BaBa Ve KaRDeŞ KoKuSu

CeMre1

Well-known member
:048:


YOLYORDAM








İnsan hayatın bazı karelerinde öylesine bir derin “offf” çekme durumunda kalıyor ki, kimi zaman bir cümle, kimi zaman iki paragraflık yazı insanın hayata bakışını derinden etkiliyor.
Bugün için farklı bir konuyu yazmayı planlamıştım. Fakat her zaman olduğu gibi dün sabah saatlerinde bilgisayarın başına oturmuş gündemi takip ederken, bir yandan da gelen mailleri kontrol ediyordum. Bu arada mail akışı da sürüyordu. Çok sayıda mailden sadece iki tanesini, Ramazan ayının sonlarına yaklaştığımız şu günlerde, ola ki ilgisini çeken okuyucumuz olur düşüncesi ile sizlerle paylaşmak istiyorum.
Ama öncelikle, maillerin içeriğinin daha iyi anlaşılması için, her biri için kısa bir giriş yazısı yazmak gerekiyor.
Büyük bir şirkette çalışan aile dostumuz 2 çocuklu dul bir bayan arkadaşımız, 30 Ağustos’un tatil olması nedeniyle, 3 güne çıkan hafta sonu tatilini vesile ederek, aylardan Ramazan da olması itibari ile bir grup bayan arkadaşı ile birlikte Konya Mevlana türbesine ziyarete gitmişler. Dün sabah Konya izlenimlerini gönderdiği mailini okuduktan sonra, giderken çocuklarını kime bıraktığını soran cevabi mail gönderdim. ‘Çocuklara bakma sırası ayrıldığım eşimdeydi, o geldi aldı götürdü’cevabı verdi.
“Bu gel-gitler ve ayrılıklar, çocukların ruh dünyalarında kimi zaman bizim algılamakta zorlandığımız kimbilir ne büyük sarsıntılar oluşturuyordur”şeklindeki mailime verdiği cevabı, Konya’nın Kulu ilçesinde her nasılsa bir buzdolabında kilitli kalıp, havasızlıktan boğularak hayatını kaybeden ve birbirine sarılmış vaziyette bulunan 4 kardeşin anısına sizlerle paylaşmak istiyorum. Şöyle yazmış arkadaşımız:




“Çocuklar konusu hepimiz için gerçekten zor... Yani ben gerek bekarken gerekse de evliliğimizin iyi gittiği günlerde böyle bir durumu kendimle hiç bağdaştıramazdım. Daha doğrusu kendimden çok uzak gördüğüm bir konuydu... Böyle olanları da anlamakta güçlük çekerdim. Ama insanın başına gelince, aklından ve hayalinden geçmeyen karşısına çıkıyor... Herkesin imtihanı farklı demek ki...Hani çocuklar, bir orada bir burada kalmaları acaba bir oyun mu sanıyorlardemişsiniz ya, ben durumu kendilerine izah etmeme rağmen şimdilik tam algıladıklarını da sanmıyorum.
Ben çocukken babam yurtdışında çalışırdı ve yılda bir gelirdi. Anlayamazdım niye gider, sonra birden niye çıkar gelirdi. Geldiğinde varlığına da alışamazdım kısa sürede, gittiğinde yokluğuna da... Tam alışacakken izni biterdi çünkü... Böyle geliş ve gidişlerden birinde, bir gün dolabın içerisinde bulmuş annem beni... Tam da, babamın ceketlerini doyarcasına içime çekip koklarken... Dediğiniz gibi, çocuk ruhu gerçekten başka...”
Maili, o sırada yanımda duran eşim de duyacak şekilde sesli okuyordum. Nerden bileyim mailin sonunun öyle biteceğini. “Annem beni, dolabın içinde babamın ceketlerini koklarken bulmuş” ifadesini okuduğumuzda adeta kanımız dondu... Bir kilitlenme yaşadık adeta... Ancak süzülen gözyaşlarımız birden donuklaşan yüz hatlarımızı kendine getirebildi.
Duyduğumuzda bizleri şoke eden yaşamların başkalarının adeta kaderi olması ne zor bir imtihan...










