AĞAÇ YAŞKEN EĞİLİR
Gençlerin inanç eğitiminin yanında sosyal bir insan olması için gereken eğitimin temeli -malum olduğu gibi- aile ortamında atılıyor. Aile üyelerinin her birinin kendine ait eğitim sorumlulukları var. Bunun için ailede eğitim çok daha etkili olmaktadır. Her bir ailenin ekonomik, sosyal ve kültürel kendi özel şartları düşünülerek aile içi eğitim yapılması son derece önemlidir. Aile fertleri her birinin gerçek durumlarını bildikleri için kalıplaşan ve değişik şart ve ortamlarda oluşmuş metotlar yerine kısa zamanda sonuç alınabilen ve uygulanabilen sistemler metotlar aracılığıyla yapılır.
Aile içinde herkes birbiriyle doğrudan muhatap kişiler, olduğundan eğitimi uygulayan ile eğitime muhatap kişiler sonuçları birlikte gözler ve sapmaların anında düzeltilme imkanına sahip olabilirler. Bunun sebebi de eğitimi yakından ve doğrudan gözlemleyen, değerlendiren, samimi ve iyi niyetli üçüncü şahısların her zaman mevcut olmasıdır. Ve bu değerlendirmeler her zaman sağlıklı olmaktadır. Çünkü eğitimi veren ve eğitimi alanlar, uygulanan eğitim sistemini yakından gören, sonuçları denetleyebilen insan konumundadırlar. Hem aile fertleri kendilerini iyi tanıdıkları için kırıcı değil, geliştirici ve düzeltici olmaktadır. Onun için gençliğin eğitimiyle ailenin temelini oluşturan anne ve baba bu durumu iyi değerlendirmelidir.
Aile fertleri arasındaki kişilik, yaş, öğretim seviyesi, cinsiyet gibi farklılıklar dikkate alınır ve aile içi eğitimde eğiticilerin gönüllü, eğitime muhatap olanların, eğitimi kabule hazır oluşları yönünden çok olumlu bir ortam gerçekleşir. Sonra teoriden pratiğe aktarma ve bunun kontrolü her zaman mümkün olan bir ortamdır aile ortamı, tabii bir ortam, dürüst bir gruptur aile ortamı. Bu özelliği ile asrımızın insanında görülen paylaşamama veya paylaşmama şeklindeki hatalı duruma düşmekten de aile bizleri korumaktadır.
Sağlam aile yapısına sahip toplumlarda;
İlişkiler güçlü,
Dayanışma ve paylaşma duygusu kuvvetli,
Çözüm bekleyen meseleler azdır,
Manevi huzur ve mutluluk bariz bir şekilde gözlemlenebilir.
Yukarıdan beri aile içi eğitimin üstünlüklerinden bahsederken bunun zayıf yönleri de göz ardı edilmemelidir.
Öyle aileler vardır ki, müthiş bir eğitim boşluğu yaşanır.
Genellikle böyle aileler;
- Uygun şartlar oluşmadan kurulan yuvalarda,
- Hukuki zorunluluk olduğu için bir arada yaşamak zorunda kalınmasında,
- Kişisel eksiklikler,
- Sorumluluğu üstlenememe gibi durumlarda aile içi eğitim boşluğu yaşanmaktadır. Bu aileler toplumu oluşturduğu için toplumun işlerliğini sağlayacak her korumda da bu durum görülmektedir.
Gençlerimizin iyi bir aile eğitimi almaları için bu konuda başarılı olan çevremizdeki ailelerle iyi bir diyalog oluşturup, uygulanan tedbirler neler öğrenilerek yarınlarımızı teslim edeceğimiz gençlerimiz iyi yetiştirilebilir.
Ana-babalar, küçük yaşta çocuklara dinini, diyanetini, edebini, haya ve ahlak kurallarını, büyüklerine saygı esaslarını, vatan ve milletine karşı yapmak zorunda oldukları görevlerini öğretmelidir. Malum olduğu gibi ana-babanın vazifesi çocuğu sadece dünyaya getirmekle bitmiyor. Çocuğa gereken ders ve öğütler zamanında verilmeli ki gençlik çağlarına gelince edep ve ahlakıyla örnek birer şahıs olsunlar.
Bu da gençlere sevgi ve şefkatle yaklaşmayla oluyor.
Modern psikolojinin bir tesbiti var: Manevi gıdayı çocuğuna tam olarak veremeyen ailenin çocuklarının problemli olmaları. Çocuklarda ve gençlerde problemleri, bunalımları önlemenin yolu başta sevgi göstermektir. Gençler ve çocuklar ceza gördükleri zaman bile anne ve babaları tarafından sevildiklerini bilmelidirler. sevilmediğini bilen ve hisseden çocuk ve gençler manen yıkılırlar. Sarsılırlar.
