Cevap: Noktadan Evrene
Ey coğrafyacı efendi! Bunu ne ile izah edersin? Hangi tesadüf şu acâib-i masnuât ile dolu sefine-i Rabbâniyeyi bir meşher-i acâib yaparak, yirmi dört bin sene bir mesafede bir senede süratle çevirip, onun yüzünde dizilmiş eşyadan hiçbir şey düşürmesin?
Hem, zemin yüzündeki acîb san'atlara bak; anâsırlar ne derece hikmetle tavzif edilmişler, bir Kadîr-i Hakîmin emriyle zemin yüzündeki Rahmân misafirlerine nasıl güzel bakıyorlar, hizmetlerine koşuyorlar.
Hem, acîb ve garip san'atlar içinde rengârenk acîb hikmetli zemin yüzünün sîmâsındaki bu nakışlı çizgilere bak; nasıl sekenelerine enhâr ve çayları, deniz ve ırmakları, dağ ve tepeleri ayrı ayrı mahlûklarına ve ibâdına lâyık birer mesken ve vesâit-i nakliye yapmış. Sonra, yüz binler ecnâs-ı nebâtât ve enva-ı hayvanâtı ile kemâl-i hikmet ve intizam ile doldurup, hayat vererek şenlendirmek, vakit bevakit muntazaman mevt ile terhis ederek boşaltıp yine muntazaman ba'sü ba'de'l-mevt sûretinde doldurmak, bir Kadîr-i Zülcelâlin ve bir Hakîm-i Zülkemâlin vücûb-u vücuduna ve vahdetine yüz binler lisânlarla şehâdet ederler.
Elhâsıl, yüzü acâib-i san'ata bir meşher ve garâib-i mahlûkata bir mahşer ve kafile-i mevcudâta bir memerr ve sufûf-u ibâdına bir mescid ve makarr olan zemin bütün kâinatın kalbi hükmünde olduğundan, kâinat kadar nur-u vahdâniyeti gösterir.
İşte ey coğrafyacı efendi! Bu zemin kafası, yüz bin ağız, herbirinde yüz bin lisân ile Allah'ı tanıttırsa ve sen Onu tanımazsan, başını tabiat bataklığına soksan, derece-i kabahatini düşün. Ne derece dehşetli bir cezaya seni müstehak eder; bil, ayıl ve başını bataklıktan çıkar,
-Her şeyin hüküm ve tasarrufu elinde olan (Yâsin Sûresi: 83.) Allah'a İmân ettim.- de.