nurul reþha
Well-known member
Nurcuların hatıralarını neden yazıyorum?
Ağabeyler Anlatıyor kitaplarının yazarı Ömer Özcan bu işe nasıl başladığını Risale Haber'e anlattı
Röportaj: Ahmet Bilgi
Risale Haber okuyucularının yakından bildiği bir isim Ömer Özcan. Özellikle bazı önemli konularda ve vefat yıldönümlerinde yılların birikimi özel arşivini Risale Haber’le paylaşmakta tereddüt etmeyen ender yazarlardan biri. Bediüzzaman’la görüşen, hatıraları olan isimlerle büyük zorluklar içinde ve kılı kırk yaran bir hassasiyetle söyleşiler gerçekleştiren Ömer Özcan bu söyleşileri “Ağabeyler Anlatıyor” adıyla kitaplaştırdı. Bugüne kadar üç cildi yayınlanan kitap serisinin 4.sü de çıktı. Ömer Özcan ile bu işe nasıl başladığını, kimlerle görüştüğünü ve çalışma kriterlerini konuştuk.
Kendinizi tanıtır mısınız?
1 Mayıs 1950’de Muğla ilinin, Milas İlçesinin, Çandır Köyünde doğmuşum. Köyden küçük yaşta ayrıldım… İlk ve orta eğitimimi Çandır, Milas, Muğla ve İzmir’de okuyarak tamamladım. İzmir Motor Meslek Lisesini de bitirdikten sonra, Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulunu 1973 yılında tamamladım. 11 sene Zonguldak’ta öğretmenlik yaptım ve 1984’de, mezunu olduğum İzmir’deki liseye öğretmen olarak tayin olundum. Aynı okuldan 2000 yılında emekli oldum. Şimdi yine İzmir’de ikâmet ediyorum.
MEKTUPTA RİSALE-İ NUR’DAN ‘İMAN KURTARAN ESERLER’ DİYE BAHSEDİYORDU
Risale-i Nur’u nasıl tanıdınız kimler vesile oldu?
Risale-i Nur’u tanımama şimdi üniversite hocası olan, tarih profesörü ağabeyim Abdülkadir Özcan vesile oldu. Sene 1968… O yıl lise 2 talebesiydim.
Ağabeyim 1967’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine kaydolmuş ve İstanbul dersane-i nuriyelerinde kalmaya başlamıştı. Zübeyir, Tâhirî, Ali Uçar gibi büyük ağabeylerle sıkı beraberlikleri olmuştu. İstanbul’dan bana sıkça mektuplar yazıp Risale-i Nur’dan ‘İman kurtaran eserler’ diye bahsediyordu. Sonra beni, İzmir’de Fethullah Gülen Hocaefendi, Çantacı Nemci İlgen ve Koca Yusuf gibi ağabeylerle tanıştırdı. Nemci ağabey bana aynı sene içinde bir ‘Gençlik Rehberi’ kitabı verdi ve ilk defa yine aynı sene içinde 18 yaşımda iken, Mustafa Birlik ağabeyin Patlıcancı Yokuşundaki Salı günleri yapılan ev derslerine gitmeye başladım. Baştan itibaren, Fethullah Gülen Hocaefendi ve Nemci ağabey başta olmak üzere diğer İzmirli ağabeylerin bizde çok büyük hakları ve üzerimizde büyük tesirleri vardır. Hocaefendinin, Kestanepazarı Camisindeki vaazlarını kaçırmazdım, neredeyse tamamını kendisinden dinlemişimdir. Bizlerle hususi olarak da ilgilenirdi.
SORU VE ŞÜPHELERİN HEPSİNİ RİSALE-İ NUR TEDAVİ ETTİ
Risale-i Nur sizi nasıl etkiledi?
Ağabeyim benden iki yaş büyüktür. O ve 18 yaşında bir genç çocuk olarak ben, çok kötü ortamlarda bulunuyorduk. Fazla tasvir etmek istemiyorum; gaflette olanlar için İzmir’in sefahat hali malum… Bunun yanında mason bir öğretmenimiz aklımı çok karıştırmıştı... Risale-i Nur’u okumaya başladıktan sonra ise, ağabeyim ve benim ikimizin de âlemi değişti, hayatımız bambaşka bir düzene girdi… Ve en önemlisi de kendi iç âlemimdeki iman ve İslam’la ilgili binlerce soru ve şüphelerin hepsini kısa bir zamanda Risale-i Nur tedavi etti. Yüz bin kere elhamdülillah... Allah en doğrusunu bilir ama Nurları tanımasaydım durumum, belki ağabeyimin de durumu çok farklı, çok kötü olurdu… Bu sebeple Allah’a çok şükrediyorum…
Üniversite hayatınız nasıl geçti?
1969 senesinde Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okuluna başladım. Bugünkü adıyla Gazi Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi… 1973’de mezun oldum. Bu beş seneye yakın zaman içinde Emek ve Bahçelievler taraflarındaki muhtelif dersane-i Nuriyelerde kaldım. Bilirsiniz o tarihlerde Bayram Yüksel ağabey Ankara’daydı.
BAYRAM AĞABEY EN ÇOK ETKİLENDİĞİM BİR ŞAHSİYETTİR
Bayram Yüksel ağabeyle hatıranız çok herhalde?
Bayram ağabeyi tanımak ve onun tesis ettiği dersanelerde kalmak benim için ikinci bir milad olmuştur. Bu hususta kısaca şunu söyleyebilirim; Bayram ağabey en çok etkilendiğim ve üzerimde en çok hakkı olan bir şahsiyettir. O, bizimle, daha doğrusu bütün dersane talebeleriyle çok yakından, bir ana, bir baba şefkati ve titizliği ile ilgilenirdi. Hz. Üstad’ın hizmet tarzı üzerinde ve sadakat noktasında çok tahşidat yapardı. Ondan çok şeyler öğrendiğimi zannediyorum, ama o günlerin kıymetini tam olarak bilemedik. Yine de kendisini çok dikkatli izler, yaptıklarından, anlattıklarından notlar alırdım. Sorduğunuz Bayram ağabey hatıralarının büyük bir bölümünü “Ağabeyler Anlatıyor-1” kitabımda aktarmaya çalıştım. Oradan okunabilir. Bayram ağabeyle irtibatımız, öğretmenliğim sırasında da -biraz zayıflasa da- 1997’de vefat edinceye kadar hep devam etmiştir.
Şunu da arz edeyim; Bayram ağabey tabii ki çok önemli bir şahsiyet… Bu sebeple o tarihlerde Ankara’ya onu ziyarete gelen Hz. Üstad’ın yakın talebelerini de görme, dinleme ve onlardan not tutma, kayıt yapma imkânı oluyordu bizim için. Tam olmasa da bu fırsatları iyi değerlendirdiğimi zannediyorum. Bir de, o tarihlerde Refet Barutçu ağabey vardı Ankara’da, hani “Dünya Öküzle balık üstünde mi?” sorusunu Hz. Üstad’a soran ve Lem’alar kitabının yazılmasına vesile olan ağabeyimiz. Onunla da çok yakın olmuştuk, hafta sonları kaldığımız desaneye getirir Refet ağabeyin doyumsuz sohbetini, hatıralarını dinlerdik kendisinden. Refet Barutçu, 1969 yılında ilk defa hatıralarını yazarak kaydetmeye başladığım ağabeydir.
ARŞİV BİRİKTİRMEK ALLAH TARAFINDAN FITRATIMA YAZILMIŞ
‘Ağabeyler Anlatıyor’ kitaplarını yazma fikri nereden geldi?
Bunun cevabı tek kelimedir. O da: ‘Fıtrat…’
Hatıra yazmak, önemli hadiseleri yazıyla, fotoğrafla veya ses ve görüntü olarak kaydetmek, gazete, dergi, kitap ve önemli şahsiyetlerin eşyalarını, el yazılarını biriktirmek Allah tarafından benim fıtratıma yazılmış. Gayr-i ihtiyarî bu benim âlemimde var... Düşünün 40 yıllık okul kitaplarımı bile daha hala atamıyorum. Hatta aktif olarak nur hizmetlerin içinde olan eşimle de bu konuda biraz limoniyiz… Aslında haklı sayılar, her tarafı matbuatla, dosyalarla dolu evin…
Risale-i Nur’u tanıdıktan sonra ise, bu meylimi hizmete tebdil etmeye çalıştım. Mesela bende Risalelerin neredeyse tamamının büyük küçük, eski yazı, yeni yazı tamamının ilk orijinal baskıları, teksirleri, daktilo yazılıları var, 42 yıldır toplamış biriktirmişim onları… İttihad Gazetesinin tamamı bende üç cilt halinde vardır, biriktirip ciltletmiştim onları da. Keza başka yayınlar… Yüzlerce sayfa hatıralar, kaset ve CD’ler, binlerce fotoğraflar, ağabeylerin el yazıları, v.b. arşivimde birikmiş. Tabi bunların hepsi hizmetle alakalı hatıralar… Ailemle ilgili özelleri saymıyorum. 1968 senesinden itibaren yüzlerce ağabeyle görüşüp bunların kayıtlarını yapmışım. Yapmışım diyorum, çünkü farkında olmadan hatırı sayılır bir arşiv çıkmış ortaya. Şuna çok ama çok seviniyorum; küçük bir kız torunum var, ‘Afra’… Onun fıtratı da benim gibi, inşallah bu konuda bana tam bir varis olacak diye ümit ediyorum… Yazmayı ve biriktirmeyi çok seviyor ve çok başarılı… Kalemi de çok kuvvetli…
KİTAP YAZMAK AKLIMIN UCUNDAN GEÇMEZDİ
Kitap yazmaya ne zaman başladınız?
Kitap yazmak falan aklımın ucundan bile geçmezken 2002 yılında bu hatıraları kendim, ailem ve çocuklarım için bilgisayarda yazmaya, depolamaya başladım… Ortaya hatırı sayılır bir telif çıkmış oldu. Ağabeyim Abdülkadir Özcan’ın eşi yengem Handan Hanım, Moral FM Radyo’sunun Genel Müdürü Haluk İmamoğlu’nun kız kardeşidir. Yengem benden yazdıklarımın bir CD kopyasını aldı. Ağabeyi Haluk Bey’e vermiş. Bir müddet sonra bana İstanbul’dan, Nesil Yayınlarından bir telefon geldi. Nesil Yayınları Genel Müdürü Selahaddin Aslan Bey ile Haluk İmamoğlu’ydu arayan. Bana bu çalışmanın çok önemli tarihi bir belge değeri taşıdığını, kitap haline getirilmesinin hizmete vesile olacağını söylediler. Aslında böyle teklif gibi bir adetleri de yokmuş. Ben de hizmete vesile olacaksa basın, ücret de istemem dedim. Fakat sağolsun Nesil Yayınları yaptığım masrafların bir bölümünü karşılasa da normal prosedürü işlettiler…
Kitaplarınızdan bir kazanç geçiyor mu elinize?
Belirttiğim gibi hayır… Yaptığım seyahatler, verdiğim telefon, kargo ve posta ücretleri çok fazla. Bir tur seyahat masrafımın bile karşılığı elime geçmez. Bizim çalışmalarımız araştırmaya dayalı olduğu için öyle masa başında roman yazmak gibi kolayca bitmiyor, koşturmak istiyor. Yalnız ben bundan şikâyetçi değilim… Bu işin sevdalısıyım…
SUNGUR AĞABEY: ÖMER KARDEŞ, KİTABINI OKUDUM, AĞLADIM
İlk kitap çıkınca nasıl tepkiler geldi?
Çok müsbet, şevklendirici, teşvik edici haberler, telefonlar gelmeye başladı, hem de yüzlerce. Mesela; İstanbul’dan Mehmet Fırıncı ağabeyle beraber iken Mustafa Sungur ağabey telefon etti. Sungur ağabey aynen şöyle dedi: “Ömer kardeş, kitabını okudum, ağladım; tebrik ediyorum, defalarca tebrik ediyorum” dedi. Fırıncı ağabey de yanındaydı, O da aynı şekilde çok teşvik etti… Abdullah Yeğin, Said Özdemir gibi diğer talebeler de aynı şekilde yüz yüze görüşmelerimizde olumlu gördüler çalışmalarımı… Tabi bütün bunlar arşivimin diğer kısımlarını da ortaya çıkarmama vesile oldu. Amiyane tabirle gaz verdi bize. Bir taraftan da yapım icabı duramıyordum zaten. Risalelerde adı geçen, bir kere bile olsa Hz. Üstad’ı görenleri arayıp bulup röportajlar yapmaya devam ettim, ediyordum. Sayısını tam bilemiyorum ama yüzlerle ifade edilebilecek orijinal fotoğraflar var elimde…
YAZDIĞIM HATIRALARIN YER, ZAMAN, TARİH, ŞAHİDLERİ VE TEYİTLERİ TAMDIR
Ağabeyinizin tarih hocası olduğunu söylemiştiniz peki o ne diyor?
