Ali, üniversite imtihanında ilk yüze girmiş, Türkiye'nin iyi üniversitelerinden birinde lisans eğitimini üç yılda tamamlamış, Amerika'da yüksek lisans yapmıştı. Lise yıllarında da parlak derecelere sahip bir matematik olimpiyatçısıydı. Problemlere yaklaşımı, hızı, üretkenliği, sürekli düşünmesi ve az konuşmasıyla dikkatleri çekiyordu. O, aynı zamanda inançlı ve tefekküre açık imanlı genç bir bilim insanıydı. "Yaratıcı'nın varlığını ve birliğini matematiğin diliyle ispat etme konusunda" kafa yoruyordu. Okumakta olduğu kitapta, "… riyâzî[SUP]1[/SUP] olmak, matematikle alâkalı şeyleri bilmek değildir; o, matematiğin kanunlarıyla düşünmek, insan düşüncesinden varlığın derinliklerine uzanan yolda sürekli onunla beraber olmaktır." (M. F. Gülen) yazıyordu. Ali bu sözleri tasdik edercesine "Olmalı, olmalı… ispatlanabilmeli." diye mırıldandı. "Madem 'kâinat matematik diliyle yazılmış', bu güçlü lisan, Yazıcısı'nı da ifade ve ispat edebilmeli." mesajı, zihin ve gönül dünyasında ayrı bir yer etmişti.
Bu konuyu konuşmak için birini ararken aklına, lise döneminden arkadaşı ve şimdilerde kelâm[SUP]2[/SUP] sahasında yüksek lisansını tamamlamış Enes geldi. Onu aradı; güzel bir İstanbul günü, öğlen vakti, Çamlıca Tepesi'nde buluştular.
Ali ile Enes "Allah'ın varlığını ispat" konusunda matematiğin imkân ve sınırları üzerine derin bir sohbete daldılar. Enes konuşmanın sonuna doğru, Ali'ye kelam ilmindeki meşhur delillerin bir özetini yaptı:
1. Varlığın var oluşunun (ontolojik) delili: Varlık bir kemâldir. Varlıktan mahrum olmak, mükemmellikten mahrumiyettir. Varlık ve eşya, var olduğuna göre, en mükemmel varlık olan Allah'ın var olmadığını düşünmek çelişkidir.
2. İmkân ve hudûs (sonradan var olma) delili: Kainatta iç içe geçmiş yüz binlerce âlem bulunur. Her bir âlemin var olması istatistikî olup, varlığı ile yokluğu birbirine müsavidir. Sebep olan varlık, ontolojik seviyede ya mümkün veya var oluşu zorunlu (Vâcib-ûl vücud) bir varlık kategorisindedir. Var olma ihtimali mümkün ve birbirine yakın olan âlemlerin yokken var olması için bir sebebe ihtiyaç vardır. Âlem de yok iken var olmuştur. O hâlde varlığını yokluğuna tercih eden bir müreccih (tercih edici) olmalıdır. Âlemlerin varlığına sebep olan varlık, mümkünse onun da başka bir sebebe ihtiyacı olur ki, bunun sonsuza kadar sürüp gitmesi (teselsül) imkânsızdır. O hâlde varlığa ve âlemlere varlık veren sebep, zorunlu bir varlık (Vâcibü'l-vücûd) olmalıdır.
3. Dinî tecrübe (şahsî müşahede - tasavvuf delili): Allah (celle celâlühü) saf nazarî akılla bilinemez. Akıl Allah'ın varlığını tasavvur edebilir; ama "emin olmak" tecrübî (mistik) yolla mümkündür. "Kulun Rabb'ine en yakın olduğu ân secde ânıdır." (Hadîs).
4. Nizam ve gaye / inayet ve ihtira -yaratma- (Kur'ânî delil): Âlemde insana hizmet eden gayeli ve hikmetli bir düzen ve nizam var. Düzen ve gaye, kendi başına ortaya çıkamaz. Mevcudat; ilim, kudret, irade ve inayet sahibi bir varlığın kasıtlı fiilleriyle düzenlenmiştir. Her şey yaratılmıştır ve yaratılan her şey bir Yaratan'ı (muhteri, ihtiyar ve irade eden) gerektirir. İğne ustasız olmaz. Ayrıca düzen, tek (biricik) olmayı da ister. "Hâlbuki gökte ve yerde, Allah'tan başka tanrılar bulunsaydı oraların nizamı bozulurdu." (Enbiyâ, 21/22).
Enes'in özetlediği kelam ilmindeki bu deliller üzerinde Ali biraz düşündükten sonra, "Bilim, akıl ve inanç nokta-i nazarlarından bu delilleri yorumlar mısın?" diye sordu. Enes çayından bir yudum alarak devam etti:
— Bilimin sahası, âlem-i şehadet olarak isimlendirilen ölçülebilir ve gözlenebilir varlık âlemleridir. Yaratıcı, bu âlemin içinde olmadığı gibi, âlemin yapıtaşı cinsinden de değildir. "Allah'a benzer hiçbir şey yoktur." (Şûrâ, 42/11). "Gözler O'nu idrâk edemez." (En'âm, 6/103). "Allah'ım, Sen öncesi olmayan Evvel'sin ve sonu bulunmayan Âhir'sin." (Hadîs). Bu durumda, zaman ve mekâna bağlı bilgi edinme vasıtaları ve o vasıtaları kullanan insan, kendisine verilen sınırlı gözlerle Allah'ı ihata edemez. Sınırlı olan, sınırsızı kavrayamaz. Allah Müteâl (mutlak yüce, aşkın) ve Muhîttir (her şeyi ihata eden).
Akıl, Allah'ı (celle celâlühü) bulmanın hazırlık basamağıdır. Kâinatı müşahede (gözlem) ve tecrübeyle araştırmanın neticesinde hâsıl olan bilgi, akla tefekkür için malzeme sağlar. "Muhakkak göklerin ve yerin yaratılışında; gece ile gündüzün, süreleri uzayıp kısalarak birbiri ardınca gelmesinde düşünen insanlar için elbette birçok dersler vardır." (Âl-i İmrân, 3/190). İmâm-ı A'zam, "Peygamber gönderilmese bile insanların kendi akıllarıyla Yaratıcı'yı bulmaları zarûrî olurdu." diyerek, aklın, rolünü ve ehemmiyetini vurgulamıştır.
Akılda işlenerek tasdik edilen veya edilmeyen bilginin işleneceği bir sonraki merhale ise gönüldür. "İnsana şah damarından daha yakın olan" (Kâf, 50/16) Allah (celle celâlühü), insan kalbinde, sezilme ve algılanma şeklinde kenzen (sırlı bir hazine olarak) bilinir. "Arz ve sema beni istiap edip almaz; Ben mü'min kulumun kalbine sığarım" (Hadîs-i Kudsî).
Ve insan, aklının topladığı ve işlediği bilgileri, kalbiyle de kabul edip iz'an, iltizam ve itikad seviyesine getirirse, o zaman kalbinde iman yerleşir ve kökleşir. İşte o zaman kişi kalbindeki itikad ve inanmayla mü'mindir, kafasındaki malumat yığınıyla değil. İmanın merkezi kalbdir. Akleden kalbe sahip olmak, istenilen sağlıklı bir durumdur. "De ki: 'İşte gerçek, Rabb'iniz tarafından geldi. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin." (Kehf, 18/29). İnsan aklını kullanarak ulaşabildiği delilleri topladıktan ve işledikten sonra, bunları geride bırakmalı, sadece akleden kalbin rehberliğinde Kur'ân'ın altın ikliminde vicdan kültürüyle yürümeli; "Allah'ım ilmimi arttır." noktasından "Allah'ım hayretimi arttır!" ufkuna gelmelidir.
İnsanın Allah hakkındaki bilgisi (mârifetullah), ancak O'nun fiil, isim ve sıfatlarına dâirdir. "Halbuki Allah'ın nimetlerini birer birer saymaya kalksanız, mümkün değil, sayamazsınız." (Nahl, 16/18). Kupkuru asma dallarından salkım salkım üzüm çıkaran Allah, Kadîr ve Rahîmdir. Allah'ın zâtı/mâhiyeti, bilinemez; şu hâlde kulun varacağı zirve, "Mâ arafnâke hakka ma'rifetik (Ya Rabbi, seni hakkıyla bilemedik)." ve "Seni idrâk edememek idrâktir." olmalı.
