremlerden  örnekler verilir. Bu depremlerden birisi de, Adapazarı’nda büyük hasara  sebep olan depremdir.


 Hüsrev Altınbaşak, İstanbul’da yayınlanan 7  Şubat 1944 tarihli Hemşehri isimli gazetede gördüğü deprem haberini ve  yaşanan hadiseleri özetle şöyle anlatır:

“Nazarıma çarpan, büyük  yazı ile yazılmış bir sütunda, Anadolu’nun yirmi bir vilâyetini sarsan  ve Şubat’ın birinci gününün gecesinde sabaha karşı herkes uykuda iken  vukua gelen ve pek çok zayiata mal olan dehşetli bir zelzeleyi haber  veriyordu. Derhal, Şubat’ın üçünde mahkemede sevgili Üstadımızın heyet-i  hâkimeye ‘Zındıkların dünyaları başlarını yesin ve yiyecek!’ diye  tekrar tekrar söylediği sözleri hatırladım…


 “İşte, merkezi  Gerede, Bolu ve Düzce olan bu kanlı zelzele, Risale-i Nur’un dördüncü  bir kerameti idi. Bu gazete şu malûmatı veriyordu; Ankara, Bolu,  Zonguldak, Çankırı ve İzmit vilâyetlerinde fazla kayıplar varmış.  Gerede’de iki bin ev yıkılmış, yıkılmayan evler de oturulmayacak  derecede harap olmuş, binden fazla ölü varmış, enkaz altından  mütemadiyen ölü çıkartılıyormuş. Düzce’de zarar çokmuş, ölü ve  yaralıların miktarı malûm değilmiş. Ankara’da yüz üç ölü ve bir o kadar  da yaralı varmış. Bine yakın ev yıkılmış. 


 Debbağhane’de iki ev  çökmüş, bazı köylerde sarsıntıyı müteakip yangınlar olmuş. İlk sarsıntı  çok kuvvetli olmuş, sarsıntıyı yeraltından gelen bir takım gürültüler  takip etmiş. Bolu’dan ve diğer yerlerin köylerinden bir hafta geçtiği  halde henüz malûmat alınamıyormuş... İzmit’te zelzele olurken şimşekler  çakmış, şehir birkaç saniye aydınlık içinde kalmış. Birçok yerlerde halk  çırıl çıplak sokaklara fırlamış. Dünyanın bütün rasathaneleri bu büyük  Anadolu zelzelesini kaydetmiş. Bir İngiliz rasathanesi sarsıntının çok  harap edici olduğunu bildirmiş…”


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst