Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
İslam Akaidi ve Fıkıh
İmanın Şartları
Allah'a İman
Allah'ın varlığının delilleri nelerdir?
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="ARİF" data-source="post: 29252" data-attributes="member: 536"><p><span style="font-family: 'Verdana'">ALLAH razı olsun sayın ahsen...bende bir hikayeyle katkı yapayım...</span></p><p> </p><p> </p><p><span style="font-family: 'Verdana'">Henüz yirmi yaşında bile değildim. Haruniye'nin meşhur kaplıcasına gidiyordum. O zamanlar, her şoför, bu dağlık arazinin kıvrım kıvrım yollarına girmeye cesaret edemiyordu. Biz bir kamyonet bulduk ve birkaç aile yataklarımızı ve diğer eşyalarımızı yerleştirip üzerlerine kurulduk. Bir süre sonra yeşilin her tonunun muhteşem bir güzellikle sergilendiği dağ yollarındaydık. Ağustos böceklerinin monoton nağmelerini dinleyerek pırıl pırıl, capcanlı çamların arasında arkamızda bir toz bulutu bırakarak ağır ağır tırmanıyorduk. Allah'tan ki karşımızdan başka araba gelmiyordu. Çünkü yolun bazı yerleri iki arabanın sığamayacağı kadar dardı. Hattâ bazı virajlarda, kamyonet tekerinden fırlayan taşlar, atlaya zıplaya derenin dibini buluyordu. Nihayet zorlana zorlana uzun yokuşu bitirmiş olan arabamız, düze çıkmıştı. Biraz sonra da iniş başlayacaktı. Ben çok sevdiğim bu manzaranın ve dolayısıyla da yolculuğumuzun hiç bitmemesini istiyor, temiz dağ serinliğini doyasıya ciğerlerime çekiyordum. Bu arada gözüme enteresan bir şey ilişti. Hayret içindeydim, bir daha baktım, bir daha, bir daha ve şöyle haykırmaktan kendimi alamadım:</span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">- Aman Allahım, çama bakınız! Sipsivri bir kayanın tepesinde kök salmış, bir avuç toprak bile yok."</span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">Ben böyle sesli düşünürken, karşımda oturan yaşlıca adam, biraz da benim hayretime kızgın olarak sordu:</span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">- Ne var bunda? Çoktur buralarda böyle ağaçlar..."</span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">- Ne var olur mu? Şu Allah'ın kudretine bakınız! Koskocaman bir kayanın zirvesinde pırıl pırıl ve bakımlı bir güzelim çam ağacını yaratmış..."</span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">-Hadi canım sende! Bunun Allah'la ve O'nun kudretiyle ne ilişkisi var?"</span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">- Peki ama, nasıl olur başka türlü? Kim o çamı o en olmayacak yerde bitirmiş olabilir?"</span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">- Hiç kimse evlât... Niçin illâ da biri yaratmış olsun yani? Bunlar hep geri ve ilkel düşüncelerdir."</span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">- Ama Allah o çamı orada yaratıp yetiştirmediyse, kim yaptı bu işi?"</span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">-Meselâ şöyle düşün: Bir kuş, ağzında bir çam tohumu ile uçarken, tam bu kayanın üzerine gelince, ağzından düşürmüştür. Düşen tohum da kayanın bir kırık tarafına takılıp kalır ve oradaki toprağa kök salar. Sonra da kayanın altına giren kökleriyle böyle gelişip serpilir."</span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">- Olay sizin dediğiniz gibiyse bile, bütün bunları yapıp yaratan yok mu?"</span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">- Yok tabiî... Yaratıcı diye bir şeye inanmak, bu devirde çok ayıptır.</span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">- Yaşınız başınızla bunu nasıl söylersiniz? Ben size bu konuda birçok misal söyleyebilirim."</span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">Bu şekilde devam eden konuşmamız hemen münakaşaya döndü ve tabiî seslerimiz de yükseldi. Adam bağırdıkça ben de sesimi yükseltiyordum. Bizi sessiz dinleyen diğer yolcular da zaman zaman münakaşaya katılıyorlardı. Fakat halinden okumuş bir kimse olduğu sezilen bu yaşlıca adamdan başka hiç kimse, Allah'ı inkâr etmiyordu. Ama bir an önce de münakaşayı bitirmemizi ve susmamızı istiyorlardı.</span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">Bu sırada araba yavaş yavaş hızlanmaya başladı. Derken belki yüz metre aşağılarda ip gibi uzayıp giden Ceyhan nehrine kadar tekerleklerden fırlayıp giden taşlar, bizi şaşkına çevirdi. Bir an sessizlikle herkes birbirine bakışırken, şoför başını uzatıp, "Fren patladı!" dedi. Sağ yanımız yokuş aşağı çamlarla kaplı bir bayırdı. Bu yokuşun sonunda Ceyhan nehrinin kayalara çarptıkça köpüklenen suları görünüyordu. Sol taraf ise, yalçın kayalıklarla kaplı bir yamaçtı. Birkaç saniyelik şaşkınlık geçer geçmez, herkes çığlık çığlığa bağırmaya başladı. Kimisi şehâdet getiriyor, kimisi besmele çekiyor, kimisi de "Allah" diye bağırıyor, kendince dualar edip yalvarıyordu. Allah'a inanmadığını söyleyen yaşlı zat da, adetâ kendinden geçmiş, "Allahım!..." deyip duruyordu.</span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">Ama bu durum, fazla sürmedi. Çünkü, bizim bütün şaşkınlığımız ve hayretimiz arasında araba yavaşlamaya başladı ve biraz sonra kenara yanaşıp durdu. Durur durmaz da her kafadan bir ses yükselmeye başladı:</span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">- Yahu bu ne biçim iş?"</span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">- Hani fren patlamıştı?"</span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">- Ödümüz patladı!"</span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">- Şaka mıydı yoksa?.."</span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">Şoför yerinden çıkıp yanımıza yaklaştı ve benim biraz önce münakaşa ettiğim yaşlıca adama dönerek dedi ki:</span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">-Sen utanmıyor musun, Allah yoktur demeye? Biraz önce yoktur dedin, sonra da fren patladı sanınca, herkesten fazla Allah diye bağırdın. Yoksa, niçin O'nu yardımına çağırıyorsun?"</span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">Sonra da bize dönerek: - Kusura bakmayın, fren miren patlamadı. Ben münakaşanızı duyunca, şu adama bir ders vermek istedim," diyerek tekrar direksiyona geçti.</span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">Araba yürüdüğünde sadece Ağustos böceklerinin sesleri vardı. Herkes susmuş; yaşlıca adam ise, yüzü kıpkırmızı, düşüncelere dalmıştı... Kaplıcaya gelip de eşyalarımızı indirdiğimiz zaman bana yaklaşarak:</span></p><p><span style="font-family: 'Verdana'">- Oğlum, senden özür dilerim; bunca yıldır inanmadığımı sandığım Allah'a meğer ben inanıyormuşum da haberim yokmuş... Bunu öğrenmeme sebeb oldun. Şoför efendi, sana da çok teşekkür ederim, bana inancımın farkına varacak imkânı sağladın," dedi.</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Times New Roman'">Vehbi Vakkasoğlu,</span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="ARİF, post: 29252, member: 536"] [FONT=Verdana]ALLAH razı olsun sayın ahsen...bende bir hikayeyle katkı yapayım...[/FONT] [FONT=Verdana]Henüz yirmi yaşında bile değildim. Haruniye'nin meşhur kaplıcasına gidiyordum. O zamanlar, her şoför, bu dağlık arazinin kıvrım kıvrım yollarına girmeye cesaret edemiyordu. Biz bir kamyonet bulduk ve birkaç aile yataklarımızı ve diğer eşyalarımızı yerleştirip üzerlerine kurulduk. Bir süre sonra yeşilin her tonunun muhteşem bir güzellikle sergilendiği dağ yollarındaydık. Ağustos böceklerinin monoton nağmelerini dinleyerek pırıl pırıl, capcanlı çamların arasında arkamızda bir toz bulutu bırakarak ağır ağır tırmanıyorduk. Allah'tan ki karşımızdan başka araba gelmiyordu. Çünkü yolun bazı yerleri iki arabanın sığamayacağı kadar dardı. Hattâ bazı virajlarda, kamyonet tekerinden fırlayan taşlar, atlaya zıplaya derenin dibini buluyordu. Nihayet zorlana zorlana uzun yokuşu bitirmiş olan arabamız, düze çıkmıştı. Biraz sonra da iniş başlayacaktı. Ben çok sevdiğim bu manzaranın ve dolayısıyla da yolculuğumuzun hiç bitmemesini istiyor, temiz dağ serinliğini doyasıya ciğerlerime çekiyordum. Bu arada gözüme enteresan bir şey ilişti. Hayret içindeydim, bir daha baktım, bir daha, bir daha ve şöyle haykırmaktan kendimi alamadım:[/FONT] [FONT=Verdana]- Aman Allahım, çama bakınız! Sipsivri bir kayanın tepesinde kök salmış, bir avuç toprak bile yok."[/FONT] [FONT=Verdana]Ben böyle sesli düşünürken, karşımda oturan yaşlıca adam, biraz da benim hayretime kızgın olarak sordu:[/FONT] [FONT=Verdana]- Ne var bunda? Çoktur buralarda böyle ağaçlar..."[/FONT] [FONT=Verdana]- Ne var olur mu? Şu Allah'ın kudretine bakınız! Koskocaman bir kayanın zirvesinde pırıl pırıl ve bakımlı bir güzelim çam ağacını yaratmış..."[/FONT] [FONT=Verdana]-Hadi canım sende! Bunun Allah'la ve O'nun kudretiyle ne ilişkisi var?"[/FONT] [FONT=Verdana]- Peki ama, nasıl olur başka türlü? Kim o çamı o en olmayacak yerde bitirmiş olabilir?"[/FONT] [FONT=Verdana]- Hiç kimse evlât... Niçin illâ da biri yaratmış olsun yani? Bunlar hep geri ve ilkel düşüncelerdir."[/FONT] [FONT=Verdana]- Ama Allah o çamı orada yaratıp yetiştirmediyse, kim yaptı bu işi?"[/FONT] [FONT=Verdana]-Meselâ şöyle düşün: Bir kuş, ağzında bir çam tohumu ile uçarken, tam bu kayanın üzerine gelince, ağzından düşürmüştür. Düşen tohum da kayanın bir kırık tarafına takılıp kalır ve oradaki toprağa kök salar. Sonra da kayanın altına giren kökleriyle böyle gelişip serpilir."[/FONT] [FONT=Verdana]- Olay sizin dediğiniz gibiyse bile, bütün bunları yapıp yaratan yok mu?"[/FONT] [FONT=Verdana]- Yok tabiî... Yaratıcı diye bir şeye inanmak, bu devirde çok ayıptır.[/FONT] [FONT=Verdana]- Yaşınız başınızla bunu nasıl söylersiniz? Ben size bu konuda birçok misal söyleyebilirim."[/FONT] [FONT=Verdana]Bu şekilde devam eden konuşmamız hemen münakaşaya döndü ve tabiî seslerimiz de yükseldi. Adam bağırdıkça ben de sesimi yükseltiyordum. Bizi sessiz dinleyen diğer yolcular da zaman zaman münakaşaya katılıyorlardı. Fakat halinden okumuş bir kimse olduğu sezilen bu yaşlıca adamdan başka hiç kimse, Allah'ı inkâr etmiyordu. Ama bir an önce de münakaşayı bitirmemizi ve susmamızı istiyorlardı.[/FONT] [FONT=Verdana]Bu sırada araba yavaş yavaş hızlanmaya başladı. Derken belki yüz metre aşağılarda ip gibi uzayıp giden Ceyhan nehrine kadar tekerleklerden fırlayıp giden taşlar, bizi şaşkına çevirdi. Bir an sessizlikle herkes birbirine bakışırken, şoför başını uzatıp, "Fren patladı!" dedi. Sağ yanımız yokuş aşağı çamlarla kaplı bir bayırdı. Bu yokuşun sonunda Ceyhan nehrinin kayalara çarptıkça köpüklenen suları görünüyordu. Sol taraf ise, yalçın kayalıklarla kaplı bir yamaçtı. Birkaç saniyelik şaşkınlık geçer geçmez, herkes çığlık çığlığa bağırmaya başladı. Kimisi şehâdet getiriyor, kimisi besmele çekiyor, kimisi de "Allah" diye bağırıyor, kendince dualar edip yalvarıyordu. Allah'a inanmadığını söyleyen yaşlı zat da, adetâ kendinden geçmiş, "Allahım!..." deyip duruyordu.[/FONT] [FONT=Verdana]Ama bu durum, fazla sürmedi. Çünkü, bizim bütün şaşkınlığımız ve hayretimiz arasında araba yavaşlamaya başladı ve biraz sonra kenara yanaşıp durdu. Durur durmaz da her kafadan bir ses yükselmeye başladı:[/FONT] [FONT=Verdana]- Yahu bu ne biçim iş?"[/FONT] [FONT=Verdana]- Hani fren patlamıştı?"[/FONT] [FONT=Verdana]- Ödümüz patladı!"[/FONT] [FONT=Verdana]- Şaka mıydı yoksa?.."[/FONT] [FONT=Verdana]Şoför yerinden çıkıp yanımıza yaklaştı ve benim biraz önce münakaşa ettiğim yaşlıca adama dönerek dedi ki:[/FONT] [FONT=Verdana]-Sen utanmıyor musun, Allah yoktur demeye? Biraz önce yoktur dedin, sonra da fren patladı sanınca, herkesten fazla Allah diye bağırdın. Yoksa, niçin O'nu yardımına çağırıyorsun?"[/FONT] [FONT=Verdana]Sonra da bize dönerek: - Kusura bakmayın, fren miren patlamadı. Ben münakaşanızı duyunca, şu adama bir ders vermek istedim," diyerek tekrar direksiyona geçti.[/FONT] [FONT=Verdana]Araba yürüdüğünde sadece Ağustos böceklerinin sesleri vardı. Herkes susmuş; yaşlıca adam ise, yüzü kıpkırmızı, düşüncelere dalmıştı... Kaplıcaya gelip de eşyalarımızı indirdiğimiz zaman bana yaklaşarak:[/FONT] [FONT=Verdana]- Oğlum, senden özür dilerim; bunca yıldır inanmadığımı sandığım Allah'a meğer ben inanıyormuşum da haberim yokmuş... Bunu öğrenmeme sebeb oldun. Şoför efendi, sana da çok teşekkür ederim, bana inancımın farkına varacak imkânı sağladın," dedi.[/FONT] [FONT=Times New Roman]Vehbi Vakkasoğlu,[/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
İslam Akaidi ve Fıkıh
İmanın Şartları
Allah'a İman
Allah'ın varlığının delilleri nelerdir?
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst