Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
Resûlüllah (Aleyhisselatü Vesselam)
Peygamberimizin Hayatı
Aleni Davet
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="müdavim" data-source="post: 177503" data-attributes="member: 5987"><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"><span style="color: Red"><span style="color: DarkGreen">HZ. EBÛ BEKİR'İN İŞKENCEYE MÂRUZ KALIŞI</span></span></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"><span style="color: Red"></span></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Resûlullah Efendimiz, bir gün Dârû'lErkam'da ilk Müslümanlardan birçoğuyla oturuyordu. Başta Hz. Ebû Bekir olmak üzere hepsinin gönlünde, "tevhid dâvasını müşriklere karşı açıklamak" arzusu, bir iştiyak hâlini almıştı. Bunu gerçekleştirmesi için Resûli Kibriya Efendimizden ricada bulundular. Fakat, Hz. Resûlullah, tedbiri elden bırakmak istemiyordu. Henüz böyle bir hareket için zamana ihtiyaç vardı. "Biz henüz azız, bu işe yetmeyiz!" diye konuştu.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Fakat, îmanın taptaze heyecan ve şevkini tertemiz gönüllerinde taşıyan bu yeni Müslümanlar, yerlerinde âdeta duramaz hâle gelmişlerdi. Bunu hisseden Fahri Âlem Efendimiz, sonunda kendileriyle birlikte Mescidi Haram'a gitti. Bir tarafa oturdular. Müşriklerden bir topluluk da oradaydı.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Allah ve Resulüne îman aşkıyla yanıp tutuşan Hz. Ebû Bekir, kalbinin derinliklerinden kopup gelen gerçekleri insanlara duyurmak arzusunun önüne geçemedi ve orada müşriklere dönerek, Allah'a îmanın ulviyet ve kutsiyetini, buna karşılık puta tapmanın pespayeliğini ve onlara hürmet etmenin sefaletini haykırdı.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Müslümanlara karşı kin ve düşmanlık ile dolu olan müşrikler, Hz. Sıddık'a saldırdılar, her tarafını kan revan içinde bıraktılar. Ellerinden, ancak kabilesi Teym Oğullarından birkaçının araya girmesiyle kurtulabildi.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Demirli ayakkabıların darbelerine mâruz kalan Hz. Ebû Bekir, kendinden geçmişti. Baygın bir hâlde evine götürdüler. Gün boyu baygın kaldı ve ancak akşamüzeri kendine gelebildi.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Sanki, onca darbelere mâruz kalan kendisi değilmiş, sanki yüzü gözü kan revan içinde bırakılan bir başkasıymış gibi, dudaklarından dökülen ilk cümleler şunlar oldu:</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"><span style="color: Red"><span style="color: DarkRed">"Resûlullah ne yapıyor, ne hâldedir? Ona dil uzatmışlardı, hakaret etmişlerdi!"</span></span></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Hz. Ebû Bekir, bu sözleriyle, Hz. Resûlullah'a olan sadâkatinin şaheser bir örneğini veriyordu. Kan revan içindeki hâline bakmadan, yara berelerinin acısına sızısına aldırmadan, Nebîyyi Zîşan'ın durumunu öğrenmek istiyordu; hem de o Nebîyyi Muhterem'e şiddetle muhalefet edenler arasında...</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Kendisine yemek teklifinde bulundular; "Aç kaldın, susuz kaldın! Bir şeyler yiyip içmez misin?" dediler.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">O ise hep, "Resûlullah ne hâldedir, ne yapıyor?" diye soruyordu.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Annesinin, Resûli Ekrem'in dâvasından haberi yoktu. Henüz îman etmeyenler arasında bulunuyordu. Nasıl olursa olsun, Allah Resulünün durumunu öğrenmeliydi. Annesine, "Git," dedi, "Hattab'ın kızı Ümmü Cemil'e sor. Resûlullah hakkında bana haber getir!"</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Ümmü Cemil, îman etmiş bahtiyar bir kadındı. Fakat, Resûli Ekrem'den aldığı dersle tedbirli ve ihtiyatlı davranıyordu.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Ebû Bekir'in annesi Ümmü Hayr, ona, "Ebû Bekir, senden, Abdullah'ın oğlu Muharnmed'i soruyor." deyince; "Ben, onun hakkında bir şey bilmiyorum. Ama istersen, beraber oğlunun yanına gidelim." diye cevap verdi.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Ashnda, Ümmü Cemil'in Resûlullah'tan haberi vardı. Ancak, bir tertip ve tuzakla karşı karşıya bulunma ihtimalini göz önünde bulundurarak böyle cevap vermişti.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Hz. Ebû Bekir'i yüzü gözü yarılmış bir vaziyette gören Ümmü Cemil'in içi burkuldu ve kendisini zabtedemeyerek, "Sana bunları reva gören bir kavim, şüphesiz azgın ve sapkındır! Allah'tan dileğim, onlardan intikamını almasıdır!" diye haykırdı.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Ümmü Cemil'den Resûli Ekrem'in selâmette olduğunu öğrenmesine rağmen Hz Ebû Bekir'in içi, yine de rahat etmiyordu. Annesine, "Vallahi, gidip Resûlullah'ı görmedikçe ne yer, ne de içerim!" dedi.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Onu, Resûli Ekrem'e götürmekten başka çâre yoktu. Fakat bu haliyle nasıl gidebilirdi? Dârû'lErkam'a kadar nasıl yürüyebilirdi?</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Etraf tenhalaşınca, annesi ve Ümmü Cemil'e yaslanarak sendeleye sendeleye Resülullah'ın huzuruna vardı. Senelerden beri birbirlerini görmemiş candan dostlar gibi kucaklaştılar. Resûli Ekrem'in durumunu gözleriyle gördükten sonra, "Annem babam sana feda olsun Yâ Resûlallah!.. O azgın, sapkın adamın (Utbe b. Rabia) yüzümü yerlere sürtüp bilinmez hâle getirmesinden başka herhangi bir üzüntüm yok!"258 diye konuştu.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"><span style="color: Red"><span style="color: DarkGreen">O anda bile Hz. Ebû Bekir'in gönlü îman ve İslâm'a hizmet aşkıyla alev alev yanıyordu.</span></span></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Peygamber Efendimize annesini göstererek<span style="color: DarkRed">, "Bu, annem Selma'dır." dedi, "Onun hakkında Allah'a duada bulunmanızı arzu ediyorum. Umulur ki Allah, onu Cehennem ateşinden hatırın için kurtarır!"</span>259</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Bu samimî arzu, samimî duayla birleşti ve o anda orada Ümmü'1Hayr Selma Hâtûn, "bahtiyar mü'mineler" safına katıldı.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"><span style="color: Red"><span style="color: DarkGreen">BÜTÜN BUNLAR İMTİHANDI!</span></span></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"><span style="color: Red"></span></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">İlk Müslümanların mâruz kaldıkları bu işkence, eziyet ve hakaretler, karşı karşıya bulundukları güçlükler ve mâniler, Allah tarafından aynı zamanda birer imtihandı. Mesele sâdece "îman ettim." demekle bitmiyordu; îmandaki sadâkat, samimîyet ve sabırlarının da ölçülmesi gerekiyordu!</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Öylesine güçlükler, işkence ve eziyetler olacak ki, gerçekten îman etme arzusunu ruhunda taşıyanlar, bütün bunlara aldırmadan îman edecekler; bu arzuyu ciddî olarak gönüllerinde taşımayanlar ise, hâlis mü'minlerden ayrılacaklardı.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"><span style="color: Black">Nitekim, şu âyeti kerîme de bu hususa işaret eder:</span></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"><span style="color: Red">"Doğrusu Biz, onlardan evvelkileri de (çeşitli musibetlerle) denedik. Allah (imtihan suretiyle îmanında) sâdık olanları da muhakkak bilecek, yalancı olanları da elbette bilecek."</span>260</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Demek ki, îmanında samimîyetin en mühim bir ölçüsü, karşılaştığı güçlükler, işkence, eziyet ve ızdıraplar karşısında boyun eğmemektir.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Dayanılmaz işkenceler, hakaretler, eziyet ve zulümler, Allah'a îmanın ve Resulüne tâbi olmanın gerçek şuuruna eren hakikî Müslümanların cesaretini kıramıyordu. Onların hidâyet dairesinde sebat etmelerine ve başkalarının da o daireye koşmasına mâni olamıyordu. İşkenceler, eziyet ve hakaretler, âdeta İslâm ateşinin daha gür yanması, daha kuvvetli parlaması için birer odun mesabesine geçiyordu. Onlar eziyet ve işkencelerine devam ettikçe, İslâm dâvası da bir başka hızla gelişiyor,yayılıyor, ruh ve gönüller üzerindeki nurdan saltanatını devam ettiriyordu.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Şurası muhakkaktır ki, zor ve tahakküm hiçbir zaman, hiçbir devirde devamlı olarak hak ve hakikati yenememiş, boğamamış ve kendine esir edememiştir; aksine, hak ve hakikat, çoğu kere zoru da, tahakkümü de, zulüm ve zulmeti de yenmiş, yok olmaya mahkûm etmiştir.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Asrı Saadet Müslümanlarının dayanılmaz işkence ve zulümler karşısında gösterdikleri eşsiz cesaret, engin sabır ve hârika metanet, cidden insaf ve basîret sahiplerinin gözlerini yaşartacak bir ulvîyete sahiptir ve günümüz Müslümanları için de birçok ibreti hâvidir.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"><span style="color: Red"><span style="color: Purple">Öyle ki, İtalyan Muharrir Tarihçi Leone Kaitano gibi azılı bir İslâm düşmanı bile, şu itirafı yapmaktan kendini alamamıştır</span>:</span></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"><span style="color: Purple">"Hayret, hayrettir ki, aralarında bir tane bile dönek yoktur!"</span></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Asıl hayret edilecek husus ise, böyle bir itirafta bulunan muharririn, İslâm'a gönlünü ve kalemini teslim edeceği yerde, düşmanlıkta devam etmesi, âdeta gündüzün ortasında güneşi görmemek için gözünü kapamasıdır!</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">--------------------------------------------------------------------------------</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">246 ibni Hişam, Sîre, c. 1, s. 287.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">847 Ibni Hişam, A.g.e., c. 1, s. 381382; Kaadı lyaz, eşŞifa, c. 1, s. 684. 248 ibni Hişam, A.g.e., c. 1, s. 319320; Kaadı iyaz, A.g.e., c. 1, s. 688; Bediüzzaman Said Nursî, Mektûbat, s. 164.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">250 Müslim, Sahih, c. 5, s. 180.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">251 İbni Hişam, Sîre, c. 1, s. 309310; Taberî, Tarih, c. 2, s. 223.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">252 Mü'min, 28.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">253 ibni Sa'd, Tabakat, c. 3, s. 267; Ebû'lVelid elEzrakî, Kabe ve Mekke Tarihi, Tere, s. 426; Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, islâm Peygamberi, c. 1, s. 80.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">255 ibni Sa'd, Tabakat, c. 3, s. 249. 256Nahl, 106.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">257 Hazin, Tefsir, c. 3, s. 136; M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, c. 4, s. 3132.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">258 Halebî, Insanû'lUyûn, c. 1. s. 275.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">259 Halebî, İnsanû'lUyûn, c. 1. s. 276.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">260 Sebe, 3.