Konuya cevap cer

Bediüzzaman’ın vatanî ve millî hizmetleri… (7)


Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle “Gönüllü Alay Kumandanı”  olarak Ermenilere ve Ruslara karşı talebeleriyle cansiperâne çarpışıp  çetin muharebeler yapar. Bunun içindir ki 1918 yazında İstanbul’a geldiğinde Harbiye  Nâzırı (Genel Kurmay Başkanı) Enver Paşa’nın takdirâtıyla Kafkas  Cephesindeki kahramanlıklarından dolayı Harbiye Nezaretine davet edilen  Bediüzzaman, bizzat Enver Paşa tarafından karargâhtaki subaylara “Şarkta  Rus Kazaklarına karşı koyan Hoca” olarak takdim edilir, “Harp  madalyası” takılır. (Sâdık Albayrak, Daru’lHikmetü’l-İslâmiye, 186) 



Harp cephesinde yazmış olduğu İşârâtü’l-İ’câz tefsiri ve ilmî  çalışmaları Şeyhülislâm Musa Kâzım Efendi tarafından takdir edilerek,

Meşihat’ın kararıyla Sultan Vahdettin’e Osmanlı’nın en üstün ve yüksek  ilmî pâyesi olan “mahrec mevleviyyeti” verilmesi Padişah tarafından (26  Ağustos 1918’de) tasdik edilir.



Bediüzzaman’ın ehemmiyetli ve tesirli vatanî ve millî hizmetinden  bir diğer örnek, işgalcilerin ahlâkı tahrip kargaşasına neşriyatla,  konferanslarla, toplantılarla mücadeleye başlamasıdır.



Yine İngiliz Anglikan Kilisesinin Meşihât-ı İslâmiyeden sorduğu  altı suale, “altı tükrük”le cevap vererek, mağrur ve gaddar zâlimlere  karşı İslâm’ın izzetini ve milletin şerefini muhâfazasıdır…



 

 “CİHAD FETVASI”NA KARŞI… 


İşgal kuvvetlerine karşı neşredip el altından dağıttığı  “Hutûvat-ı Sitte (Şeytanın altı aldatması)” adlı eseriyle mücahede eden  Bediüzzaman’ın hâmiyetverperliğine saptırmamalarla dil uzatmak,

tek  parti zihniyetinden kalma “sureten medenî, dinde lâkayd ve fikren  mazinin en derin derelerinde olanlar”ın harcı olamaz.



İstanbul’un kurtarılmasına paralel olarak kendisi gibi düşünen

  Osmanlı münevverleriyle birlikte Anadolu’yu destekleyenlerin başında  gelen Bediüzzaman’ın vatanperverliğini sorgulamak, 

sapıtmış mezhepçi  dönek Marksistlerin haddi değildir. 



Yine bu süreçte İngilizlerin baskısı ile Şeyhülislâm Dürrizâde  Efendi’nin Anadolu kurtuluş mücadelesini “âsîlik” ve “bâğilik”le  suçlamasına mukabil “cihad fetvası”nı verir. İşgal altındaki  Şeyhülislâmın fetvasının geçerli olmadığını, baskı altında verilen böyle  bir fetvanın muallel olduğunu ve dinlenilmeyeceğini ilân eder; “fetva  geri alınmalıdır” diye açıkça karşı çıkar.



İstanbul’da işgal altındaki idârenin baskısıyla Anadolu’daki  Kuvayı Millîyeye karşı verilen fetvanın taraflı ve ârızalı olduğunu  nazara verir. Bu fetva alınırken mutlaka “Anadolu da söylettirilmeliydi”  diyen Bediüzzaman, bü tür dâvâların siyasilerden ve ulemâdan bir  heyetin meseleyi İslâm’ın maslahatı noktasında muhâkeme ettikten sonra  ancak fetva verilebileceğini kaydeder. (Osmanlı Şeyhülislâmları, 260;  Sarıklı Mücâhitler, 300; Risâle-i Nur Hakkında İlmî Bir Tahlil, 71) 



Bediüzzaman, Damat Ferit Paşa hükûmetiyle işbirliği değil; işgal  altındaki irâdeye bağlı dönemin Meşihat’a İngilizler’in baskısıyla  yazdırılan “cihad” aleyhindeki fetvayı ve İngiliz taraftarlığını  şiddetle takbih eder. Anadolu’daki Kuvay-ı Millîye aleyhtarı fetvaların  “muallel (hastalıklı, eksik, sakat ve kusurlu)” olduğunu ilân ederek  şiddetle reddeder. (Tuluât, 62-63) 



Ömrü vatan ve millet hizmetinde sarfeden, 

cihâda katılan  Bediüzzaman,

 İstiklâl Harbinin kazanılmasının ardından Kasım 1922’de 

dâvet edildiği Büyük Millet Meclisi’nde “hoşâmedi (hoşgeldin) merâsimi”  ile karşılanır.

Meclis kürsüsünde Anadolu gazilerini ve mücahidlerini  tebrik ederek ülkenin birliği,

 İslâm âleminin dirliği için duada  bulunup,

on maddelik “beyânnâme” neşreder.

Zaferin mâverasındaki mânevî  dinamiklerinin ve maddî diriliş ve toparlanışın temel umdelerini  vazeder.



 

İNDÎ BAYAT UYDURMALAR… 


Diğer taraftan, tarikatın mânâ ve mahiyetini yazan ve zamanın  tarikat zamanı değil,

iman hakikatlerinin öğretilmesi zamanı olduğunu  eserlerinde açıkça beyân eden ve

“Ben şeyh değilim, hocayım;

 bunca sene  zarfında bir tek tarikat dersi verdiğimi ispat etsinler” diyen  Bediüzzaman’ı

“tarikat şeyhi” olarak tanımlamak,

cehâletin ötesinde  iflâholmaz bir kin ve adâvetin teşeffisidir. 



Keza bu çağın suallerine cevaplar getiren Kur’ân tefsiri Nur  Risâleleri etrafında gelişen

imanın tahkimi ve ahlâkın takviyesi  çalışmalarını

“iman ve Kur’ân hizmeti” olarak vasıflandırdığı hiçbir  maddî ve resmî kaydı olmayan,

tamamen uhrevî kardeşlik üzerindeki Nur  Talebelerinin mânevî birliğinin

“tarikat” olarak nitelenmesi de üzerinde  durulmayacak kadar basit ve indî bayat bir uydurmadır.



Yine daha önce  defalarca çürütülen,

“İngiliz ve Yeni Zelanda askerlerinin şehit  sayılması” gibi alâkasız uydurmalar,

mevzu edilmeyecek kadar iğrenç bir  yalandır.



Belli ki zındıka cereyanları ve küresel ifsad komiteleri,

bu tür  maskara mahlûkları maksatlarında istimal etmekte;

sonra da işleri bitip  miâdları dolunca içi boş bir teneke gibi bir tarafa terk edip,

bir  paçavra gibi buruşturup atmaktalar.



Ve “belâ zihniyet” uşağı câhil, 

gammaz, 

muhbirler, çukurunda  boğulup kalmaktalar. 

Bediüzzaman’a çamur bulaştırmaya, 

darbeci ırkçı  çamur ve çukur nâdânların gücü yetmez. 



Yazıklar olsun,

 kalpleri, 

kulakları ve 

gözleri mühürlü  müfteilere. 

Vay haline, 

yarasalar misâli gerçeklerden fellik fellik  kaçan 

zâlim müfteriler zümresinin akıbetsiz akıbetine… 



Cevher İLHAN

01.04.2010

YeniAsya Gazetesi



Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst