Esasen kulun Allah ile iki hali vardır. Biri, diğerini tamamlar ve kemâle erdirir. Kur'ân bu iki hali en açık ve duyarlı bir anlatımla belirtmektedir:
1. İman ve İslâm nîmetine şükredip kalbi Allah'a hamd etme duygusuyla, dili O'nu tesbîh ve tenzîh zevkiyle dolup taşarsa, Allah ile aralarındaki engeller kalkar ve Allah'a yakın olma idrâk ve zevki uyanmış olur. Namaz ve içindeki secde bu yakınlığı, kulun irfan ve takva derecesine göre doruğuna doğru yükseltir.
İşte Allah kelâmı olan Kur'ân'ın tamamı, bu hakikati insan kalbine işlemek, kafasını aydınlatmak için indirilmiştir.
2. Allah ile beraber olma mutluluğuna erişebilmek için -ki bu mutlulukların en yücesi, gayelerin gayesidir- ibâdeti vaktinde ve bilincinde yerine getirip, bıkkınlık duymadan, gevşeklik izhar etmeden tam zevkine ererek ölünceye kadar sürdürmek gerekir.
İnsan olarak yaratılmanın ve dünya uğrağına sevkedilmenin amacı, işte bu ibâdettir. Böyle bir ibâdete yönelmenin yolu ise, Allah'ı bilmek ve O'na şüpheden uzak bir gönülle inanmaktır.
İlgili son âyette ölüme “yakîn” denilmesi, her canlı için mukadder olduğuna ve bunda hiç şüphe bulunmadığına, aynı zamanda hiçbir fani hakkında şaşmadan hükmünü yürüteceğine işarettir.