Sevgi eğitimini ailede göremeyen gençler, sevgiyi başka yollarda aramaya başlayarak hayatlarının en büyük hatalarını yapabilirler. Sevgi görme arzusu, insan için doğuştan olan bir histir. Çocuklar, bebekler hep sevgiyle gelişir ve büyür, filizlenirler. Sevgi ortamı sağlıklı nesillerin yetişmesine vesile olur. Her konuda örneğimiz ve önderimiz olan Muhammed (s.a.v.), torunu Hz. Hüseyin’i kucağına alır, onunla şakalaşır, oyunlar oynar ve sevgisini ifade ederdi.
Gençlerin eğitiminde önemli bir nokta da onların iyi bir sanat öğrenmeleri ve onlara geçimlerini sağlayacak bir yolu açmaktır. Bugün kendi başına ayakta durmayı başaramayan bir çok genç kitle, kahvehaneleri, kafeleri doldurmakta ve tüketici olan ama üretime hiçbir katkısı olmayan yığınlar olarak zaman harcamakta. Oysa küçük yaşta üretmeyi, üretime katkıyı öğrenen bir nesil olarak yetiştirirsek ve bir sanat dalında ihtisaslaşma yolunu tutsak, bu, o kişiyi yokluktan, o toplumu yoksulluktan kurtaracaktır. Sanat öğrenmek selef-i salihinin sünnetidir. Çocuk ve gence öğretilecek sanatla; Peygamber (a.s.) Efendimizin yasakladığı, din ve cemiyete fayda sağlamayan, onları işinden gücünden alıkoyan hevai işler olmayıp, meşru ve faydalı bir sanat dalından olmalıdır.
Yani, eğitim aile içi eğitimde anne, baba ve diğer eğitimciler, gençleri ve çocukları eğitirken onları hem inançları yönünden kaliteli bir müslüman olarak yetiştirirken; üretken, saygın ve sosyal yönü gelişmiş, iş bilen, iş yapabilen, güvenilir, dostluk yapılır bir toplum ferdi haline getirmeye çalışılmalı ve bu konuda da herkes birbirine yardımcı olmalıdır. Nemelazımcılığın bu topluma nelere mâl olduğu hepinizin mâlumu.
Ne güzel söylemiş atalarımız:
“Ağaç yaş iken eğilir.”
KISSADAN HİSSE
TERBİYE ZAMANI
Vaktiyle bir mahallede bir adam varmış. İki de oğlu...
Fakat çocuklar çok şımarıkmış, başıboş yetişmiş. Ana-baba terbiyesi görmemişler. Komşulardan yaşlı-başlı, akıllı, iyi ahlaklı, herkesin sevgisini kazanmış bir zât varmış. Bir gün bu yaşlı, sakallı zât, çocukların babasına:
- “Komşu, şu çocuklarına biraz din dersleri verdirsen. Senin için çok iyi ve hayırlı olur. Dini terbiye gören çocuklar, güzel ahlaklı olurlar. Sonra bana dua edersin. Bak ben, yaşlı, görmüş geçirmiş tecrübeli bir adamım. Siz daha gençsiniz, tecrübeniz de azdır. Çocuklarına bir din dersi hocası tut, onlara edep, terbiye, din, ahlak, fazilet dersleri versin. Sonra çok rahat edeceksin ve bana dua edeceksin.” der.
Çocukların babası, zengin olduğundan adamın tecrübesi az, biraz da parası olduğundan şımarıkça, aklı pek iyi ermiyor, iyi derin düşünemiyormuş. Çünkü yaşı gençmiş. Biraz da dünyaperestmiş. Bunun için ihtiyar komşunun sözüne kulak vermediği gibi:
- “Ben çocuklarıma çok servet, para bırakıyorum. Bırakacağım miras onlara yeter. Din derslerine, ahlak derslerine ihtiyaçları yok.” diye ihtiyarı bir de azarlamış.
Aradan 5-10 sene geçmiş, bir gün oğullarıyla beraber sofrada yemek yerken adam küçük oğluna:
- “Oğlum bana biraz su verir misin?” der.
Küçük oğlu babasına:
- “Baba! Su karşında duruyor, bardak orada, sürahi de var, kalk da alıp iç.” der.
Küçük kardeşinin böyle konuşmasına güya kendi aklınca üzülen büyük oğlu da söze karışıp şöyle demiş:
- “Baba, sen bu çocuğun huyunun, ahlakının böyle olduğunu biliyorsun. Bir de kalkıp ondan su istiyorsun. Sürahi yanında duruyor. Uzanıver ve bardağa suyu koyup kendin iç. Sen içtikten sonra bir bardak su da bana ver.” deyivermiş.
Çocukların bu hareketlerinden son derece üzülen baba bir anda gaflet uykusundan uyanır. Hemen aklına bir zamanlar kendisine öğüt veren, o iyi huylu gün görmüş ihtiyar komşunun sözleri gelir. “Eyvah!”.. der, ama vakit çoktan geçmiştir. Çocukların terbiye zamanı geçmiştir.
BAKİ ÖNCEL; GENÇLİK