Aile içinde ölçü: 'Akla kapı aç, iradeyi elden alma

mihrimah

Well-known member
Beyinin son dönemlerdeki davranışlarından rahatsızlık duyan hanımefendi sorusunu şöyle sormuş. Diyor ki:
- Beyimin baştan böyle alışkanlıkları yoktu, son dönemlerde olmaması gereken alışkanlıklar kazanıyor, tasvip etmeyeceğimiz halleri söz konusu oluyor. Ben de tepki gösteriyorum, 'Bunlar sana yakışmıyor.' diyorum, tepkime daha sert tepki ile karşılık veriyor, benden daha da uzaklaşıyor. Susuyorum, vicdanım rahat etmiyor, bir şeyler söylemeden ben de rahat edemiyorum. Doğrusu nasıl davranacağımı bilemez oldum. Ne türlü muhatap olmamı tavsiye edersiniz beyimin bu yanlışlarına karşı?.
Ben bu soruya büyüklerin tavsiye ettiği bir ölçü ile cevap vermek istiyorum:
'- Akla kapı aç, iradeyi elden alma!' ölçüsü bu.
Niçin büyüklerin bu ölçü sözüyle cevap vermek istiyorum? Çünkü bu söz anahtar gibidir. Vicdanlardaki kilitlenmeyi açabilecek özelliğe sahiptir. Zorlandığınız yerlerde çevrenize bu anlayışla muhatap olur, bir çıkış yolunu bu anlayışla bulabilirsiniz...
Diyelim ki, beyinizi ya da hanımınızı, oğlunuzu, kızınızı olmasını istediğiniz çizgide bulmuyor; ama istediğiniz çizgiye de getirmeyi istiyorsunuz! Böyle bir çırpınışınız söz konusu... Bunun için tepki gösteriyorsunuz, sevdiğiniz sizden uzaklaşıyor, durum daha da kötüye gidiyor... Susuyorsunuz vicdanınız rahat etmiyor, razı olamıyorsunuz. Öyle ise çare nedir?
Hemen ifade edelim çare, düşündüğünüz doğruları muhatabın vicdanına duyurmak, bildiğiniz gerçekleri dile getirmek. Ama nasıl anlatacak, nasıl ifade edeceksiniz ki, yara yapmadan tedavi etmiş, tahrip etmeden tamirde bulunmuş olasınız? 'Ben görevimi yaptım gerisi Allah'ın takdirine kalmış.' diyebilesiniz?..
İşte burada büyüklerin anahtar sözü imdadımıza yetişiyor. Müceddidü'z-zamanı dinliyoruz. Bize şöyle hatırlatmada bulunuyor:
- Akla kapı aç, iradeyi elden alma!
Evet, muhatabın aklına, mantığına kapı aç, muhakemesine, muhasebesine doğruları aktar, kanaatini açıkla. Vicdanına hitap et. Ama sesini yükseltip de düşünmesini önleyecek öfkeye sebep olmadan, dayatma ve diretmeye gitmeden söyle bunları... Yani "Aklına kapı açarak, iradesini elinden almayarak, 'Benim bildiğim doğru budur, yine de sen bilirsin...' diyerek onun vicdanına havale ederek yap bu hatırlatmaları. Bundan sonra da 'Ben bana düşeni yapıyorum, gerisi Rabb'imin hikmetine kalmıştır' diyerek yükü üzerinden at, rahat et... Evet rahat et... Çünkü üzerine aldığın bu yük ağır gelebilir, altında ezilebilirsin.
Şunu unutma ki, kimse kimseyi zorla istediği çizgiye getiremez, dilediği doğruyu benimsetemez. Hidayet ve istikamet, kulun önce kendi iradesini kullanmasına, Rabb'imizin de o kulu buna layık görmesine bağlıdır. Orasını hikmet sahibi Rabb'imize bırakarak de ki:
- Rabbim, ben aciz bir kulum, istikamet düzeltmek benim haddim değildir. Benim görevim, akla kapı açmak, iradeyi elden almamaktır. Bundan sonrası Sana aittir!..
Tıpkı Allah'ın sevgili kulu Rabia'nın dediği gibi...
Gecenin karanlığında evine giren hırsız alıp götürecek bir şey bulamaz. Çıkıp gitmek üzere iken kıldığı namazı bitiren Rabia, hırsıza tevazu ile seslenir:
-Ey Allah'ın kulu, kusura bakma, evimizde sana yarayacak bir şey yoktur. Ne olur kapının yanındaki ibrikten bir abdest al, iki rekat namaz kıl da, Rabia'nın evinden büsbütün eli boş çıkma!..
Rabia'nın akla kapı açıp iradeyi elden bırakmayan bu sızlanan sesi, etkisini gösterir, hırsız yanındaki ibrikten titreyen elleriyle abdestini alıp namaza durur ve secdeye gider.
İşte bu sırada ellerini açan Rabia:
- Rabb'im der, ben bana düşeni yaptım bundan sonrası Sana aittir!.
Evet, aile içinde siz size düşeni akla kapı açıp, iradeyi elden almayan yumuşaklıkta ve ihlasta yapın. Sonra da ellerinizi açıp iltica edin:
- Rabb'im, ben bir aciz kul olarak bana düşeni yapıyorum, bundan sonrası Sana aittir! Kalbine, gönlüne doğruları Sen ilham eyle!.. Vakti zamanı gelince irade kullanılacak, İlahi takdir de yerini bulacaktır. Yeter ki siz tevekkül ve teslimiyetinizi tüketmeyin...

Ahmet ŞAHİN
 
Üst