Alem-i İslam
Member
Tempo Dergisi'nde 04.04.2004 tarihinde yayınlanan röportajda' Alıntı:Türk Dünyası Ankara Presbiteryen Kilisesi Başpastörü Yavuz Kapusuz
Ateistti, Nurcu oldu ŞİMDi BAŞPASTÖR
AKP Grup Başkanvekili Salih Kapusuz'un akrabası olan Yavuz Kapusuz, gençliğinde ateistmiş. Üniversite ile birlikte Nur Cemaati'ne girmiş, ardından da başka bir tarikata. Yıllar sonra Hıristiyanlığı seçmiş. Bugünse başpastör. Kapusuz, ''Babam alkolikti, İsa Mesih'te baba sevgisini buldum'' diyor.
Misyonerlik faaliyetleri ve son yıllarda din değiştirerek Hıristiyan olan Türklerin sayısındaki artış iddiası her geçen gün artıyor. Hatta Rahşan Ecevit de bu konuda sert bir çıkış yapmıştı.
Avrupa Birliği yapılan reformlar ve bu çerçevede sağlanan özgürlük ortamı bile bu nedenle bazı kesimlerce sorgulanır oldu. Türk Dünyası Ankara Presbiteryen Kilisesi Başpastörü Yavuz Kapusuz’un hikâyesi ise artık son yıllarda dindar Müslümanların bile Hıristiyanlık dinini seçebildiğini ortaya koyuyor. Gençlik yıllarında ateist olan Yavuz Kapusuz, üniversiteye başlamasıyla birlikte Fethullah Gülen Cemaati’yle tanıştı. Bir süre bu cemaatin içinde kaldıktan sonra daha sonra başka bir tarikata bağlandı. Daha sonra kendi kendine Hıristiyanlığı benimseyen Kapusuz, zamanla Kilise’nin hizmetine girerek başpastörlüğe kadar yükseldi.
AKP Grup Başkanvekili Salih Kapusuz’un akrabası olan Yavuz Kapusuz, “Ben kendisiyle hiç karşılaşmadım. Öyle bir insanın akrabası olmak gurur verici, ama kendisi ne düşünür onu bilmiyorum. AKP’ye yüklenmek için bunu kullanmak istiyorlar. Varsa politik bir yanlışları politikalarıyla eleştirin” diyor. İmar planına aykırı olduğu için mevcut kilisede faaliyet göstermelerinde sorunlar yaşadıklarını, yeni kilise için arsa tahsisi ve izin alınması için İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun devreye girmesine rağmen sorunun halen çözülmediğini belirten Kapusuz, "AB'ye gitsek kazanırız ama o zaman bize vatan haini derler. Zaten tehdit ediliyoruz. Bize Yunanistan'la savaş çıksa siz savaşmazsınız diyorlar. Peki İran ile savaş çıksa Müslümanlar savaşmayacak mı?" diyor.
Kapusuz, tarikattan Hıristiyanlığa geçişini şu sözlerle anlatıyor: “Ben gençliğimde ateisttim. Çünkü çevremde öyle şeyler görmüştüm ki, 'İnsanlar bu kadar sevgisiz, birbirine bu kadar düşman ve hoşgörüsüzken Tanrı varsa bile inanmıyorum' diyordum. Üniversiteye başladığım yıllarda Nur Cemaati ile tanıştım. Ankara Üniversitesi Kırıkkale Kampusu’nda okula başladım 1990’da. Bu cemaatin mensupları gerçekten hoşgörülü insanlar, saygı gösteren insanlar. Onlar gibi düşünmeseniz bile size saygı gösteriyorlar. Sıkıntılı zamanlarımda da gerçekten büyük desteklerini gördüm, yardım ettiler. Ateist olduğumu bildikleri halde saygı gösteriyorlardı ve bundan etkilendim. Onların yurdunda kalmak istediğimde ‘Buyurun, kapımız herkese açık’ dediler ve aldılar. Bu tutumları beni çok etkilemişti, halen de değer veriyorum o cemaatin üyelerine. O zaman dinle bir yakınlaşmam oldu ve ilk kez Tanrı’ya inanmaya başladım. ‘Evet, böyle insanlar da varmış, demek ki herkes kötü değilmiş’ diye düşündüm.
Aradan uzun yıllar geçti, bazı sorunlar yaşadım, okuldan uzaklaştırıldım ve atıldım siyasi nedenlerle. Sonra bir boşluk dönemi oldu, işle güçle uğraşmaya başladım. Tekrar üniversite sınavlarına girdim ve Kocaeli Üniversite’nde okumaya başladım. Bu sefer de başka bir tarikata Ankara’da kuzenimin aracılığıyla katıldım.
---
Cevap ve Düzeltme Metni
KONU: Tempo Dergisi'nde 04.04.2004 tarihinde yayınlanan röportajda müvekkilim Ankara Milletvekili Salih KAPUSUZ'un adının kullanılmasına ilişkin Cevap ve Düzeltme Metni
Derginizin Web sitesinde “Toplum-Politika” köşesinde, “Ateistti, Nurcu oldu Şimdi Başpastör” başlıklı röpartaj başlığı altında, müvekkilim Ankara Milletvekili ve AK Parti Grup Başkanvekili Salih KAPUSUZ hakkında, kendisinin akrabası olduğunu iddia eden şahsın, gerçek dışı ve müvekkilimin kişilik haklarına saldırı teşkil eder nitelikte ifadelerine yer verilmiştir.
Söz konusu röportajda, Ankara Presbiteryen Kilisesi Başpastörü olduğunu iddia eden Yavuz KAPUSUZ adlı şahıs, müvekkilim Sayın Salih KAPUSUZ ile aralarında akrabalık bağı olduğunu ifade etmiştir. Müvekkilimin, adı geçen şahısla hiçbir akrabalık bağı yoktur. Adı geçen şahsın soyadının, müvekkilimin soyadı ile benzerlik göstermesi, hayatın olağan akışında bir tesadüf sonucudur. Müvekkilimle akraba olduğunu iddia etmek suretiyle kamuoyunda yanlış kanaat uyandıran, haksız, yersiz, bu yargı ve iddiayı kabul etmiyoruz. İddia başka maksatlara hizmet etmek için ifade edilmiştir.Müvekkilimin, temsil ettiği makam itibariyle, kendi görüşüne dahi başvurmaksızın, objektif olmayan bir biçimde bu ifadelere yayın organınızda yer verilmesi, basın etiği ve kuralları ile bağdaşmamaktadır. Yayımlanan röportajın bütünü dikkate alındığında, önyargı oluşturacak ve müvekkilim aleyhinde kamuoyunda haksız kanaate yol açabilecek niteliktedir.
------ Yukarıda yer alan nedenlerle işbu cevabi düzeltme yazısının Basın Kanununun 14.maddesi uyarınca derginizde ve derginizin www.tempodergisi.com.tr adresinde yayınlanarak, yanıltılan okuyucularınızın aydınlanması gerektiğini, aksi takdirde hakkınızda yasal yollara müracaat edileceğini bilgilerinize sunarız.
.....Salih KAPUSUZ
Ankara Milletvekili
AK Parti Grup Başkanvekili
.......Vekili
Av.Hayrettin KURT
Evet Tempo Dergisinde ve Sitesinde yukarıda yayınlanan metne mukabil bizlerde Risale-i Nur ve Nur talebeleri adına deriz ki :
Evvela bahsi konu olan Nurcu Kelimesi kime denir ve denilebiliri tahkik eder isek ; Diyanet İşleri Başkanlığının 2.7.1963 tarih, 18746 sayılı yazısına ekli, Müşavere ve Dinî Eserleri İnceleme Kurulu'nun 29.6.1963 tarih, 326 sayılı kararında:
"Nurculuk: Bir tarikat veya bir mezheb olmayıp, Said Nursî adındaki zâtın, son zamanlarda yayılma istidadı gösteren dinsizlik cereyanına karşı, Kur'an-ı Kerim âyetlerini ele alarak, Risale-i Nur namıyla yazdığı eserlere izafe edilen bir cereyandır. Adı geçen eserler, imanı fikirlerle birleştirmeye çalışmaktadır." şeklinde beyan edilmiştir.
Saniyen madem Nurculuk budur öle ise Risale-i Nurdaki şu hakikat yukarıdaki röportajın aslı olamayacağına kanıt olabilir :
Emirdağ Lahikası' Alıntı:Üçüncü Mes'ele: Şimdi küfr-ü mutlak, öyle cehennem-i manevî neşrine çalışıyor ki, kâinatta hiçbir kâfir ona yanaşmamak lâzım geliyor. Kur'anın "Rahmeten lil-âlemîn" olduğunun bir sırrı budur ki: Nasıl Müslümanlara rahmettir; âhirete iman, Allah'a iman ihtimalini vermesiyle de, bütün dinsizlere ve bütün âleme ve nev'-i beşere rahmet olmasına bir nükte, bir işarettir ki; o manevî cehennemden dünyada da onları bir derece kurtarmış. Halbuki şimdi fen ve felsefenin dalalet kısmı; yani Kur'anla barışmayan, yoldan çıkmış, Kur'ana muhalefet eden kısmı, küfr-ü mutlakı komünistler tarzında neşre başladılar. Komünistlik perdesinde anarşistliği netice verecek bir surette münafıklar, zındıklar vasıtasıyla ve bazı müfrit dinsiz siyasetçiler vasıtasıyla neşir ile aşılanmağa başlandığı için; şimdiki hayat, dinsiz olarak kabil değildir, yaşamaz. "Dinsiz bir millet yaşamaz" hükmü bu noktaya işarettir. Küfr-ü mutlak olduğu zaman, hakikat-ı halde yaşanmaz. Onun için Kur'an-ı Hakîm, bu asırda bir mu'cize-i maneviyesi olarak Risale-i Nur şakirdlerine bu dersi vermiş ki; küfr-ü mutlaka, anarşistliğe karşı sed çeksin. Hem çekmiş. Evet Çin'i, hem yarı Avrupa'yı ve Balkan'ları istilâ eden bu cereyana karşı bizi muhafaza eden Kur'an-ı Hakîm'in bu dersidir ki; o hücuma karşı sed çekmiş, bu suretle o tehlikeye karşı çare bulmuştur.
Demek bir müslüman mümkün değil, başka bir dine girip, ya Hristiyan ve Yahudi, hususan bolşevik gibi olmak... Çünki bir İsevî müslüman olsa, İsa Aleyhisselâm'ı daha ziyade sever. Bir Musevî müslüman olsa, Musa Aleyhisselâm'ı daha ziyade sever. Fakat bir müslüman, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın zincirinden çıksa, dinini bıraksa, daha hiçbir dine girmez, anarşist olur; ruhunda kemalâta medar hiçbir halet kalmaz. Vicdanı tefessüh eder, hayat-ı içtimaiyeye bir zehir olur.
Onun için Cenab-ı Hakk'a şükür Kur'an-ı Hakîm'in işarat-ı gaybiyesi ile kahraman Türk ve Arab milletleri içinde lisan-ı Türkî ve Arabî ile bu asrı kurtaracak bir mu'cize-i Kur'aniyenin Risale-i Nur namıyla bir dersi intişara başlamış. Ve onaltı sene evvel altıyüzbin adamın imanını kurtardığı gibi, şimdi milyonlardan geçtiği sabit olmuş. Demek Risale-i Nur; beşeri anarşilikten kurtarmağa bir derece vesile olduğu gibi, İslâm'ın iki kahraman kardeşi olan Türk ve Arab'ı birleştirmeye, bu Kur'anın kanun-u esasîlerini neşretmeğe vesile olduğunu düşmanlar da tasdik ediyorlar.
Salisen yukarıda yapmış olduğumuz açıklama ve göstermiş bulunduğumuz deliller bize ancak yorumsuz demekden baska söz dedirtmiyor...