Son dakikalar...
Daha bu mailin sarsıcı etkisi geçmeden, 15-20 dakika sonra, bir aile dostumuzun ferdi olan, 5 aydır kanser hastası olan ağabeyinin yanında refakatçi olarak kalıp, hiç yüksünmeden ve halinden şikayetçi olmadan ona kuş gibi özenle bakan, buna rağmen üniversitede okuduğu bölümünde yine de birinciliği elden bırakmayan başarılı bir öğrencinin maili düştü gelen kutuma...
Refakatçi olarak kaldığı hastane odalarında, ancak hastası azıcık uyuduğunda fırsatını bulup açtığı bilgisayarı sayesinde dünya ile irtibat kuran, hastasının yanında geçirdiği günlerde aynı serviste 3 hastanın ölümüne tanıklık eden üniversite son sınıf öğrencisi genç bayanın maili de şu şekildeydi. Önce maili okuyalım, ardından akıbet nasıl tecelli etmiş onu aktaralım:
“Hani size durumu ağır diye bahsettiğim bir başka hasta vardı... O da vefat etti dün...
Canım çok yanıyor... Yüreğimin üstünde kocaman bir taş var.. Yutkunamıyorum... Sanki bağrım yanıyor... İçim gidiyor...
Biri giren biri çıkan doktorlar... odaya taşınan çeşit çeşit aletler...yüzümüze kapatılan kapılar...




Dün akşam abim fenalaştı...bir kargaşa oldu, doktorların biri girdi biri çıktı odasına...koca koca makineler sokuldu odaya...
Öyle korktum ki... Her an o kapı açılacak ve 'kaybettik' diyecekler diye yüreği ağzında beklemenin verdiği acının sınırı yok... Nasıl bir acı Ya Rabbim?
O zaman anlıyorsun, bu iş senden, babandan, ailenden çıkıyor... Sadece ALLAH ve O...
Çabalarımız, çırpınışlarımız boşuna... O ne derse o oluyor...
Cerrahpaşa’dan çıktık, yoğun bakımı daha müsait olan Şişli de bir hastaneye gittik apar topar bir ambulansla... Meğer yanımızdan ortalığı yıkarak geçen ambulansların içinde kurtarılmayı bekleyen ne canlar, acı çekerek geçermiş... İçinde olmak çok başka oluyor...
Abim dün akşamdan beri yoğun bakımda...


Daha Cerrahpaşa’da iken uyuttular O’nu, yolda başına bir hal gelmesin diye...
Göremedim akşamdan beri...Öyle özledim ki... Bırakmam...
Onsuz bir yere gitmem dediğim abimi kapalı kapılar ardına koydular... Bir kere bile göremedim kaç saattir...Elimde hep başının altına koyduğum küçük yastığı... Hiç bırakmadım... Kalbimin üstünden hiç ayırmadım... Kokusu var onda...
Kan değerleri çok düşmüş... Kan takacaklarmış... Normale gelene kadar kan değerleri, uyutulacakmış...
Ne eziyetler çekti benim abim... Şimdi bebekler gibi uyusun...uyusun da, Rabbim sağsalim uyandırsın...
Dün akşamdan beri böyle acı, böyle üzüntü, böyle keder hiç yaşamamıştım..


. Nasıl bir yakınlık bu ölüme? Ellerimizin arasından kaydı kayacak... Dayanamıyorum daha... Kanlı yaşlarla dua etmekten başka birşey yapamıyorum... Ellerim tittiyor... İnanın bağrım yanıyor... Bu nasıl bir acı Ya Rabbim? Ağlamaktan kör ediyor...
Durumunu çok merak ettiğiniz için söylüyorum.. Herşey ortada... Ölümede, hayatada çok yakın...
Dilerim bizim tarafımızda kalır... Dilerim bizi bırakmaz... Dayanamam... Kaldıramam... Kalan ömrüm ağlayarak geçer...
Vücudumu hissetmiyorum üzüntüden... Ellerim buz gibi... Kötüyüm...
Duaya çok muhtaç olduğumuz şu dakikalarda paylaşmak istedim..
Dua edin yalvarırım...
Yoğun bakımın kapısında yazılan bu maili de, yine eşimle birlikte okuduk. Takdir edersiniz, nasıl bir ruh hali ile ancak okunabildiğini...
Kendisine hemen, o an için yazılması gereken ne varsa satırlara aktarıldığını düşündüğüm cevabi bir mail gönderdim ama, bakmaya fırsatı olduğuna emin değilim. Çünkü hastanın durumunun oldukça kritikleştiğinin anlaşıldığı o dakikalarda bilgisayarı kapattım ve hasta için bir Yasin okudum. Okumam tam bitmişti ki, telefonum çaldı. Arayan kendisiydi.
Ağlamaktan ne dediği tam anlaşılmayan, sadece sesindeki feryattan hastanın durumunun ne merkezde olduğu anlaşılabilen genç bayanın ruhlarımızı titreten iniltilerinden, abisinin ellerinden kayıp gittiğini anladık.
Mübarek ramazanda ruhunu teslim etti. Mekanı cennet olsun.
İlk olayda cekete sinen baba kokusunu, ikinci olayda yastığa sinen kardeş kokusunu lütfen unutmayınız.

Sevdiklerinizi öpüp koklayınız. Sevginizi yansıtmaktan asla imtina etmeyiniz.
Hayat ertelemeye gelmez. Unutmayınız, her bakış son bakıştır.




Prof Dr. Osman Özsoy
 
Üst