topraktoprak
Well-known member
Hatta , anlamak ve anlatmak yetmez ; bu muhteşem güzelliği yaşamalıyız.
Onunla olmalıyız.
Onunla dolmalıyız.
Onsuz zamanımız , ondan uzak anımız geçmemeli.Bir gönül sultanının dediği gibi , “O’nu hatırlamaktan utanmalıyız. O hatırlanmamalıdır. Çünkü her hatırlama , bir unutmadan sonra gelir. Öyleyse , O’nu unuttuğumuzu gösteren hatırlamayı kendimize yakıştırmamalıyız.
O unutulur mu ?
O’nu unutmak, herşeyi unutmaktır.
O’nu unutmak , kendimizi unutmaktır.
O’nu unutmak , kendimizi nefsimizin eline bırakmaktır. O nefis ki , daima kötülükten, yanlışdan ve aykırı olandan yanadır.
Oysa ki , nefsi Yaratan ,onunla bizi deniyor , imtihan ediyor. Bu dünya imtihanı ile iyiliğin kaynağı olan Rabbimiz ‘e bağlılık derecemiz ölçülüyor.Bakalım ve görelim ki , kötülük odağı olan nefis ve şeytan mı , yoksa iyilik kaynağı Yüce Yaratıcı mı dostumuz?
O’nu unutan , insani özellik ve güzelliklerinin bütününü unutur. Çünkü O , unutulunca , insan güzelliğini , ahlakını , erdemini taşıyamaz. Çünkü bütün insani güzellilerin kaynağı,Yüce Yaratıcı’dır.Yaratıcı unutulursa , ondan gelen bütün güzellikler de unutulur.Allah ‘ı unutan , kendi iç dünyasında , Şeytan ‘ın müdahelesi için açık ve savunmasız bir alan meydana getirmiş olur.
İnsanın kalbi , bir aşk kaynağına bağlanmayı ister. Böyle bir bağlantıyı içtenlikle kuramayan, doyumsuz kalır. Kalbimizin açlığını , başka hiçbir tatmin şekli doyuramaz.Kalbini aç bırakan, başka darıyla dünyayı yutsa tok olmaz.Kazandığı
bütün maddi varlık ve zenginlik , tam tersine ihtiyacını artırır.Adeta , susayanın deniz suyu içmesi gibi , sürekli içinin yangını çoğalır.
-Peki kalbi doyuran , tatmin eden nedir ?
-Sonsuz sıfatlarıyla kainatı kavrayıp kuşatan Yüceler Yücesi ‘ ne inanmak ve aşkla bağlanmak...
bütün maddi varlık ve zenginlik , tam tersine ihtiyacını artırır.Adeta , susayanın deniz suyu içmesi gibi , sürekli içinin yangını çoğalır.
-Peki kalbi doyuran , tatmin eden nedir ?
-Sonsuz sıfatlarıyla kainatı kavrayıp kuşatan Yüceler Yücesi ‘ ne inanmak ve aşkla bağlanmak...
İnsan , tamamen hür ve serbest olamaz.Zira insan kendi kendisine yeterli olan ve başkasına ihtiyaç duymayan bir varlık değildir.Böyle kendi kendisine yetersiz olan bir varlığın, tamamen hür ve serbest bırakılması ; aslında onu başıboşluğa , şaşkınlığa ve belirsizliğe atmak demektir.
Bu sebeble insan , mutlaka bir rehbere bağlanmak , bir görüp gözetene inanmak ve kendisini şefkatle koruyanı bilmek ve sevmek ihtiyacındadır. Yaratılıştan getirdiği bu ihtiyaç tatmin edilmezse , bu sıfatları sonsuz olarak kendisinde bulunduran BİR’inin yerine başkalarını koyar.Zira , Bir’e aşkla bağlanmak öylesine şiddetli bir ihtiyaçtır ki , aslını bulamayan , sahtesine katlanmak mecburiyetinde kalır.
Bu yüzdendir ki tarih , akıllı insanlara yakışmayacak tapınmalardan bahseder.
İnsan , inancını taşıdığı bir Yüce’ ye aşkla bağlanamazsa , kendi başına kalamaz ve Şeytana’ a meyleder.
Çünkü , GÖNÜL BOŞLUK KABUL ETMEZ...
Manevi varlığımızın gıdası , imandır. Ruhumuz ,olumlu , ya da olumsuz , mutlaka bir inanca muhtaçtır.Var ve Bir olana inanmazsa , yaratıkların binlercesini tanrı edinmek zorunda kalır.
Bir başka deyişle , Allah ‘tan uzaklaşan , otomatikman ,bütün yaratıkları yaratıcı bilmek mecburiyetinde kalabilir.Bu sebebledir ki , bazıları ,Allah ‘ın sıfatlarını ve isimlerini bazı insanlara,hatta cansız tabiata bile verebiliyorlar.
Dolayısıyla , dünya tarihi gösteriyor ki , Allah’tan kopanlar , insandan hayvana , bitkiden cansız varlıklara , putlara kadar çok çeşitli tanrılar edinmişlerdir.
-Bu durum neyi açıklıyor ?
-Demek ki ,insanoğlu , Allah ‘sız olamıyor.Doğrusunu bulamayınca , mutlaka kendisine bir başka tapacak şey icat ediyor.
Bu sebeble insan , mutlaka bir rehbere bağlanmak , bir görüp gözetene inanmak ve kendisini şefkatle koruyanı bilmek ve sevmek ihtiyacındadır. Yaratılıştan getirdiği bu ihtiyaç tatmin edilmezse , bu sıfatları sonsuz olarak kendisinde bulunduran BİR’inin yerine başkalarını koyar.Zira , Bir’e aşkla bağlanmak öylesine şiddetli bir ihtiyaçtır ki , aslını bulamayan , sahtesine katlanmak mecburiyetinde kalır.
Bu yüzdendir ki tarih , akıllı insanlara yakışmayacak tapınmalardan bahseder.
İnsan , inancını taşıdığı bir Yüce’ ye aşkla bağlanamazsa , kendi başına kalamaz ve Şeytana’ a meyleder.
Çünkü , GÖNÜL BOŞLUK KABUL ETMEZ...
Manevi varlığımızın gıdası , imandır. Ruhumuz ,olumlu , ya da olumsuz , mutlaka bir inanca muhtaçtır.Var ve Bir olana inanmazsa , yaratıkların binlercesini tanrı edinmek zorunda kalır.
Bir başka deyişle , Allah ‘tan uzaklaşan , otomatikman ,bütün yaratıkları yaratıcı bilmek mecburiyetinde kalabilir.Bu sebebledir ki , bazıları ,Allah ‘ın sıfatlarını ve isimlerini bazı insanlara,hatta cansız tabiata bile verebiliyorlar.
Dolayısıyla , dünya tarihi gösteriyor ki , Allah’tan kopanlar , insandan hayvana , bitkiden cansız varlıklara , putlara kadar çok çeşitli tanrılar edinmişlerdir.
-Bu durum neyi açıklıyor ?
-Demek ki ,insanoğlu , Allah ‘sız olamıyor.Doğrusunu bulamayınca , mutlaka kendisine bir başka tapacak şey icat ediyor.
Şair ‘in dediği gibi ,
“Beşerin böyle dalaletleri var Putunu kendi yapar , kendi tapar...
(İnsanın böyle sapkınlıkları var : kendi yaptığı putu tanrı sayıp tapar.)
Bütün bu gerçeklerin bize söylediği şudur:
İnsan , Yaratıcı’sız olamaz.Her kişi , Yaratıcı’yı bulmaya ,tanımaya ve bütün varlığıyla O’na inanmaya mecbur ve muhtaçtır.
Yine bu sebeble , tarih boyunca , inançsız bir millete rastlamak mümkün değildir.
Dünyanın neresinde olursa olsun , her topluluk , muhakkak bir Yaratıcı ‘nın varlığına inanmaktadır. Demek ki , Allah’a inanmak , sonradan edinilmiş bir ihtiyaç değildir.İman , bütün insanların doğuştan getirdiği temel bir ihtiyaçtır.Maddi varlığımızın yemeye , içmeye ve hava almaya ne kadar ihtiyacı varsa ; manevi varlığımız da , imana , Allah ‘a inanmaya o derecede muhtaçtır.
