Konuya cevap cer

Hz. Cafer, hükümdarın selâm verme ve secde etmeme hususundaki sorusuna da şöyle cevap verdi:


"Selâm verme meselesine gelince... Biz, seni, Resûlullah'ın selâmıyla selâmladık. Biz birbirimizi hep böyle selâmlarız. Cennet'e gireceklerin selamlaşmalarının da bu şekilde olacağını Peygamberimizden öğrendik. Bu yüzden seni böyle selâmladık. Secde etme hususuna gelince... Biz, Allah'tan başkasına secde etmekten yine Allah'a sığınırız!"297


Hz. Cafer'in bu sözleri, Necâşînin üzerinde derin tesir icra etti. Müşrikler ise, durdukları yerde sus pus kesildiler.


Necâşî, bir müddet düşündükten sonra Hz. Cafer'e, "Yanında bu bahsettiklerinden bir şey var mı?" diye sordu.


Hz. Cafer, "Evet, var." dedi ve Meryem Sûresinin baş taraflarını okudu: "Kâf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd... Bu, sana okuyacağımız âyetler, Rabbinin, kulu Zekeriyya'ya olan rahmetini bir zikirdir. O, Rabbine gizli yalvardığı zaman, şöyle demişti: 'Ey Rabbim!.. Doğrusu ben (öyle bir kimseyim ki), kemiğim zayıflayıp gevşedi ve başımın saçı bembeyaz alev gibi tutuştu. Sana dua emekle ey Rabbirn, hiçbir zaman mahrum olmadım."298


Sonraki âyetlerde, Hz. Meryem'in İsa'ya (a.s.) nasıl hâmile kaldığı, Hz. İsa'nın dünyaya nasıl geldiği, bir mucize olarak beşikte nasıl konuştuğu ve sonra da Allah tarafından peygamber olarak gönderildiği anlatılıyordu.


Okunan âyetler, Neeâşînin ruh dünyasına, gözlerinden yaşlar akıtacak kadar tesir etti; hattâ, akan yaşlar sakalını bile ıslattı. Hazır bulunan râhibler de gözyaşlarını tutamadılar.


Kur'ânı Kerîm'in manevî cazibesine kapılan iç âlemi bir nebze teskin olduktan sonra Necâşî, "Vallahi," dedi, "bu, aynı kandilden fışkıran bir nurdur ki, Musa da, İsa da onunla gelmişti!"2"


Bu haklı itirafından sonra da müşrik elçilere dönerek, "Vallahi, ben ne onları size teslim ederim, ne de onlar hakkında herhangi bir kötülük düşünürüm!"100 dedi.


Necâşînin bu beklenmedik kararı karşısında, elçilerin, boyunlarını bükerek sarayı terketmelerinden başka çâreleri kalmadı.


Buna rağmen elçiler, bilhassa Arablann siyaset dâhisi kabul ettikleri Amr b. As, bu işin peşini bırakmayacağını söyledi ve yeni bir taktik uygulamaya karar verdi.Ertesi gün tekrar Necâşînin huzuruna çıkarak, Müslümanların Hz. İsa hakkında çok garib şeyler söylediklerini anlattı.


Hükümdar, yine Müslümanlarla konuşmayı uygun buldu ve onları yanına çağırttı. Temsilci olan Hz. Cafer'e, "Hz. İsa hakkında ne düşünüyorsunuz?" diye sordu.


Hz. Cafer şu cevabı verdi:


"Biz, Hz. İsa hakkında, Peygamberimizin bize Allah'tan getirip bildirdiğini söyleriz: 'O, Allah'ın kulu, Resulü ve Allah'ın (şâir ruhlar gibi yarattığı ve) gönderdiği bir ruhtur. O, dünyadan ve erkekten vazgeçen iffetli bir kız olan Meryem'e ilka edilmiş olan Allah'ın bir kelimesidir (Yâni, Cenâbı Hakk'ın [Kün] emriyle babasız dünyaya gelmiştir).' Meryem oğlu İsa'nın hâli ve sânı bundan ibarettir."301


Müslümanların Hz. İsa hakkındaki bu kanaatleri Necâşîyi oldukça sevindirdi. Eline bir çubuk aldı ve yere bir çizgi çizerek, "Bizimle sizin aranızda bu hususta şu çizgi kadarcık bir fark var. Zâten biz de, onu, sizin söylediğinizden başka bir şekilde telâkki etmiyoruz." dedi.302


Elçiler, Necâşînin himayeden vazgeçmesini beklerken bu himayesini daha da güçlendirdiğini görünce, bir kere daha hayâl kırıklığına uğradılar!


Necâşî, Müslümanlara da, "Sizi ve yanından geldiğiniz zâtı tebrik ederim ki, o, Allah'ın Resulüdür. Zâten biz, onun vasıflarını kitabımız olan İncil'de okumuştuk. O peygamberi, Meryem oğlu İsa da insanlığa müjdelemişti. Allah'a yemin olsun ki, eğer o, ülkemde bulunmuş olsaydı, ayakkabılarını taşır, ayaklarını yıkardım!"303 dedi.Hak ve hakikati görüp idrak eden Necâşî, Peygamberimizin risâletini tasdik eden sözlerinden sonra, bundan böyle Müslümanlara karşı takınacağı tavrı da şu sözleriyle ifade etti:


"Gidiniz; ülkemin el sürülmemiş kısmında her tecavüzden mahfuz, emniyet ve huzur içinde yaşayınız. Size kötülük eden helak olur! (Bu sözlerini üç kere tekrarladı.) Ben sizden herhangi birinizi üzüp de bir dağ kadar altına sahip olacağımı bilsem, yine de buna teşebbüs etmem!"304


Necâşînin bu kesin ve kararlı sözlerinden sonra, elçilere elbette gerisin geri Mekke'ye dönmekten başka bir şey kalmamıştı. Hattâ, Necâşî, kendilerine getirdikleri hediyelerini bile iade etti.


Bu haberi duyan Kureyş müşrikleri, büyük bir sarsıntı geçirdiler. Korktukları, başlarına gelmiş sayılırdı!


Habeşistan'a hicret eden Müslümanlar, her ne kadar müşriklerin eziyet ve hakaretlerinden kurtulmuşlar ve dinî vazifelerini rahatlıkla yerine getirme imkânını elde etmişlerse de doğup büyüdükleri ana baba vatanından uzakta gurbet hayatı yaşıyorlardı. Bu durum haliyle kendilerini üzüyordu.


Son kafilenin hicretinden üç ay gibi kısa bir zaman sonra, Kureyş ileri gelenlerinden birkaçının Müslüman olduğu yolunda haberler aldılar. İleri gelenlerinin Müslüman olması demek, müşriklerin toptan İslâm'a teslim olması demekti.


Bu haberler üzerine, "Mekke'nin artık kendileri için bir eziyet ve hakaret diyarı olmaktan çıkmış bulunduğu" zannıyla altısı kadın 39 kişilik bir kafile, anayurtlarına dönmek üzere yola çıktılar. Ancak, Mekke'ye yaklaştıklarında bu haberin asılsız olduğunu öğrendiler. Ne var ki artık geri dönmek bir hayli zordu.


Mekke'ye girebilmek içinse, ya müşrik olan akraba ve dostlarının himayesine sığınmaları veya kimseye görünmemeleri gerekiyordu. Şehre serbestçe girmeye kalkmaları, kendilerini düşmanın insafsız ellerine teslim etmek olurdu. Bu bakımdan, muvakkat da olsa bir kısmı müşrik akraba ve dostlarının himayesine sığınmayı tercih ettiler; bir kısmı ise, himayeye lüzum görmeden, gizlice şehre girdiler.


Bu arada, Habeş ülkesine geri dönenler de oldu. Bunlar, Müslümanların Medine'ye hicretlerine kadar orada kaldılar. Sonra bir kısmı Hicret'in hemen akabinde Medine'ye gelip Müslümanlara katıldılar; bir kısmı ise, uzun müddet Habeşistan'da ikamet ettiler.


Mekke'ye yerleşenler, Medine'ye hicrete kadar buradan ayrılmadılar. Müşriklerin her türlü eziyet ve işkencelerine imanlı göğüslerini siper ederek îmanküfür mücadelesinde azimle sebat ettiler.305



--------------------------------------------------------------------------------


272 Ibni Hişam, Sîre, c. 1. s. 344345; Ibni Sa'd, Tabakat. c. 1, s. 203204;Taberî, Tarih, c. 2. s. 222.


273 İbni Sa'd, A.g.e., c. 1. s. 203.


274 ibni Sa'd, A.g.e., c. 1, s. 204; Taberî, A.g.e., c. 2, s. 222.


292 Ibni Hîşam, Sîre, c. 1, s. 345346; ibni Sa'd, Tabakat, c. 1, s. 207; Taberî, Tarih, c. 2, s. 222.


296 Ibni Hişam, A.g.e., c. 1, s. 359360; ibni Kesir, Sîre, c. 2, s. 2021.


297 ibni Kesir, A.g.e., c. 2, s. 19.


298 Meryem, 14.


299 Ibni Hişam, A.g.e., c. 1, s. 360; Ibni Kesir, Sîre, c. 2, s. 21.


300 İbni Hişam, A.g.e., c. 1, 360; ibni Kesir, A.g.e., c. 2, s. 21.


301 Ibni Hişam, A.g.e., c. 1, s. 261.


302 Ibni Hişam, A.g.e., c. 1, s. 261.


303 Isfahanî, Delâil, s. 207; İnsanû'lUyûn, c. 1, s. 341.


304 Ibni Kesir, A.g.e., c. 2, s. 22. 


305 İbni Hişam, Sîre, c. 2, s. 3; Ibni Sa'd, Tabakat, c. 1, s. 207.


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst