Ana - Baba ve evladın dinimizdeki yeri

Turab3

Well-known member
Ana - Baba ve evladın dinimizdeki yeri


İmândan sonra birinci vazifemiz ana-babanın kalbini kırmamaktır. Onlar ne kadar kötü olsalar da, yine her şeyin üstünde hakları vardır. Onların kalbini kıranın ibâdeti kabûl olmaz. Müslüman doğmamıza ve müslüman yetişmemize sebep olan ana-babamızın kalbini kırarsak Cennete girmemiz düşünülebilir mi? Onlar bize hakâret etse de, yalvararak gönüllerini almamız lâzımdır. Müslüman ana-babamız, bizden râzı olmadıkça, Allahü teâlânın sevdiği kulu olmamız çok zordur.
İmâm-ı Nesefî hazretleri bildiriyor ki:
Ana-babanın evlâdı üzerinde seksen kadar hakkı vardır. Kırkı sağlığında, kırkı vefâtından sonradır. Sağlığında olan kırk haktan onu bedenle, onu dil ile, onu kalb ile, onu da para iledir.
 

Turab3

Well-known member
Bedenle Olan Hakları

1- Hizmet ederek rızâlarını almak.
Allahü teâlâ, ana-babaya iyilik edilmesini emrediyor. (Nisâ 36, En'âm 151, Ankebut 8)
Hadîs-i şerîflerde de buyuruldu ki:
(Ana-babasına hizmet edenin ömrü bereketli ve uzun olur. Onlara karşı gelenin, âsî olanın ömrü bereketsiz ve kısa olur. ) [Ey Oğul İlm.]
(Ana-babasını dîne uygun hizmetleriyle râzı eden kimse, Allahı râzı etmiş olur, onları gazaplandıran, Allahı gazaplandırmış olur.) [İ.Neccâr]
(Anasına-babasına âsî olan mel’ûndur.) [Hâkim]
(Ana-babası, yanında ihtiyârladığı hâlde, [onların rızâlarını alamayıp] Cenneti kazanamıyanın burnu sürtülsün.) [Tirmizî]
(Ana-babasına iyilik edene müjdeler olsun! Allah Onun ömrünü uzatır.) [Buhârî]
(Cihâd, fîsebîlillah [Allah yolunda] sadece kılıç sallamak değildir. Ana-babaya veya evlâda bakmak da cihâddır. Ele muhtâç olmamak için çalışmak da cihâddır.) [Deylemî]
Hasan-ı Basrî hazretleri, Kâ'beyi tavâf ederken sırtında yük olan bir zât görüp der ki:
- Niçin yükle tavâf ediyorsun?
- Bu yük değil, babamdır. Bunu Şam'dan yedi defa getirip tavâf ettim. Çünkü, bana dînimi, îmânımı öğretti. Beni islâm ahlâkı ile yetiştirdi. Bendeki hakkı büyüktür.
- Kıyâmete kadar böyle arkanda taşısan, bir defa kalbini kırmakla bu yaptığın hizmet boşa gider. Bir defa da gönlünü yapsan, bu kadar hizmete karşılık olur.
Anneye hürmet ve hizmet, babadan önce gelir. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Anneye yapılan iyiliğin ecri iki mislidir.) [İ.Gazâlî]
(Önce, annene, sonra babana, kızkardeşine, erkek kardeşine ve sırası ile diğer yakınlarına iyilik et!) [Nesâî]
(Veysel Karânî'nin kavuştuğu bütün ihsân ve dereceler, anasına yaptığı iyilik sebebiyledir.) [R.Nâsihîn]
(Yâ Resûlallah, annem müşriktir. Ona iyilik etmem câiz midir?) diye soran kimseye, Peygamber efendimiz, (Evet, annene iyilikte bulun) buyurdu. (Ebû Dâvüd)
Her peygamber, kendi annesinden de üstündür. Buna rağmen, peygamberler de, annelerine hürmet ve hizmet etmişlerdir. Görüldüğü gibi, dünya ve âhiret rütbesi ne kadar yüksek olursa olsun, müslüman ana-babaya hürmet ve hizmet şarttır. Hattâ kâfir olan ana-babaya da hizmet etmek, nafakalarını vermek, ziyâretlerine gitmek lâzımdır. Küfre sebep olan şeyleri yaptıracaklarından korkulursa, ziyâretlerine gidilmez. (Bezzâziyye)
Ana-babaya iyilik, ihsân ederek, onların yaptıklarına karşılık şükretmelidir. Kur'ân-ı Kerîmde ana-babaya şükredilmesi emredilmiştir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın rızâsı, ana-babanın rızâsında, gadabı da, ana-babanın gadabındadır.) [Tirmizî]
Birgün Peygamber efendimizin huzûruna bir kimse gelerek dedi ki:
- Yâ Resûlallah! İzin verirseniz sizinle beraber gazâya gelip cihâd etmek istiyorum.
- Anan-baban var mı?
- Evet var.
- Onların yanında bulun! Senin cihâdın, onlara hizmet etmektir. (Müslim)
Annesini sırtına alıp Kâ'be-i muazzama'yı tavaf eden bir kimse, Abdullah ibni Ömer hazretlerine dedi ki:
- Efendim, annemi, böyle sırtıma alıp, Kâ'be-i muazzama'yı tavaf ettiriyorum. Acaba annemin hakkını ödemiş olur muyum?
- Annenin hakkının yüzde birini bile ödeyemezsin. Ancak iyi muâmele eder ve güzel bakarsan, yapacağın en küçük bir hizmete, çok büyük sevâb verilir.
Enes bin Mâlik hazretleri şöyle anlatır:
Peygamber efendimiz zamanında Alkame isminde bir genç vardı. Hep ibâdet ile meşgûl olur, yaz-kış oruç tutardı. Bu genç hastalandı. Fakat dili tutulup birşey söyleyemiyordu. Durumdan Resûlullah efendimiz haberdâr edildi. Peygamber efendimiz, Hz.Ali ile Ammâr bin Yâsir hazretlerini gönderdi. Onlar, gence Kelime-i Şehâdet telkîn ettikleri hâlde, genç söyleyemiyordu. Peygamber efendimiz, Bilâl-i Habeşî hazretleri vâsıtası ile durumdan haberdâr edildi. Peygamber efendimiz, yanında bulunanlara şöyle sordu:
- Alkame'nin ana-babası var mı?
- Yâ Resûlallah, ihtiyâr bir annesi var.
- Annesini buraya getirin!
Annesi gelince, Peygamber efendimiz buyurdu ki:
- Alkame'ye ne oldu?
- Yâ Resûlallah, Alkame çok iyidir. Hep ibâdet ile meşgûl olur. Ama ben ondan râzı değilim. Çünkü o, hanımının rızâsını, benim rızâmdan üstün tutmaktadır.
- Dilinin tutulması bu yüzdendir. Ona hakkını helâl et de dili açılsın!
- Yâ Resûlallah, O benim hakkıma riâyet etmedi. Hakkımı helâl etmem.
Bunun üzerine Peygamber efendimiz, (Ey Bilâl! Eshâbı çağır, odun getirsinler. Alkame'yi yakalım. Çünkü annesi, ondan râzı değildir) buyurdu. Kadıncağız bunları işitince dedi ki:
- Yâ Resûlallah, oğlumu benim gözümün önünde mi yakacaksınız? Kalbim buna nasıl dayanabilir?
- Cehennem ateşi, dünya ateşinden çok daha kızgın ve yakıcıdır. Sen ondan râzı olmadıkça, onun hiçbir tâ'ati makbûl değildir.
Kadıncağız bunları işitince ağlamaya başlayıp dedi ki:
- Yâ Resûlallah, ben ondan râzı oldum, hakkımı helâl ettim.
Böyle söyledikten sonra oğlunun yanına gitti ve oğlunun sesini duydu. Kelime-i şehâdeti rahatlıkla söylüyordu. Aynı gün vefât etti. Cenâze hazırlıkları yapılıp defnedildi. Definden sonra Resûlullah efendimiz, Eshâb-ı kirâma hitâben buyurdu ki:
(Hanımını annesinden üstün tutana, Allahü teâlâ ve melekler la'net eder.) [R.Nâsıhîn]
2- Ana-babaya iyilik ve ihsân, evlâd üzerine farzdır. Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Ana-babadan biri veya ikisi yaşlanınca usanıp da öf deme! Ağır söz söyleme! Onlarla yumuşak ve tatlı konuş!) [İsrâ 23]
(Allahtan başkasına kulluk etmeyin, ana-babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere iyilik edin, insanlarla güzel güzel konuşun, namazı kılın, zekâtı verin.) [Bekara 83]
Peygamber efendimize, Lokman sûresinin (Dünyada ana-babanla iyi geçin) meâlindeki 15. âyet-i kerîmesinin açıklaması sorulduğunda şöyle buyurdu: (Onlarla iyi geçinmek demek;
1- Aç iseler, yemek vermek.
2- Elbiseleri yoksa elbise yapmak.
3- Hizmete muhtâç iseler, onlara hizmeti cana minnet bilmek.
4- Çağırdıklarında, buyurun deyip yanlarına gitmek ve onlara hep iyilik etmek.
5- Bir iş buyurduklarında emirlerini yerine getirmek, günah olan emirler yerine getirilmez.
6- Onlarla konuşurken tatlı ve yumuşak hitâb etmek.
7- Onları isimleri ile çağırmamak.
8- Onlarla bir yere giderken arkalarından gitmek.
9- Kendi için sevdiği şeyi, onlar için de sevmek.
10- Kendine duâ ederken, onlara da duâ etmek.) [R.Nâsıhîn]
Hadîs-i Şerîflerde buyuruldu ki:
(Ana-babasının ihtiyâcını karşılamak veya onları insanlara muhtaç etmemek için çalışan kimse, fîsebîlillah [Allah yolunda] çalışıyor demektir.) [Taberânî]
(Ana-babaya ihsânda bulunmak ve akrabayı ziyâret etmek şekaveti saâdete çevirir, ömrü artırır ve insanı fena ölümden korur. [Ebû Nuaym]
(Ömrünün uzun, rızkının bereketli olmasını istiyen, ana-babasına iyilik etsin, sıla-i rahim yapsın!) [İ. Ahmed]
(Evlâd, babasının hakkını hiçbir sûretle ödeyemez. Ancak onu köle olarak bulur ve sonra da satın alarak âzâd ederse, ancak o zaman hakkını ödemiş olabilir.) [Müslim]
(İffetli olursanız, kadınlarınız da iffetli olur. Ana-babanıza ihsân ederseniz, çocuklarınız da size ihsân eder!) [Taberânî]
(Annenin duâsı, en çabuk kabul olan duâdır.) [İ.Gazâlî]
(Ana-babaya iyilik etmek, namaz, oruç, hac ve cihâddan daha üstündür.) [İ.Gazâlî]
(Evlâdının iyiliğini görmesi için, ona yardım eden babaya, Allah merhamet etsin.) [İbni Hibbân]
Bir kimse gelip dedi ki:
- Yâ Resûlallah, büyük bir günâh işledim. Tevbem kabûl olur mu, ne yapmam lâzımdır?
Peygamber efendimiz buyurdu:
- Annen var mı?
- Hayır yok.
- Teyzen var mı?
- Evet var.
- Öyle ise ona iyilik et! (Tirmizî)
Allahü teâlâ, Hz. Mûsâ'ya vahyetti ki:
(Ana-babasına itâ'at edip bana isyân edeni iyilerden yazarım. Bana itâ'at edip ana-babasına isyân edeni ise kötülerden yazarım.) [İ.Gazâlî]
Bu konudaki hadîs-i şerîflerden birkaçı şöyle:
(Ana-babasını üzen ve sıla-i rahmi terk eden, Cennetin kokusunu duyamaz.) [Taberânî]
(En üstün amel, vaktinde kılınan namaz ve ana-babaya iyiliktir.) [Müslim]
(Ana-babasının rızâsını alan mü'mine Cennetten iki kapı açılır. Onları üzene ise Cehennemden iki kapı açılır.) [Beyhekî]
(İlim öğrenen talebe, kocasına itâ'at eden kadın, ana-babasına iyilik eden evlâd, Peygamberlerle beraber hesâbsız olarak Cennete girer.) [İ.Râfi'î]
(Ana-babasına iyilik edenin ömrü uzun, rızkı bereketli olur.) [İ.Ahmed]
(En fazîletli amel, vaktinde kılınan namazdan sonra ana-babaya iyiliktir.) [Müslim]
(Ana-babaya ihsân, bedbahtlığı saâdete çevirir, ömrü uzatır ve insanı kötü ölümden korur.) [Ebû Nuaym]
(Ana-babanıza ihsân ederseniz, çocuklarınız da size ihsân eder.) [Taberânî]
(Ömrünün uzun ve rızkının ziyâde olmasını istiyen, ana-babasına ihsânda bulunsun ve akrabasını yoklasın!) [İ.Ahmed]
(Ebrâra "ebrâr" denmesi: Ana-baba ve cocuklarına iyilik etmelerindendir. Ana-babanın senin üzerinde hakkı varsa, çocuklarının da senin üzerinde hakkı vardır.) [Taberânî]
(Allah katında en fazîletli amel, vaktinde kılınan namaz, anaya-babaya ihsân ve Allah yolunda cihâddır.) [Buhârî]
(İnsanlar içinde en büyük hak sahibi, erkeğin üzerine annesi, kadının üzerine de kocasıdır.) [Hâkim]
(Sadaka veren kimse, neden müslüman olan ana-babasının ruhu için vermez? Halbuki böyle yaparsa, verdiği sadakanın sevâbı, onların rûhuna gideceği gibi, onlardan bir şey eksilmemek şartı ile, onların sevâbı gibi bir sevâb da kendisine yazılır.) [Taberânî]
(Üç zümreye Cehennem ateşi dokunmaz: Bunlar, kocasına itâ'at eden kadın, ana-babasına iyilik eden evlâd ve insanlara merhamet eden kimsedir.) [R.Nâsıhîn]
(Ana-babasını küstürmüş olduğu hâlde, sabahlıyan kimseye Cehennemden iki kapı açılır. Bu halde akıllanmıyana da aynı şekilde Cehennemden iki kapı açılır. Bunlardan bir tanesi hayatta olur da, onun rızâsını almaz ve onu küstürürse, kendisini Cehenneme götüren bir kapı açılır. Ana-babası kendisine zulmetseler de, zulmetmeseler de, böyledir.) [Beyhekî]
