Ahmed ve Samediyet bağlantısı?
Peygamber Efendimiz (sav) iki isimle anılır. Her iki isim de Kur'ân-ı Kerîm'de zikredilmiştir. Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Muhammed Allah’ın elçisidir” (Feth 48/29).
Aynı şekilde yüce Allah Rûhullah İsa’nın (as) müjdesini naklederek şöyle buyuruyor:
“..ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi müjdeci olarak..” (Saff 61/6).
Bu iki mübarek isimden her birinin ayrı velayeti vardır. Muhammedî velayet, Resûl-i Ekrem’in (sav) mahbubiyet makamından kaynaklanmış olsa da, burada saf ve katışıksız bir mahbubiyet yoktur. Ona muhibbiyet özelliği de karışmıştır. Her ne kadar bu karışma Peygamber Efendimiz (sav) için asaleten sabit olmasa da, onun saf mahbûbiyetine engeldir.
Ahmedî velayet ise saf ve katışıksız mahbubiyetten kaynaklanmış olup onda muhibbiyet şaibesi bulunmaz. Bu velayet, önceki velayetten daha eski ve matluba ondan bir merhalde daha yakındır. Muhibbin (sevenin) ona rağbeti daha fazladır. Çünkü sevgilinin (mahbup) mahbubiyeti ne kadar kâmil olursa, ihtiyaçsızlığı ve işvesi o kadar çok, sevenin gözünde daha güzel ve daha hoş ve sevgiliyi kendisine çekerek onu kendisini delicesine seven ve onun için çıldıran haline getimresi daha çok ve daha fazla olur.
Aklımı başımdan alan sadece onun güzelliği değildir
Bunlar onun işvesinden ve cilvesinden olmuştur!
Burada aklın başından gitmesinden kasıt, âşığın isteği olan aşkın ifrat derecesidir. Sübhânellah! Kuşkusuz Ahmed ismi garip, yüce ve mukaddes Ahad kelimesiyle, keyfiyetsizlik âleminin ilâhi gizemli sırlarından olan mim harfinin halkasından oluşturulmuş bir isimdir. Keyfiyet âleminde “mimin halkası” tabirinden başka bir şeyle, bu saklı sırrı ifade etmek mümkün değildir. Eğer mümkün olsaydı, Hak Sübhânehû onu dile getirirdi. Ahad, “ortağı olmayan tek” demektir. “Mim”in halkası ise, kulu Mevlâ’dan ayıran kulluk halkası, kimliğidir. Kul, “mim'in halkasıdır ve Ahad lafzı onu ululamak ve seçkinliği göstermek için vârit olmuştur. Salât ve selam ona ve âline olsun.
Ey arkadaş, iyi bil ki ismi bu olan kimsenin,
Müsemmâsı daha aziz ve daha kerim olur.
Aradan bin sene geçtikten sonra, o velayetin muamelesi bu velayete çekilip sürüklendi ve Muhammedî velayet Ahmedî velayet halini aldı. Böylece kulluğun iki halkasının (Muhammed kelimesinde bulunan iki mim harfi) muamelesi bir halkada kaldı ve birinci halkanın yerine, Hz. Peygamber’in (sav) Rabbinin remzi olan elif harfi yerleşti. Böylece Muhammed Ahmed oldu. Salât ve selam ona ve âline olsun. Çünkü bin sene geçmesinin büyük işlerin değişmesinde etkisi vardır!
Mektubât-ı Rabbânî
İmâm-ı Rabbânî (ks)
96. Mektup
Bunları okurken aklıma Mesnevî de bir kıssa geldi. Düşünülecek bir söz söylemiş Mevlana Celaleddin (ks)
Put kırmak kolay, gayet kolaydır. Fakat nefsi kolay görmek cahilliktir.
Ey oğul, nefsin misal ve süretini istersen yedi kapılı cehennemin kıssasını oku. Nefsin her anda bir hilesi var, her hilesinde yüzlerce Firavun, Firavun’a uyanlarla boğulmuş. Musa’nın Tanrı’sına ve Musa’ya kaç; Firavunluk ederek iman suyunu dökme! Ahad ve Ahmed’e yapış, ey kardeş, ten Ebucehl’inden kurtul.
Mesnevî C. 1
Peygamber Efendimiz (sav) iki isimle anılır. Her iki isim de Kur'ân-ı Kerîm'de zikredilmiştir. Yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Muhammed Allah’ın elçisidir” (Feth 48/29).
Aynı şekilde yüce Allah Rûhullah İsa’nın (as) müjdesini naklederek şöyle buyuruyor:
“..ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi müjdeci olarak..” (Saff 61/6).
Bu iki mübarek isimden her birinin ayrı velayeti vardır. Muhammedî velayet, Resûl-i Ekrem’in (sav) mahbubiyet makamından kaynaklanmış olsa da, burada saf ve katışıksız bir mahbubiyet yoktur. Ona muhibbiyet özelliği de karışmıştır. Her ne kadar bu karışma Peygamber Efendimiz (sav) için asaleten sabit olmasa da, onun saf mahbûbiyetine engeldir.
Ahmedî velayet ise saf ve katışıksız mahbubiyetten kaynaklanmış olup onda muhibbiyet şaibesi bulunmaz. Bu velayet, önceki velayetten daha eski ve matluba ondan bir merhalde daha yakındır. Muhibbin (sevenin) ona rağbeti daha fazladır. Çünkü sevgilinin (mahbup) mahbubiyeti ne kadar kâmil olursa, ihtiyaçsızlığı ve işvesi o kadar çok, sevenin gözünde daha güzel ve daha hoş ve sevgiliyi kendisine çekerek onu kendisini delicesine seven ve onun için çıldıran haline getimresi daha çok ve daha fazla olur.
Aklımı başımdan alan sadece onun güzelliği değildir
Bunlar onun işvesinden ve cilvesinden olmuştur!
Burada aklın başından gitmesinden kasıt, âşığın isteği olan aşkın ifrat derecesidir. Sübhânellah! Kuşkusuz Ahmed ismi garip, yüce ve mukaddes Ahad kelimesiyle, keyfiyetsizlik âleminin ilâhi gizemli sırlarından olan mim harfinin halkasından oluşturulmuş bir isimdir. Keyfiyet âleminde “mimin halkası” tabirinden başka bir şeyle, bu saklı sırrı ifade etmek mümkün değildir. Eğer mümkün olsaydı, Hak Sübhânehû onu dile getirirdi. Ahad, “ortağı olmayan tek” demektir. “Mim”in halkası ise, kulu Mevlâ’dan ayıran kulluk halkası, kimliğidir. Kul, “mim'in halkasıdır ve Ahad lafzı onu ululamak ve seçkinliği göstermek için vârit olmuştur. Salât ve selam ona ve âline olsun.
Ey arkadaş, iyi bil ki ismi bu olan kimsenin,
Müsemmâsı daha aziz ve daha kerim olur.
Aradan bin sene geçtikten sonra, o velayetin muamelesi bu velayete çekilip sürüklendi ve Muhammedî velayet Ahmedî velayet halini aldı. Böylece kulluğun iki halkasının (Muhammed kelimesinde bulunan iki mim harfi) muamelesi bir halkada kaldı ve birinci halkanın yerine, Hz. Peygamber’in (sav) Rabbinin remzi olan elif harfi yerleşti. Böylece Muhammed Ahmed oldu. Salât ve selam ona ve âline olsun. Çünkü bin sene geçmesinin büyük işlerin değişmesinde etkisi vardır!
Mektubât-ı Rabbânî
İmâm-ı Rabbânî (ks)
96. Mektup
Bunları okurken aklıma Mesnevî de bir kıssa geldi. Düşünülecek bir söz söylemiş Mevlana Celaleddin (ks)
Put kırmak kolay, gayet kolaydır. Fakat nefsi kolay görmek cahilliktir.
Ey oğul, nefsin misal ve süretini istersen yedi kapılı cehennemin kıssasını oku. Nefsin her anda bir hilesi var, her hilesinde yüzlerce Firavun, Firavun’a uyanlarla boğulmuş. Musa’nın Tanrı’sına ve Musa’ya kaç; Firavunluk ederek iman suyunu dökme! Ahad ve Ahmed’e yapış, ey kardeş, ten Ebucehl’inden kurtul.
Mesnevî C. 1