nurhadimi
üye Sorumlusu
BİLGİ, ALLAH’IN gönderdiği vahyin ışığında üretildiğinde, insana yararlı olur. Bunun dışında, referansı Allah olmayan tüm bilgiler, üretilirken insanlığı tüketir ve en önemlisi de olaylar karşısında bakışımızı bulandırıp insana şaşı baktırır
Yaşadığımız zamanlar, yanlışların bol gösterişli etiketlerle doğru gibi pazarlandığı zaman dilimleridir. İşte birkaç acı misal:
• İnsan düşünen hayvandır. (Descartes)
• İnsan âlet kullanan hayvandır. (Marx)
• İnsan isyan eden hayvandır. (Camus)
• İnsan hisseden hayvandır. (Gide)
• İnsan sosyal hayvandır. (Durkheim).
İletişim araçlarıyla, yerkürenin adeta global bir köy olduğu zamanda imtihan olunan bizler, mihenk taşlarımızı yenileriyle değiştirdik. İster kabul edelim ister etmeyelim, bugün bilgiyi üreten biz değiliz. Belki de son on yılda elde edilen bilgiler 2000 yıllık bilgi birikiminden daha fazladır. Eskiden kuşak çatışmasını ifade etmek için 30-40 yıllık zaman dilimleri kullanılırdı. Şimdi ise doğan her gün kuşak çatışmasına gebe gibidir.
Bugün en önemli mesele, çocuk yetiştirmektir. Yeni doğan her çocuk misafir olarak bulunduğu dünyada, bugüne kadar hiç olmadığı kadar zorlu bir süreçten geçiyor. Geçim derdinin insanların belini büktüğü düşünüldüğünde, çocuk sahibi olmak fikri bile insanlara ürkütücü geliyor.
Benim yaşarken en çok korktuğum şey, kızımla kuracağım iletişimde yaşayacağımız çatışmalar. Zaman bizler için o kadar hızlı akıyor ki, ben öğrenirken yoruluyorum, o öğrenmekten zevk alıyor. Yaşı itibarıyla onun gelişmelere uyum sağlaması kolayken, ben bunu başarmakta zorlanıyorum.
Ben çağın gerisinde kalırken, o tüketilen çağda tükettikleriyle tanımlıyor kendisini. Bizim dünyamızın yenilmişliğini izah edemezken, güçlülerin ahlâksızlığını anlatmaya kelimeler kifâyetsiz kalıyor.
Benim küçüklüğümde modelim amcamdı. O ne yaparsa doğrusunu yapar ve herşeyi bilirdi. En önemlisi, benim idealimi temsil eden amcam içinde yetiştiğim değerlerin koruyucusu ve taşıyıcısıydı. Ama şu an kızım kimi model alacak, bunu bilmiyorum ve kaygılanıyorum. Televizyon ekranları model üstüne model üretirken, hepsi benim dünyama yabancı.
Bu yabancılıkta dünyamın dostlarıyla kızımın yolu nasıl kesişecek? Ben bunun için neler yapabileceğim? Ve bilgi çağında zihnini arsız bilgilerin saldırısından nasıl koruyacağım?
Kızını diri diri gömen Cahiliye babası kızının bedeninin bir mal gibi satılmasını ya da kaçırılarak köle olarak satılmasını önlemek için bu pis işi yapardı. Bu devirde pozitif ayrımcılık adına gayrimeşru olan ne varsa olumluymuşçasına zihnimize kazınıyor.
“Hayatta hiç kimseye güvenmem,” “Bu devirde baban da olsa güvenme,” “Vefa, dostluk, çıkarsız ilişki masaldır,” “Hayat acı; insan kendi ayakları üzerinde durmalıdır” vs... Bunlar bilerek ya da bilmeyerek hepimizin kullandığı cümleler.
Hayatı bir savaş gibi algıladığımızdan olsa gerek, onun yardımlaşma boyutunu göremiyoruz. İnsanlığın gelişimi, ahlâkı hayatın dışına savurduğundan olsa gerek, dünyamız kalabalıklaştıkça bizler daha da yalnızlaşıyoruz. Mabedlerimizdeki eşitliğin yerine başka âlemlerde eşitlik arama derdindeyiz. Dünyanın aşüfte güzelliği dinimizin derinliğinden mahrum; ve insanlara sınırsız ihtiyacı olduğunu kulaklara fısıldamakta.
İhtiyaçların sınırsız olduğu vaaz edildiğinden, hangilerinin gerekli hangilerinin gereksiz olduğunu ona nasıl anlatmalı?
Giyimden yemeğe çeşidin bol olduğu zamanda hangilerinin Rabbimin rızasına uygun olduğunu kim anlatacak ona?
Haram ve helallerin birbirine karıştığı bu çağda rotasını bulmasını sağlayacak filtreyi onun zihnine nasıl yerleştireceğim?
Bilgi çağında bize ait modeller geri plandayken ona bunların doğruluğunu nasıl ispat edeceğim?
Sorular; ardı arkası kesilmeyen binlerce soru... Ben cevaplamaya yetemeyeceğim belki de. Benim dünyamdan cevaplama adına çıkanların da, hesaplılık adına kurdukları dünyada tasavvurunu, Rabbimin kurmasını temenni etmenin dışında elimden çok da birşey gelmiyor aslında. Çünkü her doğan bebek asrının çocuğu ve asrında güçlü olanların ortaya koydukları doğru gibi görünmekte.
Zaman yoğun çalışma temposuyla, yalnız bıraktığı insanların evlatlarına bile özlemlerini arttırırken, evlat sevgisi insanı o sefil çaresizliğe düşürüyor. Çoğumuz onların dünya adına geleceklerini garanti altına almak için çoğu kez başdöndürücü alçalışa düşürebiliyoruz gerçekten.
Peki, evlatların—yani kız çocuklarının—babalarına karşı hiç mi ödevleri yoktur? Tüketim ön planda olduğu, zayıf olanın yok sayıldığı zamanımızda nasıl anlatılmalı bunlar?
Yaşı küçükken babasını herkesten kıskanıp paylaşamayan kızların, yaşları ergenliğe ulaşınca belki de ne olduğunu bile tanımlayamadığı bir sevginin peşinde, eloğlunun arkasına takılıp gittiğini defalarca duydum. Ne oluyordu da evin gonca gülü ailesine rağmen koşuyordu bu yalancı sevginin arkasından ateş böcekleri misali?
Onların ailelerine rağmen kandırılmaları ya da ikna edilmeleri bu kadar kolay mıydı?
Galiba Allah’tan hayırlısını dilemekten başka bir çarem yok. Acizliğimin farkına varıp, kızımı onu bana emanet edene emanet ediyorum.
“Her insan kendi İsa’sına gebe Meryem’dir” diyor Mevlânâ. Umarım kızım da Meryem olmanın bilinciyle yaşar ve ölümüyle doğacağı âlemde, açılacak sandukasıyla yüzü ak olur. Kızım, Allah hem bu dünyada hem de ahirette yolunu açık etsin. İstikamete ulaştıktan sonra da, yolunu şaşırtacak olanlarla yolunu kesiştirmesin ve ille de Allah seni kendine kul etsin.
ali dedeoğlu
Yaşadığımız zamanlar, yanlışların bol gösterişli etiketlerle doğru gibi pazarlandığı zaman dilimleridir. İşte birkaç acı misal:
• İnsan düşünen hayvandır. (Descartes)
• İnsan âlet kullanan hayvandır. (Marx)
• İnsan isyan eden hayvandır. (Camus)
• İnsan hisseden hayvandır. (Gide)
• İnsan sosyal hayvandır. (Durkheim).
İletişim araçlarıyla, yerkürenin adeta global bir köy olduğu zamanda imtihan olunan bizler, mihenk taşlarımızı yenileriyle değiştirdik. İster kabul edelim ister etmeyelim, bugün bilgiyi üreten biz değiliz. Belki de son on yılda elde edilen bilgiler 2000 yıllık bilgi birikiminden daha fazladır. Eskiden kuşak çatışmasını ifade etmek için 30-40 yıllık zaman dilimleri kullanılırdı. Şimdi ise doğan her gün kuşak çatışmasına gebe gibidir.
Bugün en önemli mesele, çocuk yetiştirmektir. Yeni doğan her çocuk misafir olarak bulunduğu dünyada, bugüne kadar hiç olmadığı kadar zorlu bir süreçten geçiyor. Geçim derdinin insanların belini büktüğü düşünüldüğünde, çocuk sahibi olmak fikri bile insanlara ürkütücü geliyor.
Benim yaşarken en çok korktuğum şey, kızımla kuracağım iletişimde yaşayacağımız çatışmalar. Zaman bizler için o kadar hızlı akıyor ki, ben öğrenirken yoruluyorum, o öğrenmekten zevk alıyor. Yaşı itibarıyla onun gelişmelere uyum sağlaması kolayken, ben bunu başarmakta zorlanıyorum.
Ben çağın gerisinde kalırken, o tüketilen çağda tükettikleriyle tanımlıyor kendisini. Bizim dünyamızın yenilmişliğini izah edemezken, güçlülerin ahlâksızlığını anlatmaya kelimeler kifâyetsiz kalıyor.
