GÖNÜLSIZIM
Well-known member
Soru: Aile içinde bazen ters düşmeler oluyor, zıt istikametlere yönelenlerimiz de bulunabiliyor, bütün çabamıza rağmen söz dinletemiyor, etkili olamıyoruz.
Ümidimiz kesiliyor, kendimiz tükeniyoruz. Nasıl bir tavır takınabiliriz acaba diye şaşırıp kalıyoruz.
Cevap: Bir maneviyat büyüğü diyor ki: Zorlandığınız yerlerde çaresizliğe düşmeyin, ümitsizliğe kapılmayın, teslimiyet ve tevekkülünüzü yitirmeyin, sadece mükellefiyetinizi hatırlayın yeter.
Mükellefiyetimiz nedir acaba? İşte tek cümlelik mükellefiyet:
-Akla kapı aç, iradeyi elden alma!.. Evet, akla kapı aç, iradeyi elden alma!
Diyelim ki, beyinizi ya da hanımınızı, oğlunuzu, kızınızı, dost veya yakınınızı istediğiniz istikamet çizgisine getirmek için çırpınıyorsunuz. Bunun için tepki gösteriyorsunuz uzaklaşıyorlar, daha da kötüye gidiyorlar. Susuyorsunuz, vicdanınız razı olmuyor, üzülüyorsunuz? Öyle ise çare tükendi, imkan bitti mi? Şaşırıp kalmalı mısınız?
Hayır, çare tükenmedi, imkan da bitmedi. Şaşırmaya gerek yok.. Siz yine düşündüğünüz doğruları muhatabınızın vicdanına duyuracak, bildiğiniz gerçekleri dile getireceksiniz. Ama nasıl anlatacak, nasıl ifade edeceksiniz bu doğruları ki, yara yapmadan tedavi etmiş, tahrip etmeden tamirde bulunmuş olasınız.
İşte burada Müceddid'üz-zaman'ı dinliyoruz. Bize tek cümlelik mükellefiyetimizi böyle hatırlatıyor:
-Akla kapı aç, iradeyi elden alma!
Evet, muhatabın aklına, mantığına kapı aç, muhakemesine doğruları aktar, kanaatini açıkla. Ama nasıl bir üslupla? Burası çok mühim. Sesini yükseltip de düşünmesini önleyecek öfkeye sebep olmadan, dayatma ve diretmeye gitmeden söyle bu doğruları.. Bundan sonra da, ben bana düşeni yapıyorum gerisi Rabb'imin takdirine kalmıştır, diyerek yükü üzerinden at, rahat et.. Evet rahat et.. Çünkü üzerine aldığın birini hidayete erdirme yükü sana ağır gelebilir, altında ezilebilir, ümitsizliğe düşebilirsin..
Şunu unutma ki, kimse kimseyi zorla istediği çizgiye getiremez, dilediği doğruyu benimsetemez. Hidayet, "önce kulun kendi iradesini kullanmasına, sonra da Rabb'imizin o kulu bu iyiliğe layık görmesine bağlıdır!." Orasını Rabb'imize bırakarak de ki:
-Rabb'im, ben aciz bir kulum, istikamet düzeltmek benim haddim değildir. Benim görevim akla kapı açmak, iradeyi elden almamaktır. Bundan sonrası Sana aittir!.
Tıpkı Allah'ın sevgili kulu Rabia'nın dediği gibi..
Gecenin karanlığında evine giren hırsız alıp götürecek bir şey bulamayıp da çıkıp gitmek üzere iken namazını tamamlayan Rabia, hırsıza gönülden bir şefkat ve ihlasla seslenir:
-Ey Allah'ın kulu der, kusura bakma, evimizde sana yarayacak bir şey yoktur. Ne olur kapının yanındaki ibrikten bir abdest al, iki rekat namaz kıl da, Rabia'nın evinden büsbütün eli boş çıkma!.
Rabia'nın akla kapı açıp iradeyi elden almayan bu gönülden gelen ihlaslı sözleri, etkisini gösterir, hırsız yanındaki ibrikten titreyen elle abdestini alıp namaza durur ve pırıl pırıl gözyaşları içinde secdeye iner.
İşte bu sırada ellerini açan Rabia:
-Rabb'im der, ben bana düşeni yaptım bundan sonrası Sana aittir!.
Evet, siz de size düşeni yapın, yani akla kapı açın, iradeyi elden almayan yumuşaklık ve ihlasta bildiklerinizi ifade ve izah edin, sonra da ellerinizi açıp iltica edin:
-Rabb'im, ben bir aciz kul olarak bana düşeni yapıyorum, bundan sonrası Sana aittir! Hidayet yalnız Sendendir!
Vakti zamanı gelince İlahi takdir yerini bulacak, layık olanlar nasiplerini alacak.. Yeter ki siz teslimiyet ve tevekkülünüzü yitirmeyin, sabır ve dua ile yardımdan geri kalmayın. Sevdiklerinizin hidayetinin size ait olduğunu sanıp da hikmet sahibini unutmayın.