Enes, söylemek istediklerini şu şekilde özetledi:
- Netice olarak insan, fıtratı gereği, kendinden üstün, kudret ve kabiliyetinden daha mükemmel bir varlığı sezer. Yaratıcı'nın varlığı ve birliği ispata ihtiyaç duymaktan müstağnidir. İnsanın kendi varlığından şüphe etmeyeceği bedahette Allah vardır; O'nun varlığı apaçıktır. Bütün deliller, mârifetullaha götüren yol veya merdivenler hükmündedir. Hz. İbrahim, 'Rabbim, ölüleri nasıl diriltiyorsun, bana göster!' deyince Allah, 'Yoksa inanmıyor musun?' diye sormuştu. O da, 'Elbette inanıyorum, fakat kalbim tam kanaat getirsin istedim.' cevabını vermişti." (Bakara, 2/260)
…
Ali, Enes'in anlattıkları karşısında, düşüncelere dalıp gitti. Enes'in, "Evet Ali, şimdi seni dinleyelim bakalım." demesiyle birlikte toparlandı ve anlatmaya başladı:
— Matematikte temel maksat, varlıklar, hâdiseler hakkında matematiğin terminolojisini kullanarak, bazı önermeler ileri sürüp, bunların doğruluk değerini belirlemektir. Bunu yaparken, bazı önermelerin doğruluk değerleri, baştan belli olmak mecburiyetindedir. Doğruluğu tartışmasız kabul edilen bu tür en temel önermelere "aksiyom" adı verilir. Öncül tarif (a), doğruluk değeri önceden belirlenmiş önermeler (b), aksiyom (c) ve mantık kuralları (d) hep birlikte kullanılarak yeni önermelerin doğruluk değerlerini belirlemeye de "ispat" denir. Yoktan bir şey var edilemeyeceği gibi, aksiyomlar, yani dayanak noktaları olmadan da yeni önermeler (teoremler) elde edilemez.
Buraya kadar anlatılanlar ışığında diyebilirim ki, Allah (celle celâlühü), matematikle ispata konu olamaz. Çünkü (hâşâ) O, matematiğin diliyle tarif edilebilir bir nesne değildir. Bununla beraber, kelâmî mevzuların anlaşılması hususunda riyazî düşüncenin yardımcı olabileceği kanaatindeyim. Meselâ, karıncanın midesinden galaksilere kadar şu muazzam kâinat karşısında Allah'ın varlığı, ispatlanması gereken bir iddia (teorem) değil, olsa olsa bir aksiyom olabilir. Aksiyom olmadan matematik yapılamayacağı gibi, gönüllerde Allah'ın varlığı kabul edilmeden de, eşya ve hâdiselere ait herhangi bir çıkarımda bulunulamaz; hiçbir şey izah edilemez. O var ise her şey vardır.
İkinci olarak, seni, mantıkçı Kurt Gödel (1906–1978) ile tanıştırmak isterim. Avusturya ve Amerikan vatandaşı olan bu mantıkçının teoremleri, felsefe dünyasını Einstein çapında etkilemiştir. 1931'de ispatladığı "Eksiklik Teoremi", özetle, mevcut matematik sistemlerimizin eksik olduğunu; matematikte, doğru ama ispatlanamayacak önermelerin bulunduğunu söyler.
Üçüncü olarak, kelam ilminin delilleri arasında, insanın sınırlı fakat Allah'ın nâmütenâhi oluşuna dikkat çekilmektedir. Evet, Allah vardır, ama biz mevcut sınırlı (eksik) idrâkimizle asla O'nu ifade ve ihata edemeyiz ve elbette bizim eksikliğimiz O'nun yokluğuna delâlet etmez.
Dördüncüsü ise, "Eğer Allah'tan başka tanrılar olsaydı…" mealindeki âyet, bana 'çelişki bulma yolu ile ispat'ı hatırlattı. Bu ispat metodunda, ispat edilecek önermenin yanlışlığı var sayılarak bir çelişkiye ulaşılır. Meselâ, önerme "Allah'tan başka tanrı yoktur." ise, bunun ispatı şu şekilde yapılır: Kabul edelim ki, Allah'tan başka tanrılar olsun. Tanrıların yaratma, yönetme ve üstünlük gibi konularda anlaşamayacağı açıktır. Bu ise kâinatta düzensizlik ve karmaşaya yol açar. Fakat kâinatta şiir misâl bir âhenk ve nizam hükümfermâdır. Bu bir çelişkidir. Şu hâlde kabulümüz yanlıştır. Allah (celle celâlühü) tektir.
Son olarak; "Nimetlerin sayılamayacağı mealindeki âyet bana çok etkileyici geldi." dedi Ali.
Enes, bu son söyleneni biraz garipser gibi olunca, Ali devam etti:
— Biliyorum, "Allah'ın sonsuz nimeti olduğunu herkes görebilir; seni bu kadar etkileyen ne?" diye düşünüyorsun. Bunu sana şu şekilde açıklayabilirim: Alman matematikçi ve kümeler kavramını ortaya atan George Cantor (1845–1918) sonsuz kümeleri birbiriyle karşılaştırmış; her sonsuzun aynı büyüklükte olmadığını ifade etmiştir. Pozitif tam sayılar {1, 2, 3, …} kümesi ile bire-bir eşlenebilen sonsuz kümelere, matematikte sayılabilir sonsuz (countably infinite), böyle bir eşleme yapılamayan kümelere de sayılamayan sonsuz (uncountably infinite) denir. Meselâ, pozitif çift tam sayılar {2, 4, 6, …} sayılabilir sonsuz bir kümedir; çünkü her çift sayı, yarısı ile eşlenebilir. Ama 3 ile 4 arasındaki reel (gerçek) sayılar [Bu (3,4) açık aralığı demek ve bu aralıktaki sayılardan birkaçı, p, 7/2, Ö15'tir.] pozitif tam sayılarla eşlenemediğinden sayılamayan sonsuz bir kümedir. İlki de ikincisi de sonsuzdur; fakat ikinci kümenin elemanları sayılamaz. Bunu, ikinci kümenin sonsuzluğu daha büyük veya eleman sayısı "daha çok" şeklinde de anlayabilirsin. Aslında şöyle anlaşılmalı: Sayılamayan sonsuza kıyasen, sayılabilir sonsuz neredeyse "yok" gibidir! Şimdi daha çok şaşırmış olmalısın! Âyette nimetlerin sonsuzluğu değil, sayılamayacağı ifade edilmiştir. Elbette "sayılamayan sayıda" nimet sonsuzdur; ancak bunun farklılığı ve büyüklüğü "sayılamayan sonsuz küme" ile bir nebze akla yaklaştırılabilir. Daha ötesini söyleyeyim: Eleman sayısı sayılamayan sonsuzdan da yüksek kümeler var!..
Enes, Ali'nin anlattıklarını anlama noktasında zorlanmıştı. Ancak o da Ali'yi şaşırtacak bir şey söyledi: "Son söylediğin; 'ne gözlerin gördüğü ne de kulakların işittiği, akla hayâle gelmez Cennet nimetleri'ne işaret ediyor olmasın!.."
Ali, tebessüm ederek sözü bağladı: "Evet, bilim değişebilir, gelişebilir, ilerleyebilir; Allah'ın varlığı ezelî - ebedî en âşikâr hakikattir."
Vakit bir hayli ilerlemişti, minarelerden ikindi ezanı okunuyordu; beraberce mescide doğru yürüdüler…
Dipnotlar
1. Matematikle ilgili.
2. Allah'ın varlığı, birliği, peygamberlik ve ahiret gibi İslamiyet'in temel esaslarını konu edinen ilim dalı.
Kaynaklar
- Prof. Dr. Mehmet S. Aydın, Din Felsefesi, İzmir İlâhiyat Fakültesi Vakfı Yay. İzm. 1999; İslâm'ın Evrenselliği, Ufuk Kitapları, İst. 2000.
- Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Allah'ın Varlığı (İsbât-ı Vâcib), DİB, Ank. 2001.
- Haz. İbrahim Sıtkı Eröz, Niçin Allah'a İnanıyoruz 4, Kitabevi, İst. 1996.
- Prof. Dr. Veli Ulutürk, Kur'ân-ı Kerîm Allah'ı Nasıl Tanıtıyor, Yeni Akademi Yay. İst. 2007.
- Bediüzzaman, Muhakemat (Sadeleştirilmiş Metin), Şahdamar Yay. İzm. 2005.
- M. Fethullah Gülen, Asrın Getirdiği Tereddütler-3, TÖV, İzm. 1996.
- Prof. Dr. Suat Yıldırım, Kur'ân-ı Hakîm ve Açıklamalı Meâli, Işık Yay. İst. 2004.
- Heyet, Kur'an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir, DİB, Ank. 2012.
- Prof. Dr. Halil İbrahim Karakaş, Matematiğin Temelleri, MetuPress, Ank. 2001.
- Ali Nesin, Önermeler Mantığı, Nesin Yay. İst. 2009.
- Gustave Verriest (Çev. A. Nazmi İlker), Matematiksel Sonsuz, TMD Yay. Sayı 24, İst. 1964.
- Yeni Ümit, Başyazı, Ocak-Şubat-Mart 2004.
- Matematik Dünyası, 2006-3.
Bu konuyu konuşmak için birini ararken aklına, lise döneminden arkadaşı ve şimdilerde kelâm[SUP]2[/SUP] sahasında yüksek lisansını tamamlamış Enes geldi. Onu aradı; güzel bir İstanbul günü, öğlen vakti, Çamlıca Tepesi'nde buluştular.
Ali ile Enes "Allah'ın varlığını ispat" konusunda matematiğin imkân ve sınırları üzerine derin bir sohbete daldılar. Enes konuşmanın sonuna doğru, Ali'ye kelam ilmindeki meşhur delillerin bir özetini yaptı:
1. Varlığın var oluşunun (ontolojik) delili: Varlık bir kemâldir. Varlıktan mahrum olmak, mükemmellikten mahrumiyettir. Varlık ve eşya, var olduğuna göre, en mükemmel varlık olan Allah'ın var olmadığını düşünmek çelişkidir.
2. İmkân ve hudûs (sonradan var olma) delili: Kainatta iç içe geçmiş yüz binlerce âlem bulunur. Her bir âlemin var olması istatistikî olup, varlığı ile yokluğu birbirine müsavidir. Sebep olan varlık, ontolojik seviyede ya mümkün veya var oluşu zorunlu (Vâcib-ûl vücud) bir varlık kategorisindedir. Var olma ihtimali mümkün ve birbirine yakın olan âlemlerin yokken var olması için bir sebebe ihtiyaç vardır. Âlem de yok iken var olmuştur. O hâlde varlığını yokluğuna tercih eden bir müreccih (tercih edici) olmalıdır. Âlemlerin varlığına sebep olan varlık, mümkünse onun da başka bir sebebe ihtiyacı olur ki, bunun sonsuza kadar sürüp gitmesi (teselsül) imkânsızdır. O hâlde varlığa ve âlemlere varlık veren sebep, zorunlu bir varlık (Vâcibü'l-vücûd) olmalıdır.
3. Dinî tecrübe (şahsî müşahede - tasavvuf delili): Allah (celle celâlühü) saf nazarî akılla bilinemez. Akıl Allah'ın varlığını tasavvur edebilir; ama "emin olmak" tecrübî (mistik) yolla mümkündür. "Kulun Rabb'ine en yakın olduğu ân secde ânıdır." (Hadîs).
4. Nizam ve gaye / inayet ve ihtira -yaratma- (Kur'ânî delil): Âlemde insana hizmet eden gayeli ve hikmetli bir düzen ve nizam var. Düzen ve gaye, kendi başına ortaya çıkamaz. Mevcudat; ilim, kudret, irade ve inayet sahibi bir varlığın kasıtlı fiilleriyle düzenlenmiştir. Her şey yaratılmıştır ve yaratılan her şey bir Yaratan'ı (muhteri, ihtiyar ve irade eden) gerektirir. İğne ustasız olmaz. Ayrıca düzen, tek (biricik) olmayı da ister. "Hâlbuki gökte ve yerde, Allah'tan başka tanrılar bulunsaydı oraların nizamı bozulurdu." (Enbiyâ, 21/22).
