İlim-irfan
Well-known member
Ahmed Şahin - Zaman
04/11/2009
Soru: Kurban konusunda bu sene zorlanacağımı düşünüyorum. Borçlanarak da olsa kurban almalı mıyım? Yoksa kurbanı imkânı müsait olanlar keser, borçlanarak kurban almak gerekmez mi? Bana kurban gerekip gerekmediğini nasıl anlayabilirim?
Cevap: Resûl-i Ekrem Efendimiz'in Medine'yi teşriflerinin ikinci senesinden itibaren meşrû kılınan kurban, (hâli vakti yerinde olan) Müslümanlar için Hanefi'ye göre vâcip, diğer mezheplere göre sünnet olarak kabul edilmiş, ekonomik durumu müsait olduğu hâlde bu mükellefiyetini yerine getirmeyenlerin sevaptan mahrumiyete maruz kalacaklarına da hadis-i şerifte işaret edilerek şöyle buyrulmuştur:
"- Durumu müsait olduğu halde kurbanını kesmeyen namazgâhımıza yaklaşmasın!" Çünkü namazgâhta kurbanını kesenlere verilen sevaptan ona hisse ayrılmaz artık.
Bu ikaz sebebiyle Hanefî âlimleri, kurban kesmenin vâcip olduğunu bildirmişler, durumu müsait olduğu halde kesmeyenlerin vacibi terk etme vebaline maruz kalacaklarına işarette bulunmuşlardır
Anlaşılan odur ki: "Kim kurban aldığı takdirde geçimine bir sıkıntı gelmeyecek, normal ihtiyaçlarını karşılamakta bir mahrumiyete mâruz kalmayacaksa, ona kurban kesmek gereklidir." Öyle ise ihtiyacından artarak beklemekte olan dört-beş bin lirasından ayıracağı kurban parasıyla kurban mükellefiyetini yerine getirmeli, ömür boyu bunun mutluluk ve huzurunu duymalıdır.
Kurban borçlusu olup olmadığını bir de "kalbine sor" hadîsiyle incelemek mümkündür. Şöyle ki: Resûl-i Ekrem Efendimiz:
"— Biri sana fetva verse de bir de kalbine sor!
" mealinde bir hatırlatmada bulunmuş, böylece hükmünü kesinleştiremediğimiz konularda (günahlarla bozulmayan) kalbin kanaatine bakılabileceğine işarette bulunmuştur.
Öyle ise, bir de kalbimize sormalıyız. O zaman kalbimiz bize cevap verecek, kurban kesip kesemeyeceğimize dâir bir hükmün vicdanımızda oluştuğunu anlayacağız. Bu da vicdani bir kanaat olarak rahatlamamıza sebep olacaktır.
Kurbanın Hanefilerin vacip görüşüne mukabil diğer mezheplerin zenginlik şartı aranmaksızın sünnet olduğu görüşü, kurbanı hafife almaya sebep olmamalıdır. Çünkü sünnetin terk edilmeyen (müekked) kısmı da vacip kuvvetinde sayılmaktadır. Nitekim Efendimiz (sas) Hazretleri Medine'deki hayatı boyunca hiçbir bayramda kurbanını ihmal etmemiş, hepsinde kurban kesme titizliği göstermiştir. Sözü buraya getirmişken bir inceliğe daha işarette bulunalım izin verirseniz.
Hanefi'de kurban zenginin borcu olduğundan, aile içinde serveti olan zengin şahısların her birinin kendi adına kurban kesmesi vacip olur. Bu sebeple aile içinde serveti olmayan birinin, "Bu sene de kurbanı benim adıma niyet ederek kesin" demesine gerek olmaz. Çünkü kurban servet sahibinin borcudur. Serveti olmayanın borcu yoktur ki, kurbanın kendi adına kesilmesini istesin. Borç kiminse ödeme de ona düşmektedir. Diğer üç mezhepte ise sünnet olan kurban ailenin hepsine de şamil görülmüştür.
Bütün bunlardan sonra unutulmamalı ki, yoksul ve muhtaç insanlara fazladan kurban göndermenin sevabına sınır yoktur!. Çünkü dünyada yoksulların ihtiyaçlarını karşılayanın, Allah da ahirette ihtiyaçlarını karşılayacağı müjdesini vermekte, ahirette karşılanacak bu ihtiyacın değerini ise, kimse takdir edememektedir. Öyle olunca imkân sahiplerinin gündeminden, ihtiyaç sahiplerinin istekleri hiç çıkmamalıdır
.
04/11/2009
Soru: Kurban konusunda bu sene zorlanacağımı düşünüyorum. Borçlanarak da olsa kurban almalı mıyım? Yoksa kurbanı imkânı müsait olanlar keser, borçlanarak kurban almak gerekmez mi? Bana kurban gerekip gerekmediğini nasıl anlayabilirim?
Cevap: Resûl-i Ekrem Efendimiz'in Medine'yi teşriflerinin ikinci senesinden itibaren meşrû kılınan kurban, (hâli vakti yerinde olan) Müslümanlar için Hanefi'ye göre vâcip, diğer mezheplere göre sünnet olarak kabul edilmiş, ekonomik durumu müsait olduğu hâlde bu mükellefiyetini yerine getirmeyenlerin sevaptan mahrumiyete maruz kalacaklarına da hadis-i şerifte işaret edilerek şöyle buyrulmuştur:
"- Durumu müsait olduğu halde kurbanını kesmeyen namazgâhımıza yaklaşmasın!" Çünkü namazgâhta kurbanını kesenlere verilen sevaptan ona hisse ayrılmaz artık.
Bu ikaz sebebiyle Hanefî âlimleri, kurban kesmenin vâcip olduğunu bildirmişler, durumu müsait olduğu halde kesmeyenlerin vacibi terk etme vebaline maruz kalacaklarına işarette bulunmuşlardır
Anlaşılan odur ki: "Kim kurban aldığı takdirde geçimine bir sıkıntı gelmeyecek, normal ihtiyaçlarını karşılamakta bir mahrumiyete mâruz kalmayacaksa, ona kurban kesmek gereklidir." Öyle ise ihtiyacından artarak beklemekte olan dört-beş bin lirasından ayıracağı kurban parasıyla kurban mükellefiyetini yerine getirmeli, ömür boyu bunun mutluluk ve huzurunu duymalıdır.
Kurban borçlusu olup olmadığını bir de "kalbine sor" hadîsiyle incelemek mümkündür. Şöyle ki: Resûl-i Ekrem Efendimiz:
"— Biri sana fetva verse de bir de kalbine sor!
Öyle ise, bir de kalbimize sormalıyız. O zaman kalbimiz bize cevap verecek, kurban kesip kesemeyeceğimize dâir bir hükmün vicdanımızda oluştuğunu anlayacağız. Bu da vicdani bir kanaat olarak rahatlamamıza sebep olacaktır.
Kurbanın Hanefilerin vacip görüşüne mukabil diğer mezheplerin zenginlik şartı aranmaksızın sünnet olduğu görüşü, kurbanı hafife almaya sebep olmamalıdır. Çünkü sünnetin terk edilmeyen (müekked) kısmı da vacip kuvvetinde sayılmaktadır. Nitekim Efendimiz (sas) Hazretleri Medine'deki hayatı boyunca hiçbir bayramda kurbanını ihmal etmemiş, hepsinde kurban kesme titizliği göstermiştir. Sözü buraya getirmişken bir inceliğe daha işarette bulunalım izin verirseniz.
Hanefi'de kurban zenginin borcu olduğundan, aile içinde serveti olan zengin şahısların her birinin kendi adına kurban kesmesi vacip olur. Bu sebeple aile içinde serveti olmayan birinin, "Bu sene de kurbanı benim adıma niyet ederek kesin" demesine gerek olmaz. Çünkü kurban servet sahibinin borcudur. Serveti olmayanın borcu yoktur ki, kurbanın kendi adına kesilmesini istesin. Borç kiminse ödeme de ona düşmektedir. Diğer üç mezhepte ise sünnet olan kurban ailenin hepsine de şamil görülmüştür.
Bütün bunlardan sonra unutulmamalı ki, yoksul ve muhtaç insanlara fazladan kurban göndermenin sevabına sınır yoktur!. Çünkü dünyada yoksulların ihtiyaçlarını karşılayanın, Allah da ahirette ihtiyaçlarını karşılayacağı müjdesini vermekte, ahirette karşılanacak bu ihtiyacın değerini ise, kimse takdir edememektedir. Öyle olunca imkân sahiplerinin gündeminden, ihtiyaç sahiplerinin istekleri hiç çıkmamalıdır