MÜLÂKAT: Züleyha ÖZDEMİR
Risâle-i Nur’daki her hakikat hem akla, hem kalbe, hem de ruha hitap ediyor. İslâm’ı akla yatkın açıklamalarla anlatıyor. İslâm ve pozitif ilimleri birleştiriyor. Bilgileri hap şeklinde hazır olarak veriyor ve size bunları hayata geçirmek kalıyor. Risâle-i Nur’u okuyup anlayan hem kendini geliştirir, hem de Kur’ân ilmini tam manasıyla elde edebilir. Belki ilk bakışta abartıyor gibi görünebilirim ama onu okuyanlar bana kesinlikle hak vereceklerdir.
“İslâm’ın sönmez ve söndürülmez bir nur olduğunu ben dünyaya ispat edeceğim.” diyerek bütün hayatını bu uğurda feda eden bir dava insanıydı Bedîüzzaman... Seksen senelik ömründe dünya lezzeti adına bir şey tatmadığını, ömrünün mahkeme salonlarında, hapishane koğuşlarında, memleket sürgünlerinde geçtiğini anlatan sözleri, bu çileli hayatın en somut örneği.
Tıpkı bir tohumun fidan olmadan toprak altında sıkıntılı, yorucu ve zorlu bir evreden geçerek çatlaması, ağaç olup faydalı meyveler vermesi gibi, Bedîüzzaman Hazretleri de sıkıntıların, tahakkümlerin, zorbalıkların ardından geleceğe, yepyeni ağaçların yetişmesine vesile olacak bir eser bıraktı. Bu eser Risâle-i Nur’du. Şimdi o ağaca tepeden baktığımızda görüyoruz ki dalları Türkiye’nin sınırlarını da aşmış. Bu sınırları tekrar birleştiren “Milletlerarası Bedîüzzaman ve Risâle-i Nur Sempozyumu” Türkiye’de gerçekleşti. Mısır, Sudan ve Malezya’dan katılımcıların bulunduğu sempozyumda İrfan Mektebi ekibi de vardı. Sempozyum sonrası Risâle-i Nur hakkında görüşlerini aldığımız katılımcılar ortak bir paydada birleşti. Risâle-i Nur bu asrın tefsiri idi…
***
“RİSÂLE-İ NUR, İSLÂM DÜNYASINI BİRLEŞTİREBİLİR”
Rossilawaty Haji Sheriff 45 yaşında. Risâle-i Nur’u, editörünün Risâle-i Nur’un metotları hakkında yazı yazmasını istemesiyle tanımış. Sheriff, Risâle-i Nur’un çok eşsiz bir tefsir olduğunu düşünüyor. Onda bu kanaati uyandıran en büyük etken Risâle-i Nur’un yazım aşamasında gerçekleşen hadiseler… “Said Nursî bu tefsiri yazarken sürekli ülkenin bir ucundan diğer ucuna, hapishaneden hapishaneye sürülmüş. Dış dünya ile hiçbir bağlantısı yokmuş. Hapishane koşulları ağır olduğu için zaman zaman kâğıt, kalem bulamadığı durumlar olmuş, bu gerçekten çok ilginç ve Risâle-i Nur’u daha özel kılıyor. Risâle-i Nur matbaaya ulaşana kadar geçen süreçte sürekli elle çoğaltılmış. Sürekli hapishanelerde, zorluklar karşısında mücadele ile ortaya çıkmış bir eser.
Risâle-i Nur’u okudukça üslubu ve yöntemleri Sheriff’i daha çok etkilemiş. “Said Nursî, eserinde anlattığı hakikatleri şahsında yaşamış ve diğer insanlara da böyle örnek olmuş. Risâle-i Nur’daki her hakikat hem akla, hem kalbe, hem de ruha hitap ediyor. İslâm’ı akla yatkın açıklamalarla anlatıyor. İslâm ve pozitif ilimleri birleştiriyor. Bilgileri hap şeklinde hazır olarak veriyor ve size bunları hayata geçirmek kalıyor. Risâle-i Nur’u okuyup anlayan hem kendini geliştirir, hem de Kur’ân ilmini tam manasıyla elde edebilir. Belki ilk bakışta abartıyor gibi görünebilirim ama onu okuyanlar bana kesinlikle hak vereceklerdir.”
Sheriff, Risâle-i Nur’un diğer tefsirlerden farklı olduğunu söylerken ilginç bir de tespitte bulunuyor. İslâm’ın yeniden tek bir güç haline gelebilmesi için ümmet birliğinin şart olduğunu vurgulayan Sheriff bu noktada Risâle-i Nur’u birleştirici bir unsur olarak görüyor. “Ben politikacı, müçtehit veya âlim değilim, ama inanıyorum ki; İslâm’ın tekrar güçlü olması inancımızı yaşamamıza, Kur’ân’a ve sünnete sarılmamıza bağlı. Ümmeti tek vücut etmenin çaresi, İslâmi bir yaşayış tarzı. Yani öze dönmeye ihtiyacımız var. Neden yeniden canlandırıcı referans Risâle-i Nur olmasın, neden Kur’ân ilmini Risâle-i Nur vesilesiyle tahsil etmeyelim. Risâle-i Nur’un İslâm dünyasını birleştirmek için çok etkili bir yöntemi var. En iyi tefsirlerden, referanslardan biri olduğu için ümmeti yeniden birleştirme potansiyeli çok yüksek.”
İnsanlara yararlı olmak, bu uğurda çalışmalar yapmak isteyen Sheriff, insanların Risâle-i Nur’dan Kur’ân derslerini almalarını istediğini ve bu nedenle Risâle-i Nur’u İngilizceden Malaycaya çevireceğini de söylemeden edemiyor.
***
“BEN DUÂLARIMIN KARŞILIĞINI RİSÂLE-İ NUR İLE FAZLASIYLA ALDIM.”
Bir başka konuğumuz Norliah A.Rahman. A Rahman’ın hikâyesi daha duygusal. Yaşadıklarını duâlarına bir cevap olarak yorumluyor. 2002 yılında hac ibâdeti için Mekke’de bulunan A.Rahman’ın tek duâsı, hakîkî ilme mazhar olmaktı. “İslâmi ilmi çok az olan bir insandım, hacda sadece şunun için duâ ettim: Allah’ım ben senin ilmini almak istiyorum, bana kendini bildir ve amel ettir. İlmi en güzel, doğru ve modern bir kaynaktan öğrenmek istiyorum. Çok iyi bir Müslüman olmak istiyorum ve bunun yolunun ilimden geçtiğini de biliyorum. Hakîkî ilmi bana bildir, diye duâ ettim.”
A.Rahman bunları anlatırken gözleri doluyor, cümle kurmakta zorlanıyor ve diyor ki; “Ben duâlarımın karşılığını Risâle-i Nur ile fazlasıyla aldım.” Hac dönüşü Malezya’da bir üniversitede sempozyuma katılan A.Rahman orada tanımış Risâle-i Nur’u. Öğrendiği ilk konu Birinci Söz’ün “Bismillah” bahsiymiş. Bir nevi “Bismillah” diyerek başlamış ilim tahsiline. Bu başlangıç ile Risâle-i Nur’un birçok eserini elde etmiş. O günden sonra sürekli Risâle-i Nur derslerine katılmış. 5 yıldır da Risâle-i Nur okuyor.
***
“ORADA ANLATACAK ÇOK ŞEYİM VAR”
Rokiah Md Atib, 52 yaşında 3 çocuk annesi. Rokiah ve ailesi deyim yerinde ise tam bir nur talebesi. Evlerini bir nur medresesi haline getirmişler. 6 yıldır Risâle-i Nur dersleri alıyorlar ve başkalarına da öğretiyorlar. Risâle-i Nur’un Kur’ân ışığında farklı fikirler ve çözüm yolları sunduğunu belirten Rokiah bu farklılıkları daha iyi öğrenmek için Türkiye’de bulunduğunu ifade ediyor. “Said Nursî ve Risâle-i Nur hakkında daha fazla malumat sahibi olmak benim için çok önemli. Türkiye’de Risâle-i Nur’un nasıl anlatıldığını ve tefsir derslerini nasıl işlediğinizi görmek ve Malezya’ya döndüğümde eşimle birlikte Risâle-i Nur derslerini oradaki insanlara daha verimli bir şekilde aktarmak istiyorum. Türkiye’deki gezim gerçekten benim için çok verimli oldu. Orada anlatacak çok şeyim var”. Rokiah’nin en büyük amacı, Malezya’da çok kapsamlı bir Risâle-i Nur sempozyumu hazırlamak. Bunun için çalışmalara şimdiden başlamış.
***
“O BİR MÜCEDDİDDİR”
Rosnani Hashim Malezya Uluslararası İslâm Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde öğretim görevlisi. Yüksek lisans, mastır, doktora öğrencilerine ders veriyor. Ayrıca Malezya ABİM Vakfı Kadın Kolları eski Başkan Yardımcısı.
1974 yılında Amerika’da üniversite öğrencisiyken, İslâmi hareketler konulu bir derste Said Nursî’ yi tanımış. “Mısır’daki İhvan’ul Müslimin ya da Pakistan’daki Cemaat-i İslâm gibi isimleri inceliyorduk. Mevdudi, El’Nedvi gibi alimler hakkında her şeyi okuduk. Sıra Türkiye’ye gelince elbette Said Nursî’yi okumalıydık.” diyor ve ekliyor “Said Nursî hakkında tüm söyleyebileceğim “O bir Müceddiddir ve Türkiye’de İslâm’ın yeniden canlanması hususunda en önemli şahıslardan biridir.”
Tarih 2008 yılını gösterirken, bundan yıllar önce kalemler hakikatleri yazıp kâğıtlar o hakikatlerin elçiliği yaparken, aslında geleceğin meyvelerinin tohumları ekilmiş oluyordu. Gecenin içindeki ateş böcekleri belki de geleceğe ışık tutuyordu.
Risâle-i Nur’daki her hakikat hem akla, hem kalbe, hem de ruha hitap ediyor. İslâm’ı akla yatkın açıklamalarla anlatıyor. İslâm ve pozitif ilimleri birleştiriyor. Bilgileri hap şeklinde hazır olarak veriyor ve size bunları hayata geçirmek kalıyor. Risâle-i Nur’u okuyup anlayan hem kendini geliştirir, hem de Kur’ân ilmini tam manasıyla elde edebilir. Belki ilk bakışta abartıyor gibi görünebilirim ama onu okuyanlar bana kesinlikle hak vereceklerdir.
“İslâm’ın sönmez ve söndürülmez bir nur olduğunu ben dünyaya ispat edeceğim.” diyerek bütün hayatını bu uğurda feda eden bir dava insanıydı Bedîüzzaman... Seksen senelik ömründe dünya lezzeti adına bir şey tatmadığını, ömrünün mahkeme salonlarında, hapishane koğuşlarında, memleket sürgünlerinde geçtiğini anlatan sözleri, bu çileli hayatın en somut örneği.
Tıpkı bir tohumun fidan olmadan toprak altında sıkıntılı, yorucu ve zorlu bir evreden geçerek çatlaması, ağaç olup faydalı meyveler vermesi gibi, Bedîüzzaman Hazretleri de sıkıntıların, tahakkümlerin, zorbalıkların ardından geleceğe, yepyeni ağaçların yetişmesine vesile olacak bir eser bıraktı. Bu eser Risâle-i Nur’du. Şimdi o ağaca tepeden baktığımızda görüyoruz ki dalları Türkiye’nin sınırlarını da aşmış. Bu sınırları tekrar birleştiren “Milletlerarası Bedîüzzaman ve Risâle-i Nur Sempozyumu” Türkiye’de gerçekleşti. Mısır, Sudan ve Malezya’dan katılımcıların bulunduğu sempozyumda İrfan Mektebi ekibi de vardı. Sempozyum sonrası Risâle-i Nur hakkında görüşlerini aldığımız katılımcılar ortak bir paydada birleşti. Risâle-i Nur bu asrın tefsiri idi…
***
“RİSÂLE-İ NUR, İSLÂM DÜNYASINI BİRLEŞTİREBİLİR”
Rossilawaty Haji Sheriff 45 yaşında. Risâle-i Nur’u, editörünün Risâle-i Nur’un metotları hakkında yazı yazmasını istemesiyle tanımış. Sheriff, Risâle-i Nur’un çok eşsiz bir tefsir olduğunu düşünüyor. Onda bu kanaati uyandıran en büyük etken Risâle-i Nur’un yazım aşamasında gerçekleşen hadiseler… “Said Nursî bu tefsiri yazarken sürekli ülkenin bir ucundan diğer ucuna, hapishaneden hapishaneye sürülmüş. Dış dünya ile hiçbir bağlantısı yokmuş. Hapishane koşulları ağır olduğu için zaman zaman kâğıt, kalem bulamadığı durumlar olmuş, bu gerçekten çok ilginç ve Risâle-i Nur’u daha özel kılıyor. Risâle-i Nur matbaaya ulaşana kadar geçen süreçte sürekli elle çoğaltılmış. Sürekli hapishanelerde, zorluklar karşısında mücadele ile ortaya çıkmış bir eser.
Risâle-i Nur’u okudukça üslubu ve yöntemleri Sheriff’i daha çok etkilemiş. “Said Nursî, eserinde anlattığı hakikatleri şahsında yaşamış ve diğer insanlara da böyle örnek olmuş. Risâle-i Nur’daki her hakikat hem akla, hem kalbe, hem de ruha hitap ediyor. İslâm’ı akla yatkın açıklamalarla anlatıyor. İslâm ve pozitif ilimleri birleştiriyor. Bilgileri hap şeklinde hazır olarak veriyor ve size bunları hayata geçirmek kalıyor. Risâle-i Nur’u okuyup anlayan hem kendini geliştirir, hem de Kur’ân ilmini tam manasıyla elde edebilir. Belki ilk bakışta abartıyor gibi görünebilirim ama onu okuyanlar bana kesinlikle hak vereceklerdir.”
Sheriff, Risâle-i Nur’un diğer tefsirlerden farklı olduğunu söylerken ilginç bir de tespitte bulunuyor. İslâm’ın yeniden tek bir güç haline gelebilmesi için ümmet birliğinin şart olduğunu vurgulayan Sheriff bu noktada Risâle-i Nur’u birleştirici bir unsur olarak görüyor. “Ben politikacı, müçtehit veya âlim değilim, ama inanıyorum ki; İslâm’ın tekrar güçlü olması inancımızı yaşamamıza, Kur’ân’a ve sünnete sarılmamıza bağlı. Ümmeti tek vücut etmenin çaresi, İslâmi bir yaşayış tarzı. Yani öze dönmeye ihtiyacımız var. Neden yeniden canlandırıcı referans Risâle-i Nur olmasın, neden Kur’ân ilmini Risâle-i Nur vesilesiyle tahsil etmeyelim. Risâle-i Nur’un İslâm dünyasını birleştirmek için çok etkili bir yöntemi var. En iyi tefsirlerden, referanslardan biri olduğu için ümmeti yeniden birleştirme potansiyeli çok yüksek.”
İnsanlara yararlı olmak, bu uğurda çalışmalar yapmak isteyen Sheriff, insanların Risâle-i Nur’dan Kur’ân derslerini almalarını istediğini ve bu nedenle Risâle-i Nur’u İngilizceden Malaycaya çevireceğini de söylemeden edemiyor.
***
“BEN DUÂLARIMIN KARŞILIĞINI RİSÂLE-İ NUR İLE FAZLASIYLA ALDIM.”
Bir başka konuğumuz Norliah A.Rahman. A Rahman’ın hikâyesi daha duygusal. Yaşadıklarını duâlarına bir cevap olarak yorumluyor. 2002 yılında hac ibâdeti için Mekke’de bulunan A.Rahman’ın tek duâsı, hakîkî ilme mazhar olmaktı. “İslâmi ilmi çok az olan bir insandım, hacda sadece şunun için duâ ettim: Allah’ım ben senin ilmini almak istiyorum, bana kendini bildir ve amel ettir. İlmi en güzel, doğru ve modern bir kaynaktan öğrenmek istiyorum. Çok iyi bir Müslüman olmak istiyorum ve bunun yolunun ilimden geçtiğini de biliyorum. Hakîkî ilmi bana bildir, diye duâ ettim.”
A.Rahman bunları anlatırken gözleri doluyor, cümle kurmakta zorlanıyor ve diyor ki; “Ben duâlarımın karşılığını Risâle-i Nur ile fazlasıyla aldım.” Hac dönüşü Malezya’da bir üniversitede sempozyuma katılan A.Rahman orada tanımış Risâle-i Nur’u. Öğrendiği ilk konu Birinci Söz’ün “Bismillah” bahsiymiş. Bir nevi “Bismillah” diyerek başlamış ilim tahsiline. Bu başlangıç ile Risâle-i Nur’un birçok eserini elde etmiş. O günden sonra sürekli Risâle-i Nur derslerine katılmış. 5 yıldır da Risâle-i Nur okuyor.
***
“ORADA ANLATACAK ÇOK ŞEYİM VAR”
Rokiah Md Atib, 52 yaşında 3 çocuk annesi. Rokiah ve ailesi deyim yerinde ise tam bir nur talebesi. Evlerini bir nur medresesi haline getirmişler. 6 yıldır Risâle-i Nur dersleri alıyorlar ve başkalarına da öğretiyorlar. Risâle-i Nur’un Kur’ân ışığında farklı fikirler ve çözüm yolları sunduğunu belirten Rokiah bu farklılıkları daha iyi öğrenmek için Türkiye’de bulunduğunu ifade ediyor. “Said Nursî ve Risâle-i Nur hakkında daha fazla malumat sahibi olmak benim için çok önemli. Türkiye’de Risâle-i Nur’un nasıl anlatıldığını ve tefsir derslerini nasıl işlediğinizi görmek ve Malezya’ya döndüğümde eşimle birlikte Risâle-i Nur derslerini oradaki insanlara daha verimli bir şekilde aktarmak istiyorum. Türkiye’deki gezim gerçekten benim için çok verimli oldu. Orada anlatacak çok şeyim var”. Rokiah’nin en büyük amacı, Malezya’da çok kapsamlı bir Risâle-i Nur sempozyumu hazırlamak. Bunun için çalışmalara şimdiden başlamış.
***
“O BİR MÜCEDDİDDİR”
Rosnani Hashim Malezya Uluslararası İslâm Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde öğretim görevlisi. Yüksek lisans, mastır, doktora öğrencilerine ders veriyor. Ayrıca Malezya ABİM Vakfı Kadın Kolları eski Başkan Yardımcısı.
1974 yılında Amerika’da üniversite öğrencisiyken, İslâmi hareketler konulu bir derste Said Nursî’ yi tanımış. “Mısır’daki İhvan’ul Müslimin ya da Pakistan’daki Cemaat-i İslâm gibi isimleri inceliyorduk. Mevdudi, El’Nedvi gibi alimler hakkında her şeyi okuduk. Sıra Türkiye’ye gelince elbette Said Nursî’yi okumalıydık.” diyor ve ekliyor “Said Nursî hakkında tüm söyleyebileceğim “O bir Müceddiddir ve Türkiye’de İslâm’ın yeniden canlanması hususunda en önemli şahıslardan biridir.”
Tarih 2008 yılını gösterirken, bundan yıllar önce kalemler hakikatleri yazıp kâğıtlar o hakikatlerin elçiliği yaparken, aslında geleceğin meyvelerinin tohumları ekilmiş oluyordu. Gecenin içindeki ateş böcekleri belki de geleceğe ışık tutuyordu.