Bazı insanların en olmayacak şeyleri tanrı edinmeleri de , bu ihtiyacın şiddetini ve vazgeçilmezliğini gösteren bir işarettir...Bu durum , aç kalan insanın ,ekmek bulamayınca , taş , toprak , leş yemesi gibidir.
İşte bu ihtiyaç için , herkesin herkese , Yüce Yaratıcı’ yı tanıtması ve sevdirmesi gerekir.Tabii ki ,anne babanın çocuklarına Allah’ı anlatmaları , temel bir eğitim görevidir.
Çocuklarının gelişmekte olan iç dünyalarını sağlam ve tutarlı kılabilmek için başka bir yol yoktur.Çünkü Allah inancının boşluğu , başka hiçbir şeyle doldurulamıyor.
Ya Allah , ya da Şeytan seçilecek ve bunlardan biri insanın hayatına hakim olacaktır.Terazi iki kefelidir ve üçüncü bir seçim imkanı yoktur.
“Beşerin böyle dalaletleri var Putunu kendi yapar , kendi tapar...
(İnsanın böyle sapkınlıkları var : kendi yaptığı putu tanrı sayıp tapar.)
Bütün bu gerçeklerin bize söylediği şudur:
İnsan , Yaratıcı’sız olamaz.Her kişi , Yaratıcı’yı bulmaya ,tanımaya ve bütün varlığıyla O’na inanmaya mecbur ve muhtaçtır.
Yine bu sebeble , tarih boyunca , inançsız bir millete rastlamak mümkün değildir.
Dünyanın neresinde olursa olsun , her topluluk , muhakkak bir Yaratıcı ‘nın varlığına inanmaktadır. Demek ki , Allah’a inanmak , sonradan edinilmiş bir ihtiyaç değildir.İman , bütün insanların doğuştan getirdiği temel bir ihtiyaçtır.Maddi varlığımızın yemeye , içmeye ve hava almaya ne kadar ihtiyacı varsa ; manevi varlığımız da , imana , Allah ‘a inanmaya o derecede muhtaçtır.
Bazı insanların en olmayacak şeyleri tanrı edinmeleri de , bu ihtiyacın şiddetini ve vazgeçilmezliğini gösteren bir işarettir...Bu durum , aç kalan insanın ,ekmek bulamayınca , taş , toprak , leş yemesi gibidir.
İşte bu ihtiyaç için , herkesin herkese , Yüce Yaratıcı’ yı tanıtması ve sevdirmesi gerekir.Tabii ki ,anne babanın çocuklarına Allah’ı anlatmaları , temel bir eğitim görevidir.
Çocuklarının gelişmekte olan iç dünyalarını sağlam ve tutarlı kılabilmek için başka bir yol yoktur.Çünkü Allah inancının boşluğu , başka hiçbir şeyle doldurulamıyor.
Ya Allah , ya da Şeytan seçilecek ve bunlardan biri insanın hayatına hakim olacaktır.Terazi iki kefelidir ve üçüncü bir seçim imkanı yoktur.
Bu bakımdan , Allah inancı sağlam olmayanlar , satanist bile olmaktadırlar .Yani tam aksi kutupta yer alıp , Allah’a kul olmak yerine ; Şeytan’ın kölesi olmayı seçebiliyorlar.
Bu tavrın anlamı ise , içindeki manevi yangını söndürmek için , ateşe koşmak ve büsbütün yanmaktır.Ya da susuz kalmış kişinin , susuzluğunu deniz suyu ile gidermeye uğraşmasıdır.
Çünkü herşey , hepimiz O’nun eseri ve sanatıyız.Bizi yoktan var eden O’dur. Bizim yoklukta kalmamızı istememiş , var etmiştir. Hem de varlığın en üstünü , en şereflisi yapmış ,mükafat üstüne mükafat sunmuştur:
Hem insan olarak yaratmış , hem de kendisini tanımamızı nasip etmiştir.
Bu tavrın anlamı ise , içindeki manevi yangını söndürmek için , ateşe koşmak ve büsbütün yanmaktır.Ya da susuz kalmış kişinin , susuzluğunu deniz suyu ile gidermeye uğraşmasıdır.
