Konuya cevap cer

[FONT=Arial,Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif] [/FONT]

[FONT=Arial,Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Afrâ Hâtun iman âbidesi çocuklar yetiştiren bir anne... Genç yavrularının  Allah ve Rasûlü yolunda şehadetlerine sabreden bir hanım sahâbi... Üç çocuğunu  Bedir savaşına katılması için teşvik eden kahraman bir İslâm hanımı... Genç  şehitler annesi...[/FONT]

 O Medineli olup Neccar oğullarına mensuptur. Babası, Ubeyd İbni Sâlebe'dir.  Annesi, Ruat binti Adiyye'dir.

 Afrâ Hâtun İslâmiyeti Medine'de tanımış ve hiç tereddüt etmeden Rasûlullah  sallallahu aleyhi vesellem efendimize biat etmiştir.

 O, hicret ederek Medine'ye gelen Mekke'li muhâcir kardeşlerine hizmeti şeref  bilen bahtiyar bir hanımdı. Rabbisinin rızasını kazanmak için muhacir  kardeşlerinin yardımına koştu. Elinden gelen hizmeti esirgemedi. Onlara şefkat  dolu bir anne oldu.

 Afrâ (r. anhâ) ilk evliliğini Neccar oğullarından Hâris İbni Rıfâa ile  yapmıştı. Bu evlilikten üç çocuğu dünyaya geldi. Onlara; Muâz, Muavviz ve Avf  isimleri verildi. Her bir oğlunu birer iman fedâisi olarak yetiştirdi.


  Afrâ Hatun şecaat ve cesaret sahibi kahraman bir hanımdı. Güçlü ve  kuvvetliydi. Hayatın elem ve kederine, tahammüllüydü. Acılara karşı sabırlıydı.  Allah ve Rasûlü yolunda sebat eder, dünyevî sıkıntı ve çilelere aldırmazdı.  Bedir harbi olunca oğullarının hepsini savaşa göndermişti. Onların gösterdiği  îmânî heyecandan son derece mutluluk duymuştu. Savaşta sergiledikleri  kahramanlıklara çok sevinmişti. Hatta iki oğlunun şehadetine sevindiği kadar  diğer oğlunun şehid olamadığına üzülmüştü. Abdurrahman İbni Avf (r.a) bu genç  kardeşlerin Bedir’de gösterdikleri kahramanlıkları şöyle nakleder:

 Bedir günü Ebû Cehil kahramanlık şiirleri söyleyerek müşrik ordusu içinde  dolaşıp dururdu. Anam beni bugün için doğurdu diyerek övünürdü. Askerine bu  sözlerle cesaret vermek isterdi.

 

    Kendi kabilesi Beni Mahzum gençleri etrafını sarmış yanına kimseleri  yaklaştırmazdı. Böyle bir ortamda ben sağıma soluma baktım, Ensar'lı iki genç  arasında kaldığımı gördüm. Onlardan biri bana doğru yaklaştı ve:

 “– Ey amca! Sen Ebû Cehil'i tanır mısın!” diye sordu. Ben de:

 “– Evet! Tanırım ey kardeşimin oğlu. Ebû Cehil'i ne yapacaksın?” dedim. Genç  delikanlı bana:

 “– Haber aldım ki o, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem efendimize  sövermiş!? Varlığım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, onu bir görecek  olursam, ikimizden eceli gelen ölmedikçe, şahsım ondan ayrılmayacaktır. Allah'a  ahd ettim. Onu gördüğüm gibi üzerine saldıracağım. Ya onu öldüreceğim veyahud bu  uğurda öleceğim” dedi.

 Gencin kahramanca söylediği bu sözlere ve ondaki imânî heyecana hayret ettim.  Öbür genç de diğeri gibi ahdetmişti.

 Çok geçmeden, Ebû Cehil'i askerin içerisinde öteye beriye telaşla giderken  gördüm. Gençlere hitaben: “– Görüyor musunuz? İşte, sorduğunuz adam!” dedim.

 Gençler hemen kılıçlarını sıyırdılar. Süratle hareket edip ikisi birden  fırlayarak o tarafa doğru yöneldiler. Çifte şahin gibi süzülüp Ebû Cehil'e doğru  koşmaya başladılar. Anî bir hareketle seyirtip onun üzerine hücum ettiler. Hamle  üstüne hamle yaptılar.

 Bu iki genç meğer Afrâ Hâtun'un oğlu Muâz ile Muavviz adında iki fedâî  kardeşler imiş.

 Afrâ Hâtun'un bu kahraman oğulları çok genç olmalarına rağmen kükremiş  aslanlar gibi Allah ve Rasûlünün düşmanı bulunan Ebû Cehil'in üzerine  çullandılar. Bu din düşmanı neye uğradığını bilemedi. Kılıç darbeleriyle derin  yaralar aldı. Bu sırada Ensardan Muaz İbni Amr İbni Cemuh adında bir başka yiğit  Ebû Cehil'i gözetirmiş. O da koşup geldi ve birlikte canını cehenneme  gönderdiler.

 Muaz ve Muavviz (r. anhüm) kardeşler Ebû Cehil'in işini bitirdikten sonra  yine kahramanca çarpışmaya devam ettiler.

 Bu İslâm cengâverleri, Bedir'in bu çifte arslanları, nihayet arzuladıkları  şehitlik mertebesine kavuştular.

 Afrâ Hatun (r. anhâ) iki oğlunun şehid olduğunu haber alınca Allah'a hamd  etti. Diğer oğlu Avf'ın onlarla birlikte şehid olamayışına üzüldü. İstiyordu ki,  o da Allah yolunda cânını fedâ eylesin. Bu üzüntüsünü Fahr-i Kâinat sallallahu  aleyhi vesellem efendimize gelerek şöyle dile getirdi:

 “– Ya Rasûlallah!” İki çocuğum şehid oldu. Keşke Avf da aynı mertebeye  ulaşsaydı. Acaba Avf onlardan daha mı geridedir:” dedi.

 Resûl-i Ekrem (s.a) efendimiz iman dolu ve şehidlik özlemiyle dolu bir kalbe  sâhib bu anneye şu cevâbı verdi:

 “– Hayır! Muaz ve Muavviz hayattan tam lezzet alamadan genç yaşta şehid  oldular. Fakat Avf da onlardan geride değildir.” buyurdu.

 Avf (r.a) da kardeşlerinin şehadetinden sonra büyük bir cesaretle düşman  safları içine atıldı. Kahramanca çarpıştı. Birçok düşmanı tepeledikten sonra  şehâdet şerbetini içti. Cennette kardeşlerine kavuştu.

 Ne gıptaya lâyık bir hareket!.. Ne kahramanlık!.. Ne fedakârlık!.. Ne candan  bir gayret!.. Ne yüce bir imânî heyecan!.. Ne şerefli bir mertebe!.. Ne samimi  bir muhabbet!.. Allah’ım bizlere de böylesi yücelikler nasîb et!.. İmânî heyecan  ve gayretimizi müzdâd et!.. Bu şerefle yaşamayı ve ölmeyi lutfet!..

 Afrâ Hâtun (r. anhâ) böylesine kahraman yiğitler yetiştiren bir anne.  Çocuklarını birer iman âbidesi olarak yetiştiren ve onların Allah ve Rasûlü  yolunda şehid olmalarına sevinen bahtiyar bir anne. Bu genç şehid kardeşler  “Afrâ'nın oğulları” lakabıyla anılır olmuşlardır.

 Allah onlardan razı olsun. Rabbımız bizleri şefaatlerine nâil eylesin. Amin.  



Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst