Konuya cevap cer

“Câzibe-i umûmî-i vatanî…” (6)


Bediüzzaman’ın bütün beyânları ve yazıları, birliğe ve bütünlüğe  dâvet eder. 



Daha sonra, “Ey eski çağların, cihangir Asya ordularının kahraman  askerlerinin ahfadı (torunları) olan vatandaşlarım ve kardeşlerim!”  ibâresiyle bizzat değiştirdiği,

“Ey Asurîler ve Kiyanîlerin cihangirlik  zamanından pişdâr (önder) kahraman askerleri olan arslan Kürtler!”  hitâbesinde,

İslâmiyetten ve Osmanlıdan ayrılmama çağrısında bulunur.

Hitap, Kürtlerden topeyekûn millete umûmileşir;

lâkin “ittihad-ı  millî” mesajı değişmez.

Zira “hürriyet, hakikat, milliyet, meşrutiyet,  hamiyet” öğretisine bütün milletin ihtiyacı vardır.



Hakikat şudur ki Bediüzzaman’ın,

“Beşyüz sene yattığınız yeter,  artık uyanınız, sabahtır. Yoksa sahrayı vahşette vahşet ve gaflet sizi  yağma edecektir” hitabıyla,

Kürtleri meşrûtiyet, hürriyet ve medeniyete  teşvik etmekte.

Bazı nâdânların ileri sürdüğü gibi “ayrılıkçılığı”,

bölünüp  parçalanmayı yahut Kürtlerin kavmiyetçiliğini değil,

vatan ve milletin  birlik ve bütünlüğünü ders vermekte.

“Tefrika (ayrılık) ile katre katre  (damla damla)

müteferrik (parçalanmış, dağılmış)

su gibi zayi’ olan  (kaybolan)

hâmiyet (millî onur ve haysiyet) ve

kuvvetinizi fikr-i  milliyetle –yani İslâmiyet milliyetiyle-

tevhid (birleştirip) mezcederek  (kaynaştırarak)

zerratın (atomların) câzibe-i cüz’iyyeleri  (aralarındaki küçük çekim gücü) gibi tedvir ederek (çevirip idâre  ederek)

câzibe-i umumî-i vatanî (vatanın bütününde oluşan millî câzibe)  teşkili”ni hedef gösterir.



“Kürt gibi bir kütle-i âzimi (büyük bir kitleyi)- 

‘Türk- Kürt  gibi bir kütle-i azimi- (büyük kütlenin birliğini) 

küre gibi tedvir  ederek (çevirerek) 

şems-i şevket-i İslâmiye (İslâmiyetin muhteşem  görkemli güneşi) ve

—cemâhir-i müttefika-i İslâmiyenin (İslâm  cumhuriyetleri birliğinin)

—ve Osmaniyenin mevkebinde (topluluğunda,  sisteminde) bir kevkeb-i münevver (nurlu parlak yıldız) gibi 

câzibesine  ittiba’(tabi olma) ile müvâzene ve aheng-i umumiyeyi (milletin genel  uyumunu, barışını ve dengesini)

 muhâfaza ediniz” sözünde ayrılık değil,  vatanî millî birlik ve bütünlük dersi verilmekte.

(Eski Said Dönemi  Eserleri, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2009, s.161-162) 



 

“MEVCUDİYETİNİZİ İTTİHADLA GÖSTERİNİZ” 


Kürtleri, İslâmiyetin muhteşem görkemli güneşi ve Osmanlı  topluluğundaki beraberlik ve ahenk içinde parlayan bir ışıklı yıldız  olmaya çağırmak, hamiyet ve kuvvetlerini umumî câzibe ile millî birliği  teşkiline dâvet etmektir.



Cehâlet ve fakirliğe karşı terakki ve medeniyeti hedef gösteren  metindeki, “Türk-Kürt tam birleşmiş İslâmî ve dinî milliyetin  galeyanıyla ahlâk da tekemmül ve teâli eder” ibâresinin anlamı da budur.

Kürtlere, “Mevcudiyetinizi ittihadla gösteriniz ve 

hâmiyet-i millî ile  fikir ve 

vicdan-ı şahsiyenizi milletin kalb ve akl-ı müştereki gibi  gösteriniz. 