Çünkü herşey , hepimiz O’nun eseri ve sanatıyız.Bizi yoktan var eden O’dur. Bizim yoklukta kalmamızı istememiş , var etmiştir. Hem de varlığın en üstünü , en şereflisi yapmış ,mükafat üstüne mükafat sunmuştur:
Hem insan olarak yaratmış , hem de kendisini tanımamızı nasip etmiştir.
Bizi sevgisinden sevgisiyle yarattığını , hem yapımızda ve yaratılışımızda göstermiş ; hem de diğer bütün yarattıklarını bizim hizmetimize vererek göstermiştir.
Her şey bizim için...Bizim daha iyi yaşamamız , daha çok rahat etmemiz için yaratılmış ve hazırlanmıştır.Bu dünya , tam insana göre .İnsanın rahat etmesi için her şey hazırlanmış. İnsan da , dünyaya göre yaratılmış.Dünyaya uygun ve uyumlu yaşaması için gerekli bütün cihazlarla donatılmıştır. İnsan , kendi aklının alamayacağı kadar kendine göre , yapısına uygun ; düzenli ve rahat bir dünya bulmuştur.Eğer böyle bir dünya hazırlanıp sunulmasaydı , insan nasıl bulabilirdi ?..
İnsan , en üstün nasıl olunursa , öyle yaratılmıştır.
Her organıyla müthiş , muazzam ve olağanüstü sanatlıdır.
Özellikle de , bu büyük ikramların kıymetini anlayacak , bunların bilincine varacak bir zeka ve akıl sahibi kılınmıştır...
Bütün bu uyum , düzen ve ahenk , kendi kendine olabilir mi ? İnsanın ve kainatın yaratılışındaki muazzam güzellikler tesadüfen olabilir mi? Ya da tabiatın kendisi , yaratıcı mıdır?
Her şey bizim için...Bizim daha iyi yaşamamız , daha çok rahat etmemiz için yaratılmış ve hazırlanmıştır.Bu dünya , tam insana göre .İnsanın rahat etmesi için her şey hazırlanmış. İnsan da , dünyaya göre yaratılmış.Dünyaya uygun ve uyumlu yaşaması için gerekli bütün cihazlarla donatılmıştır. İnsan , kendi aklının alamayacağı kadar kendine göre , yapısına uygun ; düzenli ve rahat bir dünya bulmuştur.Eğer böyle bir dünya hazırlanıp sunulmasaydı , insan nasıl bulabilirdi ?..
İnsan , en üstün nasıl olunursa , öyle yaratılmıştır.
Her organıyla müthiş , muazzam ve olağanüstü sanatlıdır.
Özellikle de , bu büyük ikramların kıymetini anlayacak , bunların bilincine varacak bir zeka ve akıl sahibi kılınmıştır...
Bütün bu uyum , düzen ve ahenk , kendi kendine olabilir mi ? İnsanın ve kainatın yaratılışındaki muazzam güzellikler tesadüfen olabilir mi? Ya da tabiatın kendisi , yaratıcı mıdır?
Dünya , insanın evidir. Bu sebeble , en üstün varlık olan insanın rahatına en uygun biçimde yaratılmıştır.Kainat ,herşeyin insan için hazırlandığını adeta haykırmakta ve açık açık göstermektedir.
Herşey insan için ise , insan kim için olacaktır?
Elbette insan , herşeyi emrine ve hizmetine veren için olacaktır.Hayatının merkezinde , herşeyi Yaratan olmalıdır. O yüce Yaratıcı ‘nın emri doğrultusunda yaşamak , hayatının tek gayesi haline gelmelidir.
Herşey insan için ise , insan kim için olacaktır?
Elbette insan , herşeyi emrine ve hizmetine veren için olacaktır.Hayatının merkezinde , herşeyi Yaratan olmalıdır. O yüce Yaratıcı ‘nın emri doğrultusunda yaşamak , hayatının tek gayesi haline gelmelidir.
Bu en güzel yaratılışlı insanla , içinde yaşayacağı en güzel ev , nasıl denk gelmiştir dersiniz?