Görüldüğü gibi ana-baba, zâlim de olsalar, kendisine zulmetseler de evlâd, onları küstürmemelidir.
Ana-babanın veya hiç kimsenin günâh olan emirleri yapılmaz. Ana-babanın yemeklerinde harâm karışmış olduğu şüpheli bile olsa, ana-baba bu yemekten yemesi için evlâdını zorlasa, evlâdın o yemekten yemesi lâzımdır. Çünkü şüpheli şeylerden kaçınmak vera', ana-babanın rızâsını almak ise vâcibdir.
Yemen'den bir kişi gelip dedi ki:
- Yâ Resûlallah, cihâda gitmek istiyorum.
- Yemen'de anan-baban var mı?
- Evet var yâ Resûlallah.
- Cihâda gitmene izin verdiler mi?
- Hayır vermediler yâ Resûlallah.
- Ana-babana git, izin iste! Müsâade ederlerse cihâda git! İzin vermezlerse, onlara hizmet et! Çünkü îmândan sonra, Allahü teâlânın rızâsına kavuşturucu amellerin en üstünü, ana-babaya iyilik ve ihsândır.) (İ.Ahmed)
Yine cihâda gitmek için gelen bir kişiye Peygamber efendimiz buyurdu ki:
- Annen var mı?
- Evet var yâ Resûlallah.
- Onun yanına git! Cennet onun ayakları altındadır. (Taberânî)
Bir kişi, hicret etmek için Peygamber efendimize dedi ki:
- Anne ve babamı ağlatarak geldim yâ Resûlallah.
- Hemen git, onları ağlattığın gibi güldür! (Ebû Davud)
Bir zât suâl etti ki:
- Yâ Resûlallah cihâda gitmek istiyorum.
- Annen var mı?
- Evet var.
- Ona hizmet et, Cenneti, onu râzı etmekle kazanırsın! (Taberânî)
Cihâda gitmek için gelen başka birisine de, (Annenin yanından ayrılma! Cennet onun ayağı altındadır) buyuruldu. (Nesâî)
Mûsâ aleyhisselâm dedi ki:
- Yâ Rabbî, Cennetteki arkadaşım kimdir?
- Filân yerde bir kasap vardır. Senin Cennetteki arkadaşın odur.
Mûsâ aleyhisselâm, tarif edilen yere gitti. Güneş batıncaya kadar orada kaldı. Akşam olunca, kasap, bir parça et alıp, çantasına koydu. Kasap akşam evine giderken, Mûsâ aleyhisselâm sordu:
- Ey genç, misâfir kabul eder misin?
- Evet memnuniyetle...
Beraber gittiler. Eve gelince, genç, bu etten güzel bir yemek pişirdi. Sonra evin tavanına asılı duran bir zenbili indirdi. İçinde çok yaşlı, zaif, güçsüz bir kadın vardı. Onu zenbilden çıkardı. Bir kaşık alıp doyuncaya kadar ağzına yemek koydu. Sonra elbisesini değiştirdi. Tekrar zenbile yerleştirdi. Bu esnâda kadının dudakları kımıldadı. Sonra kasap zenbili alıp tavana astı. Bunları gören Mûsâ aleyhisselâm sordu:
- Bu kadın kim, ona ne yaptın?
- Bu benim annemdir. Çok yaşlandı.Takati kalmadı. Oturacak halde de değildir. Çarşıdan gelince, onu doyurup altını değiştirmeden kendim bir şey yemem.
- O esnâda annenizin dudaklarının kımıldadığını gördüm. Bir şey mi söylüyordu?
- Evet hergün "Yâ Rabbî, oğlumu Cennette Mûsâ aleyhisselâma arkadaş eyle" diye duâ eder."
- Gözün aydın olsun, Mûsâ Peygamber benim ve Cennetteki arkadaşım da sensin. (Şir'a)
İbni Abbâs hazretleri, "Ana-babana karşı, kusurlu, güçsüz, aşağı bir kölenin, sert kaba efendisine karşı bulunduğu hâl içerisinde ol" buyururdu.
Hasan-ı Basrî hazretleri de buyurdu ki:
(Âlim bir evlâdın ana-babası kâfir olsa, kuyudan su çekmeleri için ona muhtaç olsalar, o da birkaç kova çektikten sonra öf dese, öf demesi sebebiyle bütün amelleri yok olur.)
Ana-babasını beğenmiyerek ben onların oğlu, kızı değilim dememelidir! Çünkü Resûlullah efendimiz, (Annem-babam onlar değildir diyene, Allahın, meleklerin ve bütün insanların lâ'neti olsun. Allahü teâlâ böyle diyenin farz ve nâfilelerini kabûl etmez) buyurdu. (Şir'a)
Mûsâ aleyhisselâm, Allahü teâlâdan dokuz def'a nasîhat istedi. Hepsinde de Cenâb-ı Hak, ana-babaya itâ'at etmesini istiyerek, (Ana-babasına iyilik edenleri, dünyada sevdiklerim arasına alırım. Kabirde onlara arkadaş olur, mahşerde merhamet ederim. Sırâtı geçirir, Cennette onlarla vâsıtasız konuşurum. Ana-babasına âsî olan, Peygamberler gibi çok amel etse, amelini kabûl etmeyip, onu Cehenneme atarım. Ana-babasına itâ'at edeni de, bana karşı kusurlu olsa da, affederim) buyurdu.
Buhârî'deki hadîs-i şerîfte özetle deniyor ki:
Eski ümmetlerden üç kişi yolculuğa çıkarlar. Geceyi geçirmek üzere bir mağaraya girince dağdan bir kaya parçası yuvarlanarak mağaranın ağzını kapatır. "Bizi bu kayadan ancak iyi amellerimizi dile getirerek Allah'a yapacağımız duâ kurtarabilir" derler.
İçlerinden biri şöyle dedi:
Anam-babam çok yaşlı idi. Onları doyurmadan çoluk çocuğumu ve hayvanlarımı doyurmazdım. Birgün, odun toplamak için uzaklara gitmiştim. Geç vakte kadar da dönemedim. Akşam içecekleri sütü, getirdiğimde anamla babam uyumuşlar. Onlara sütlerini içirmeden önce çoluk çocuğumun ve hayvanlarımın karınlarını doyurmazdım. Çocuklar da, yanımda ağlıyorlardı. Çanak elimde tanyeri ağarıncaya kadar onların uyanmalarını bekledim. Anamla babam uyanıp sütlerini içtiler. "Ya rabbî bunu senin rızan için yapmışsam buradan bizi kurtar."
Kaya biraz açıldı. Fakat çıkmak mümkün değildi.
Diğeri her türlü imkân varken çok sevdiği amcasınının kızı ile zinâ etmediği ve kıza verdiği 120 dinar altını almadığı olayı hatırlayıp, (Yâ rabbî, bunları senin rızan için yapmışsam bizi buradan kurtar) dedi. Kaya biraz daha açıldı. Ancak yer çıkabilecekleri kadar değildi.
Üçüncüsü şöyle dedi:
Çalıştırdığım işçilerden biri ücretini almadan gitmişti. Ben de onun ücretini ürettim. Öyle ki, bundan birçok mal meydana geldi. Bir müddet sonra bana gelip ücretini istedi.
(Şu gördüğün develer, sığırlar, koyunların hepsi senin ücretinden üremiştir, al götür) dedim.
O da (benimle alay etmiyorsun ya) dedi. Ben de (hayır, alay etmiyorum, doğrusu bu) deyince, malların hepsini alarak götürdü. Banahiçbir şey bırakmadı. (Yâ rabbî bunu senin rızan için yapmışsam, içinde bulunduğumuz şu belâdan bizi kurtar.)
Bunun üzerine kaya tamamen açıldı. Onlar da mağaradan çıkarak yollarına devam ettiler.
Ana-babaya karşı alçak gönüllü olmalı, yaşadıkları müddetçe onlara hizmet etmeli ve bununla onların rızâlarını kazanmalıdır. Hz.Hüseyn'in oğlu Alî, edeblerini gözetemem endişesiyle, ana-babasıyla yemek yemekten çekinirdi.
Ana-babasını râzı eden kimse için, Cennette iki kapı açılır. Bir kimsenin ana-babası zâlim olsalar dahi onlara karşı gelmek onlarla sert konuşmak câiz değildir. Çeşitli vesilelerle, onların elleri öpülüp, duâları alınmalı, haklarını helâl ettirmelidir.
Bu vesilelerden biri de bayramlardır. Bayramlarda, ana-babaya çeşitli hediyeler alıp, bayramları tebrik edilerek, hakları helâl ettirilmeli ve duâlarını almalıdır! Arada kırgınlıklar varsa bu vesile ile giderilmelidir. Allahü teâlâ buyurdu ki:
- Yâ Mûsâ, günahlar içinde bir günah vardır ki benim indimde çok ağır ve büyüktür. O da, ana-baba evlâdını çağırdığı zaman emrini dinlememesidir. (Ey Oğl. İlm.)
Ana-baba, kızıp birşey söylediği zaman onlara karşılık vermemelidir. Emrettikleri şeyleri bir an önce yapıp onların duâsını almalıdır. Onların üzülüp bedduâ etmelerinden korkmalıdır. Yanlış bir iş yapıp onları üzünce hemen ellerine sarılıp özür dilemelidir. İnsanın saâdeti ve felâketi onların kalblerinden gelen ve ağızlarından çıkacak olan sözdedir. Atılan ok tekrar geri gelmez. Onlar hayatta iken kıymetini bilip, hayır duâlarını almak lâzımdır. Vefâtlarından sonraki pişmanlık fayda vermez. Onlar hayatta iken ne yapıp yapıp onları memnun etmelidir.
Soğuk bir kış gecesinde, Bâyezid-i Bistâmi hazretleri küçükken annesi ile yatsı namazını kılıp yatmıştı. Gece yarısına doğru annesi uyandı. Çok susamıştı. Oğluna seslendi:
- Oğlum, bir bardak su verir misin?
Hemen yatağından fırlayan, küçük Bâyezid, su testisine baktı. Fakat içinde su yoktu. Annesine:
- Anneciğim, testide su yok ben hemen doldurup geleyim, dedi.
Koşarak dışarı çıktı. Her yer buz ile kaplıydı. Zorlukla testiyi doldurup geri döndü. Fakat, geri dönene kadar annesi tekrar uyumuştu. Annesini uyandırmaya kıyamadı. Elinde su dolu bardak ile, annesinin baş ucunda beklemeye başladı. Hava çok soğuk olduğu için, bir müddet sonra soğuktan titremeye başladı. Buna rağmen, bardağı bırakıp yatmadı. Annesinin uyandığında, "Hani su" diyerek üzüleceğinden korkuyordu. Anesini üzmemek için, her türlü sıkıntıya katlanmaya râzı idi. Elinde su bardağı saatlerce ayakta annesinin uyanmasını bekledi. Nihayet, annesi, "su, su" diye mırıldanmaya başladı. Hemen, "buyur anneciğim, suyun hazır" dedi. Annesi daha ilk sözünde suyun hazır olmasını anlıyamadı. Oğluna sordu:
- Oğlum ne çabuk getirdin?
- Anneciğim, daha önce uyandığında, su istemiştin. O zaman su olmadığı için, testiyi doldurmaya gittim. Geldiğimde senin daldığını gördüm. Uyanmanı bekledim.
Oğlunun bu kadar, sadakatli olduğuna çok sevinen annesi sevinçten ağladı. Allahü teâlâ kendisine böyle bir oğul ihsân ettiği için şükretti:
- Yâ Rabbî ben oğlumdan râzıyım, sen de râzı ol, dedi.
Annesinin duâsı sebebiyle, Bâyezid-i Bistâmî hazretleri, evliyâlıkta yüksek derecelere kavuştu. Allahü teâlânın sevgili kulu oldu.
Kendisine sordular:
- Bu derecelere nasıl kavuştunuz?
- Annemin rızâsını almakla...
Anne hakkı önemlidir. Anneye hürmet ve hizmet, babadan önce gelir. Biri, suâl etti ki:
- Yâ Resûlallah, insanlar içinde iyilik etmeme en lâyık olan kimdir?
- Annendir.
- Sonra?
- Annendir.
- Daha sonra?
- Babandır. (Buhârî, Müslim)
Başka bir hadîs-i şerîfte de, (Önce, annene, sonra babana, kızkardeşine, erkek kardeşine ve sırası ile diğer yakınlarına iyilik et) buyuruldu. (Nesâî)
Üstünlük başka, hakkı olmak, iyiliğe lâyık olmak başkadır. Anne, kâfir bile olsa ona iyilik etmelidir! Bir kimse (Yâ Resûlallah, annem müşriktir. Ona iyilik etmem câiz midir?) diye sorunca, (Evet annene iyilik ve ihsânda bulun) buyurdu. (Ebû Dâvüd)
Îmânlı olup, Cehennemden en son çıkacaklar Allah yolunda olan ana-babasının islâmiyete uygun olan emirlerine âsî olanlardır. Allahü teâlâ buyurdu ki:
- Yâ Mûsâ, ana-babasını râzı eden beni râzı etmiş olur. Ana babasını râzı edip bana âsî olan kimseyi dahi iyilerden sayarım. Ana-babasına âsî olan, bana mûtî [itâatkâr] olsa bile, onu fenâlar tarafına ilhâk ederim. [Ey Oğul ilm.]
Hz.Muâz, Resûlullah efendimize sordu:
- Minbere çıkarken üç kere âmin demenizin sebebi nedir?
- Cebrâil aleyhisselâm geldi "Ramazan ayına yetiştiği halde [günahları] mağfiret olunmadan ölen kimse ateşe girsin" dedi. Ben de âmin dedim. Sonra "yanında senin adın anıldığı halde sana salevât getirmiyen kimse ateşe girsin" dedi. Ben de âmin dedim. Daha sonra "ana-babasına veya ikisinden birine yetiştiği halde onların hakkını gözetmeden ölen, ateşe girsin " dedi. Ben de âmin dedim.) [İ.Neccâr]
3- Âsî olmamak, karşı gelmemek.
(Agâh olun, büyük günâhların en büyüklerini haber veriyorum. Bunlar Allaha şirk koşmak, ana-babaya âsî olmaktır.) [Buhârî]
(Allahü teâlâ, Kıyâmette üç zümreye rahmet nazarıyla bakmaz: Ana-babasına karşı gelen, içki içen ve yaptığı iyiliği başa kakan kimse.) [Buhârî]
(Ana-babaya karşı gelmek büyük günâhtır.) [Buhârî]
(Ana-babasına âsî olan Cennete giremez.) [Nesâî]
(Ana-babasına karşı gelenin ömrü bereketsiz ve kısa olur.) [İslâm Ahlâkı]
(Ana-babaya karşı gelmekten, isyân etmekten sakının! Ana-babasına âsî olan, Cennetin kokusunu alamaz.) [Deylemî]
(Allahü teâlâ, ba'zı günâhların cezâsını kıyâmete kadar geciktirir. Ana-babaya isyân bundan müstesnâdır.) [Hâkim]
Îmânı olanlardan Cehennemden en sonra çıkacak olanlar, Allahü teâlânın yolunda olan ana-babasının islâmiyyete uygun olan emîrlerine âsî olanlardır.
Ana-babanın ve hiç kimsenin, dine uymıyan emri yapılmaz. Fakat, ana-babaya, yine tatlı söylemek, onları incitmemek lâzımdır.
Ana-baba kâfir ise, onları kiliseden, meyhâneden, sırtta taşıyarak bile, geri getirmek lâzımdır. Fakat, oralara götürmek gerekmez. Ana-baba zâlim de olsa, onlara karşı gelmek, onlarla sert konuşmak câiz değildir.
(Anam-babam çok şefkatsız, onlara nasıl itâ'at edeyim) diyen bir kimseye, Resûlullah efendimiz buyurdu ki:
(Anan seni dokuz ay karnında gezdirdi. İki yıl emzirdi. Seni büyütünceye kadar koynunda besledi ve sakladı, kucağında gezdirdi. Baban da seni büyütünceye kadar birçok zahmete katlandı. İdâre ve mâişetini temîn etti. Sana dînini, îmânını öğretti. Seni islâm terbiyesi ile büyüttü. Şimdi nasıl olur da, şefkatsiz olurlar? Bundan daha büyük ve kıymetli şefkat olur mu?) [Ey Oğul İlm.]
(Yâ Resûlallah, yaşlı anama elimle yedirip içiririm. Abdestini aldırır, sırtımda taşırım. Hakkını ödemiş olur muyum) diye soran kişiye buyurdu ki:
(Hayır yüzde birini bile ödemiş olamazsın. O sana, yaşaman için hizmet ediyordu, sen ise, ölümünü bekliyerek hizmet ediyorsun. Ancak Allahü teâlâ, bu az iyiliğine karşılık çok sevâb ihsân eder.) [R.Nâsihîn]
Bir zât, (Yâ Resûlallah, ana-baba, evlâdına zulmetse de rızâlarını almıyan Cehenneme girer mi) diye sorunca, cevaben 3 defa (Evet zulmetseler de rızâlarını almıyan Cehenneme girer) buyurdu. (Beyhekî)
Şu hâlde ana-baba zâlim olup, evlâda zulmetseler de, günâh işlemeyi emretseler de, yine onları üzmemeye, küstürmemeye çalışmalıdır! Günâh olan emirleri yapılmaz ama, yine de onları üzücü söz söylemek câiz olmaz. Ana-baba kötü bile olsa, yine onlarla iyi geçinmelidir! Ziyâretlerini terk etmek büyük günâhtır. Hiç olmazsa, selâm göndererek, tatlı mektûp yazarak, telefon ederek, bu günâhtan kurtulmalıdır!
Kur'ân-ı kerîmde 3 şey, 3 şeyle beraber bildirildi. Biri yapılmazsa, ikincisi kabûl olmaz. Peygambere itâ'at edilmezse, Allaha itâ'at edilmiş olmaz. Ana-babaya şükredilmedikçe, Allahü teâlâya şükredilmiş olmaz. Malın zekâtı verilmedikçe, namazlar kabûl olmaz. (Tefsîr-i Mugnî)
4- İtâ'at etmek, karşı gelmemek, günâh olmıyan emîrlerini yapmak.
Hadîs-i Şerîflerde buyuruldu ki:
(Ana-babaya itâ'at, Allaha itâ'attir, onlara âsî olmak, Allaha âsî olmaktır.) [Taberânî]
(Ana-babasını hoşnud eden, Allahı hoşnud etmiş, ana-basını kızdıran da, Allahı kızdırmış olur.) [İ.Neccâr]
Babasına âsî gelen kimse, çocuğundan mürüvvet göremez, murâdına kavuşamaz, âilesi ile geçinemez, evinin tadı bozulur. (Şir'a)
Hz. Ömer, oğlu Abdullah'ın bilmediği önemli bir sebepten dolayı hanımımdan ayrılmasını ister. Oğlu da, hanımını çok sevdiği için, bu sözü duymamış gibi hareket eder. Hz. Ömer sözünü dinlemediğini görünce, durumu Resûlullah efendimize bildirir. O da, (Ey Abdullah, babanın sözünü dinle, hanımını bırak) buyurur. (Tirmizî)
Ananın, babanın ve hocanın, harâm olan şeyleri emretmeleri hâlinde, bunlara isyân edilmez. Karşı gelinmez. Bu emirler, dinde günâh ve suç olmıyacak şekilde yapılır. Meselâ bir adama anası evlenme derse veya falanca kızı almıyacaksın veya âileni bırakacaksın derse veya falanca âlime gidip dinini öğrenmiyeceksin derse, bu sözleri islamiyyetin îcâp ettirdiği bir sebep ile değil ise, itâ'at îcâb etmez. Fakat, yine sert söylemek, karşılık vermek câiz değildir.
Ananın, babanın, hocanın, itâ'at lazım olmıyan emirleri, yapılmadığı zaman uygun bir şekilde özür dilemedir.
5- Sert bakmamak, şefkatle, sevgi ile bakmak. Hadîs-i Şerîflerde buyuruldu ki:
(Ana-babanın yüzüne sevgi ile bakmak ibâdettir.) [Ebû Nuaym]
(Ana-babanın yüzüne şefkatle bakana, kabûl olmuş bir hac sevâbı yazılır.) [İ.Rafiî]
(Huzurunda alıcı ile satıcı arasındaki köle gibi durmayan kimse babasının hakkını ödiyemez.) [İ.Gazâlî]
Evlâd, ana-babasına, merhamet ve sevgi ile bakınca ona, böyle bir bakışı için, kabûl edilmiş bir hac sevâbı verileceği bildirilince, oradakiler, (günde bin defa bakarsa da böyle sevâba kavuşur mu?) dediklerinde, Peygamber efendimiz, (Günde yüzbin defa baksa da) buyurdu. (Şir'a)
6- Üzmemek, incitmemek, rızâlarını kazanmak.
Allahü teâlânın rızâsı, dînine bağlı olan ana-babanın rızâsında, Allahü teâlânın gazabı, dînine bağlı olan ana-babanın gazabındadır. (Cennet ana-babanın ayağı altındadır) Ya'nî, sana dînini, îmânını öğreten ana-babanın rızâsındadır. (Şir'a)
Ana-baba çağırdığı zaman herhangi bir işle uğraşırsan, hemen onu terkedip, derhal ana-babanın emrine koşacaksın! Anan-baban sana kızıp bağırırsa, onlara sen birşey söyleme! Ananın-babanın duâsını almak istersen, sana emrettikleri işleri çabuk ve güzel yapmaya çalış! Bu işini beğenmeyip sana gücenmelerinden ve bedduâ etmelerinden kork! Sana darılır iseler, onlara karşı sert söyleme! Hemen ellerini öperek gazablarını teskin eyle! Ananın-babanın kalblerine geleni gözet! Zîrâ senin saadetin ve felâketin, onların kalblerinden doğan sözdedir. Anan-baban hasta ise, ihtiyâr ise, onlara yardım et! Saadetini onlardan alacağın hayır duâda bil! Eğer onları incitip, bedduâlarını alırsan, dünya ve âhıretin harâb olur. Atılan ok tekrar geri yaya gelmez. Onlar hayâtta iken, kıymetini bil!
Hasan-ı Basrî hazretleri Kâ'beyi ziyâret ve tavâf ederken arkasında bir zenbil ile tavâf eden bir zâta dedi ki:
- Arkadaş, arkandaki yükü koyup öyle tavâf etsen daha iyi olmaz mı?
O zât cevâben dedi ki
- Arkamdaki yük değil, babamdır. Bunu Şam'dan yedi defa buraya getirip tavâf eyledim. Çünkü, bana dînimi, imânımı bu öğretti. Beni islâm ahlâkı ile yetiştirdi.
- Kıyâmete kadar böylece arkanda getirip tavâf eylesen, bir defa kalbini kırmakla bu yaptığın hizmet boşa gider ve yine bir def'a gönlünü yapsan, bu kadar hizmete mukâbil olur.
Gaflet ve şaşkınlığa kapılarak ana-babanın kalbini kırarsan, derhal onların rızâsını almaya çalış, minnet eyle ve her ne yaparsan yap, onların gönlünü al! Ana-babanın evlâd üzerinde hakları çok büyüktür. Bunu dâimâ göz önünde tut!. (İslâm Ahlâkı)
Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Ana-babasına âsî olan kimse, ne yaparsa yapsın Cennete giremez. Ana-babasına iyilik eden de, ne yaparsa yapsın, Cehenneme girmez.) [R.Nâsıhîn]
(Rabbin rızâsı, ana-babanın rızâsında, gazabı da, ana-babanın gazabındadır.) [Buhârî]
(Ana-babasının rızâsını alan mü'mine Cennetten iki kapı, üzene de Cehennemden iki kapı açılır.) [Beyhekî]
(Evlâda önce namazdan, sonra ana-baba hakkından sorulur. ) [R.Nâsıhîn]
(Ana-babasına âsi olana "İstediğin ibâdeti yap sana mağfiret etmem" denir ve sâdık olana da, "Bildiğini yap seni mağfiret ederim" denir.) [Ebû Nuaym]
Ana-babayı üzmek, onlara eziyet etmek büyük günâhtır. Ana-babanın veya hiç kimsenin günâh olan emîrleri yapılmaz. Ana-babanın yemeklerinde harâm karşılığı olduğu şüpheli olsa, ana-baba bu yemekten yemesi için evlâdını zorlasa, evlâdın o yemekten yemesi lâzımdır. Çünkü şüpheli şeylerden kaçınmak vera', ana-babanın rızâsını almak ise vâcibdir. Fakat gayrı meşrû emîrleri dinlenmez. Meselâ onlar, (İçki iç, namaz kılma, yoksa senden râzı olmayız) deseler de, harâm olan şeyler yapılmaz. Çünkü (Hâlıka isyân olan işte, kula itâ'at edilmez) emri vardır. (Hâkim)
Bir insan, gaflet ve şaşkınlığa kapılarak, ana-babanın kalbini kırarsa, derhâl onların rızâsını almaya çalışmalı, yalvarmalı, onların gönlünü almalıdır. Ana-babanın evlâd üzerinde hakları çok büyüktür. Bunu dâima göz önünde tutarak, ona göre hareket etmelidir.
Evliyânın büyüklerinden birisi, nâfile hacca gitmek üzere yola çıktı. Bir ara Bağdat'a uğradı. Orada Ebû Hâzım-ı Mekkî hazretlerini ziyâret etti. O esnâda uyuyordu. Bir müddet bekledi. Uyandı ve o zâta dedi ki:
- Şimdi Resûlullah efendimizi rü'yâda gördüm. Bana, senin hakkında, (Annesinin hakkını gözetsin, bu, hac etmekten daha iyidir) haberini ulaştırmamı emretti. Bunun üzerine o zât geri döndü ve bütün hayatı boyunca annesine hizmet edip duâsına kavuştu.
7- İzinsiz sefere gitmemek. Onlardan izinsiz cihâda bile gitmek câiz olmadığı halde, ilim öğrenmek ve ilim öğretmek için gitmek câizdir. Peygamber efendimiz, (Ana-babasından biri hayatta olup da, rızâsını almıyan, Cehenneme girmeye müstehak olur) buyurunca, Eshâb-ı kirâmdan biri, (Yâ Resûlallah, ana-baba, evlâdlarına zulmetse de böyle mi?) diye sorunca, cevabında, üç defa (Evet zulmetseler de...) buyurdu (Beyhekî)
Hacca giderken, muhtâç olmıyan ana-babadan izin almak sünnettir.
Ana-baba muhtâç ise, izinsiz gitmek harâmdır. Ana-babası muhtâç olmıyan, onlardan izinsiz farz olan hacca gidebilir. Fakat nâfile olan hacca izinsiz gidemez. (R.Muhtâr)
Cihâd için izin isteyen birine Peygamber efendimiz, ana-babasının sağ olduğunu öğrenince,
(Burada kal, onlara hizmet et, onlara hizmet cihâddır.) [Buhârî]
Biri de, hicret etmek için gelip, (Yâ Resûlallah, ana-babamı ağlatarak geldim onları üzdüm.) dedi. Peygamberimiz, bu duruma üzülerek buyurdu ki:
(Hemen git, onları üzdüğün gibi sevindir!) [Ebû Dâvüd]
8- Saygıda, hürmette kusûr etmemek. Onları görünce ayağa kalkmak, yanlarına gitmek, onlar oturuncaya kadar ayakta durmak, izinsiz oturmamak lâzımdır. Otururken edebli oturmalı, ayağını uzatarak oturmamalı, bacak bacak üstüne atmamalıdır. Onlar bana bir şey demiyor diye bunları ihmâl etmemelidir! Babamız olmasa da büyüklere saygı gerekir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Büyüğünü saymıyan bizden değildir.) [Tirmizî]
9- Onlarla yolda giderken, arkalarından gitmek. Zarûretsiz önlerinde yürümemek. Hz.Ali, ak sakallı bir ihtiyârın yaşından dolayı önüne geçmemiş, arkasından yürümüş ve böylece namaza geç kalmıştı. Cebrâil aleyhisselâm, Allahü teâlânın emri ile Peygamber efendimiz, rüküya eğilince, Hz. Ali'nin ilk rek'ata yetişmesi için belini tutmuştur. Ana-babanın arkasından yürümek ise elbette daha önemlidir!
10- Çağırınca, hemen kalkıp yanlarına gitmek, buyurun demek. Ana-baba çağırınca, farz namazı bozmak câiz olur ise de, ihtiyâç yoksa, bozmamalıdır. Sünnetler bozulur. Hadîs-i Şerîfte buyuruldu ki:
(Ana-babaya iyilik etmek, [nâfile] namaz, oruç, hac ve cihâddan daha üstündür.) [Şir'a]
 

Turab3

Well-known member
Dil ile Olan Hakları

1- Yumuşak söylemek, tevâzû etmek. Öf bile dememek. Hak teâlâ buyuruyor ki:
(Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini tavsiye ettik.) [Ahkâf 15]
(Rabbin, yalnız kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine öf bile deme; ağır söz söyleme, onlarla yumuşak ve tatlı konuş, onlara acı, tevâzû kanadını gerip "Rabbim, küçükken beni yetiştirdikleri gibi sen de onlara merhamet et" diye duâ et.) [İsrâ 23, 24]
2- Konuşurken sesini, onların sesinden yüksek çıkarmamak. Eshâb-ı kirâm Peygam efendimizin yanında olduğu gibi, ana-babalarının yanında da yavaş konuşurlardı. Kurân-ı kerîmde meâlen buyuruluyor ki:
(Ey inananlar, seslerinizi, Peygamberin sesini bastıracak şekilde yükseltmeyin!) [Hücurât 2]
(Sesini alçalt, bil ki, seslerin en çirkini merkep sesidir.) [Lokman 19]
3- Yanlarında çok konuşmamak, edebi aşmamak. Başkalarının yanında bile çok konuşmak uygun değildir. Hadîs-i Şerîflerde buyuruldu ki:
(En zararlı şey, çok konuşmaktır.) [Deylemî]
(Çok konuşmak kalbi karartır. Kalbi kararan da Allahü teâlâdan uzaklaşır.) [Beyhekî]
Ana-baba, bildiğimiz şeyleri de anlatsa, (yine aynı şeyler mi) dememek, hiç duymamış gibi can kulağı ile dinlemek lâzımdır.
4- Kaba, dokunaklı ve argo söz söylememek.
(Çirkin konuşana Cennet harâmdır.) [Ebû Nu'aym]
(Çirkin sözlü olmak hayâsızlıktan ve münâfıklıktandır.) [Beyhekî]
(Çirkin konuşan ve hayâsı az olan, mü'min-i kâmil [imânı kuvvetli] değildir.) [Buhârî]
İki kardeşi olan biri, öteki kardeşini kastedip (Oğlun şunu yaptı. Ben yapsam kıyâmeti koparırdınız) veya (Anne torunu tepene çıkartıyor, çok şımartıyorsun. Söz dinletemiyoruz) gibi sözlerle ana-babayı üzmemelidir! Çocuklarını ana-babanın yanında dövmemeli, azarlamamalıdır! Böyle şeyler ana-babayı üzer.
5- Hanımını onlardan üstün tutmamak. Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Hanımını anasından üstün tutana la'net olsun! Bunun farz ve diğer ibâdetleri kabûl olmaz.) [Şir'a]
6- İsimleri ile çağırmamak, sözlerini kesmemek, sözlerinin arasına girmemek. Bilgiçlik taslamamak. Ana-baba yanlış da söylese, öyle değil diyerek itirâz etmemek.
7- Ana-babanın arasını açacak söz ve hareketlerden uzak durmak. Ana-baba ile oğul veya kızın arasını açacak işlerden uzak durmak. Gelinleri, ana-baba ile oğullarının arasını açacak sözlerden uzak tutmalıdır! Peygamber efendimiz, (Ana ile oğulun arasını açana la'net etsin) buyurmuştur. (Gunye)
8- Konuşurken, yap, yapma gibi ifâdeler kullanmamak. Yapar mısın gibi ricâda bulunmalıdır! Ana-babası günâh işliyen çocuk, bunlara bir defa nasîhat eder. Kabûl etmezlerse, susar. Onlara duâ eder!
9- Hayır duâlarını almak. Ana-baba duâsını ganîmet bilmek. Hadîs-i Şerîflerde buyuruldu ki:
(Üç kişinin duâsı kabûl olur. Ana-baba, mazlûm ve misâfirin duâsı.) [Tirmizî]
(Ana-babanın duâsı, ilâhî hicâba ulaşır, duâları kabûl olur.) [İbni Mâce]
10- Bedduâlarını almamak. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Ana-babanın çocuğuna ve mazlûmun zâlime olan bedduâları, reddolmaz.) [Tirmizî]
(Kendinize, evlâdınıza ve malınıza bedduâ etmeyin! Duâların kabûl olduğu bir saate rastlar da bedduânız kabûl olur.) [Müslim]
Ana-baba çağırdığı zaman herhangi bir işle uğraşırsan, hemen onu terkedip, derhal ana-babanın emrine koş! Anan-baban sana kızıp bağırırsa, onlara sen birşey söyleme! Ananın-babanın duâsını almak istersen, sana emrettikleri işleri çabuk ve güzel yapmaya çalış! Bu işini beğenmeyip sana gücenmelerinden ve bedduâ etmelerinden kork! Sana darılır iseler, onlara karşı sert söyleme! Hemen ellerini öperek gazablarını teskîn et! Ananın-babanın kalblerine geleni gözet! Çünkü senin saâdet ve felâketin, onların kalblerinden doğan sözdedir. Anan-baban hasta ise, ihtiyâr ise, onlara yardım et! Saâdetini onlardan alacağın hayır duâda bil! Eğer onları incitip, bedduâlarını alırsan, dünya ve âhiretin harâb olur. Atılan ok tekrar geri yaya gelmez. Onlar hayatta iken, kıymetini bil!
 

Turab3

Well-known member
EVLAD HAKKI

(Bir mü'min vefât edince bütün amelleri kesilir. Yalnız üç amelinin sevâbı amel defterine yazılmaya devam eder. Bu üç amel, sadaka-i câriye, faydalı kitapları ve kendisine hayırlı duâ eden sâlih çocuklarıdır.)
Evlâdın, ana-baba üzerinde hakları vardır. Bazıları şöyledir:
1- İleride, çocuk annesiyle kötülenmemesi için, evlâdına anne olacak kızı, iyi yerden seçmelidir. Sâliha olmasına dikkat etmelidir! Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Kadın, malı, güzelliği, asâleti ve dindarlığı için nikâh edilir. Sen dindar olanı seç ki, maddî ve ma'nevî ni'mete kavuşasın!) [Buhârî]
(Kadını güzelliği için alma, güzelliği onu helâke sürükleyebilir. Sırf malı için de alma, malı onu zarara sokabilir. Dindar olanla evlen!) [İbni Mâce]
2- Çocuğa iyi isim koymalıdır! Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Siz kıyâmette, kendinizin ve babanızın ismiyle çağrılırsınız. Bu bakımdan çocuklara güzel isim koyunuz!) [Ebû Dâvud]
(Çocuğu güzel terbiye etmek ve ona güzel bir isim koymak, evlâdın babası üzerindeki haklarındandır.) [Beyhekî]
(Allahü teâlânın indinde isimlerin en sevgili olanı Abdullah ve Abdurrahman'dır.) [Müslim]
(Üç oğlu olup da, birine benim ismimi vermiyen, câhillik etmiş olur.) [Taberânî]
(Muhammed ismi verdiğiniz çocuğa karşı hürmetli olun, toplantılarda ona yer verin ve hiç bir şekilde onu azarlamayın!) [Hatîb]
(Muhammed isimli kimseyi hakir görmeyin, onu mahrûm etmeyin! Muhammed isimli kimsenin bulunduğu bir evde veya bir yerde bereket vardır.) [Deylemî]
(Allahü teâlâ buyurur ki: İsmi, Ahmed, Muhammed, Mahmûd gibi habîbimin isminden olan mü'mine azâb etmekten hayâ ederim.) [R.Nâsihîn]
[Ecdâdımız, Muhammed ismine hürmetsizlik olmasın diye Mehmed ismi koymuşlardır.]
Çocuğa Reşid, Emin gibi övücü isimler koymak câiz ise de koymamak iyi olur. Çünkü böyle isimleri söyliyerek, o isim sâhibine hakaret etmek, isme de hakaret olur. Meselâ Tembel Emin yerine, bu çocuk tembeldir demelidir. (Şir'a)
Kıyamet günü günahları, sevâblarından daha çok olan bir kimse, Cehenneme götürülür. Allahü teâlâ, Cebrâil aleyhisselâma buyurur:
-Yâ Cebrâil, bu kimseye sor ki, hayatında hiçbir âlimin sohbetinde bulundu mu?
Cebrâil aleyhisselâm, o kimseye sorar. O da, (Ne yazık ki, hiç bir âlimle bir arada bulunmadım) der. Allahü teâlâ, tekrar buyurur.
- Yâ Cebrâil, bu kula sor ki, hiçbir âlimi ilminden dolayı sevdi mi?
Cebrâil aleyhisselâm, ona sorar. O da, (Hayır sevdiğim bir âlim yoktu) der.
Allahü teâlâ buyurur ki:
- Yâ Cebrâil, bu kimse, tesâdüfen de olsa bir âlimle yemek yemiş midir?
Cebrâil aleyhisselâm sorar. O kimse de (Hayır hiç bir âlimle bir sofrada bulunmadım) der. Allahü teâlâ buyurur ki:
- Yâ Cebrâil, bu kulun ismi, bir âlimin ismine benziyor mu?
Cebrâil aleyhisselâm sorar. O kimse de (Hayır ismim hiçbir âlimin ismine benzemiyor) der. Allahü etâlâ buyurur ki:
- Bu kulumu Cennete götürün. Çünkü o, âlimi seven bir kimseyi severdi. (El-Envâr)
Gürüldüğü gibi, ismi bir âlimin ismine benzemek, hattâ âlimi seven kimseyi sevmek bile insanın kurtuluşuna sebep olmaktadır. Tabiî her şeyden önce mü'min olmak şartı vardır. Mü'min olmadıktan sonra güzel ismin ve hiç bir ibâdetin kıymeti olmaz.
Eğer bir kimsenin ismi kötü ise, bunu değiştirmelidir! Hadîs-i şerîfte (Kötü ismi olan bunu güzel isme çevirsin) buyuruldu. (Berîka)
Avrupa'da ba'zı gençler kendilerine kâfir ismi takıyorlarmış İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: (Bir müslümanın, bir kâfir ismini almaktan, korkunç arslanlardan kaçmaktan daha çok kaçması lâzımdır. Bu isimlerin sâhibleri, Allahü teâlânın düşmanlarıdır. Hadîs-i şerîfte (Kötü zan altında kalınacak yerlerden kaçınız) buyuruldu. Dinsizlik alâmeti olan ve bu zannı uyandıran isimleri koymaktan, [sözleri söylemekten ve alâmetleri kullanmaktan ve işleri yapmaktan] kaçınmak her müslümanın vazîfesidir.) [Müj. Mektûblar]
Çocuk doğar doğmaz, hemen isim konabilir, bir hafta kadar geciktirmekte de mahzûr yoktur. Mühim olan çocuğa güzel isim koymalıdır! Bir ismin güzel olması için mutlaka Kur'ân-ı kerîmde bulunması lâzım değildir. Yüz binden fazla Eshâb-ı kirâmdan Hz. Zeyd hâriç, hiç birinin ismi Kur'ân-ı kerîmde yoktur. Güzel isimler çoktur. Değişik isim olsun diye, Kur'ân- kerîmde geçen her kelimeyi, sırf Kur'ân-ı kerîmde geçtiği için çocuğa isim olarak koymak, çok yanlış olur. Çünkü Kur'ân-ı kerîmde güzel isimlerin yanında çirkin isimler de vardır. En başta şeytân var, iblis var, Hannâs vardır. Kâfirlerden Kârûn, Hâmân vardır. Peygamber efendimizin düşmanı Ebû Leheb'in ismi vardır. Kurân-ı kerîmde geçiyor diye yıldırım, şimşek, gelmek, gitmek gibi kelimelerin arabîsini isim olarak koyanlar oluyor. Bu kelimelerden en meşhûrlarından biri Esrâ'dır. Esrâ, gece yürümek ma'nâsına gelir. Ünzile, indirildi, indirilmiş demektir. Böyle isimleri koymak câiz ve güzel ise de, enbiyânın, ulemânın, evliyânın ismini tercîh etmek elbette iyi olur.
Peygamber efendimiz de, Hz. Hasan doğduğu zaman kulağına ezân okumuştur. (Tirmizî)
Bir hadîs-i şerîfte de buyuruldu ki:
(Yeni doğan çocucunun sağ kulağına ezân, sol kulağına da ikâmet okunursa, "ümmü sıbyân" denilen hastalıktan korunmuş olur.) [Beyhekî]
[Ezân okuyacak kimse, çocuğu yastık gibi yumuşak bir şey üstüne koyarak kucağına alyr, yavaşça sağ kulağına ezân, sol kulağına da ikâmet okur. Sonra kulağına ismini söyler. Çocuğu birisi kucağına alıp, ezânı bir başkası da okuyabilir.] Hadîs-i şerîflerde de buyuruldu ki:
(Çocuğa güzel isim vermek, dinini öğretmek ve vakti gelince evlendirmek, evlâdın babası üzerindeki haklarındandır.) [Ebû Nuaym]
Fakir baba çocuğunu evlendirmeye mecbur değildir.
3- Çocuğu güzel terbiye etmelidir! Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Çocuğu güzel terbiye, evlâdın babasındaki haklarındandır.) [Beyhekî]
4- Çocuğa karşı şefkatli davranmalıdır! Peygamber aleyhisselâm, torunu Hz.Hasan'ı öperken birisi görüp, (Yâ Resûlallah, benim on çocuğum var, hiç birini öpmem) dedi. Resûlullah efendimiz, (Merhamet etmiyen merhamet bulamaz) buyurdu. (Buhârî)
5- Çocuklara bedduâ etmemelidir. Abdullah bin Mübârek hazretleri, çocuğunu şikâyet eden birisine, (Çocuğuna hiç bedduâ ettin mi?) diye sordu. O kimse, evet diye cevap verince, (Çocuğun ahlâkını sen bozmuşsun) buyurdu.
6- Çocuklara iyilik etmelidir! Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Evlâdınıza ikrâm edin, ana-babanın sizde hakkı olduğu gibi, evlâdınızın da sizde hakkı vardır.) [Taberânî]
a) Bir kimse, malının hepsini çocuğunun birine verip diğerlerine vermese, câiz olur. Bu mal, çocuğun mülkü olur. Diğer çocukların, bundan birşey istemeye hakları olmaz. Fakat babası, sâlih çocukları arasında ayırım yaptığı için günâha girer. (Hindiyye)
b) Sâlih ve ilim tahsîlinde olan çocuklarına, diğerlerinden daha çok mal vermek câizdir. Salâhları eşit ise, eşit vermelidir! Çocukları fâsık olanın, mîrâs bırakmayıp, sâlihlere, hayrata vermesi efdâldir. Çünkü, günâha yardım etmemiş olur. (Fetâvâyı Bezzâziyye)
c) Fâsık çocuğa nafakadan fazla yardım yapmamalıdır!
7- Çocukları helâl lokma ile beslemelidir! Böyle yapılmazsa, haram gıdâların, yemeklerin te'sîri, çocuğun özüne işler çocukta uygunsuz işlerin meydana gelmesine sebep olur. Hadîs-i şerîfte, (Yiyip içtikleriniz helâl, temiz olsun! Çocuklarınız, bunlardan hâsıl olmaktadır) buyuruldu. (R.Nâsıhîn)
8- Çocuğa Kur'ân-ı kerîm öğretmeli, yedi yaşından i'tibâren de namaz kılmaya alıştırmalıdır! Çocuğa ilim öğretmelidir. Çünkü dünya ve âhirette kurtuluş ilimledir.
9- Çocuk âkıl bâlig olup evlendikten sonra hadîs-i şerîfte bildirildiği gibi böyle demelidir:
(Evlâdım, seni terbiye ettim. Okuttup evlendirdim. Dünyada bir felâkete, âhirette azâba uğramaktan Allahü teâlâya sığınırım. Aklını başına topla, buna göre çalış!) [İ. Hibban]
Babanın, çocuklarına ilim, edeb ve san'at öğretmesi farzdır. Önce, Kur'ân-ı kerîm okumasını öğretmelidir. Sonra îmânın ve islâmın şartlarını öğretmelidir. Yedi yaşından i'tibâren namaz kılmaya alıştırmalıdır! Dünya ve âhirette kurtuluş ilimledir. Çocuğu, din bilgilerini öğrendikten sonra, okula göndermeli, lise ve üniversite tahsîli yaptırmalıdır. Dinini öğrenmeden mektebe gönderilirse, artık bunlary öğrenecek vakit bulamaz. Din düşmanlarının tuzaklarına düşüp, onların yalanlarına aldanır. Dinsiz ve islâm ahlâkından mahrûm olarak yetişir. Dünya ve âhirette felâketlere sürüklenir. Millete zararlı olur. Kendine ve başkasına yapacağı kötülüklerin günâhları, ana-babasına da yazılır. Çocuğunu, din bilgilerini öğretmeden önce, kâfir ve hıristiyanların mekteplerine göndermenin büyük zararları, (İrşâd-ül-hiyâra) kitabında yazılıdır.
10- Ahnef bin Kays hazretleri buyurdu ki:
(Evlâd için zorluklara katlanmalıyız. Onların ayakları altında yumuşak yer, bağları üstünde gölge olmalıyız! Onlara sert davranmıyalım ki bizden uzaklaşmasınlar. Bizden usanıp ölümümüzü beklemesinler. Uygun isteklerini yerine getirmeliyiz! Öfkelenirlerse teskîne çalışmalıyız!)
11- Çocuklar arasında adâlete riâyet etmeli,ayrım yapmamalıdır. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Hediyede, ihsânda çocuklarınız arasında eşitliğe riâyet ediniz! Eğer onlardan birini tercih etseydim, kız evlâda öncülük tanırdım.) [Taberânî]
12- Fudayl bin İyâd hazretleri buyurdu ki:
(Şunları yapan mürüvvet ehlidir. Anasına, babasına iyilik eden, akrabâsını ziyâret eden, din kardeşine ikrâmda bulunan, çoluğu, çocuğu ve hizmetçisi ile iyi geçinen, dinini koruyan, malını iyi yerlerde harcıyan, dilini tutan, gözünü haramlardan koruyan, fuzûlî işlerden uzak duran ve Rabbine ibâdet eden kimse.)
13- Baba, yapmıyacağını zannettiği emri çocuğuna söylememelidir. Söyleyip de onu itâ'atsizliğe sürüklememelidir. Sâlih zatın birisi, oğlundan hiç bir şey istemezdi. Sebebi suâl edilince, (Bir şey istediğim zaman, oğlumun bana karşı gelmesinden korkarım. Bana karşı gelince Cehennem ateşine müstehak olur. Ben de çocuğumun ateşte yanmasına râzı olamam)buyurdu. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Şunlar, insanın saâdetinin alâmetidir: Sâliha hanım, itâ'at eden çocuklar, sâlih arkadaş.) [Hâkim]
14- Çocuğun akîkasını kesmelidir. Akîka, çocuk ni'metine karşılık, Allahü teâlâya şükür etmek niyyeti ile hayvan kesmektir. Hadîs-i şerîfte, (Akîka, erkek çocuk için iki, kız çocuğu için bir koyun kesmektir) buyuruldu. (Taberânî)
Çocuğa nafaka vermesi vâcib olan kimsenin, yedinci günü isim koyması ve bağını tıraş ettirip, saçının ağırlığı kadar, erkek için altın veya gümüş, kız için gümüş sadaka vermesi ve kendi malından, erkek için iki, kız için bir akîka hayvanı kesmesi müstehabdır.
15- Çocuğu doğuran kadının emzirmesi faydalıdır. Hadîs-i şerîfte, (Çocuğa, annesinin sütünden iyisi yoktur) buyuruldu. (Şir'a)
Annenin sütü yoksa çocuğu sâliha, soylu olan bir kadın emzirmelidir. Çünkü kadınların sütü, çocukta te'sîrini gösterir ve eserleri bir gün ortaya çıkar. Bugün modern tıb da yaptığı araştırmalarda, anne sütü yerini alacak bir gıdanın olmadığını bildirmektedir.
16- Çocuğun ağlamasından sıkılmamalıdır. Çünkü çocuğun ağlaması, zikir, tehlîl ve Allahü teâlâ için hamddir. Ana-babası için ise duâ ve istigfârdır. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Mü'minin çocuğu 4 ay lâ ilâhe illâllah, 4 ay Muhammedün Resûlullah, 4 ay da, Allahümmagfir lî ve livâlideyye [yâ rabbî, beni ve ana-babamı magfiret eyle] der.) [R.Nâsıhîn]
17- Çocuk konuşmaya başlayınca, en önce Lâ ilâhe illâllah kelimesini ona öğretmelidir. Bunu yedi defa ona telkîn etmelidir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Çocuklarınız konuşmaya başlayınca onlara Lâ ilâhe illallah'ı öğretin.) [İ.Sünnî]
Mü'minûn sûresinin 116. âyetini, Âyet-el-kürsî'yi ve Haşr sûresinin sonu olan Hüvallahüllezî'yi okuyup öğretmelidir. Böyle yapana, Allahü teâlâ, kıyâmette hesap sormaz. Çocuk sağını solundan ayırdığı zaman, ona iyi işler yaptırmalıdır. Yaptığı iyi işlerin sevâbı, onu yetiştiren, terbiye eden babasına da verilir, kötülükleri ise verilmez.
18- Çoluk çocuğu terbiye etmek için dövmek doğru değildir. Ancak yanlış bir iş yapınca, cezâlanabileceği hissini vermek lâzımdır. Peygamberimiz, ev halkının dövülmemesini emrettiği halde, terbiye edilmeleri için cezâlanacakları, dövülecekleri hissini taşımaları gerektiğini bildirmiştir. Bu husustaki hadîs-i şerîflerden biri şöyle:
(Ev halkınızı terbiye için bastonunuzu onların göreceği yere asın!) [Taberânî]
Çocuk, ana baba elinde bir emânettir. Çocukların temiz kalbleri kıymetli bir cevher olup, mum gibi, her şekli alabilir. Küçük iken, hiçbir şekle girmemiştir. Temiz bir toprak gibidir. Temiz toprağa hangi tohum ekilirse, onun mahsûlü alınır. Bunun gibi çocuk da neye meylettirilirse, oraya yönelir. Eğer hayrı âdet eder, öğrenirse hayır üzerine büyür. Çocuklara îmân, Kur'ân ve Allahü teâlânın emirleri öğretilir ve yapmaya alıştırılırsa, din ve dünya saâdetine ererler. Bu saâdete ana-baba ve hocaları da ortak olur. Eğer bunlar öğretilmez ve alıştırılmaz ise, bedbaht olurlar. Yapacakları her fenâlığın günâhı, ana-baba ve hocalarına da verilir. Her müslüman, emri altInda bulunanlardan mes'ûldür. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Hepiniz, bir sürünün çobanı gibisiniz. Çoban, sürüsünü koruduğu gibi, siz de evinizde ve emriniz altında olanları Cehennemden korumalısınız! Onlara müslümanlığı öğretmezseniz, mes'ûl olursunuz.) [Müslim]
(Çocuklarına Kur'ân-ı kerîm öğretenlere veya Kur'ân-ı kerîm hocasına gönderenlere, öğretilen Kur'ân'ın her harfi için, on kere Kâ'be-i mu'azzama ziyâreti sevâbı verilir ve kıyâmette, başına devlet tâcı konur. Bütün insanlar görüp imrenir.) [S.Ebediyye]
(Çok müslüman evlâdı, babaları yüzünden Veyl ismindeki Cehenneme gidecektir. Çünkü bunların babaları, yalnız para kazanmak ve keyf sürmek hırsına düşüp ve yalnız dünya işleri arkasında koşup, evlâdlarına müslümanlığı ve Kur'ân-ı kerîmi öğretmediler. Ben böyle babalardan uzağım. Onlar da benden uzaktır. Çocuklarına dînlerini öğretmiyenler Cehenneme gidecektir.) [S.Ebediyye]
Kendinin yapması harâm olan şeyi çocuğa yaptıran kimse, harâm işlemiş olur. Çocuklarına içki içiren, kumara alıştıran, müstehcen neşriyatı okumasına sebep olan, yalancılık, hırsızlık gibi kötü huylara alıştıran, kıbleye karşı ayak uzatmasına sebep olan kimse, günâh işlemiş olur.
Dînimizin temeli, îmânı, farzları ve harâmları öğrenmek ve öğretmektir. Allahü teâlâ, Peygamberleri bunun için göndermiştir. Gençlere bunlar öğretilmediği zaman, İslâmiyet yıkılır, yok olur. Allahü teâlâ, müslümanlara (Emr-i ma'rûf) yapmayı emrediyor. Ya'nî, benim emirlerimi, bildiriniz, öğretiniz buyuruyor. (Nehy-i münker) yapmayı da emrederek, yasak ettiğini bildirdiği harâmların yapılmasına râzı olmamamızı istiyor. Kur'ân-ı kerîmde buyuruluyor ki:
(Kendinizi ve âile efrâdınızı Cehennem ateşinden koruyun!) [Tahrim 6]
Kur'ân-ı kerîmde, nefslerimizi ve aile efradımızı, yakıtı insan ve taş olan Cehennem ateşinden korumamız emredilmektedir. Elli-yüz senelik kısa bir hayat için evlâdımızı dünya felâketlerinden korumaya çalıştığımız gibi, ebedî felâkete düçâr olmaması için âhıretini de korumamız lâzımdır. Bir babanın, evlâdını Cehennem ateşinden koruması, dünya ateşinden korumasından daha mühimdir. Cehennem ateşinden korumak da, îmânı ve farzları ve harâmları öğretmekle ve ibâdete alıştırmakla ve kötü arkadaşlardan ve zararlı neşriyattan korumakla olur. Bütün fenâlıkların bağı, kötü arkadaştır. Kötü arkadaşları, onun, küstah, yalancı, hırsız, saygısız ve korkusuz olmasına sebep olabilir. Senelerce de bu kötü huylardan kurtulamaz.
Ne zaman çocukta iyi bir hareket görülürse, onu takdir etmeli, mükâfatlandırmalıdır! İnsanların yanında ba'zan onu övmelidir. (Amcası benim çocuğum böyle yaptı) diyerek iyiye teşvik etmelidir. Bir kabahat işler veya kötü bir söz söylerse birkaç defa görmezlikten gelmeli, (onu yapma) dememeli, azarlamamalıdır. Sık sık azarlanan çocuk, cesâretlenir, gizli yaptıklarını açıktan yapmaya başlar. Yaptığı kötü işlerin zararı, kendisine tatlı dil ile anlatılmalı, ikâz edilmelidir! Yapılan iş, dîne aykırı ise işin zararı, fenâlığı ve neticesi anlatılarak, o kötü işe mâni olmalıdır. Baba, baba olduğunu, büyük olduğunu hissettirmelidir! Anne, çocuğu babası ile korkutmalıdır!
Her gün bir müddet oynamasına izin vermelidir ki, çocuk sıkılmasın. Sıkılmak ve üzülmekten kötü huy hâsıl olur ve kalbi körleşir. Hiç kimseden para istemesine müsaade etmemeli, fazla konuşmamasını, büyüklere saygıyı öğretmelidir. İyi insanların güzel hâllerini anlatıp, onlar gibi olmaya, kötü insanların kötülüklerini anlatıp, onlar gibi olmamaya dikkat etmesi öğretilmelidir.
Çocuğa her istediğini almak ve lüks içinde yaşatmak uygun değildir. Büyüyünce de her istedişini ele geçirmeye çalışır; fakat bunda muvaffak olamayınca sukutu hayâle uşrar, isyânkâr olur. Kendimiz helâl yediğimiz gibi çocuklarımıza da helâl yedirmeliyiz. Harâmla beslenen çocuğun bedeni, necasetle yoğrulmuş çamur gibi olur. Böyle çocuklar da pisliğe, kötülüğe meylederler.
Çocuğa, israf etmemesini, kanaatkâr olmasını öğetmelidir. Ba'zan da yavan ekmek yemeğe alıştırmalıdır. Çocuğun kötü yerlere gitmesine mâni olmalıdır. Çocuk kötülerin yanında ahlâksız, yalancı, hırsız ve hayâsız olur.
Baba, ne devamlı asık suratlı durmalı, ne de çocukla fazla yüz göz olmalı, konuşmasının heybetini korumalıdır. Çocuğa babasının malı ile, rütbesi ile övünmemesi tenbih edilmelidir! Tevâzu sâhibi ve kibar olması öğretilmelidir! Başkalarından birşey almanın zillet olduğu, veren elin alan elden üstünlüğü bildirilmelidir! Cimriliğin çirkinliği öğretilmelidir! Başkalarının yanında edebli oturması, ayak ayak üstüne atmaması, lâubâli hareketlerden uzak durması telkin edilmelidir!
Fazla konuşmaktan çocuğu men etmelidir! Fazla konuşmanın hayâsızlığa yol açtığı, çenesi düşüklüğün kötülüğü belirtilmelidir! Çocuk nasıl olsa konuşmasını öğrenecektir. Maksat, ona icâb edince susmasını ve büyüklerin sözünü dinlemesini öğretmektir.
Doğru da olsa, çokça yemin etmesine izin vermemelidir! Vara yoğa yemin, kötü bir alışkanlıktır. Büyüklere hürmetin, yerini onlara vermenin ve herkesle iyi geçinmenin önemi anlatılmalıdırı.
Çocuğu daha küçükken namaza alıştırmalıdır. Büyüyünce namaz kılması zor gelebilir. Başkasının malını çalmayı, harâm yemeyi, yalan söylemeyi gözünde çirkin gösterecek şekilde anlatmalıdır! Böyle yetiştirip bülûğa erince, bu edeblerin sırlarını, inceliklerini ona söylemelidir. Her işi âdet olarak yapmaması, niyetle, şuurla yapmasının lüzûmu anlatılmalıdır. Meselâ, yemekten maksat, kulun Rabbine ibâdet etmesi, insanlara, vatanına, milletine faydalı hizmetlerde bulunması, insanların saâdeti için çalışması olduğu öğretilmelidir. Dünyadan maksadın, âhıret için azık toplamak olduğu, zîrâ dünyanın kimseye kalmadığı, ölümün çabuk ve ansızın gelebileceği anlatılmalı, (ne mutlu o kimseye ki, dünyada iken âhıret azığı elde eder, Cennete ve Allahü teâlâya kavuşur) demelidir. Küçük yaşında böyle terbiye edilirse, taş üzerine yazılan yazı gibi olur ve kolay kolay silinmez. Peygamber Efendimiz buyurdu ki:
(Bütün çocuklar, müslümanlığa elverişli olarak dünyaya gelir. Daha sonra bunları, ana-babaları hıristiyan, yahûdî ve dinsiz yapar.) [Taberânî]
Hadîs-i şerîfte müslümanlığın yerleştirilmesinde ve yok edilmesinde en mühim işin, çocuklukta ve gençlikte olduğu bildirilmektedir. O hâlde, her müslümanın birinci vazîfesi, evlâdına İslâmiyeti ve Kur'ân-ı kerîmi öğretmektir. Evlâd ni'metinin kıymeti bilinmezse, elden gider. Bunun için (Pedagoji), ya'nî çocuk terbiyesi, dînimizde çok kıymetli bir ilimdir.
İslâm dînine karşı olanlar, bu mühim noktayı anladıkları içindir ki, (Gençliğin ele alınması birinci hedefimizdir. Çocukları dinsiz olarak yetiştirmeliyiz) diyorlar. İslâmiyeti yok etmek ve Allahü teâlânın emirlerinin öğretilmesini ve yaptırılmasını engellemek için, (Gençlerin kafalarını yormamalıdır. Din bilgilerini büyüyünce kendileri öğrenirler) diyorlar.
Bugün, bütün hıristiyan ülkelerinde, bir çocuk dünyaya gelince, buna bozuk dinlerinin icâblarını yapıyorlar. Her yaştaki insanlara, hıristiyanlığı titizlikle ağılıyorlar. Müslümanların îmânlarını, dinlerini çalmak ve yok etmek ve onları da, hıristiyan yapmak için, İslâm ülkelerine paket paket kitap, broşür ve kaset gönderiyorlar. O hâlde, müslümanlar din câhillerinin hîlelerine, yalanlarına aldanmamalı, çocuklarımıza sahip olmalıyız. Onlara sahip olmak da, dînimizin emirlerine uygun olarak yetiştirmekle olur. Ahlâkı değiştirmek mümkün olduğu için Peygamber efendimiz, (Ahlâkınızı güzelleştirin) buyurmuştur. Zaten din, güzel ahlâk demektir. Şu hâlde dînin emrine uyup yasak ettiğinden kaçan, huyunu değiştirip güzel ahlâklı olur. Güzel ahlâklı olan da iki cihânda rahat olur.
En vahşî hayvan bile terbiye ile ehlileştiriliyor. Hiçbir zaman elma çekirdeğinden portakal olmaz. Fakat elma fidanını büyüterek, lüzûmlu ağı ve kültürel tedbirlerle kaliteli elma veren bir ağaç olarak yetiştirmek mümkündür. Bunun gibi insan tabiatında bulunan ba'zı arzûlar yok edilemez, fakat terbiye edilebilir. Terbiyede dayak atılmaz.
a) Çocuğu dövmek ahlâkının bozulmasına, hırçınlaşmasına sebep olur.
b) Dayakla büyüyen çocuk esnek olmaz, katı olur.
c) Dövülmek, çocukta ana-babaya karşı kızgınlığa yol açar. Çocuk kendi yaptığanın kötü bir şey olduğunu düşünmez, kendini suçlu görmez, kendini döveni suçlar.
d) Dövülen çocuk, kızdığı zaman, o da şiddete başvurur, bir başkasını döver. Böylece dayak vicdanlı olmaya değil, saldırganlığa sebep olur. Çocuğun hareketli olmasına üzülmemelidir! Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Çocuğun, hareketli olması, büyüyünce aklının çok olacağını gösterir.) [Hakîm]
e) Sözden anlayacak yaştaki çocuğa dayak atılmaz. Sözden anlamayan çocuğuna hafifçe vurmak yeter. Başa, yüze tokat atmak, sopa ile dövmek çok zararlıdır. Bu ancak işkenceciye yaraşır.
Bir şeyi, zıddı kırar. Kötü huyları, iyi huylar yok eder. Bu bakımdan kendini zorla da olsa, iyi işler yapmaya alıştırmalı, onları âdet hâline getirmelidir! Çocuk, ahlâkı iyi olan insanlarla arkadaşlık ettirilirse, güzel huylar kendiliğinden onun tabiatı olur. Çocuklar böyle yetiştirilirse, dünya ve âhıret saâdeti elde edilir.
19- Çocuk yedi yaşına gelince, ona namaz kılmasını emretmelidir. Peygamber efendimiz, (Çocuklarınız yedi yaşına gelince, onlara namaz kılmalarını emredin, on yaşına gelince, kılmazsa, zorlıyarak kıldırın) buyurdu. (İ.Sünnî)
20- Çocuklar on yaşına gelince, yataklarını ayırmalıdır! Erkek ve kız çocukların odalarını ayırmalıdır. 21- Sünnet ettirmek mühim sünnettir. İslâmiyyetin şi'ârıdır, alâmetidir. Çocuk, âkıl bâlig olmadan önce her yaşta sünnet edilebilir. 7-12 arası daha uygun olabilir. Sünnet ederken, topluca yüksek sesle bayram tekbîri söylenir.
22- Çocuğu cömertliğe alıştırmalı, mal ve mülk sevgisini gözünden düşürmelidir. Çünkü para ve mal sevgisinin zararı, zehirden çoktur. Çünkü bütün kötülüklerin menşei, kaynağı; parayı, dünyayı sevmektir.
23- Çocuğa önce yemek yemenin edeblerini öğretmelidir. Yemek yemekten maksat, bedenin sıhhatini korumaktır, lezzet almak değildir demelidir.
24- Kapalı ve gizli işlerden onu men etmeli ki, kabahate karşı cesâreti kırılsın. Gündüz ve gece çok uyutmamalı, yumuşak elbiselere alıştırmamalı, yaya yürümesini de öğrenmeli, oturma, kalkma ve konuşmanın edeblerini anlatmalı, kadınlar gibi süslenmemesini, babasıyla ve dünya malı ile arkadaşlarına övünmekten menetmeli, yalan söylemekten sıkı men etmeli, doğru veya yalan yere yemîn etmemesini tembih etmelidir.
25- Çocuğun neye kabiliyeti olduğunu sezmeli, kabiliyetinin hangi ilim ve san'ata daha yatkın olduğunu anlayıp, o tahsîl ve san'ata vermelidir! Hadîs-i şerîfte; (Herkese dünyalıktan nasibi neyse, o şeyler ona kolaylaştırılır) buyuruldu. (Hâkim)
Çocuk ilim öğrenmeye yatkın ise, önce ilim tahsîli için gerekli terbiye verilmelidir. San'at sahibi olacaksa, dînî vecîbeleri öğrenip yaptıktan sonra, o san'atla meşgûl etmelidir. Burada en iyisi, çocuğun tabiatine, ya'nî kabiliyetine bakmalı, durumunu incelemeli, neye istidâdı olduğunu sezmeli, kabiliyetinin hangi ilim ve san'ata daha yatkın olduğunu anlayıp, o tahsîl ve san'ata vermelidir.
26- Kötülüğe sebep olacak alışkanlıkları veren oyunlardan sakındırmalıdır!
27- Dinimizde, kadının ve kız çocuklarının fazîleti büyüktür. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Kızlarınızı altın ve gümüş ile süsleyin! Elbiseleri güzel olsun! İ'tibâr kazanmaları için en güzel hediyelerle ihsânda bulunun!) [Hâkim]
(Kız çocuğunu güzelce terbiye edip, Allahü teâlânın verdiği ni'metlerle bolluk içinde yedirir giydirirse, o kız çocuğu onun için bir bereket olur, Cehennemden kurtulup kolayca Cennete girmesine vesîle olur.) [Taberânî]
(İki kız evlâdına güzel muâmele eden, mutlaka Cennete girer.) [ibni Mâce]
(İki kızı veya iki kız kardeşi olup da, mâişetlerini güzelce sağlayanla Cennette beraber oluruz.) [Tirmizî]
(Çarşıdan aldığı şeyleri, erkek çocuklardan önce kız çocuklarına verene Allah, rahmetle nazar eder. Allah, rahmetle nazar ettiğine de azâb etmez.) [Harâitî]
(Çarşıdan turfanda meyva alıp evine getiren, sadaka sevâbı alır. Getirdiği meyvayı, erkek çocuklarından önce kız çocuklarına versin! Kadınları, kızları sevindiren, Allah korkusundan ağlayanlar gibi sevâb kazanır. Allah korkusundan ağlıyanın bedeni de Cehenneme harâm olur.) [İbni Adîn]
(Üç kızına, ihtiyâçtan kurtulana kadar iyi bakan, yedirip giydiren, elbette Cenneti kazanır.) [Ebû Dâvüd]
(Üç kız veya kız kardeşinin geçim veya başka sıkıntılarına katlananı, Allahü teâlâ Cennete koyar.) Eshâb-ı kirâmdan biri, (iki tane olursa da aynı mıdır?) diye suâl edince, Peygamber efendimiz (Evet, iki tane olursa da aınıdır) buyurdu. Başka birisi, (Ya bir tane olursa?) diye suâl etti. Cevabında buyurdu ki: (Bir tane de olsa gene aınıdır.) [Hâkim, Harâitî]
Görüldüğü gibi, kız ve kadınlara değer vermiyenler, müslümanlığı bilmiyen kimselerdir. Müslüman, dinini iyi öğrenip kadına lâyık olduğu değeri vermelidir!
28- Çocuk sevgisi. Büyük-küçük çocuklarımıza sevgi ve şefkat göstermek, sevip öpmek sünnettir. Resûlullah efendimiz, evine gelen küçük çocukları sevip başlarını okşar, evin içinde oynamalarına da izin verirdi. Enes bin Mâlik hazretleri anlatır:
Resûlullah, çocuklara karşı da insanların en şefkatlisi idi. Oğlu İbrâhim'in süt annesi, Medîne'nin bir kenarında otururdu. Kadının kocası demirci idi. Resûlullahla bu eve sık sık giderdik. Varınca demircinin dumanla dolmuş evine girer, çocuğu kucaklar, öper ve bir müddet sonra dönerdi. Bir torunu ve kendi oğlu İbrâhim ölünce de ağlamış, (Şefkatimden ağlıyorum. Allah ancak merhametli olana rahmet eder) buyurmuştur. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Çocuklarınızı çok öpün, her öpüşte Cennetteki dereceniz yükselir.) [Buhârî]
Çocuk kokusu Cennet kokusudur.) [Taberânî]
(Çocuk dünyada nûr, âhırette sürurdur.) [Şir'a]
(Çocukları sevip okşayın, onlar gönül meyvesi, göz nûrudur.) [Ebû Ya'lâ]
(Çocuklarımız ciğerparelerimizdir.) [B.Arifîn]
(Çocuk sevgisi, cehennem ateşine karşı perdedir. Çocuklara iyilik etmek, Sıratı geçmeye sebeptir. Onlarla beraber yiyip içmek, Cehennemden kurtuluştur.) [Şir'a]
(Cennetteki "Sevinç sarayı"na, ancak çocukları sevindirenler girer.) [İ.Adîy]
(Çocuğuna iyilik etmek için yardımcı olan babaya Allah rahmet etsin!) [İ Hibbân]
(Lâ ilâhe illâllah diyene kadar çocuğu terbiye eden, hesâba çekilmez.) [Taberânî]
(Çocuksuz bir evin bereketi olmaz.) [Ebûşşeyh]
Bir bedevî, (Yâ Resûlallah, siz çocukları sevip öpüyorsunuz. Biz hiç öpmeyiz) dediği zaman,ona, (Şefkat ve merhamet duygusu olmıyana ne diyeyim?) buyurdu. (Buhârî)
Hz.Ömer, birini bir göreve ta'yin eder. O zat, görev emrini almak üzere Hz. Ömer'in huzûruna gelir. Hz.Ömer'in çocuğunu öptüşünü görür. (Benim birkaç çocuğum var, ama hiç birini öpmem) der. Hz.Ömer'in şekli değişir (Senin küçüklere, şefkatin, merhametin yok. İnsanlara nasıl merhamet edersin? Verilen görevden seni azlediyorum) buyurarak vazife emrini imzalamaz.
Torun sevgisi, evlâd sevgisinden daha ileridir. Resûlullah efendimiz, namaz kıldırırken secdede, torunu Hz. Hasan, mübârek omzuna çıkıp oturdu. Resûlullah efendimiz, secdeyi uzatınca, sahabeden, "acaba vefât mı etti" diye düşünenler oldu. Namazdan sonra secdeyi niçin uzattığını soranlara buyurdu ki: (Secdede iken torunum omzuma çıktı. Gönlü oluncaya kadar indirmediğim için secde uzadı.) [Nesâî]
Bir zât, Resûl-i ekremin, Hz. Hasan'ı öperken görünce, (On oğlum var, hiçbirini öpmem) dedi. Resûlullah efendimiz, (Merhamet etmiyen, merhamete kavuşamaz) buyurdu. (Buhârî)
Resûlullah efendimiz, Hz. Hasan'ı bir dizine Hz. Hüseyn'i de öteki dizine oturtur, bağrına basar, sonra da (Yâ Rabbî, bunlara rahmetini ihsân et, bunlary seviyor, bunlara şefkat duyuyorum) derdi. (Buhârî)
Peygamber efendimiz, Hz. Hasan'ı öptükten sonra Eshâb-ı kirâma buyurdu ki:
(Çocuk çekingendir, hâli bilinmez, belki üzüntülüdür.) [B.Arifîn]
Kur'ân-ı kerîmde, malın, evlâdın, fitne ya'nî imtihân olduğu bildiriliyor. (Tegabün 15)
(Yâ Rabbî, düşmanlarıma çok mal, çok evlâd ver) hadîs-i şerîfi, mal ve evlâd hayırlı olmadığı takdirde belâ olacağın bildirmektedir.) (Berîka)
Mal, çocuk ve hanım, cihâd, namaz gibi ibâdetlerden alıkoyabilir. Dikkatli olmak lâzımdır. Peygamber efendimiz, (Âhır zamanda sizin en iyiniz, çoluk çocuğu olmıyandır) buyuruyor. En iyilerden olanlara müjdeler olsun! Bunun için bir İslâm âlimi, (Bu devirde çocuğu olmıyan şükür secdesi yapmalıdır) buyurmuştur.
 