Benim küçüklüğümde modelim amcamdı. O ne yaparsa doğrusunu yapar ve herşeyi bilirdi. En önemlisi, benim idealimi temsil eden amcam içinde yetiştiğim değerlerin koruyucusu ve taşıyıcısıydı. Ama şu an kızım kimi model alacak, bunu bilmiyorum ve kaygılanıyorum. Televizyon ekranları model üstüne model üretirken, hepsi benim dünyama yabancı.
Bu yabancılıkta dünyamın dostlarıyla kızımın yolu nasıl kesişecek? Ben bunun için neler yapabileceğim? Ve bilgi çağında zihnini arsız bilgilerin saldırısından nasıl koruyacağım?
Kızını diri diri gömen Cahiliye babası kızının bedeninin bir mal gibi satılmasını ya da kaçırılarak köle olarak satılmasını önlemek için bu pis işi yapardı. Bu devirde pozitif ayrımcılık adına gayrimeşru olan ne varsa olumluymuşçasına zihnimize kazınıyor.
“Hayatta hiç kimseye güvenmem,” “Bu devirde baban da olsa güvenme,” “Vefa, dostluk, çıkarsız ilişki masaldır,” “Hayat acı; insan kendi ayakları üzerinde durmalıdır” vs... Bunlar bilerek ya da bilmeyerek hepimizin kullandığı cümleler.
Hayatı bir savaş gibi algıladığımızdan olsa gerek, onun yardımlaşma boyutunu göremiyoruz. İnsanlığın gelişimi, ahlâkı hayatın dışına savurduğundan olsa gerek, dünyamız kalabalıklaştıkça bizler daha da yalnızlaşıyoruz. Mabedlerimizdeki eşitliğin yerine başka âlemlerde eşitlik arama derdindeyiz. Dünyanın aşüfte güzelliği dinimizin derinliğinden mahrum; ve insanlara sınırsız ihtiyacı olduğunu kulaklara fısıldamakta.
İhtiyaçların sınırsız olduğu vaaz edildiğinden, hangilerinin gerekli hangilerinin gereksiz olduğunu ona nasıl anlatmalı?
Giyimden yemeğe çeşidin bol olduğu zamanda hangilerinin Rabbimin rızasına uygun olduğunu kim anlatacak ona?
Haram ve helallerin birbirine karıştığı bu çağda rotasını bulmasını sağlayacak filtreyi onun zihnine nasıl yerleştireceğim?
Bilgi çağında bize ait modeller geri plandayken ona bunların doğruluğunu nasıl ispat edeceğim?
Sorular; ardı arkası kesilmeyen binlerce soru... Ben cevaplamaya yetemeyeceğim belki de. Benim dünyamdan cevaplama adına çıkanların da, hesaplılık adına kurdukları dünyada tasavvurunu, Rabbimin kurmasını temenni etmenin dışında elimden çok da birşey gelmiyor aslında. Çünkü her doğan bebek asrının çocuğu ve asrında güçlü olanların ortaya koydukları doğru gibi görünmekte.
Zaman yoğun çalışma temposuyla, yalnız bıraktığı insanların evlatlarına bile özlemlerini arttırırken, evlat sevgisi insanı o sefil çaresizliğe düşürüyor. Çoğumuz onların dünya adına geleceklerini garanti altına almak için çoğu kez başdöndürücü alçalışa düşürebiliyoruz gerçekten.
Peki, evlatların—yani kız çocuklarının—babalarına karşı hiç mi ödevleri yoktur? Tüketim ön planda olduğu, zayıf olanın yok sayıldığı zamanımızda nasıl anlatılmalı bunlar?
Yaşı küçükken babasını herkesten kıskanıp paylaşamayan kızların, yaşları ergenliğe ulaşınca belki de ne olduğunu bile tanımlayamadığı bir sevginin peşinde, eloğlunun arkasına takılıp gittiğini defalarca duydum. Ne oluyordu da evin gonca gülü ailesine rağmen koşuyordu bu yalancı sevginin arkasından ateş böcekleri misali?
Onların ailelerine rağmen kandırılmaları ya da ikna edilmeleri bu kadar kolay mıydı?
Galiba Allah’tan hayırlısını dilemekten başka bir çarem yok. Acizliğimin farkına varıp, kızımı onu bana emanet edene emanet ediyorum.
“Her insan kendi İsa’sına gebe Meryem’dir” diyor Mevlânâ. Umarım kızım da Meryem olmanın bilinciyle yaşar ve ölümüyle doğacağı âlemde, açılacak sandukasıyla yüzü ak olur. Kızım, Allah hem bu dünyada hem de ahirette yolunu açık etsin. İstikamete ulaştıktan sonra da, yolunu şaşırtacak olanlarla yolunu kesiştirmesin ve ille de Allah seni kendine kul etsin.
ali dedeoğlu