İbrâhim Düssûki -kuddise sirruh- şöyle buyurur: “Ey
kardeşim! Sakın kendine has bir işi yapabildiğin iddiasına
kapılmayasın. Sonra, kendi gayretinle bir hak sahibi
olduğunu iddia etmeye de yeltenmeyesin.
İyi bilmelisin ki eğer bir oruç tutuyor isen o orucu sana
tutturan Hak teâlâdır.
Namaz mı kılıyorsun? Ayakta mı duruyorsun? Seni ayakta
durduran gene O.
Keza yapdığın bütün ameller böyle. Bir amelin varsa, O,
çalışmanı istediği için çalışıyorsun.
Hasılı öyle olacaksın ki, herşeyi O’ndan göreceksin... Bir
şeyi gördüğün zaman gördürenin O’nun olduğunu
bileceksin. Bu hâle devam edip mânevî bir şerbet içtiğin
zaman, yine ondan bileceksin. O içirdi, diyeceksin... başka
değil.
Bir şeyden mi sakınıyorsun, ittikân mı var? Sana bu ittikâ
hâlini nasip eden kim. Yine O. Böylece bileceksin.
Yüksek bir makama mı çıktın? Derecen mi yükseldi; senin
dereceni artıran, seni yükselten gene O’dur.
Maddî veya mânevî her hangi bir hâl nâiliyetine erdiğin
zaman, yine bu nâiliyeti O’ndan bileceksin.
Ortada, senin için bir şey yok... Sana düşen ancak îtiraftır.
Ki bir âsî olduğunu bilesin... Kendine mâl edebileceğin tek
iyiliğin yoktur.
Bu hüküm yerindedir. Sana iyilik eden ve elinle iyilik ettiren
O’dur. Sonra senin için hüküm veren O’dur. Yaptıklarının iyi
veya kötülüğünü O bilir.
Dilerse kabul eder, isterse kabul etmez.