Enes'in özetlediği kelam ilmindeki bu deliller üzerinde Ali biraz düşündükten sonra, "Bilim, akıl ve inanç nokta-i nazarlarından bu delilleri yorumlar mısın?" diye sordu. Enes çayından bir yudum alarak devam etti:
— Bilimin sahası, âlem-i şehadet olarak isimlendirilen ölçülebilir ve gözlenebilir varlık âlemleridir. Yaratıcı, bu âlemin içinde olmadığı gibi, âlemin yapıtaşı cinsinden de değildir. "Allah'a benzer hiçbir şey yoktur." (Şûrâ, 42/11). "Gözler O'nu idrâk edemez." (En'âm, 6/103). "Allah'ım, Sen öncesi olmayan Evvel'sin ve sonu bulunmayan Âhir'sin." (Hadîs). Bu durumda, zaman ve mekâna bağlı bilgi edinme vasıtaları ve o vasıtaları kullanan insan, kendisine verilen sınırlı gözlerle Allah'ı ihata edemez. Sınırlı olan, sınırsızı kavrayamaz. Allah Müteâl (mutlak yüce, aşkın) ve Muhîttir (her şeyi ihata eden).
Akıl, Allah'ı (celle celâlühü) bulmanın hazırlık basamağıdır. Kâinatı müşahede (gözlem) ve tecrübeyle araştırmanın neticesinde hâsıl olan bilgi, akla tefekkür için malzeme sağlar. "Muhakkak göklerin ve yerin yaratılışında; gece ile gündüzün, süreleri uzayıp kısalarak birbiri ardınca gelmesinde düşünen insanlar için elbette birçok dersler vardır." (Âl-i İmrân, 3/190). İmâm-ı A'zam, "Peygamber gönderilmese bile insanların kendi akıllarıyla Yaratıcı'yı bulmaları zarûrî olurdu." diyerek, aklın, rolünü ve ehemmiyetini vurgulamıştır.
Akılda işlenerek tasdik edilen veya edilmeyen bilginin işleneceği bir sonraki merhale ise gönüldür. "İnsana şah damarından daha yakın olan" (Kâf, 50/16) Allah (celle celâlühü), insan kalbinde, sezilme ve algılanma şeklinde kenzen (sırlı bir hazine olarak) bilinir. "Arz ve sema beni istiap edip almaz; Ben mü'min kulumun kalbine sığarım" (Hadîs-i Kudsî).
Ve insan, aklının topladığı ve işlediği bilgileri, kalbiyle de kabul edip iz'an, iltizam ve itikad seviyesine getirirse, o zaman kalbinde iman yerleşir ve kökleşir. İşte o zaman kişi kalbindeki itikad ve inanmayla mü'mindir, kafasındaki malumat yığınıyla değil. İmanın merkezi kalbdir. Akleden kalbe sahip olmak, istenilen sağlıklı bir durumdur. "De ki: 'İşte gerçek, Rabb'iniz tarafından geldi. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin." (Kehf, 18/29). İnsan aklını kullanarak ulaşabildiği delilleri topladıktan ve işledikten sonra, bunları geride bırakmalı, sadece akleden kalbin rehberliğinde Kur'ân'ın altın ikliminde vicdan kültürüyle yürümeli; "Allah'ım ilmimi arttır." noktasından "Allah'ım hayretimi arttır!" ufkuna gelmelidir.
İnsanın Allah hakkındaki bilgisi (mârifetullah), ancak O'nun fiil, isim ve sıfatlarına dâirdir. "Halbuki Allah'ın nimetlerini birer birer saymaya kalksanız, mümkün değil, sayamazsınız." (Nahl, 16/18). Kupkuru asma dallarından salkım salkım üzüm çıkaran Allah, Kadîr ve Rahîmdir. Allah'ın zâtı/mâhiyeti, bilinemez; şu hâlde kulun varacağı zirve, "Mâ arafnâke hakka ma'rifetik (Ya Rabbi, seni hakkıyla bilemedik)." ve "Seni idrâk edememek idrâktir." olmalı.
Enes, söylemek istediklerini şu şekilde özetledi:
- Netice olarak insan, fıtratı gereği, kendinden üstün, kudret ve kabiliyetinden daha mükemmel bir varlığı sezer. Yaratıcı'nın varlığı ve birliği ispata ihtiyaç duymaktan müstağnidir. İnsanın kendi varlığından şüphe etmeyeceği bedahette Allah vardır; O'nun varlığı apaçıktır. Bütün deliller, mârifetullaha götüren yol veya merdivenler hükmündedir. Hz. İbrahim, 'Rabbim, ölüleri nasıl diriltiyorsun, bana göster!' deyince Allah, 'Yoksa inanmıyor musun?' diye sormuştu. O da, 'Elbette inanıyorum, fakat kalbim tam kanaat getirsin istedim.' cevabını vermişti." (Bakara, 2/260)
…
Ali, Enes'in anlattıkları karşısında, düşüncelere dalıp gitti. Enes'in, "Evet Ali, şimdi seni dinleyelim bakalım." demesiyle birlikte toparlandı ve anlatmaya başladı:
— Matematikte temel maksat, varlıklar, hâdiseler hakkında matematiğin terminolojisini kullanarak, bazı önermeler ileri sürüp, bunların doğruluk değerini belirlemektir. Bunu yaparken, bazı önermelerin doğruluk değerleri, baştan belli olmak mecburiyetindedir. Doğruluğu tartışmasız kabul edilen bu tür en temel önermelere "aksiyom" adı verilir. Öncül tarif (a), doğruluk değeri önceden belirlenmiş önermeler (b), aksiyom (c) ve mantık kuralları (d) hep birlikte kullanılarak yeni önermelerin doğruluk değerlerini belirlemeye de "ispat" denir. Yoktan bir şey var edilemeyeceği gibi, aksiyomlar, yani dayanak noktaları olmadan da yeni önermeler (teoremler) elde edilemez.
Buraya kadar anlatılanlar ışığında diyebilirim ki, Allah (celle celâlühü), matematikle ispata konu olamaz. Çünkü (hâşâ) O, matematiğin diliyle tarif edilebilir bir nesne değildir. Bununla beraber, kelâmî mevzuların anlaşılması hususunda riyazî düşüncenin yardımcı olabileceği kanaatindeyim. Meselâ, karıncanın midesinden galaksilere kadar şu muazzam kâinat karşısında Allah'ın varlığı, ispatlanması gereken bir iddia (teorem) değil, olsa olsa bir aksiyom olabilir. Aksiyom olmadan matematik yapılamayacağı gibi, gönüllerde Allah'ın varlığı kabul edilmeden de, eşya ve hâdiselere ait herhangi bir çıkarımda bulunulamaz; hiçbir şey izah edilemez. O var ise her şey vardır.
İkinci olarak, seni, mantıkçı Kurt Gödel (1906–1978) ile tanıştırmak isterim. Avusturya ve Amerikan vatandaşı olan bu mantıkçının teoremleri, felsefe dünyasını Einstein çapında etkilemiştir. 1931'de ispatladığı "Eksiklik Teoremi", özetle, mevcut matematik sistemlerimizin eksik olduğunu; matematikte, doğru ama ispatlanamayacak önermelerin bulunduğunu söyler.
Üçüncü olarak, kelam ilminin delilleri arasında, insanın sınırlı fakat Allah'ın nâmütenâhi oluşuna dikkat çekilmektedir. Evet, Allah vardır, ama biz mevcut sınırlı (eksik) idrâkimizle asla O'nu ifade ve ihata edemeyiz ve elbette bizim eksikliğimiz O'nun yokluğuna delâlet etmez.
Dördüncüsü ise, "Eğer Allah'tan başka tanrılar olsaydı…" mealindeki âyet, bana 'çelişki bulma yolu ile ispat'ı hatırlattı. Bu ispat metodunda, ispat edilecek önermenin yanlışlığı var sayılarak bir çelişkiye ulaşılır. Meselâ, önerme "Allah'tan başka tanrı yoktur." ise, bunun ispatı şu şekilde yapılır: Kabul edelim ki, Allah'tan başka tanrılar olsun. Tanrıların yaratma, yönetme ve üstünlük gibi konularda anlaşamayacağı açıktır. Bu ise kâinatta düzensizlik ve karmaşaya yol açar. Fakat kâinatta şiir misâl bir âhenk ve nizam hükümfermâdır. Bu bir çelişkidir. Şu hâlde kabulümüz yanlıştır. Allah (celle celâlühü) tektir.
Son olarak; "Nimetlerin sayılamayacağı mealindeki âyet bana çok etkileyici geldi." dedi Ali.
Enes, bu son söyleneni biraz garipser gibi olunca, Ali devam etti:
— Biliyorum, "Allah'ın sonsuz nimeti olduğunu herkes görebilir; seni bu kadar etkileyen ne?" diye düşünüyorsun. Bunu sana şu şekilde açıklayabilirim: Alman matematikçi ve kümeler kavramını ortaya atan George Cantor (1845–1918) sonsuz kümeleri birbiriyle karşılaştırmış; her sonsuzun aynı büyüklükte olmadığını ifade etmiştir. Pozitif tam sayılar {1, 2, 3, …} kümesi ile bire-bir eşlenebilen sonsuz kümelere, matematikte sayılabilir sonsuz (countably infinite), böyle bir eşleme yapılamayan kümelere de sayılamayan sonsuz (uncountably infinite) denir. Meselâ, pozitif çift tam sayılar {2, 4, 6, …} sayılabilir sonsuz bir kümedir; çünkü her çift sayı, yarısı ile eşlenebilir. Ama 3 ile 4 arasındaki reel (gerçek) sayılar [Bu (3,4) açık aralığı demek ve bu aralıktaki sayılardan birkaçı, p, 7/2, Ö15'tir.] pozitif tam sayılarla eşlenemediğinden sayılamayan sonsuz bir kümedir. İlki de ikincisi de sonsuzdur; fakat ikinci kümenin elemanları sayılamaz. Bunu, ikinci kümenin sonsuzluğu daha büyük veya eleman sayısı "daha çok" şeklinde de anlayabilirsin. Aslında şöyle anlaşılmalı: Sayılamayan sonsuza kıyasen, sayılabilir sonsuz neredeyse "yok" gibidir! Şimdi daha çok şaşırmış olmalısın! Âyette nimetlerin sonsuzluğu değil, sayılamayacağı ifade edilmiştir. Elbette "sayılamayan sayıda" nimet sonsuzdur; ancak bunun farklılığı ve büyüklüğü "sayılamayan sonsuz küme" ile bir nebze akla yaklaştırılabilir. Daha ötesini söyleyeyim: Eleman sayısı sayılamayan sonsuzdan da yüksek kümeler var!..
Enes, Ali'nin anlattıklarını anlama noktasında zorlanmıştı. Ancak o da Ali'yi şaşırtacak bir şey söyledi: "Son söylediğin; 'ne gözlerin gördüğü ne de kulakların işittiği, akla hayâle gelmez Cennet nimetleri'ne işaret ediyor olmasın!.."
Ali, tebessüm ederek sözü bağladı: "Evet, bilim değişebilir, gelişebilir, ilerleyebilir; Allah'ın varlığı ezelî - ebedî en âşikâr hakikattir."
Vakit bir hayli ilerlemişti, minarelerden ikindi ezanı okunuyordu; beraberce mescide doğru yürüdüler…
Dipnotlar
1. Matematikle ilgili.
2. Allah'ın varlığı, birliği, peygamberlik ve ahiret gibi İslamiyet'in temel esaslarını konu edinen ilim dalı.
Kaynaklar
- Prof. Dr. Mehmet S. Aydın, Din Felsefesi, İzmir İlâhiyat Fakültesi Vakfı Yay. İzm. 1999; İslâm'ın Evrenselliği, Ufuk Kitapları, İst. 2000.
- Prof. Dr. Bekir Topaloğlu, Allah'ın Varlığı (İsbât-ı Vâcib), DİB, Ank. 2001.
- Haz. İbrahim Sıtkı Eröz, Niçin Allah'a İnanıyoruz 4, Kitabevi, İst. 1996.
- Prof. Dr. Veli Ulutürk, Kur'ân-ı Kerîm Allah'ı Nasıl Tanıtıyor, Yeni Akademi Yay. İst. 2007.
- Bediüzzaman, Muhakemat (Sadeleştirilmiş Metin), Şahdamar Yay. İzm. 2005.
- M. Fethullah Gülen, Asrın Getirdiği Tereddütler-3, TÖV, İzm. 1996.
- Prof. Dr. Suat Yıldırım, Kur'ân-ı Hakîm ve Açıklamalı Meâli, Işık Yay. İst. 2004.
- Heyet, Kur'an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir, DİB, Ank. 2012.
- Prof. Dr. Halil İbrahim Karakaş, Matematiğin Temelleri, MetuPress, Ank. 2001.
- Ali Nesin, Önermeler Mantığı, Nesin Yay. İst. 2009.
- Gustave Verriest (Çev. A. Nazmi İlker), Matematiksel Sonsuz, TMD Yay. Sayı 24, İst. 1964.
- Yeni Ümit, Başyazı, Ocak-Şubat-Mart 2004.
- Matematik Dünyası, 2006-3.