Denis
Well-known member
İlahiyatçı Mustafa Gündoğdu, yemek yemek, su içmek, yatmak gibi günlük işlerin sevaba dönüştürülebileceğini söylüyor. Gündoğdu, “Bir insan bir bardak suyu, içki niyetiyle içerse günaha girer. Ama bir başkası aynı suyu sünnet-i seniyyeye ittiba etme gayesiyle içerse bu fiilden sevap kazanır.” şeklinde konuşuyor.
Efendimiz’e tabi olmak neden çok ehemmiyetli?
Kâinatı yaratan Yüce Rabb’imiz, insanoğlunu da yeryüzü*ne halife olarak göndermiştir. İnsanları başıboş bırakmayan Cenâb-ı Allah, şahsi ve içtimai hayatlarını düzenlemek için Kur’ân-ı Kerim’i ve o şanlı kitabı insanlara en güzel bir şe*kilde anlatacak, öğretecek bir rehberi, bir Peygamber’i de in*sanlara göndermiştir.
Kur’ân-ı Kerim’i en iyi bilen, onu en iyi yorumlayabilir. Bu sebeple Yüce Rehber sayesinde insanlar, Cenâb-ı Allah’ın istediği tarzda bir kul olup rızasını kazanma*ya çalışacaktır. Bunun temini için de Cenâb-ı Allah, Kur’ân-ı Kerim’de birçok yerde insanların Peygamberimiz’e tabi olup uymalarını istemektedir.
Sünnetleri uygulamak bize ne kazandırır?
İslâm âlimleri, ilk dönemden itibaren sünneti, bağlayıcılık açısından sınıflandırma*ya tabi tutmuşlar ve bu konuyla alâkalı birçok eser yazmışlardır. Fıkıh usulü kitaplarında Allah Resûlü’nün hayat-ı seniyyelerinde; peygamber olarak, aile reisi olarak, ordu komutanı olarak birçok konuda emirleri, yasakları, tavsiyeleri, nasihatleri bulunduğu, in*sanları yönlendirdikleri, fikir danışanlara yol gösterdikleri ifade edilmiştir.
Fıkıh âlimleri, bu kitaplarda Peygamber Efendimiz’in dini mevzular ağırlıklı olmak üzere birçok konuda söylediklerinin bağlayıcı olduğunu (yani yapmak zorunda olduğumuzu); ancak yaratılış icabı ve maddi ihtiyaçlar gereği, yani bir insan olarak yap*tıkları davranışların bağlayıcı olmadığını ifade etmişler, şayet bu sünnetlere uyulursa sevap kazanılacağını, terk edilmesi durumun*da ise günah terettüp etmeyeceğini bildirmişlerdir.
Bediüzzaman Said Nursî’nin âdâb nevinden olan bu tür sünnetlere bakış açısı ise çok farklıdır. Bediüzzaman Hazretleri, bu sünnetlere (âdetlere) olumlu bir nazarla bakmıştır. Yani “İt*tiba edilmediği takdirde günah kazanılmaz, bu sebeple bu âdeti yapmayabilirim.” açısından değil, “Halis niyetle yaparsam sevap kazanırım.” düşüncesiyle bakmıştır. O, bazılarının terk etmeyi düşündüğü sünnetlerden sevap kazanmayı düşünmüştür.
Herhangi bir fiilden sevap kazanılabilmesi için o fiilin mutlak surette Cenâb-ı Allah veya Efendimiz (sas) tara*fından emredilmiş veya yasaklanmış olması gerekir. Böyle olan fiiller de ibadet kategorisi içinde yer alır. “ Mesela Cenâb-ı Allah, Kur’ân-ı Kerim’de namazla ilgili olarak,Şüphesiz namaz, mü*minlere vakitleri belirlenmiş olarak farz kılınmıştır.” buyurmaktadır.
Bizler bu emre uyup namaz kılarsak sevap kazanırız. Uymayanlar ise günahkâr olur. Aynı şekilde oruç, hac, zekât hatta en küçük hayır işleri için dahi aynı durum düşünülebi*lir. Bununla beraber yasaklanan şeyler de vardır. İçki içme, adam öldürme vb. konularda da emirlere uyup uzak duranlar sevap ka*zanacağı gibi, uymayanlar da günaha gireceklerdir.
İbadet haricindeki fiillerimiz âdâb ile alâkalıdır. Bunlar nor*mal şartlarda mubah olan işlerdir. Yani hiçbir sevabı ve güna*hı yoktur. Mesela yemek yemek, su içmek, yatmak gibi. Bun*lardan sevap kazanmak veya bu fiillere günah terettüp etmesi için, bu fiiller işlenirken ne niyetle yapıldığına bakılmalıdır.
Bir insan bir bardak suyu, içki niyetiyle içerse günaha girer. İnanç*lı bir kimse içerken, sünnete ittiba amaçlı içmese, neticesinde ne sevap ve ne de günah vardır. Sadece susuzluğunu gider*miştir. Ama bir başkası Allah Resûlü bardağı sağ eliyle tutardı, besmele çekerek içerdi, üç nefeste içerdi vb. şekilde sünnet-i seniyyeye ittiba etme gayesiyle içerse bu fiilden sevap kazanır.
Hayatın her anı sünnete tabi olmakla geçmeli
Peygamber Efendimiz’in söylediği veya fiili olarak işlediği bütün sünnetler çok kıymetlidir. Ama bunlar gerek Peygamberimiz gerekse İslam âlimleri tarafından: “En önemli sünnet şudur, sonra bu gelir vs.” şeklinde bir sıralamaya tabi tutulmamıştır. Bunun aksine normal şartlarda sevabı dahi olmayan, ancak sünnete ittiba ile sevaba dönüşen adab türünden fiillerin dahi teşvik edildiğini görüyoruz.
Mesela; “Din kardeşini güler yüzle karşılamak gibi (tabii) bir iyiliği bile sakın küçük görme!” Güzel söz, sadakadır.
Namaz için mescide giderken attığın her adım bir sadakadır. Gelip geçenlere eziyet veren şeyleri yollardan gidermen de sadakadır. Bunlardan sadece birkaçıdır. Sünnet denilince insanın aklına ilk olarak Peygamber Efendimiz’in ibadetlerdeki sünnetleri gelir. Bunlar elbette çok kıymetlidir. Kimse bunun aksini söyleyemez. Bununla beraber toplumu ilgilendiren bazı fiiller vardır ki, bunlar da çok büyük bir önem arz etmektedir.
Mesela; Efendimiz’in (sas) dargınların arasını barıştırması, alacaklı kimselerin borçluya iyi davranması, borcunu silmesi, ertelemesi veya güzellikle istemesini tavsiye etmesi vs. Bazı filler hususi zamanda daha da ehemmiyet kazanır. Belli bir zaman medya aracılığıyla atılan iftiralar ve karalama kampanyaları döneminde gıybet etmeme, su-i zanda bulunmama, iftira atmama konuları ehemmiyet kazanır.
Zeynep Kaçmaz / Zaman Gazetesi