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="müdavim, post: 177503, member: 5987"] [SIZE="4"][COLOR="DarkSlateGray"][COLOR="Red"][COLOR="DarkGreen"]HZ. EBÛ BEKİR'İN İŞKENCEYE MÂRUZ KALIŞI[/COLOR] [/COLOR] Resûlullah Efendimiz, bir gün Dârû'lErkam'da ilk Müslümanlardan birçoğuyla oturuyordu. Başta Hz. Ebû Bekir olmak üzere hepsinin gönlünde, "tevhid dâvasını müşriklere karşı açıklamak" arzusu, bir iştiyak hâlini almıştı. Bunu gerçekleştirmesi için Resûli Kibriya Efendimizden ricada bulundular. Fakat, Hz. Resûlullah, tedbiri elden bırakmak istemiyordu. Henüz böyle bir hareket için zamana ihtiyaç vardı. "Biz henüz azız, bu işe yetmeyiz!" diye konuştu. Fakat, îmanın taptaze heyecan ve şevkini tertemiz gönüllerinde taşıyan bu yeni Müslümanlar, yerlerinde âdeta duramaz hâle gelmişlerdi. Bunu hisseden Fahri Âlem Efendimiz, sonunda kendileriyle birlikte Mescidi Haram'a gitti. Bir tarafa oturdular. Müşriklerden bir topluluk da oradaydı. Allah ve Resulüne îman aşkıyla yanıp tutuşan Hz. Ebû Bekir, kalbinin derinliklerinden kopup gelen gerçekleri insanlara duyurmak arzusunun önüne geçemedi ve orada müşriklere dönerek, Allah'a îmanın ulviyet ve kutsiyetini, buna karşılık puta tapmanın pespayeliğini ve onlara hürmet etmenin sefaletini haykırdı. Müslümanlara karşı kin ve düşmanlık ile dolu olan müşrikler, Hz. Sıddık'a saldırdılar, her tarafını kan revan içinde bıraktılar. Ellerinden, ancak kabilesi Teym Oğullarından birkaçının araya girmesiyle kurtulabildi. Demirli ayakkabıların darbelerine mâruz kalan Hz. Ebû Bekir, kendinden geçmişti. Baygın bir hâlde evine götürdüler. Gün boyu baygın kaldı ve ancak akşamüzeri kendine gelebildi. Sanki, onca darbelere mâruz kalan kendisi değilmiş, sanki yüzü gözü kan revan içinde bırakılan bir başkasıymış gibi, dudaklarından dökülen ilk cümleler şunlar oldu: [COLOR="Red"][COLOR="DarkRed"]"Resûlullah ne yapıyor, ne hâldedir? Ona dil uzatmışlardı, hakaret etmişlerdi!"[/COLOR][/COLOR] Hz. Ebû Bekir, bu sözleriyle, Hz. Resûlullah'a olan sadâkatinin şaheser bir örneğini veriyordu. Kan revan içindeki hâline bakmadan, yara berelerinin acısına sızısına aldırmadan, Nebîyyi Zîşan'ın durumunu öğrenmek istiyordu; hem de o Nebîyyi Muhterem'e şiddetle muhalefet edenler arasında... Kendisine yemek teklifinde bulundular; "Aç kaldın, susuz kaldın! Bir şeyler yiyip içmez misin?" dediler. O ise hep, "Resûlullah ne hâldedir, ne yapıyor?" diye soruyordu. Annesinin, Resûli Ekrem'in dâvasından haberi yoktu. Henüz îman etmeyenler arasında bulunuyordu. Nasıl olursa olsun, Allah Resulünün durumunu öğrenmeliydi. Annesine, "Git," dedi, "Hattab'ın kızı Ümmü Cemil'e sor. Resûlullah hakkında bana haber getir!" Ümmü Cemil, îman etmiş bahtiyar bir kadındı. Fakat, Resûli Ekrem'den aldığı dersle tedbirli ve ihtiyatlı davranıyordu. Ebû Bekir'in annesi Ümmü Hayr, ona, "Ebû Bekir, senden, Abdullah'ın oğlu Muharnmed'i soruyor." deyince; "Ben, onun hakkında bir şey bilmiyorum. Ama istersen, beraber oğlunun yanına gidelim." diye cevap verdi. Ashnda, Ümmü Cemil'in Resûlullah'tan haberi vardı. Ancak, bir tertip ve tuzakla karşı karşıya bulunma ihtimalini göz önünde bulundurarak böyle cevap vermişti. Hz. Ebû Bekir'i yüzü gözü yarılmış bir vaziyette gören Ümmü Cemil'in içi burkuldu ve kendisini zabtedemeyerek, "Sana bunları reva gören bir kavim, şüphesiz azgın ve sapkındır! Allah'tan dileğim, onlardan intikamını almasıdır!" diye haykırdı. Ümmü Cemil'den Resûli Ekrem'in selâmette olduğunu öğrenmesine rağmen Hz Ebû Bekir'in içi, yine de rahat etmiyordu. Annesine, "Vallahi, gidip Resûlullah'ı görmedikçe ne yer, ne de içerim!" dedi. Onu, Resûli Ekrem'e götürmekten başka çâre yoktu. Fakat bu haliyle nasıl gidebilirdi? Dârû'lErkam'a kadar nasıl yürüyebilirdi? Etraf tenhalaşınca, annesi ve Ümmü Cemil'e yaslanarak sendeleye sendeleye Resülullah'ın huzuruna vardı. Senelerden beri birbirlerini görmemiş candan dostlar gibi kucaklaştılar. Resûli Ekrem'in durumunu gözleriyle gördükten sonra, "Annem babam sana feda olsun Yâ Resûlallah!.. O azgın, sapkın adamın (Utbe b. Rabia) yüzümü yerlere sürtüp bilinmez hâle getirmesinden başka herhangi bir üzüntüm yok!"258 diye konuştu. [COLOR="Red"][COLOR="DarkGreen"]O anda bile Hz. Ebû Bekir'in gönlü îman ve İslâm'a hizmet aşkıyla alev alev yanıyordu.[/COLOR][/COLOR] Peygamber Efendimize annesini göstererek[COLOR="DarkRed"], "Bu, annem Selma'dır." dedi, "Onun hakkında Allah'a duada bulunmanızı arzu ediyorum. Umulur ki Allah, onu Cehennem ateşinden hatırın için kurtarır!"[/COLOR]259 Bu samimî arzu, samimî duayla birleşti ve o anda orada Ümmü'1Hayr Selma Hâtûn, "bahtiyar mü'mineler" safına katıldı. [COLOR="Red"][COLOR="DarkGreen"]BÜTÜN BUNLAR İMTİHANDI![/COLOR] [/COLOR] İlk Müslümanların mâruz kaldıkları bu işkence, eziyet ve hakaretler, karşı karşıya bulundukları güçlükler ve mâniler, Allah tarafından aynı zamanda birer imtihandı. Mesele sâdece "îman ettim." demekle bitmiyordu; îmandaki sadâkat, samimîyet ve sabırlarının da ölçülmesi gerekiyordu! Öylesine güçlükler, işkence ve eziyetler olacak ki, gerçekten îman etme arzusunu ruhunda taşıyanlar, bütün bunlara aldırmadan îman edecekler; bu arzuyu ciddî olarak gönüllerinde taşımayanlar ise, hâlis mü'minlerden ayrılacaklardı. [COLOR="Black"]Nitekim, şu âyeti kerîme de bu hususa işaret eder:[/COLOR] [COLOR="Red"]"Doğrusu Biz, onlardan evvelkileri de (çeşitli musibetlerle) denedik. Allah (imtihan suretiyle îmanında) sâdık olanları da muhakkak bilecek, yalancı olanları da elbette bilecek."[/COLOR]260 Demek ki, îmanında samimîyetin en mühim bir ölçüsü, karşılaştığı güçlükler, işkence, eziyet ve ızdıraplar karşısında boyun eğmemektir. Dayanılmaz işkenceler, hakaretler, eziyet ve zulümler, Allah'a îmanın ve Resulüne tâbi olmanın gerçek şuuruna eren hakikî Müslümanların cesaretini kıramıyordu. Onların hidâyet dairesinde sebat etmelerine ve başkalarının da o daireye koşmasına mâni olamıyordu. İşkenceler, eziyet ve hakaretler, âdeta İslâm ateşinin daha gür yanması, daha kuvvetli parlaması için birer odun mesabesine geçiyordu. Onlar eziyet ve işkencelerine devam ettikçe, İslâm dâvası da bir başka hızla gelişiyor,yayılıyor, ruh ve gönüller üzerindeki nurdan saltanatını devam ettiriyordu. Şurası muhakkaktır ki, zor ve tahakküm hiçbir zaman, hiçbir devirde devamlı olarak hak ve hakikati yenememiş, boğamamış ve kendine esir edememiştir; aksine, hak ve hakikat, çoğu kere zoru da, tahakkümü de, zulüm ve zulmeti de yenmiş, yok olmaya mahkûm etmiştir. Asrı Saadet Müslümanlarının dayanılmaz işkence ve zulümler karşısında gösterdikleri eşsiz cesaret, engin sabır ve hârika metanet, cidden insaf ve basîret sahiplerinin gözlerini yaşartacak bir ulvîyete sahiptir ve günümüz Müslümanları için de birçok ibreti hâvidir. [COLOR="Red"][COLOR="Purple"]Öyle ki, İtalyan Muharrir Tarihçi Leone Kaitano gibi azılı bir İslâm düşmanı bile, şu itirafı yapmaktan kendini alamamıştır[/COLOR]:[/COLOR] [COLOR="Purple"]"Hayret, hayrettir ki, aralarında bir tane bile dönek yoktur!"[/COLOR] Asıl hayret edilecek husus ise, böyle bir itirafta bulunan muharririn, İslâm'a gönlünü ve kalemini teslim edeceği yerde, düşmanlıkta devam etmesi, âdeta gündüzün ortasında güneşi görmemek için gözünü kapamasıdır! -------------------------------------------------------------------------------- 246 ibni Hişam, Sîre, c. 1, s. 287. 847 Ibni Hişam, A.g.e., c. 1, s. 381382; Kaadı lyaz, eşŞifa, c. 1, s. 684. 248 ibni Hişam, A.g.e., c. 1, s. 319320; Kaadı iyaz, A.g.e., c. 1, s. 688; Bediüzzaman Said Nursî, Mektûbat, s. 164. 250 Müslim, Sahih, c. 5, s. 180. 251 İbni Hişam, Sîre, c. 1, s. 309310; Taberî, Tarih, c. 2, s. 223. 252 Mü'min, 28. 253 ibni Sa'd, Tabakat, c. 3, s. 267; Ebû'lVelid elEzrakî, Kabe ve Mekke Tarihi, Tere, s. 426; Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, islâm Peygamberi, c. 1, s. 80. 255 ibni Sa'd, Tabakat, c. 3, s. 249. 256Nahl, 106. 257 Hazin, Tefsir, c. 3, s. 136; M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, c. 4, s. 3132. 258 Halebî, Insanû'lUyûn, c. 1. s. 275. 259 Halebî, İnsanû'lUyûn, c. 1. s. 276. 260 Sebe, 3. [/COLOR][/SIZE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
Resûlüllah (Aleyhisselatü Vesselam)
Peygamberimizin Hayatı
Aleni Davet
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst