Ene, haddizatında bir hava, bir buhar gibi iken, verilen ehemmiyete göre mâyi haline gelir. Sonra ülfetle kalınlaşır. Sonra gaflet ve isyan ile öyle kalınlaşır ki, sahibini yutar. Halkı, esbabı da kendisine kıyas ederek Hâlıkın evâmirine mübarezeye başlar. Küçük âlemde, yani insandaene, büyük insanda, yani kâinatta tabiata benziyor. İkisi de tâğutlardandır.
Mesnevi-i Nuriye - s.262
Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin tabiriyle, üzerinde durduğu 2 tağuttan birisi insandaki ene, diğeri ise kainatta tabiattır. Ene, insanın, Rabbinin vasıflarını anlayabilmesi için bir ölçüdür. Yani gaflet arız olmadan mahiyetine baktığında her şeyi Rabbinden bilir. Gaflet nazarıyla ona baktığında, ona ehemmiyet verdiğinde ise, zamanla şişer ve bir nevi uluhiyet dava eder. "Herşey benim, ben yapabiliyorum, benim malım, benim gücüm" gibi yani her şeyi artık "ben" eksenli olur. Firavun, Nemrut gibi Hakka karşı meydan okumaya başlar.
İkinci tağut ise tabiattır; Son yüzyıllarda atom, elektron, proton gibi maddelerin inceleme imkanına sahip olan bir takım insanlar, maddede boğulmuşlar, onlara fail nazarıyla bakmış, yaratılan her şeyi onlardan bilmişlerdir, yani kanunu kanun koyucu olarak görmüşlerdir. İnsanların bu yönde inançlarına tesir etmişlerdir. Bu sürecin sonunda ise tabiat felsefesi neredeyse dünyanın her yerinde etkisini göstermiştir. Bugün her ne kadar halen etkileri varsa da, her geçen gün tesiri azalmaktadır. Risale-i Nur Tabiat Risalesi ve benzer Risalelerle, tabiatın yaratıcı değil, yaratılan olduğunu, sanatkar değil, sanat olduğunu, katip değil bir kitap olduğunu iki kere iki dört eder derecesinde ispatlamıştır.