Tarih hocası ağabeyim Abdülkadir Özcan’ın verdiği not da benim için çok önemli olmuştur. Çünkü o çok titiz ve tavizsiz bir hocadır. Tabir caizse sıfırcıdır… Öyle kardeştir, akrabadır diye kolay kolay puan vermez. Bunu çok iyi biliyorum. Ben ise kitaplarımın tarih huzurunda bir belge, bir kaynak niteliği taşımasına çok önem veriyorum. Yarınki nesillere sağlam kaynaklar, belgeler bırakmak istiyorum. En önemli ana hedefim budur.
Hamdolsun kitaplarım Abdülkadir Özcan hocadan çok olumlu puanlar aldı. Belirttiğine göre bunun sebebi; yazdığım hatıraların yer, zaman, tarih, şahidleri ve teyitleri ile beraber tam olduğundandır. Ağabeyim bunu bildiğinden çalışmalarımı çok takdir ve teşvik ediyor. Kitaplarımın tam bir tarihi kaynak olduğunu, ileride çok önemli hizmetler edeceğini söylüyor. Fiilen olmasa da mesleği açısından fikren ondan istifade etmeye çalışıyorum. Bazen Osmanlıca ibarelerin çözümünde yardımcı da oluyor bana.
İHTİLAF ÇIKARABİLECEK MEVZULARI TAYYEDİYORUM
Kitapları yayına hazırlarken nelere dikkat ediyorsun?
Bir kere batılı tasvir etmiyorum… Maşallah şimdi Nur cemaatleri çok, onun için ihtilafi meseleleri veya ihtilaf çıkarabilecek mevzuları da tayyediyorum. Bir de hata yapma endişesiyle, yazdığım hatıraları mutlaka ilgili taraflara tashih veya bu işlerde tecrübeli kadim ağabeylere kontrol ettiriyorum.
Cemaatler çok deyince; ben eskiden buna çok üzülüyor, aklıma çok takılıyordu. Şimdi zaman gösterdi ki herkes kendi meşrebinin aşkıyla hizmet ediyor, bir zenginlik ortaya çıkıyor. Yeter ki başkası aleyhine davranışlarda bulunulmasın. Malum, sahabe ve tabiin arasında da meşrep farklılıkları çıkmış zamanında… Hem artık görüyoruz ki şimdilerde taşlar yerine oturmuş durumda… Yalnız bu sözlerim, ayrılmalar iyi olmuş, anlamında değerlendirmemeli…
OKUYUCULARIMDAN RİCA EDİYORUM BANA BİLDİRSİNLER
Kitaplarınızda hiç mi hata yok?
Olmaz olur mu? En başta matbaa hataları, fotoğraf altı hataları var. Yer ve tarih hataları da oluyor. Yeni baskılarda bunları düzeltiyoruz. Benim asıl hata olarak gördüğüm ve titrediğim konu ise, Hz. Üstad’da ve ağabeylerde olmayan şeyleri de bilmeyerek yazmaktır. Çok şükür şimdiye kadar böyle vahim bir ikaz gelmedi bana. Okuyucularımdan rica ediyorum, fark ettikleri, hatta tereddüd ettikleri bir husus varsa bildirsinler, hemen araştırıp düzeltiriz.
Hatıralarını aldığınız ağabeyler de hatalı anlatabilir?
Bu doğru bir tespit… Onun için biz daima Risale-i Nur’u ölçü alıyoruz. Hem tereddüd ettiğim konularda ilgili hatırada adı geçen diğer ağabeylere de danışıyor, konunun açıklamasını soruyorum. Tereddüdüm hala geçmediyse o kısımları yazmıyorum.
Ayaktakiler sağdan sola:
Bekir Aksoy; İlâhiyatçı, 35 yıldır Amerika’da yaşıyor. Em. Alb. Prof. Dr. Ahmet Alper; Gastroenteroloji uzmanı, GATA’dan zulmen tard edildi. Ömer Özcan; emekli Teknik Öğretmen. Abdullah Altıner; emekli Teknik Öğretmen. İlhan Tavalı; emekli Teknik Öğretmen.
Oturanlar sağdan sola:
Ask. Dr. Sebahaddin Elçi; Kardiyoloji uzmanı. Eşref Özyalvaçlı; emekli iş güvenliği müfettişi. Ahmet Gül; ilâhiyatçı, eğitimci, idareci. Prof. Dr. Ümit Doğay Arınç; Manisa Celal Bayar Ün. Kurucu rektörü, Bülent Arınç’ın ağabeyi. Ümit bey o sırada asker…
YAYINLADIĞIMIZ METİNLER AĞABEYLERİN TASHİHİNDEN GEÇMİŞTİR
Ağabeylerin ağzından çıkanları aynen birebir mi yazıyorsun?
Çoğu zaman bu mümkün olmuyor. Çünkü konuşma dili ile yazı dili farklı... Mesela bir sayfa içinde 40-50 kere “dedi” veya “sonra” veyahut da “ondan sonracığıma” gibi ifadelerin geçmesi gerekir ki bu okuyucuyu da yorar, ifadeleri de anlaşılmaz hale getirir. Onun için ben bu kısımları düzeltiyorum. Ama kat’i olarak manaya dokunmadan oluyor bu iş.
Bir de şunu hassaten belirteyim; diyelim ki daha önce kaydettiğim bir CD’de anlatılan bir olayı yazıyorum. Ağabeyimiz başta anlattığı bir hadiseye bakıyorsun biraz sonra tekrar giriyor, aynı konu hakkında bir-kaç bilgi daha veriyor. İşte ben kasetin veya CD’nin tamamını müsvedde olarak yazdıktan sonra belli başlıklar altında ilgili olayları birleştirip topluyorum. Bunu da tarih hocası ağabeyim tavsiye etti bana. Aslında en sonunda hatıra sahibine anlattıklarını tashih ettirdiğim için bu konuda hiçbir tereddüd de kalmıyor. İlgili hatıra sahibi ağabeye tashih ettirdikten sonra, kayıtlarımda olmayan bazı ilave, düzeltme ve çıkartmalar da olabiliyor.
Bu sebeple hatıraların en doğru şekli, kayıtlar değil, en nihayette ağabeylerin tashihinden geçmiş bizim yayınladığımız metinlerdir. Çünkü röportaj sırasında ağabeyler tarihleri, isimleri o anda heyecandan karıştırabiliyorlar. Sonradan salim kafayla düşününce bunları düzeltiyorlar. Bu önemli… Tashihin amacı da bu değil mi zaten…
Bir de yazılamayan hususi kısımlar vardır herhalde?
Çok doğru… Böyle mahrem kısımlar çok oluyor… Geçmişte olmuş-bitmiş şimdi kimseye faydası olmayan lüzumsuz kafa karıştırıcı meseleleri tayyediyorum.
ÜSTAD ONA NİÇİN “BURANIN KORKAK MÜFTÜSÜ…” DEMİŞTİ
Kitaplarınızla hedeflediğiniz hizmet nedir?
Allah rızası için tarihe bir miras bırakmak. Aziz mübarek Üstadımızın ve saff-ı evvel ağabeylerimizin hangi zorluklarla bu hizmeti bugünlere getirdiğini kendi anlatımlarıyla belgelemek. Risalelerde adı geçen ağabeylerimizin kısa da olsa hizmet hayatlarını tanıtabilmek. Diyelim ki Van’da, Nazilli’de, İzmir’de, İstanbul’da ve hakeza başka beldelerde bu kudsi hizmet ilk defa nasıl başlamış ve nasıl yayılmış; bunları çok merak ediyor kardeşlerimiz. İnanıyorum ki istikbalde bu türlü kitaplara çok ihtiyaç olacak.
Bunların yanında Risale-i Nur’da bazı ibareler, işaret edilen isimler, kapalı olarak anlatılan hadiseler de var. Bunlar da ortaya çıkmış oluyor. Bir iki örnek vereyim: Emirdağ Lâhikasında “Buranın korkak müftüsü…” diye bir ibare geçiyor. Bu müftü kimdir, Hz. Üstad ona niçin korkak demişti; araştırıp ortaya çıkarmak nasip oldu bize. Mesela Şuâlar’da “Hem ben pek çok alâkadar olduğum Sav köyünden çok muhterem bir ihtiyar ile ellerimiz birbiriyle kelepçe edilip geldiğimiz…” şeklinde bir cümle geçiyor. Sav köyünden Hz. Üstad’la beraber Denizli mahkemesinde kelepçelenen 90 küsur yaşındaki Hasan Can’dır bu ihtiyar zat. Sav’da hala ayakta olan evine gittim, torunuyla görüştüm. Torunu teslim etmiş dedesini karakola, hadiseyi ayrıntılı olarak anlattı. Keza 9,5 sene sonra Hz. Üstad’ın kabrini Isparta Kabristanında bulan Mustafa Pestil, hala hayatta, bütün teferruatıyla anlattı hadiseyi. Böyle çok var, her bir ağabeyin hatırası böyle çok sırları ortaya çıkarmış oluyor. Elhamdülillah…
Kitaplarınızdan kaynak olarak istifade edenler oluyor mu?
Mesela yakınlarda vizyona girecek olan Hz. Üstad’ı anlatan “Hür Adam” filminin yapımcısı Mehmet Tanrısever “Ağabeyler Anlatıyor” kitaplarından çok istifade ettiklerini bizzat kendisi söyledi bana, hatta filmin senaryosunu kontrol etmem için gönderdi. Tabi baştan haberimiz olsaydı daha başka olurdu katkımız. Yine de bu ilk Bediüzzaman filmidir, hatalar olabilir, var zaten. Fakat yıpratıcı, cesaret kırıcı, caydırıcı tenkitler etmemek gerekiyor diye düşünüyorum.
“Yolcu Belgeseli”nin jeneriğinde, istifade edilen kaynaklar bölümünde de “Ağabeyler Anlatıyor” adı geçiyor. Daha başka yazı ve eserlerde de var. İnternette arama yapıldığında görülebilir bunlar.
TAM 144 AĞABEYİN HATIRALARINI YAYINLADIM
Bugüne kadar kaç ağabeyle görüştünüz?
Bu işler çok düzenli ve titiz çalışmayla yürüyebiliyor. Mesela benim bir listem vardır; hangi ağabeyle, kaç tarihinde, nerede, kiminle ve neyle kayıt yaptığımı yazarım. Ayrıca anlattıklarının ana başlığını da anında yazarım. Başka türlü bu arşivi muhafaza etmek veya aradığını bulmak mümkün değildir zaten. İşte geçenlerde o listeye bakmıştım, tam 283 kere kayıt yapmışım. -Bu sayıya yazılı olanlar dâhil değildir- Yalnız bazı ağabeylerle bir kere, bazılarıyla bir-kaç kere olmak üzere… Şimdi piyasa çıkan ‘Ağabeyler Anlatıyor-4’ kitabı ve diğer üçü ile birlikte birebir görüştüğüm tam 144 ağabeyin hatıralarını yayınlamış oluyorum böylece. Kayıtları olup ta daha hiç yazılmayan çok ağabey ve hatıra var elimde. Yalnız bu ağabeylerin çoğu vefat etmiş durumda. Bugün için 5. kitabım üzerinde çalışıyorum. Allah izin verirse böyle devam edeceğiz…
SON ŞAHİDLER’LE FARKI NE?
Necmeddin Şahiner’in Son Şahidler kitaplarıyla Ağabeyler Anlatıyor kitaplarının farkı ne?
Necmeddin ağabey bizim büyüğümüzdür, duayenimizdir, kıdemlimizdir, onun yeri doldurulamaz… Onun arşivinin çok daha büyük olduğunu düşünüyorum. Teşbihte hata olmasın, ben onu bu zamanın Buhari’si, Müslim’i gibi gördüm hep ve kendime örnek aldım. Bayram ağabeyden “Necmeddin’e çok dua ediyorum, çok büyük hizmet etti” sözünü bizzat duydum ben. Aslında Bayram ağabeyin bu sözü bana da bir fetva olmuştur. Farka gelince; onun ulaşamadığı ağabeyleri veya görüşse de eksik kaldığını gördüğüm noktaları tamamlamaya çalışıyorum. Bir de, ben ilgili ağabeyle alakalı takriz, takdim manasında bir giriş yazıyorum kitaplarımda. Bunu hem konuyu özetlemek, hem de okuyucunun dikkatini çekmek için yapıyorum. Çok da faydalı olduğunu söylüyor okuyucular.
HATIRAYA KARŞIYIM DİYENLERİN BİRÇOĞU, EN ÇOK HATIRA ANLATANLARDIR
Zaman zaman Risale Haber okuyucuları arasında da tartışıldı. Hatıra nurcuğu olmaz diyenler var?
Buna bir bakıma ben de katılıyorum. Baştan çok tereddüt de ettim. Fakat Tarihçe-i Hayat kitabının başında şöyle diyor: “…Üstadın mesleğini, meşrebini ve hususî ahvalini, pek çok seciye ve hasletleri şahsında ve hizmetinde toplayan şahsiyetini tarif edemedik. Onun yaşadığı müteaddit hayat safhalarını yakından gören ve içinde bulunan talebe ve hizmetkârlarını birer birer dinlemek ve görüşmek lâzımdır ki, tarihçe-i hayatı bir derece mufassal hazırlanabilsin.” (Tarihçe-i Hayat 22 - Hazırlayanlar)
Bunu okuduktan sonra içim rahat etti. Çünkü ben böyle yaptığımı düşündüm. Bediüzzaman Hazretlerine yakın olanlarla görüşüyorum zaten dedim. Ama Risale-i Nur’un esaslarını, ince düsturlarının dikkate almadan, herkes kendine göre hatıralardan delil, düstur, hüküm çıkarırsa bu beni de rahatsız eder. Bilhassa, sadece kendi meşrebine uygun bir ağabey etrafında hatıralar döndürülürse bu doğru olmaz kanaatindeyim.
Fakat bir Hâfız Ali, bir Re’fet Barutçu, bir Kötürüm Ali, bir Bayram Yüksel, bir Alamescid Köyünden İbrahim Edhem ve hakeza böyle yüzlerce kahraman ağabeyin hayat ve hatıratı bilinse kime ne zararı var? Onları tanımak bizim için bir vefa borcu değil mi? Bu kahramanları yâd etmek, rahmetle anmak, tanımak niye yanlış olsun ki? Geçenlerde Hz. Üstad’ın Tugay Camiinin temelini atarken fotoğraflarını çeken zatı buldum, hala hayatta, kendisini konuşturdum, fena mı oldu yani? Biliyorsunuz bu fotoğraflar Tarihçe-i Hayatta var.
Bir gözlemci olarak şunu da söyleyeyim; hatıraya karşıyım diyenlerin birçoğu, en çok hatıra anlatanlardır. Bunu kesin olarak iddia ediyorum… Fakat ne yazık ki, aslından ilaveler veya çıkarmalar yapılarak oluyor genellikle bu anlatımlar. Bu bir vakıadır, bir tespittir…
BAZI AĞABEYLERİMİZİ İKNA ETMEK O KADAR ZOR OLDU Kİ ANLATAMAM
Ağabeylerin fotoğraflarını çekerken, kayıt yaparken zorluk çıkıyor muydu?
İlk kitabım çıkıncaya kadar ağabeylerden epey fırça yedim. Fakat hiç pişman olmadım, yılmadım… Keşke bana kızan ağabeylerden daha fazla kayıt yapsaydım diyorum şimdi. Bu kahramanların çoğu da vefat etti, gitti, artık onların dilinden şimdi bir tek kelime bile alamayız. Onlardan iyi ki korkup kaçmamışım. Yalnız ilk kitap çıktıktan sonra çok rahatladım. Bu sefer davetler başladı…
Bazı ağabeylerimizi ikna etmek o kadar zor oldu ki anlatamam… Kemal Ural, Üzeyir Şenler, Ahmed Aytimur, Muzaffer Arslan bunlardan bazıları… Bu ağabeylerimiz şimdiye kadar hiç kimseye de hatıra için kapılarını açmamışlar. Hâlbuki bunlar yaşayan tarih… Böyle lûtfedip ilk defa bize konuşan çok sayıda ağabeyimiz var.
Bir şey daha söyleyeceğim siz de hayret edeceksiniz; şimdilik röportaja ikna edemediğim bir ağabeyimiz var; Mehmed Fırıncı... Hâlbuki ben, her gün medyanın içinde olan Fırıncı ağabeyi garanti olarak görüyordum. Öyle değilmiş meğer, kendisini bir türlü ikna edemedim. Aslında araştırmalarımı çok da teşvik ediyor. Mesela; Hz. Üstad’ın kabrinin yeri hakkında “SKY TÜRK” Televizyonunda bir program yapıyorlar Fırıncı ağabeyle. -Ben kaçırdım izleyemedim- Fırıncı ağabey sonradan bizzat yüzüme dedi ki: “Ömer kardeş araştırdım, senin kitabını en sağlam kaynak olarak gördüm ve televizyondan da göstererek o kısımları okudum, çok ikna edici oldu, çalışmalarına devam et, tebrik ediyorum” demişti. Yine de öyle destekliyor, bunu biliyorum. Fakat nedense kendi hatıralarını isteyince “Benim böyle bir prensibim yok” deyip şimdilik atlatıyor. Belki de bütün anlatacakları yayınlanmış da olabilir…
Yeni çıkan “Ağabeyler Anlatıyor-4” kitabında neler var?