Yoksa sıfır çekecek, 

şehâdetnâme-i hürriyeti (hürriyet  diplomasını) elinize vermeyecektir” izâhı da

bunu bâriz bir biçimde  ortaya koymakta. (Eski Said Dönemi Eserleri, Yeni Asya Neşriyat,  İstanbul, 2009, s.161-162) 



Bediüzzaman’ı, eserlerinde açıkça yazılı “ittihad-ı millî ve  muhabbet-i millî” mânâlarının aksiyle karalamaya yeltenmek, açık  ibâreleri eğip bükerek saptırmaktır. Tıpkı Bediüzzaman’ın karşı olduğu  ve vazgeçirmeye çalıştığı “Şeyh Said harekâtı”yla karıştırmak ya da  ismini karıştırmak gibi derin bir cehâlet ya da kasdî bir ifsaddır. 



Sahi, askerleri, atları, silâhları, cephaneyi hazırlayıp Şeyh  Said kalkışmasına katılmak için izin taleb eden Kör Hüseyin Paşa’yı,  “Askerler bu vatanın evlâdlarıdır, senin ve benim akrabalarımdır. Kime  vuracaksın? Onlar kime vuracak? Düşün, idrâk et. Ahmed’i Mehmed’e,  Hasan’ı Hüseyin’e mi kırdıracaksın?” telkiniyle vazgeçiren  Bediüzzaman’ın ismini bu hâdisede menfi bir tarzda gündeme getirmenin,  iyi niyet ve ilmî haysiyetle ne alâkası var?



 

“KUR’ÂN VE İMANLA TENVİR VE İRŞAD” 


Gerçek şu ki, Şeyh Said’in hârekata iştirakini isteyen mektubuna,

“Türk milleti asırlardan beri İslâmiyetin bayraktarlığını yapmıştır.

  Çok veliler yetiştirmiş ve şehidler vermiştir. 

Böyle bir milletin  torunlarına kılıç çekilmez. 

Biz Müslümanız, onlarla kardeşiz, kardeşi  kardeşle çarpıştırmayız. 

Bu şer’an câiz değildir.

Kılıç, haricî düşmana  karşı çekilir. 

Dahilde kılıç kullanılmaz. 

Bu zamanda yegâne kurtuluş  çâremiz 

Kur’ân ve iman hakikatleriyle tenvir ve irşad etmektir. 

En büyük  düşmanımız olan cehli izâle etmektir. 

Teşebbüsünüzden vazgeçiniz, 

zira  akım kalır. 

Bir câni yüzünden binler mâsum kadın ve erkekler ölebilir”  cevabıyla ikaz eden Bediüzzaman’ı, 

Şeyh Said hareketi ile  ilişkilendirmek nasıl kasıtlı bir iftira ise,

Bediüzzaman’ın serâpa  maddî ve mânevî ittihadı tavsiye eden sözkonusu hitabından

menfî anlam  çıkarmak da o denli çirkin bir iftiradır.



Keza kuruluşu esnasında esârette bulunduğu ve başta “Kürdistan”  olmak üzere amaçlarına hep karşı çıktığı “Kürd Teâli Cemiyeti” ile  ilgisini kurmak da o denli maksatlı bir çarpıtmadır.



Yine Bediüzzaman’ın “Binler mâsumları, ihtiyar kadınları hem  öldürüp hem ateşlere atmak ve bir isyan tevehhümü ve ihtimali yüzünden  yaktırması” olarak tel’in ettiği “dünyada emsali hiç vuku’ bulmamış bir  zındıklık, münafıklık ve vatan ve millete hadsiz bir düşmanlık” olarak  gördüğü 1938’deki Dersim fâciasına ülkenin diğer köşesinde mevkuf  bulunan Bediüzzaman’ın ismini karıştırmak,

o denli iz’ânsızca ve  vicdansızca bir bühtandır. 



İslâm dünyasının ve Anadolu’nun dört bir yandan ecnebilerin  işgaliyle bölüşülüp paylaşılmasından şiddetle muzdarip olan  Bediüzzaman’ı,

cansiperâne mücâhedesinin,

maksad ve gayesinin zıddıyla  itham etmek,

tarih ve haysiyet cellâtlığından başka bir şey değildir…



Bu cellâtlar, cevaplarını da yine tarih ve belgelerden  alacaklardır… 



Cevher İLHAN

31.03.2010

YeniAsya Gazetesi



Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst