Kuranın mucizelerinden biri de Onun bizzat Allah (cc) tarafından korunuyor olmasıdır. Bu anlamda Kuranın hakikatini kimse bozamaz. Bediüzzaman Hazretleri 28. Mektubun 7. Risalesinin Birinci Sebebinde; Birinci Dünya Savaşından önce gördüğü bir vâkıa-ı sâdıka (doğruluğu şüphesiz bir olay veya bir rüya) anlatıyor.
Bir kere olayın olduğu yer Ağrı Dağı... Bu dağ, Nuh Aleyhisselam zamanındaki meşhur tufanın da olduğu yer. Önce Nuh Aleyhisselam insanlığın ikinci atası yani bir nevi ikinci Âdem... Tufan da insanlık tarihinde hiç unutulmayan, hem semavi dinlerin mukaddes kitaplarında hem de semavi olmayan dinlerde anlatılan cihan çapında bir hâdise... İşte Üstad burada Ağrı Dağının altında bulunuyor. Birden dağ müthiş şekilde infilak ediyor. Dağlar gibi parçalarını dünyanın her tarafına dağıtıyor. O dehşet içinde annesini yanında görüyor ve ona, Anne korkma, bu Cenab-ı Hakkın emridir, O Rahîm ve Hakîmdir. diyor. Bir de bakıyor ki, mühim bir zat kendisine Kuranın mucize oluşunu beyan et diye emrediyor. Bundan sonra uyanıp anlıyor ki: Bir büyük infilâk olacak. O infilak ve inkılaptan sonra Kuran etrafındaki surlar kırılacak. Doğrudan doğruya Kuran, kendi kendini müdafaa edecek. Kurana hücum edilecek; onun mucize oluşu, çelik bir zırh olacak. Kuranın pek çok mucizelik yönlerinden bazılarını, şu zamanda kendisi izhar edip açıklamak üzere namzet olacak... Evet bu mühim hizmete namzet olduğunu anlıyor...
Demek ki, Nuh Tufanı gibi bütün insanlığı alakadar eden bir olay olacak. Önce Kuran etrafındaki koruyucu surlar kırılacak. Yani İslamın ve Kuranın bayraktarlığını yapan Osmanlı parçalanacak. Kuran, artık cihangir bir devlet koruması altında değil; bizzat mucizelik gücüyle kendi kendini müdafaa edecek... Hatta cihana meydan okuyacak. Onun harikalığı bütün cihana haykırılacak... Elbette bu ağrısız, acısız bir olay olmayacak. Onun hizmetkârları dertli, sancılı insanlar olacak. Ama anne şefkati gibi bir himayeyi her zaman yanı başlarında bulacaklar...
Kuranın Mübelliğ-i Âzamı Hz. Muhammed Aleyhisselam için vaat edilen; Allah seni insanlardan koruyacaktır. teminatı Kuran ve iman hizmetinde olanlara da olacaktır. Onlar Rahîm ve Hakîm ismine mazhar olacak, bütün işlerini, hikmetle, uygun stratejilerle ve Allahın engin rahmet ve şefkat gözetlemesi altında yürüteceklerdir.
Kuranın mucizeliğini beyan etmesini Üstada söyleyen zat, (kanaatimce) Hz. Ali Efendimizdir. Çünkü Üstad eserlerinin çok yerinde ona Üstadım, diyor. Hz. Ali (ra) Celcelûtiye isimli kasidesinde de hem Bediüzzaman Hazretlerine hem de Risale-i Nurlara işaretler ediyor. Birçok kişinin rüyasında da Hz. Ali (K. Vecheh), tomar tomar yazılmış risaleleri, Bediüzzaman Hazretlerinin kucağına koyuyor. Yani kaynağın bizzat kendisi olduğuna, Bediüzzamanın ise hem bir talebesi ve hem de evladı olduğuna işaret ediyor...
Gerçekten de ülkemiz, Kuranın bu ikinci mühim intişarında dünyaya merkezlik yapmaktadır. Cihanın gözü, bilhassa bundan sonra, Hz. Nuhun tufanın gerçekleştiği, Hz. İbrahimin dolaştığı, (büyük bir ihtimalle) Hz. Meryemin kabrinin bulunduğu Anadolu topraklarına çevrilecek, aç ve muhtaç oldukları maneviyat ile ilgili her türlü güzelliği buralarda bulacaklardır. Dünyaya, İslâmiyetin insaniyet yönünü, kendine has rikkat ve derinlikle gülümseyerek takdim eden Anadolu insanı, artık insanlık için tam bir matmah-ı nazar olacaktır. Öyle sanıyorum ki, biz henüz daha işin başında ve emekleme safhasındayız.
İşte adım adım gerçekleşen asırlık bu rüyanın işaret ettiği hayır ve güzellik potansiyeli Anadoludadır. O muhteşem ve muazzam hazinelerini Kuran-ı Kerim, Anadolu insanının eliyle bütün dünyaya cömertçe dağıtacaktır. Bunu tanıtma, dünya çapında bilhassa sazı-sözü dinlenen mühim insanları Anadoluya getirme ve bu güzelliklerden haberdar etme hepimizin işidir. Mutlaka bu işe gücümüz nisbetinde bir katkımız bulunmalıdır...