Harika şeyler var... Daha çok hiç ulaşılmayan ağabeylere ve hiç duyulmayan hatıralara ağırlık verdim. Bir de; hassaten bu kitabı ağlayarak yazdım, okuyucular kitabı bitirince bu gözyaşlarımı paylaşacaklar zaten. Onun için kitabın içeriğini hakkında lafı şimdilik uzatmak istemiyorum.
ÇOĞUNU AĞLAYARAK YAZIYORUM
Çektiğiniz kasetleri yazıya dökerken neler hissediyorsunuz?
Çoğunu ağlayarak yazıyorum... Genellikle, gündüz öğleden sonra dersane ve talebe hizmetleriyle ilgilenir, her akşam da nur derslerine iştirak eder, dersten sonra eve döndüğümde sabah namazına kadar yazarım ağabeyleri. Gecenin ıssız ve sessiz derinliğini düşünün; ekranda hüzünlü bir sima, hazin bir ses size bakarak konuşuyor, anlatıyor... Üstelik etrafı rahatsız etmemek için kulaklık kullanıyorum ben. Doğrudan doğruya, Üstad’ın tabiriyle “kulağımdan girip kalbime yerleşiyor” sesler, simalar, manalar. Düşünün artık halet-i ruhiyemi… Namazı kılıp yattığımda, o gece yazdığım ağabey bir şekilde yarı yakaza, yarı rüya halinde âlemime girer… Bu mutlaka oluyor… Yazdıklarımın tesirinden hemen kurtulamıyorum… Yanlış anlaşılmasın bazen de tebessüm ettiriyor mübarek ağabeyler.
Burada yeri geldi, şunu da söylemek istiyorum: Kitaplarımın hiçbir kimseye faydası olmadıysa bile, sadece bana kazandırdıkları çektiğim zahmete değer. Çünkü hatıraların bana öğrettikleri yanında, manevî âlemimdeki tesiri çok ama çok fazla, bunu tariften acizim…
RİSALE HABER’İN SADIK BİR TAKİPÇİSİYİM
Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Evet var… Evvela, bana bu fırsatı verdiğiniz için Risale Haber olarak sizlere çok teşekkür ediyorum…
Saniyen, Risale Haber’i çok beğeniyor ve çok takdir ediyorum. Sitenin sadık bir takipçisiyim. Dünyada ve Türkiye’de olup biten hizmet haberlerini ve bunlarla ilgili yorumları Risale Haber’den öğreniyorum. Aziz, Mübarek, Kahraman Üstad’ımız Bediüzzaman Said Nursi ile onun kahraman, sâdık, fedakâr, cefakâr, saff-ı evvel talebelerini ve el’an hayatta olan mübarek ağabeylerimizle ilgili bilgileri, onların görüşlerini, hizmetleriyle alakalı haberlerini yine Risale Haber’den okuyorum. Siz bile tam olarak farkında mısınız bilmiyorum, yaptığınız hizmet çok büyük. Bu yaz on gün kadar Kıbrıs’taydım; baktım oradaki kardeşlerimiz de Risale Haber’i takip ediyorlar. Tahmin ediyorum bu site, her gün bütün dünyada merakla tıklanıyor.
Allah sizi bu istikamette muhafaza etsin diye dua ediyor, bu dengenin muhafazası için hassaten sizlere de âcizane tavsiyede bulunuyorum. Çünkü insanlar içe dönük murakabe yapmazlarsa zamanla değişebiliyor. Samimi olarak yapılan ikaz ve ihtarlar daima dikkate alınmalıdır. Cemaatlerin ruhu hükmünde olan şahs-ı mânevi ile bütünleşmek ve birleştirici olmak çok önemli…
Haddimi aşmış olmayayım ama naçizane bir tavsiyem de maddi durumu müsaid olan ağabeylere olacak; o da, onların Risale Haber sitesine sponsorluk yaparak destek vermeleridir. Bana gelince, şimdiye kadar olduğu gibi kendi sahamla ilgili benden ne istenirse elimden geldiğince destek olacağıma söz veriyorum… Allah yâr ve yardımcınız olsun…
RİSALE HABER
http://www.merakkitap.com/asp/product/2221/Risale-i-Nur-Hizmetkarlari-Agabeyler-Anlatiyor-4&view=1