Rab Olarak Allah’tan Razı Olmak
Âhireti feda etmek, âhirette herhangi şekilde bir dâvâ peşinde olmayı düşlememek demektir. “Ben, cemiyetin îmânını kurtarmak yolunda dünyamı da fedâ ettim, âhiretimi de.” diyen, ve sözlerinin devamında, “Ben cemiyetin îmân selâmeti yolunda âhiretimi de fedâ ettim. Gözümde ne Cennet sevdâsı var, ne Cehennem korkusu! Cemiyetin, yirmi beş milyon Türk cemiyetinin îmânı nâmına bir Saîd değil, bin Saîd fedâ olsun! Kur’ân’ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa, Cenneti de istemem. Orası da bana zindan olur. Milletimizin îmânını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaya râzıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül gülistân olur.”2 diyen Bedîüzzaman böylece kendisinin bu dâvâya yaklaşımını özetlediği gibi, bu dâvânın yükünü omuzunda taşıyanların yaklaşımını da özetlemiş, bir yol harîtası çizmiştir.
Bu yol haritasında Cennet namına hareket etmek yok, Allah rızâsı için adım atmak vardır. Allah’a karşı ne dünyada, ne âhirette herhangi bir şekilde iddiâ sahibi olmak yok, Allah’a şükür borcunu ödeme gayreti vardır. Allah’a karşı naz ve dâvâ peşinde olmak yok, Allah’ın takdirini lütuf bilmek ve Rab olarak Allah’tan râzı olmak anlayışı vardır!
Dipnotlar:
1- Bakara Sûresi: 156.
2- Tarihçe-i Hayat, s. 543, 544.
Fıkıh Köşesi