AHMED ŞAHİN
Ümidimiz kesiliyor, kendimiz tükeniyoruz. Nasıl bir tavır takınabiliriz acaba diye şaşırıp kalıyoruz.
Cevap: Bir maneviyat büyüğü diyor ki: Zorlandığınız yerlerde çaresizliğe düşmeyin, ümitsizliğe kapılmayın, teslimiyet ve tevekkülünüzü yitirmeyin, sadece mükellefiyetinizi hatırlayın yeter.
Mükellefiyetimiz nedir acaba? İşte tek cümlelik mükellefiyet:
-Akla kapı aç, iradeyi elden alma!.. Evet, akla kapı aç, iradeyi elden alma!
Diyelim ki, beyinizi ya da hanımınızı, oğlunuzu, kızınızı, dost veya yakınınızı istediğiniz istikamet çizgisine getirmek için çırpınıyorsunuz. Bunun için tepki gösteriyorsunuz uzaklaşıyorlar, daha da kötüye gidiyorlar. Susuyorsunuz, vicdanınız razı olmuyor, üzülüyorsunuz? Öyle ise çare tükendi, imkan bitti mi? Şaşırıp kalmalı mısınız?
Hayır, çare tükenmedi, imkan da bitmedi. Şaşırmaya gerek yok.. Siz yine düşündüğünüz doğruları muhatabınızın vicdanına duyuracak, bildiğiniz gerçekleri dile getireceksiniz. Ama nasıl anlatacak, nasıl ifade edeceksiniz bu doğruları ki, yara yapmadan tedavi etmiş, tahrip etmeden tamirde bulunmuş olasınız.
İşte burada Müceddid'üz-zaman'ı dinliyoruz. Bize tek cümlelik mükellefiyetimizi böyle hatırlatıyor:
-Akla kapı aç, iradeyi elden alma!
Evet, muhatabın aklına, mantığına kapı aç, muhakemesine doğruları aktar, kanaatini açıkla. Ama nasıl bir üslupla? Burası çok mühim. Sesini yükseltip de düşünmesini önleyecek öfkeye sebep olmadan, dayatma ve diretmeye gitmeden söyle bu doğruları.. Bundan sonra da, ben bana düşeni yapıyorum gerisi Rabb'imin takdirine kalmıştır, diyerek yükü üzerinden at, rahat et.. Evet rahat et.. Çünkü üzerine aldığın birini hidayete erdirme yükü sana ağır gelebilir, altında ezilebilir, ümitsizliğe düşebilirsin..
Şunu unutma ki, kimse kimseyi zorla istediği çizgiye getiremez, dilediği doğruyu benimsetemez. Hidayet, "önce kulun kendi iradesini kullanmasına, sonra da Rabb'imizin o kulu bu iyiliğe layık görmesine bağlıdır!." Orasını Rabb'imize bırakarak de ki:
-Rabb'im, ben aciz bir kulum, istikamet düzeltmek benim haddim değildir. Benim görevim akla kapı açmak, iradeyi elden almamaktır. Bundan sonrası Sana aittir!.
Tıpkı Allah'ın sevgili kulu Rabia'nın dediği gibi..
Gecenin karanlığında evine giren hırsız alıp götürecek bir şey bulamayıp da çıkıp gitmek üzere iken namazını tamamlayan Rabia, hırsıza gönülden bir şefkat ve ihlasla seslenir:
-Ey Allah'ın kulu der, kusura bakma, evimizde sana yarayacak bir şey yoktur. Ne olur kapının yanındaki ibrikten bir abdest al, iki rekat namaz kıl da, Rabia'nın evinden büsbütün eli boş çıkma!.
Rabia'nın akla kapı açıp iradeyi elden almayan bu gönülden gelen ihlaslı sözleri, etkisini gösterir, hırsız yanındaki ibrikten titreyen elle abdestini alıp namaza durur ve pırıl pırıl gözyaşları içinde secdeye iner.
İşte bu sırada ellerini açan Rabia:
-Rabb'im der, ben bana düşeni yaptım bundan sonrası Sana aittir!.
Evet, siz de size düşeni yapın, yani akla kapı açın, iradeyi elden almayan yumuşaklık ve ihlasta bildiklerinizi ifade ve izah edin, sonra da ellerinizi açıp iltica edin:
-Rabb'im, ben bir aciz kul olarak bana düşeni yapıyorum, bundan sonrası Sana aittir! Hidayet yalnız Sendendir!
Vakti zamanı gelince İlahi takdir yerini bulacak, layık olanlar nasiplerini alacak.. Yeter ki siz teslimiyet ve tevekkülünüzü yitirmeyin, sabır ve dua ile yardımdan geri kalmayın. Sevdiklerinizin hidayetinin size ait olduğunu sanıp da hikmet sahibini unutmayın.
AHMED ŞAHİN