Turab3

Well-known member
Kalb ile Olan Hakları

1- Acımak, merhamet etmek. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Merhamet etmeyene, merhamet edilmez, acımayana acınmaz.) [Müslim]
2- Sevmek. Her fırsatta ana-babanın ellerini öpmeli, sevdiğini hissettirmelidir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Annesinin ayağını öpen, Cennetin eşiğini öpmüş olur.) [Şir'a]
3- Sevinçlerine sevinmek. Bir şeye sevinince, (Ne iyi olmuş, hayırlı olsun) gibi sözlerle memnuniyetini bildirmelidir!
4- Üzüntülerine üzülmek, dertleri ile hemdert olmak. Bir şeye üzülmüşlerse, (Geçmiş olsun) diyerek ilgilendiğini, üzüldüğünü bildirmeye çalışmalıdır.
5- Çok söylemelerinden incinmemek. İncinse bile, kesinlikle incindiğini hissettirmemek.
6- Sitem ve cefâlarına kızmamak. Sözlerini hiç duymamış gibi hareket etmek.
7- Onlardan râzı olmak. Ne yapıp yapmalı, onların rızâlarını almaya çalışmalıdır. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Allahın rızâsı ana-babanın rızâsındadır.) [R.Nâsihîn]
8- İncitmekten çok korkmak. İsrâ sûresinin 23. âyet-i kerîmesinde ana-babaya iyi davranmak, onlara yumuşak ve tatlı söylemek emredilmektedir. Gaflete düşüp ana-babanın kalbini kırarsan, derhal rızâlarını almaya çalış, yalvar ve ne yaparsan yap, onların gönlünü al!
9- Nazlanmamak. Aksine onların nazına katlanmalıdır! Çünkü ana-baba küçükken bizim çok nazımızı çektiler. Nazlanma sırasının onlarda olduğunu unutmamalıdır.
10- Sıkıntı görse de, ölseler de kurtulsak diye düşünmemek, çok yaşamalarını arzû etmek. Onlar, bizden çok sıkıntı gördükleri hâlde, yaşamamızı istemişlerdi. Îcâbında kendileri aç durup bizi doyurmuşlardı.
 

Turab3

Well-known member
Mal, Para İle Olan Hakları

Kendi malından, parasından onlara harcamalıdır. Çünkü ana-babasına harcadığından, verdiğinden kendisine suâl olunmaz.
1- Kendinden önce, onlara elbise almak. Kendi yiyeceğinden iyisini onlara vermek.
2- Uzakta iseler ziyâretlerine gitmek. Ana-baba ve mahrem akrabâları ziyâret etmek vâcibdir. Hiç olmazsa, selâm göndererek, tatlı mektûp yazarak bu günâhlardan kurtulmalıdır. Ziyârette sıra, ana, baba, evlâd, dede, nine, kardeş, amca, hala, dayı ve teyze şeklindedir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Allaha ve Kıyâmet gününe inanan sıla-i rahm etsin!) [Buhârî]
3- Beraber yemek. Ayrı yemek onları üzer. Beraber yemek faydalıdır! Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Yemeği, toplu olarak yiyiniz; bereket topluluktadır.) [İbni Mâce]
4- Arzûlarını sormak, öğrenip yerine getirmek.
5- Evlerini temizlemek, boyamak, tamir etmek.
6- Para, mal vermek. İhtiyâçları olup da söyliyemiyebilirler. Bir kimse, (Yâ Resullah, babam elimdeki malımın bir kısmını almak istiyor) der. Peygamber efendimiz de, (Sen de, malın da babanındır) buyurdu. (İ.Mâce)
(Bir müslümana elbise giydiren, o elbiseden bir parça kaldığı müddetçe, Allahın hıfzı emânında olur.) [Hâkim]
Ana-babaya elbise vermek ise, daha sevabdır. Hem sıla-i rahm de yapılmış olur.
7- Malı, parayı onlara serbest etmek. Ne zaman isterseniz, malım, param size fedâ olsun demeli, bir kızgınlıkları varsa, bu yolla onları teskîn etmelidir. Ana-babaya harcanan paradan suâl olunmaz. Muhtâç olan ana-babaya yardım farzdır. Kur'ân-ı kerîmde buyuruluyor ki:
(Ana-babaya, akrabâya, yetimlere, yoksullara, yolculara infâk edin!) [Bekâra 215]
Kime infâk edeceğini soran zâta Resûlullah efendimiz, (Kendine, ana-babana, sonra hanımına ve çocuklarına, hizmetçine bundan sonrasını da artık sen bilirsin) buyurdu. (Nesâî)
Babası hasta olup, bakacak kimse bulunamazsa, kadın, kocasından izinsiz gidip hizmet eder. Zimmî baba da böyledir. Çocuk, zengin olan babasına bakmaya mecbûr değildir. (Bezzâziyye)
Zengin çocuğun, fakir olan ana-babasına nafaka vermesi farzdır. Fakir kimsenin, fakir babasına nafaka vermesi farz değildir. Fakir olan ana-babasını kendi evine alıp, birlikte otururlar. (Fetâvâ-i Hayriyye)
Ana-babadan birine iyilik edince öteki incinirse, babaya hürmet ve itâ'at etmeli, anaya hizmet, yardım ve ihsân etmelidir.
8- Ara sıra güzel yemek yapıp, da'vet etmek. Gönülleri ister de, belki söyliyemezler.
9- Dostlarını, dost bilip da'vet ederek gönüllerini almak. Düşmanlarından da uzak durmaya çalışmak.
10- Hastalandıkları zaman, tedâvileri ile meşgûl olmak, ilâç almak. Bir bakıcı, bir hizmetçi tutmak yerine, bizzat kendisi hizmet etmeye çalışmalıdır.
 

Turab3

Well-known member
Vefâtlarından Sonraki 40 Hak

1- Definlerinde erken davranmak.
2- Sünnet üzere yıkamak. Bu işi bilen iyi kimselere yıkatmalıdır.
3- Sünnet üzere kefenlemek.
4- Câiz olmıyan kefen yapmamak.
5- Sünnet olan sayıya dikkat etmek. Erkeklere 3 parçadan fazla yapmamak.
6- Kefende isrâf etmemek.
7- Helâl parasından kefen almak.
8- Cenâze namazını biliyorsa kendisi kıldırmak. Bid'at ehli kimselere kıldırmamak.
9- Onlara hep duâ etmek. Hadîs-i şerîfte (Ana-babasına duâ etmiyenin rızkı kesilir) buyuruldu. (Şir'a)
10- Toprağa kendisi koymak.
11- Mezârı kazan ve çalışanları memnûn etmek.
12- İyi ve sâlih kimselerin arasına defnetmek.
13- Kötülerin arasına gömmemek. Çünkü kötü komşudan onlara sıkıntı gelir. Hadîs-i şerîfte buyuruluyor ki:
(Ölülerinizi sâlih insanların arasına defnediniz! Çünkü hayattaki bir kimse kötü komşudan rahatsız olduğu gibi, ölü de, kötü komşudan rahatsız olur.) [Hâkim]
14- Kabrin üzerini balık sırtı gibi yapmak.
15- Kerpiç kullanmak.
16- Pişmiş tuğla kullanmamak. Çivi, tuğla gibi fırınlanmış şeyleri kabrin içinde kullanmak mekrûhtur. Kabrin üstünü, dışardan tuğla ve mermerle örtmek câizdir.
17- Toprağı başında sadaka vermek.
18- Kabir başında duâ etmek. [Sadakayı ve duâyı geciktirmemek. 40. ve 52. gece gibi bid'at olan işlerden uzak durmak.]
19- Borçlarını ödemek. Borcu ödenmiyen kimse, kabirde eli ve dili bağlı olur, konuşamaz. Hadîs-i şerîfte buyuruluyor ki:
(Ölülerinizin borçlarını ödemede acele ediniz!) [İbni Mâce]
20- Telkîni kendi vermek. Hadîs-i şerîfte buyuruluyor ki:
(Ölü, toprakla örtülünce, biriniz kabrin başında telkin versin! Çünkü o vefât eden kimse, "Bizi irşâd et de Allah da sana rahmet etsin" der. Fakat siz bunu duyamazsınız. Telkin veren, "Dünyadan çıkarken, Allahın birliğini, Muhammed aleyhisselâmın O'nun kulu ve Resûlü olduğunu, Allahı Rab, İslâmiyeti din, Kur'ân-ı İmâm kabûl ettiğini hatırla!" desin!) [Deylemî]
21- İskâtını hemen yapmak. Ölünün namaz ve oruç borcu için, başkası onun yerine namaz kılamaz ve oruç tutamaz. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Başkası yerine oruç tutulmaz ve namaz kılınmaz. Fakat onun orucu ve namazı için fakir doyurulur.) [Nesâî]
22- Mezâr taşına câiz olmıyan ifâdeler yazdırmamak. Meselâ Fâtiha veya Besmele veya âyet yazmak câiz değildir. Yazılması câiz olanı da Latin harfleriyle de yazmamalıdır! Başkaları uzun yıllardan beri yazıyorsa da, câiz değildir.
23- Vasıyetlerini yerine getirmek. Dine uygun değilse yerine getirilmez. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Ölülerinizin vasıyetlerini yerine getiriniz!) [İbni Mâce]
24- Namazlardan sonra duâ edip, sevâblarını onların rûhlarına göndermek. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Ana-babasına âsî olan, vefâtlarından sonra, onlar için duâ etse, Allahü teâlâ, onu, ana-babasına itâ'at edenlerden yazar.) [Y.Ebiddünya]
25- Sevâbı onlara olmak üzere oruç tutmak.
Bir kimsenin, namaz, oruç ve sadaka gibi yaptığı bütün ibâdetlerin sevabını başkasına hediye etmesi câizdir. (Hidâye)
Nâfile sadaka veren kimsenin, sevâbının bütün mü'minlere verilmesi için niyyet etmesi çok iyi olur. Kendi sevâbından hiç azalmadan, bütün mü'minlere de sevâbı erişir. (Tatârhaniyye)
Farz ve nâfile ibâdetlerin sevâbı, ölülere ve dirilere hediye edilebilir. İbâdeti yaparken, sevâbını başkasına bağışlamaya niyet etmek câiz olduğu gibi, ibâdeti kendi için yapıp, sonra sevâbını başkasına hediye etmek de câizdir. Sevâb, hediye edilenlere taksîm edilmeksizin, herbirine bütünü kadar erişir. Her çeşit ibâdetin sevâbı Resûlullahın mübârek ruhuna da gönderilebilir. (Redd-ül muhtâr)
Ölünün namaz ve oruç borcu için, başkası onun yerine namaz kılamaz ve oruç tutamaz. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Bir kimse, başkası yerine oruç tutamaz ve namaz kılamaz. Fakat onun orucu ve namazı için fakiri doyurur.) [Nesâî]
Bir kimse, "Ya Resûlallah, anam-babam öldükten sonra onlara yapacağım bir iyilik var mıdır?" dedi. Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Evet, onlar için duâ ve istigfâr etmek, borçlarını ödemek, dostlarına ikrâm etmek, onların yakınlarını ziyâret etmek sûretiyle onlara ikrâmda bulunulur.) [Hâkim]
Ölmüş ana-babası için duâ eden, iyilikte, hayır ve hasenâtta bulunan kimse, onların haklarını ödemiş olur. Ana-babanın kabir toprağını öpmek câizdir. Bir kimse, Resûlullaha, Cennet kapısının eşiğini öpmeye yemîn ettim, ne yapayım dedikte, (Ananın ayağını öp) buyurdu. Anam babam yok deyince, (Kabirlerini öp! Kabirlerini bilmiyorsan, iki çizgi çizip onların kabri olarak niyyet ederek, bu çizgileri öp! Yemînini yerine getirmiş olursun) buyurdu. (Kifâye)
Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Bir kimse, ana-babasına âsî olsa, onlar öldükten sonra, onlar için hayır duâda bulunsa, Allahü teâlâ, o kimseyi, ana-babasına itâ'at eden iyilerden yazar.) [İ.Ebiddünya]
(Bir kimsenin âile efradından birisi ölse, sadaka verip sevâbını ona bağışlasalar, Cebrâil aleyhisselâm o sevâbı, nûrdan tabak içinde ona getirip, mezarının yanında durur. "Ey mezârdaki kişi, bu, sana ehlinin, dostlarının, akrabânın gönderdiği hediyedir, al bunu" der. Ölü, bu hediyeye çok sevinir, neş'elenir. Hediye gönderilmeyen komşuları ise, mahzûn olur, üzülürler.) [Taberânî]
Ölen kimse, ister yakınınız olsun, isterse yabancı olsun, onlar için Kur'ân-ı kerîm okuyarak, sadaka vererek ve duâ ederek yardımlarına koşmalıdır. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Ölünün mezârdaki hâli, imdâd diye bağıran, denize düşmüş kimseye benzer. Boğulmak üzere olan kimse, kendisini kurtaracak birini beklediği gibi, ölü de, babasından, anasından, kardeşinden, arkadaşından gelecek bir duâyı gözler. Kendisine bir duâ gelince, dünyanın hepsinin kendine verilmesinden daha çok sevinir. Allahü teâlâ, yaşıyanların duâları sebebi ile, ölülere dağlar gibi çok rahmet verir. Dirilerin de ölülere hediyesi, onlar için duâ ve istigfâr etmektir.) [Deylemî]
(Bir kimse, kendisi veya başkası için, yetmiş bin kelime-i tevhid okursa, günahları affolur.) [M.Mazhariyye]
[Ölü için istigfâr etmek, onun için Kur'ân-ı kerîm okumak, sadaka vermek ve diğer hayır hasenâtta bulunmaktır.]
26- Sevâbı onlara olmak üzere hac etmek. Âlimlerin çoğuna göre ana-baba için hac câizdir. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Ölmüş ana-babası adına hac edene, hem kendi, hem de ana-babası için hac yapmış sevâbı verilir. Ana-babasının rûhuna müjde verilir.) [D.Kutnî]
(Ana-babası için hac yapan veya onların borçlarını ödiyen, kıyâmet günü ebrâr ile haşrolur.) [Dârekutnî]
27- Sevâbı onlara olmak üzere sadaka vermek. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
(Sadaka veren, sevâbını neden müslüman olan ana-babasının rûhuna hediye etmez ki? Hediye etse, verdiği sadakanın sevâbı, onların rûhuna gideceği gibi, sevâbından hiçbir şey eksilmeden kendisine de yazılır.) [Taberânî]
28- Kabirlerini ziyâret edip Kur'ân-ı kerîm okumalıdır. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Ana-babasının veya birinin kabrini ihlâsla ve mağfiret umarak ziyâret eden, kabûl olmu? bir hac sevâbı alır ve bunu âdet edinenin kabrini de melekler ziyâret eder.) [Hakîm]
29- Kabirlerini Cum'a günleri ziyâret etmek. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Ana-babasının veya ikisinden birinin kabrini, her Cum'a günü ziyâret edenin günahları affolur. Haklarını ödemiş olur.) [Tirmizî]
Başka bir hadîs-i şerîfte ise, ziyâret esnasında Yâsin-i şerîf okuyanın günahlarının affolacağı bildirilmiştir. (İbni Adiy)
30- Ziyârette duâ ve Kur'ân-ı kerîm okumakla meşgûl olmak, uygunsuz söz söylememek.
31- Sağlıklarında incinmiş iseler, çocuk sâlih olunca râzı olurlar. Onların öğrettikleri iyi şeylerle amel ettiği müddetçe, sevâbı onlara da ulaşır.
32- Onlardan kötü bir yol edinmiş ise, her yaptığından onlara da günâh ve azâb gider. Bunun için, onlardan veya onların vâsıtası ile öğrendiği kötü şeyleri terk etmeli, kendi kötü amelleri ile, onlara kabirde azâb ettirmemelidir.
33- Ana-babaya sövmemek. Hadîs-i şerîfte, (Ana-babaya sövmek büyük günâhır) buyuruldu. (Buhârî) Ya'nî birinin ana-babasına söversen, o da senin ana-babana sövebilir. Onun için kimsenin ana-babasına sövmemeli, hiç kimseye kötülük etmemelidir!
34- Yakınlarına iyi davranmak. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Ölmüş ana-baba için duâ ve istigfâr etmek, borçlarını ödemek, dostlarına ikrâm etmek, onların yakınlarını ziyâret etmek, iyi davranmak sûretiyle onlara ikrâmda bulunun.) [Hâkim]
35- Dostlarını ziyâret etmek. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:
(Babası öldükten sonra, onun dostlarını ziyâret etmek, iyiliklerin en iyisidir.) [Müslim]
(Kim, babasını kabrinde ziyâret etmek isterse, onun kendisinden sonraya kalan arkadaşlarını ziyâret etsin.) [İbni Hibbân]
(Babasını, kabrinde ziyâret etmek istiyen, babasından sonra onun ahbablarını ziyâret etsin. Ana-babasına iyilik etmemiş olan, onlar için sadaka versin, böylece ana-babasına iyilik edenlerden olsun!) [R.Nâsıhîn]
(Babasının arkadaşını ve onun oğlunu arayıp soran, babasına iyilik etmiş olur.) [R. Nâsıhîn]
Âlimler, "evlâda hizmet, babasına hizmet demektir" buyurmuşlardır. Evlâda hizmet babayı sevindirdiği gibi, evlâda düşmanlık da babayı üzer. Diğer yakınlarının durumu da böyledir. Babanın arkadaşına veya arkadaşının oğluna iyilik edince, baba memnun olmuş olur.
36- Dostları ile görüşmek. Hadîs-i şerîfte (İyiliklerin en mükemmeli, baba dostunu görüp gözetmektir) buyuruldu. (Müslim)
37- Fıtır bayramında, sevâbı onlara olmak üzere sadaka-i fıtır vermek.
38- Kurban bayramında sevâbı onlara olmak üzere kurban kesmek.
39- Ana-babanın sevdiği yemeği yapıp, fakirlere verip rûhlarını şâd etmek.
40- Kötülüklerini söylememek. Hadîs-i şerîfte (Ölülerinizi hayırla anın, iyiliklerini söyleyin, kötülüklerini açıklamayın) buyuruldu. (Tirmizî)
Alıntıdır..
 
Üst