Bir kere olayın olduğu yer Ağrı Dağı... Bu dağ, Nuh Aleyhisselam zamanındaki meşhur tufanın da olduğu yer. Önce Nuh Aleyhisselam insanlığın ikinci atası yani bir nevi ikinci Âdem... Tufan da insanlık tarihinde hiç unutulmayan, hem semavi dinlerin mukaddes kitaplarında hem de semavi olmayan dinlerde anlatılan cihan çapında bir hâdise... İşte Üstad burada Ağrı Dağının altında bulunuyor. Birden dağ müthiş şekilde infilak ediyor. Dağlar gibi parçalarını dünyanın her tarafına dağıtıyor. O dehşet içinde annesini yanında görüyor ve ona, Anne korkma, bu Cenab-ı Hakkın emridir, O Rahîm ve Hakîmdir. diyor. Bir de bakıyor ki, mühim bir zat kendisine Kuranın mucize oluşunu beyan et diye emrediyor. Bundan sonra uyanıp anlıyor ki: Bir büyük infilâk olacak. O infilak ve inkılaptan sonra Kuran etrafındaki surlar kırılacak. Doğrudan doğruya Kuran, kendi kendini müdafaa edecek. Kurana hücum edilecek; onun mucize oluşu, çelik bir zırh olacak. Kuranın pek çok mucizelik yönlerinden bazılarını, şu zamanda kendisi izhar edip açıklamak üzere namzet olacak... Evet bu mühim hizmete namzet olduğunu anlıyor...
Demek ki, Nuh Tufanı gibi bütün insanlığı alakadar eden bir olay olacak. Önce Kuran etrafındaki koruyucu surlar kırılacak. Yani İslamın ve Kuranın bayraktarlığını yapan Osmanlı parçalanacak. Kuran, artık cihangir bir devlet koruması altında değil; bizzat mucizelik gücüyle kendi kendini müdafaa edecek... Hatta cihana meydan okuyacak. Onun harikalığı bütün cihana haykırılacak... Elbette bu ağrısız, acısız bir olay olmayacak. Onun hizmetkârları dertli, sancılı insanlar olacak. Ama anne şefkati gibi bir himayeyi her zaman yanı başlarında bulacaklar...
Kuranın Mübelliğ-i Âzamı Hz. Muhammed Aleyhisselam için vaat edilen; Allah seni insanlardan koruyacaktır. teminatı Kuran ve iman hizmetinde olanlara da olacaktır. Onlar Rahîm ve Hakîm ismine mazhar olacak, bütün işlerini, hikmetle, uygun stratejilerle ve Allahın engin rahmet ve şefkat gözetlemesi altında yürüteceklerdir.
Kuranın mucizeliğini beyan etmesini Üstada söyleyen zat, (kanaatimce) Hz. Ali Efendimizdir. Çünkü Üstad eserlerinin çok yerinde ona Üstadım, diyor. Hz. Ali (ra) Celcelûtiye isimli kasidesinde de hem Bediüzzaman Hazretlerine hem de Risale-i Nurlara işaretler ediyor. Birçok kişinin rüyasında da Hz. Ali (K. Vecheh), tomar tomar yazılmış risaleleri, Bediüzzaman Hazretlerinin kucağına koyuyor. Yani kaynağın bizzat kendisi olduğuna, Bediüzzamanın ise hem bir talebesi ve hem de evladı olduğuna işaret ediyor...
Gerçekten de ülkemiz, Kuranın bu ikinci mühim intişarında dünyaya merkezlik yapmaktadır. Cihanın gözü, bilhassa bundan sonra, Hz. Nuhun tufanın gerçekleştiği, Hz. İbrahimin dolaştığı, (büyük bir ihtimalle) Hz. Meryemin kabrinin bulunduğu Anadolu topraklarına çevrilecek, aç ve muhtaç oldukları maneviyat ile ilgili her türlü güzelliği buralarda bulacaklardır. Dünyaya, İslâmiyetin insaniyet yönünü, kendine has rikkat ve derinlikle gülümseyerek takdim eden Anadolu insanı, artık insanlık için tam bir matmah-ı nazar olacaktır. Öyle sanıyorum ki, biz henüz daha işin başında ve emekleme safhasındayız.
İşte adım adım gerçekleşen asırlık bu rüyanın işaret ettiği hayır ve güzellik potansiyeli Anadoludadır. O muhteşem ve muazzam hazinelerini Kuran-ı Kerim, Anadolu insanının eliyle bütün dünyaya cömertçe dağıtacaktır. Bunu tanıtma, dünya çapında bilhassa sazı-sözü dinlenen mühim insanları Anadoluya getirme ve bu güzelliklerden haberdar etme hepimizin işidir. Mutlaka bu işe gücümüz nisbetinde bir katkımız bulunmalıdır...