Konuya cevap cer

Kılıçdaroğlu, Bediüzzaman’ı dinlese...

                 05 Aralık 2011 Pazartesi 05:43

                                     Türkiye, çok önemli bir eşiğe geldi nihayet... Ve nihayet, “devr-i sabıkın” hatalarını tartışabilecek bir düzlemdeyiz. (Dersim katliamı  tartışmaları bize bu imkanı verdi, çok şükür.) Yalnız elbette bu  tartışmalar için bir hayli geç kaldık, bunu kabul etmek gerek. Öyle ki;  hemen sonrasında tartışılsa(ydı) çözülebilecek meseleler, bugün iyice  kronikleşmiş (ve çözümü zor bir hale gelmiş) bir şekilde toplumsal  hayatımıza nüfuz etmiş durumda. Belki bir elli yıl daha böyle devam  edecek...

    Ancak yine de on yılda bir yaşadığımız “darbe ve  postmodern darbe” süreçleri düşünüldüğünde bu noktaya varışımızın bile  ne denli büyük bir başarı olduğu anlaşılır. Şimdi önemli olansa  (kanaatimce); demir sıcakken dövmeye devam etmek.  Tekrar soğumasın izin vermemek... Evet, bence öncelikle kendi  geçmişimizle, yakın tarihimizle hesaplaşmamızı bitirmemiz gerekiyor. Ki o  hesaplaşma bitmeden, onlardan miras aldığımız kavgaların defterleri de  bir türlü kapanmayacak gibi...

    Miras bahsi açılmışken, Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başında Dersim krizini yönetiş şekline  de değinmek istiyorum. Sayın Kılıçdaroğlu, yalnızca bir tek cümleyle  kurtulabileceği bir mesuliyetten ve çamurdan bir türlü kaçmayı,  kurtulmayı beceremiyor. (Halbuki başbakanın telaffuz ettiği cümleyi bir  kez telaffuz etse, yeter.) Sanki, bir bataklığın içinde debelendiği (ve  bir türlü çıkamadığı) halde, kendisine uzatılan elleri ve ipleri  reddeden biri gibi çırpınıyor da çırpınıyor...

    Halbuki CHP’deki bu basiret bağlanmasının, akıl tutulmasının kilidini çözecek anahtar da Bediüzzaman’ın savunmalarında gizli.  Eserlerinde defaatle geçmişe bakarken başarının veya başarısızlığın,  hataların veya hasenatların hangi adreslerde aranmasının ve hangi  adreslere dağıtılmasının daha doğru olduğunu izah eden Bediüzzaman, bakınız Şualar isimli eserinde neler söylüyor:

    “Evet  nasıl o insafsız (savcıyı kastediyor), o çok kusurlu adamı sevmemekle  beni ittiham etti, âdeta vatan hâini yaptı. Ben de onu, orduyu  sevmemekle ittiham ediyorum. Çünkü bütün şerefi ve mânevî ganimeti o  dostuna verip, orduyu şerefsiz bırakıyor. Hakikat ise, müsbet şeyler, haseneler, iyilikler cemaate, orduya tevzi edilir ve menfîler ve tahribat ve kusurlar başa verilir.  Çünkü birşeyin vücudu, bütün şeraitin ve erkânının vücudu ile olur ki,  kumandan yalnız bir şarttır. Ve o şeyin ademi ve bozulması ise, bir  şartın ademiyle ve bir rüknün bozulmasıyle olur, mahvolur, bozulur. O  fenalık başa ve reise verilebilir. İyilikler ve haseneler, ekseriyetle  müsbet ve vücudîdir. Başlar sahip çıkamazlar. Fenalıklar ve kusurlar,  ademîdir ve tahribîdir. Reisler mes’ul olurlar. Hak ve hakikat böyle  iken, nasıl ki bir aşiret fütuhat yapsa, “Aferin Hasan Ağa”; mağlûp olsa  “Aşirete Tuh” diye aşiret tezyif edilse, bütün bütün hakikatin aksine  hükmedilir. Aynen öyle de, beni ittiham eden o müddeî bütün bütün hak ve  hakikatin aksine bir hatâsıyla, güya adliye namına hükmetti.”

    İşte Kemal Kılıçdaroğlu’nun, CHP’nin ve CHP’lilerin de yapması gereken yukarıdaki mantıkla hareket etmek. Yoksa kimse zaten onları Dersim katliamından suçlu bulmuyor. “Hiçbir  günahkâr başkasının günahını yüklenmez” ayetini herkes biliyor.   İnsanların istediği, sadece onaylamadıklarını göstermeleri. Bunu  göster(e)meyerek, aslında milletimiz adına öyle bir cürüm yapıyorlar ki,  telafisi mümkün değil.

    Belki özür dileseler, dileyebilseler; o kem hatıra geçmişte kalıp unutulacak. Bir daha adı anılmayacak... Ama özür dilemeyerek o kusuru bütün bir CHP’ye, hatta millete teşmil ediyorlar. Başa, reise verip kurtulamıyorlar. “Böyle bir katliam olmadı” yahut “Onun haberi yoktu” demekle günahı birken bine çıkarıyorlar. 

     CHP yönetimine ve Dersim sorununda ters köşeye yatan (aydın, siyasi  vs...) bütün karakterlere Bediüzzaman’ın bu savunmasından ders  almalarını salık veriyoruz. Bir hatayı bin hata yapmasınlar. Bir günahı bin günaha çıkarmasınlar... Temsildeki  gibi reise versinler, kurtulsunlar! Yoksa görmüyorlar mı, savunmaya  kalktıkları hata, bir milletin hepsine (belki hiç suçları olmadığı  halde) maloluyor. Bu yaptıkları kendi milletlerine ve taraftarlarına  dahi bir zulümdür, eziyettir, haksızlıktır. El-insaf diyoruz sadece...  El-insaf...


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst