Allah'a Dost Eden Dostun Olmalı

durmuþ göktekin

Active member
[h=1] [/h]ALLAH’A DOST EDEN DOSTUN OLMALI!

Vakti düşünmeden çat kapı yapabileceğin bir dostun olmalı şu dağdağalı dünyada. Kapıya koşup geldiğinde; “nereden geldin bu vakitsiz zamanda” dememeli. Sana sormamalı, seni dinlemeli. Yüzüne bakınca anlamalı halinden.

Tohumu bekleyen toprak gibi vefalı olmalı. Sen ona düştüğünde hayat bulmalısın. Onda köklenmelisin, üreyip zenginleşmelisin, onda meyveye durmalısın! İhtiyaç duyduğunda hep ona gitmelisin. Onda saklanmalı, onda yeşermelisin! O seni emniyetle kucaklamalı, sana her haliyle hayat vermeli!

Dostun toprağında çatlamalısın, bütün mahremiyetini ona açabilmelisin. Dertlerini ona dökebilmelisin, bütün sırlarını ona açabilmelisin, her türlü zarardan ona sığınabilmelisin. Seni bağrına basmalı, onda sükûnete erebilmelisin!

Onda riya, gösteriş, kovalaklık olmamalı. Kem küm etmeden, sözü evirip çevirmeden doğrudan, doğruyu söylemeli. Şirin görünme yerine hep samimi olmalı.

Yalnız iyi gününde değil, kötü gününde de yanında bulunmalı. Herkesin yanında övse de, beraberken yerse de ona güvenmelisin. Bunları senin iyiliğin için söylediğini bilmelisin. Hak ettiğini itiraf edebilmelisin. Her türlü halinin kefili olabilmeli.

Seni senin kadar bilen, sana sonuna kadar güvenen bir dosta ne kadar ihtiyaç var değil mi? Nefesin tıkandığında oksijen gibi imdadına yetişecek, tansiyonunu dengeleyen ilaca benzeyen bir dostun olmalı! Gözlerin buğulandığında, ardından geleceği bilinmeli. Ağladığında ağlamalı, güldüğünde gülmeli.

1962 yılında böyle bir dosta rastlamıştım. Her zaman yanımda olduğunu bildiğim, yalansız dolansız, samimiyet abidesi bir dost. Sıkıldığımda, sıkıştığımda hemen yanımda biten birisi. Beraber yürüdük füze rampalarının önünde. Anlattıkça Minyeli’yi, okudukça şiirleri ağlardım. 20 yıl birlikte koştuk hayatın zorlu yollarında. Mehmet Fevzi Efendileri, Necip Fazılları, Mahir İzleri takip ettik. Konferanslara devam ettik. Sonra birlikte konferanslara çıktık. O davasının dertlisi ben onun peykiydim. O hakkın peşinde ben onun cazibesinde Mevleviler gibi dönüyordum. Beraber ağladık, beraber güldük. Çok muktesit yaşadık. Çocuklarımıza deriden okul çantaları diktik. Hayatı gıdım gıdım yaşadık.

İnsanların hakka yönelmesi onun derdiydi. On yıla yakın ev sohbetlerinde bilgimizi artırdık. Her ikimiz de görevlerimizden emekli olduktan sonra; İstanbul-Cağaloğlu’nda bir basım yayım şirketi kurarak, insanlara kitapla hizmet etme yolunu seçtik. Bu dostum (aynı zamanda hocamdı) yıllarca yazdı, konuştu, yurt içi ve yurt dışı konferanslar verdi. Az uyudu, yorgunluk lisanında yoktu. Davasının deli divanesiydi.

Bir sabah vaktinde, talebelere randevu vermişti. Eyüp Sultan Camisine gitti. Rabbi’nin huzuruna durmak üzereyken olduğu yere yığılıp kaldı. Beyin kanaması geçirmişti. Günlerce komada kaldı. Sol yanı felç oldu. Aradan yıllar geçti, ümidini yitirmeden hayata tutunmaya çalıştı. Sevenlerinin duasıyla yaşıyor. O haldeyken yine konuşmalarına ve yazısına devam ediyor. Kıymet bilenlerin vefası onu hayata bağlıyor. Allah bir kulunu severse diğer kullarına da o kulunu sevdiriyor.

Bir terzinin; elbise dikeceği insanı evirip çevirdiği gibi, Allah da kulunu evirip çevirir ve üzerinde tasarrufta bulunur. Dünyada gördüğü eza ve cefa günahlarının affına sebep olur da, Allah’ın huzuruna günahsız çıkar, cennetlik olur İnşallah.

Zor şartlarda bile dostluğundan inhiraf etmeyen, beni Allah ile buluşturan, tanıştıran dost eden hocama minnettarım…

15. 02. 2012
Durmuş Göktekin
 
Üst