"Artık tarikat zamanı değildir. İmanı kurtarma zamanı mıdır.?

hüdai

Member
Bir cemaat: "Artık tarikat zamanı değildir. İmanı kurtarma zamanıdır." diyerek tarikat ve tasavvufa karşı çıkıyor. Neler söylersiniz?
- Bu sözün söylendiği zamanki dünya şartları son derece önemlidir. Bu söz XX. yüzyılın ilk yarısında söylenmiştir. Bilindiği gibi, XIX. yüzyıl ve XX. yüzyılın ilk yarısı pozitivist ve materyalist düşüncenin egemen olduğu yıllardır. Pozitivizm ve materyalizm bu yüzyılın insanlarına, insanlığın ulaştığı son nokta olarak takdim edilmiş, din ve metafizik düşünce adeta öcü olarak gösterilmiştir. Doğu Avrupa ülkelerinde komünizm Batı Avrupa ülkelerinde materyalizm, insanlığı ateizme sürüklemiş ve insanoğlu Allah'ın evinden kaçmıştır.
Bizim ülkemiz de XIX. yüzyıldan itibaren bu rüzgarların etkisi altında kalarak ateizmin eşiğine kadar gelmiştir. Din, devlet eliyle toplum hayatının dışına itilmiş, dine ve dindarlara adeta ölümünü bekleyen vebalı hasta gözüyle bakılmıştır. İnananların böylesine horlandığı bir ortamda elbette yapılacak tek şey insanların imanlarını kurtarmaktır. Tekke ve tarikatların bile kapatılıp hizmetten men'edildiği bir ortamda insanlara götürülebilecek en önemli din hizmeti, imandır. Böyle zamanda en kutsal dava, imanı kurtarma davasıdır. Aslında o devrin eli kalem tutan ,sufî müelliflerinin yaptığı da o istikamettedir. Nitekim İsmail Fennî Ertuğrul gibi sûfî bir müellif Maddiyyûn Mezhebinin İzmihlali, Hakikat Nurları ve Küçük Kitapta Büyük Mevzular adlı eserleriyle; Filibeli Ahmed Hilmi, Maddiyyûn Meslekinin Dalaleti adlı eseriyle buna çalışmıştır.
Tasavvuf, İslamî hayatın zirve noktasıdır. İmanın ihsan kıvamında yaşanmasıdır. İmanın tehlikede olduğu bir dönemde böyle bir sözü, özellikle genç ve entellektüeller için son derece makul görmek gerekir. O günün öncelikli konusu iman idi. Ama bugün bütün dünyada yeniden dine ve İslam'a dönüşün hızlandığı bir dönemde tasavvuf ve tarikatların önemini görmezden gelip karşı çıkmak yanlış olur. Bu görüşün sahipleri tasavvufa karşı değillerdi. Yaşadıkları dönemin öncelikli konusunun tasavvuf olmadığı inancındaydılar. Onlar bugün yaşasaydı, gelişen şartlar çerçevesinde tasavvuf öncelikli hizmetlere ağırlık vereceğini sanıyorum. Nitekim bugün geniş bir kitleyi yönlendiren saygın bir hocaefendinin yazılarında tasavvuf öncelikli konulara ağırlık verdiği görülmekte, çevresindeki gençlere de tasavvuf öncelikli tavsiyelerde bulunduğu duyulmaktadır. Bu bakımdan bu sözü söylendiği devir için doğru ve geçerli görmekle birlikte, bugün için geçerli olmadığını düşünüyorum.
alıntı
 

Eclairs

Active member
Bu bakımdan bu sözü söylendiği devir için doğru ve geçerli görmekle birlikte, bugün için geçerli olmadığını düşünüyorum.
alıntı


Bu sozunuze sorularlarisale sitesinde okudugum bir metinle cevap vermek istiyorum :

Herşeyden önce şunu biliyoruz ki, insanların hepsini bir meslek ve bir kalıp içine sokmak mümkün değildir, her insan kendi kabiliyet ve kapasitesi nispetinde hareket eder. Bu yüzden farklı meslek ve meşreplerin olması ve devam etmesi, makul ve fıtri bir haldir, bunu değiştirmek mümkün değildir. Üstad hiçbir zaman herkesi bir meşrebe dahil edelim demiyor.

Eski zamanda tatbik edilen tarikat metotları ve terbiye sistemleri, hali hazırdaki tarikatlarda mevcut değildir. Yani eskide bir tarikat müridi, seyr-ü suluk edebilmek için riyazet, uzlet, terk-i dünya gibi ağır ve meşakkatli bir terbiye sürecinden geçerdi. Şimdi aynı namdaki tarikat mensupları, lüks arabaya biniyor, lüks giyecekleri giyiyor, lüks gıdaları tüketiyor, büyük holding ve şirketlerin başında bulunuyor. Bu vaziyette manevi terakki ve tekemmül gerçekleşmez. Ancak imanını muhafaza edip, farzları yaparsa, bu zamanın müridi için en büyük kazançtır. Eski zamandaki tarikat meslekleri şu anda şeklen devam ediyor, içerik olarak devam etmiyor. Bu da Üstad'ın; zaman tarikat zamanı değildir, tezini ve görüşünü doğrular ve teyit eder bir durumdur.

Üstad'ın zaman tarikat zamanı değildir demesinde; tarikatları inkar ya da gereksiz görme manası yoktur. Burada kast edilen mana eski zamanda tatbik edilen tarikat terbiye sistemlerinin, bu zamanda tatbik edilmesinin imkansız bir dereceye gelmiş olmasıdır. Bu zamanın şartları ve gerekleri riyazet ve uzlet gibi metotları tatbik etmeye elverişli değildir. Üstad bu müşkül durumu; zaman tarikat zamanı değil, cemaat zamanıdır şeklinde tarif ediyor.

Tarikatta gidebilmek için, İmam Rabbani iki şartı gerekli görüyor. Birisi sağlam ve tahkiki iman, diğeri ise farzların edasıdır, şayet bu ikisinde kusur ve eksiklik varsa, tarikatta gidilmez diyor. Tarikat ancak iman ve ibadet temelinde yükselen bir binadır, temel yoksa bina da olmaz. Bu zaman insanlarında bu ikisi eksik olduğuna göre, tarikatta gitmesi mümkün değildir. Gitse de şeklen ve sureten gider, şimdiki tarikat erbabının gittiği gibi.

Özet olarak; hali hazırdaki tarikatlar, suret olarak tarikat gibi duruyorlar, içerik olarak dini birer cemaattirler. Buna da eleştirmeden saygı duymak gerekiyor. Zira oraya gidenler, mensubiyet duygusu ile imanlarını muhafaza edip farzlarını eda ediyorlar, bu da bu zamanda çok önemli kazançtır.

sorularla risale


Burdanda anlasilacagi gibi, üstadin yillarin önce ifade ettigi bu soz hala tazeligini korumakta. Yanlis anlasilmasinki yaziniza muhalefet olma çabasindayim.Sadece bu sozun hala gunumuzde ehemmiyetli bir yeri oldugunu vurgulamak isterim.
 

hüdai

Member
değerli kardeşim
sorularla risale sitesinde bu soruya cevap veren ağabeylerin kendisini bağlar bu cevap.
bir çok alim,arif,zat da tasavvufun ve tarikatin bu günde işlevini devam ettirdiğini söylüyor.bir çok alimden bende copy paste yaparak aksini çok rahat ispatlarım.
Terki dünyada bir hırka bir lokma ile dünyadan el etek çekmek değildir.
Dünya,kadın ,para,makam değildir der mevlana.Seni Allahtan alıkoyan ne varsa odur dünya.
uzlet,halvet gibi uygulamalarda zaten her tarikatin uygulama usulü değildir.onlarıda uygulayanlar devam etmekle birlikte,nakşi tarikatında usul,halk içinde Hakla olmaktır.yani el karda,gönül yarda.zahiren halkla,batınında Hakk la olmak.
tasavvuf,nefsi tezkiye,kalbi tasfiye ile Rasulullaha zahiriyle,batınıyla uymaya çalışma ameliyesidir.bunun hangi devirde hükmü kalmayabilir ki.yani islamı hem zahiren yaşama hemde tüm kalbiyle Allaha yönelip her an onunla olduğunun şuuruyla yaşamaya çalışmaktır.
bu ihsan şuuru,Rasulullahın tavsiyesidir.Allahta muhsinleri sever.İhsanı çekip çıkarırsanız islam şekilden ibaret kalır.Bu yüzden kıyamete kadar bu tasavvufun zamanı geçmez.hatta dahada ileri giderek diyorum ki,bu ihsan kıvamını terkedince insanlar,ruhsuz cesed gibi ibadetler ,zikirler olsada kıyametin kopması yakındır.
Çünkü yaradılış amacımız kulluktur.Kullukta beden ve ruh beraber yapılır.Ruhun katılmadığı kulluk hakiki kulluk olamaz.kulluk yapan kalmayıncada yaradılış amacını gerçekleştirmeyen insanı Rabbim ne yapsın.
 

akna

Well-known member
BEŞİNCİ MEKTUP

b635.gif

b524.gif

Silsile-i Nakşînin kahramanı ve bir güneşi olan İmam-ı Rabbânî (r.a.), Mektubat'ında demiş ki: "Hakaik-i imaniyeden bir meselenin inkişafını, binler ezvak ve mevâcid ve kerâmâta tercih ederim."
Hem demiş ki: "Bütün tariklerin nokta-i müntehâsı, hakaik-i imaniyenin vuzuh ve inkişafıdır."
Hem demiş ki: "Velâyet üç kısımdır. Biri velâyet-i suğrâ ki, meşhur velâyettir; biri velâyet-i vustâ, biri velâyet-i kübrâdır. Velâyet-i kübrâ ise, verâset-i nübüvvet yoluyla, tasavvuf berzahına girmeden, doğrudan doğruya hakikate yol açmaktır."
Hem demiş ki: "Tarik-i Nakşîde iki kanatla sülûk edilir. Yani, hakaik-i imaniyeye sağlam bir surette itikad etmek ve ferâiz-i diniyeyi imtisal etmekle olur. Bu iki cenahta kusur varsa o yolda gidilmez."

Öyleyse, tarik-i Nakşînin üç perdesi var:

Birisi ve en birincisi ve en büyüğü: Doğrudan doğruya hakaik-i imaniyeye hizmettir ki, İmam-ı Rabbânî de (r.a.) âhir zamanında ona sülûk etmiştir.
İkincisi: Ferâiz-i diniyeye ve Sünnet-i Seniyyeye tarikat perdesi altında hizmettir.
Üçüncüsü: Tasavvuf yoluyla emrâz-ı kalbiyenin izalesine çalışmak, kalb ayağıyla sülûk etmektir. Birincisi farz, ikincisi vacip, bu üçüncüsü ise sünnet hükmündedir.

Madem hakikat böyledir. Ben tahmin ediyorum ki, eğer Şeyh Abdülkadir Geylânî (r.a.) ve Şah-ı Nakşibend (r.a.) ve İmam-ı Rabbânî (r.a.) gibi zatlar bu zamanda olsaydılar, bütün himmetlerini, hakaik-i imaniyenin ve akaid-i İslâmiyenin takviyesine sarf edeceklerdi. Çünkü saadet-i ebediyenin medarı onlardır. Onlarda kusur edilse, şekavet-i ebediyeye sebebiyet verir. İmansız Cennete gidemez; fakat tasavvufsuz Cennete giden pek çoktur. Ekmeksiz insan yaşayamaz, fakat meyvesiz yaşayabilir. Tasavvuf meyvedir, hakaik-i İslâmiye gıdadır. Eskiden kırk günden tut, tâ kırk seneye kadar bir seyr ü sülûk ile bazı hakaik-i imaniyeye ancak çıkılabilirdi. Şimdi ise, Cenâb-ı Hakkın rahmetiyle, kırk dakikada o hakaike çıkılacak bir yol bulunsa, o yola karşı lâkayt kalmak elbette kâr-ı akıl değil. İşte, otuz üç adet Sözler, böyle Kur'ânî bir yolu açtığını, dikkatle okuyanlar hükmediyorlar.

Madem hakikat budur. Esrar-ı Kur'âniyeye ait yazılan Sözler, şu zamanın yaralarına en münasip bir ilâç, bir merhem ve zulümatın tehacümatına maruz heyet-i İslâmiyeye en nâfi bir nur ve dalâlet vâdilerinde hayrete düşenler için en doğru bir rehber olduğu itikadındayım.

Bilirsiniz ki, eğer dalâlet cehaletten gelse, izalesi kolaydır. Fakat dalâlet fenden ve ilimden gelse, izalesi müşküldür. Eski zamanda ikinci kısım binde bir bulunuyordu. Bulunanlardan ancak binden biri irşadla yola gelebilirdi. Çünkü, öyleler kendilerini beğeniyorlar. Hem bilmiyorlar, hem kendilerini bilir zannediyorlar. Cenâb-ı Hak şu zamanda, i'câz-ı Kur'ân'ın mânevî lemeâtından olan malûm Sözleri, şu dalâlet zındıkasına bir tiryak hâsiyetini vermiş tasavvurundayım.


b126.gif

Said Nursî
 
TarikatLar oLsun cemaatLer Olsun BunLar Bence Bir ELin Bes Parmagı GıbıdıLer Ayrıdır hepsi Fakat biLekde birLesirLer TarikatLer oLsun cemaatLer Olsun OnLarın da GittikLeri YoL Bir oLunca İmanı Kurtarma Vakti Olur Bence ....
BunLarın Hepsi Denize atıLan Bir tas misaLi daLga daLga YayıLmısdır
İmanımızı Kurtarmayı Nasip edsin ALLAHIMIZ İNŞ..
seLam ve dua iLe KaLın inş.....
 

akna

Well-known member
hüdai kardeşim benim şahsım adına,
bu kadar noksanla ve gafletle 40 dakika olmaz da 10 sene olur belki,
belki de hiç ulaşamam, ulaşmaya çalışırken ölürüm, orasını Allah cc bilir,
kişinin takva kuvvetine, bu uğurda çabalama derecesine göre değişir
ama bunun için yaşıyorum elhamdülillah
 

duygu_bulut

Well-known member
günümüzde hâla başörtüye afedersiniz iğrenerek bakan insanlar 10 larca... hâla kur'an dan bîhaber insanlar 100 lerce... ateizmin eşiğine gelen gençler ve cemaate yobazlık damgasını vuran insanlar 10larca.. ben bu sözün hâla geçerliliğini sürdürdüğünü düşünüyorum ve imanî mevzularda 1000 lerce insanın hala sıkıntısı olduğunu düşünüyorum...evet dine dönüş hızlanmakta ve Elhamdülillah Rabbim kur'anı sahipsiz bırakmıyor..fakat Resullullah'ın namı celili güneşin doğup battığı her yere ulaşacaksa bu demektirki daha iş bitmedi..onun için bu sözün, her kesim için "bugün için geçerli olmadığı" söylenemez diye düşünüyorum...
birde Hocaefendi milyonlarca insana hitap eden biri olduğu unutulmamalı, o tasaavvuf ehli insanlarada hitap ediyor, imani sıkıntıları olan insanlarada hitap ediyor, hatta ateistlerede hitap ediyor bunu göz önünde bulundurmak gerektiğini düşünüyorum...
 

Eddaî2

Well-known member
Kardeş siz Üstadın bir sözü üzerinden Tasavvufun bugün daha birinci planda olduğuna vurgu yapmışsınız. Dolayısıyla da Risale-i Nur Mesleğinde olanların cevaplarıyla karşılaşıyorsunuz. Zorla fikrinizi dayatma gibi bir niyetiniz mi var anlıyamadım açıkçası. Risale-i Nur tasavvufa karşı değildir. Bu şekilde sorularınızla sanki Risale-i Nur Cemaati tasavvufa cephe almış gibi bir izlenim koyuyorsunuz ortaya. 40 dakikadada zahirden hakikate geçip geçmemenin sorgulanabilecek bişey olduğunu sanmıyorum.
 

hüdai

Member
değerli kardeşim tasvvuftd bu böyledir.kimi bir nazarla erer,kimi kırk günde erer,kimi on yılda erer kimi kık yılda eremez.mürşidi kamili bulduktan sonrası kişinin kabiliyetine ve çalışmasına bakar.
bununla birlikte bir kırk dakika lafı sürekli tarikate alternatif olarak sunuluyor.
 

hüdai

Member
değerli duygu bulut kardeşim bunu daha önceki mesajlarımda belirttim zaten.
İslami ilimlerin biri diğeri namına feda edilemez.bir bütünün parçalarından birini çıkarırsak eksik kalır.
Bu söyledikleriniz,kelam ilmi sahasının konusudur.
Tasavvuf,elde edilen imanı dahada parlattırmak ve cenabı mevlaya yakınlıkta mesafe kat etmek için tahsil edilir.
hoca efendinin tasavvufi sahada konuşması,tasavvuf üstadı olduğunu göstermez,nitekim kendiside şeyh olmadığını belirtiyor.
 

hüdai

Member
değerli meczup kardeş,tekrar edip durduğum gibi,islam ilimlerinden biri diğeri namına yok sayılamaz.
zorla fikir dayatma diye bir niyetim yoktur sadece bu devirde tarikatlere gerek kalmamıştır sözünün dillendiren kardeşlerin neden böyle söylediklerini anlamaya çalışıyorum nacizane.Risalei nur tarikate karşımı değilmi henüz anlayamadım.Çünkü karşı diyenlerde,karşı değildir diyenlerde risalelerden kanıt sunuyor.
 

duygu_bulut

Well-known member
değerli duygu bulut kardeşim bunu daha önceki mesajlarımda belirttim zaten.
İslami ilimlerin biri diğeri namına feda edilemez.bir bütünün parçalarından birini çıkarırsak eksik kalır.
Bu söyledikleriniz,kelam ilmi sahasının konusudur.
Tasavvuf,elde edilen imanı dahada parlattırmak ve cenabı mevlaya yakınlıkta mesafe kat etmek için tahsil edilir.
hoca efendinin tasavvufi sahada konuşması,tasavvuf üstadı olduğunu göstermez,nitekim kendiside şeyh olmadığını belirtiyor.

islami ilimlerin hangisi diğerine feda ediliyor anlayamadım kusura bakmayın açıklarsanız sevinirim..
 

Eddaî2

Well-known member
değerli kardeşim tasvvuftd bu böyledir.kimi bir nazarla erer,kimi kırk günde erer,kimi on yılda erer kimi kık yılda eremez.mürşidi kamili bulduktan sonrası kişinin kabiliyetine ve çalışmasına bakar.
bununla birlikte bir kırk dakika lafı sürekli tarikate alternatif olarak sunuluyor.


Onu yazan bir alimdir. Alimin ne demek olduğunu bilirsiniz herhalde. İkincisi de Risale-i Nur tarikatın alternatifi değildir. Bugün tüm dünyada kabul görmüş en büyük tefsirlerden olması, ve asrın ihtiyaçlarına en makul cevapları hala veriyor olması onun makbuliyetinin hala devam ettiğinin, ona olan ihtiyacın şiddetli olduğunun bir göstergesidir. Burada tarikat veya tasavvufla yarış yapma niyetinde değiliz. İslamiyet bir vücutsa tarikatte cemaatlerde onun birer azası olarak değerlendirilmelidir. Yoksa gereksiz tartışmalar uzar gider.
 

hüdai

Member
bu devirde tarikate gerek kalmamıştır diye hangisi tasavvufa tercih ediliyorsa efendim.
Örneğin,kelam ilmi namına tasavvufa gerek yoktur denilemez.İkiside gereklidir.Ümmeti muhammedin her ikisinede ihtiyacı vardır.Tıpkı akaide fıkha,hadis,tefsir ilimlerine...vs.ihtiyacı olduğu gibi.
 

hüdai

Member
Onu yazan bir alimdir. Alimin ne demek olduğunu bilirsiniz herhalde. İkincisi de Risale-i Nur tarikatın alternatifi değildir. Bugün tüm dünyada kabul görmüş en büyük tefsirlerden olması, ve asrın ihtiyaçlarına en makul cevapları hala veriyor olması onun makbuliyetinin hala devam ettiğinin, ona olan ihtiyacın şiddetli olduğunun bir göstergesidir. Burada tarikat veya tasavvufla yarış yapma niyetinde değiliz. İslamiyet bir vücutsa tarikatte cemaatlerde onun birer azası olarak değerlendirilmelidir. Yoksa gereksiz tartışmalar uzar gider.

değerli kardeşim
asrın imani konulardaki sorularına cevap vermek akaid ve kelam ilimlerinin konusudur.elbetteki her devrin alimi kendi devrindeki bu tür sorulara uygun cevapları tebliğ etmelidir.tasavvuf ve tarikat ı risaleyle yarıştırmak bizimde amacımız değil zaten.bir tasavvuf ehli risale okuyup faydalanabilir.Bir risale okuru da tasavvufi kemalat elde edebilmek için tasavvufa başvurabilir.
fakat bu konuda bazı kardeşlerde ifrat görüşler görüyoruz.sizin gibilere sözümüz yok.bu ifrad görüş sahipleri,tarikatler bu gün gereksizdir diyebiliyor hatta bunu sorularla islamiyet sitesinde alim vasfıyla dillendirebiliyor.
 

Eddaî2

Well-known member
Ve haklı her meslek sahibinin, başkasının mesleğine ilişmemek cihetinde hakkı ise, “Mesleğim haktır,” yahut “daha güzeldir” diyebilir. Yoksa, başkasının mesleğinin haksızlığını veya çirkinliğini ima eden “Hak yalnız benim mesleğimdir” veyahut “Güzel benim meşrebimdir” diyemez olan insaf düsturunu rehber etmek. Yirminci Lem'a

Üstadın görüşü budur.
 

hüdai

Member
eyvallah efendim.Hiç bir tasavvuf ehli,risale mesleğine gerek yoktur demez.
nurcu kardeşlerden bazıları başkalarının mesleği hk.bu konunun birinci sayfasındada görüldüğü üzre ithamlarda bulunabiliyor.Umarım said nursinin bu sözünü düstur edinip sorularla risale v.s. sitelerden bu tarikatleri tahfif edici ifadeleri kaldırırlar.
 
Üst