Normal
Çoktan beri ruh-u kemteranemin son derece müştak bulunduğu ve her bir kelimesi birer elmas mahzeni olan şu Yirmisekizinci risale-i pür-nurlarını, lehülhamd kıraat ve istinsaha muvaffak oldum. Şu altun-misal hurufattan mürekkeb elmas menbaının derece-i kıymet ve rağbet ve ehemmiyetini arz u ifade hususunda (mübalağa olmasın) mümkün olsa idi, şu risale-i kıymetdarînin hakaik-i nâmütenahîsini muvazzıh ve câmi' bir çok kelimatın vaz'ettirilmesine çalışacaktım ki, hakikat lâyıkıyla ifade edilsin. Zira Hâlık-ı Âlem Hazretleri, şu mükevvenatı halk ve icad ve her birini birer vazife ile tavzif ve ecel-i âlemin hulûlünde, mes'uliyet noktasında bu dünyada acz ve fakr ve za'f ve ihtiyacını fehm ü idrak ederek, kavanin-i ezeliye ve desatir-i Rabbaniyeye imtisal ve ittiba edenlere, şu mevzubahis Cennet gibi bir nimet ile i'zaz edecek ve alelhusus Cennet'te en büyük nimet, cemal-i bâ-kemal-i Rabbaniyeyi müşahede ve müşerrefiyet-i uzma olduğundan, şu fâni âlemdeki her şey binnetice Cennet'e nâzır ve hayran olduğu ve şu hakaikın menba'ı olan Furkan-ı Mübin ve Kur'an-ı Azîm'in ebvab-ı müteaddidesini feth ve esrar-ı gûna-gûnuna ıttıla' ile derya-i hakaika dalmak herkese müyesser olmadığından, beş sual ve beş cevab miftah-ı hakikîsiyle o künuz-u mütenevvia kapılarını açıp pek yakından ve kemal-i sarahatla gösterilmesi ciheti, değil bu abd-i âcizin kàsır aklı, belki oldukça yüksek zekâlara mâlik olanların bile takdirine hakkıyla şâyan olduğunu kail ve kaniim.Sabri
Çoktan beri ruh-u kemteranemin son derece müştak bulunduğu ve her bir kelimesi birer elmas mahzeni olan şu Yirmisekizinci risale-i pür-nurlarını, lehülhamd kıraat ve istinsaha muvaffak oldum. Şu altun-misal hurufattan mürekkeb elmas menbaının derece-i kıymet ve rağbet ve ehemmiyetini arz u ifade hususunda (mübalağa olmasın) mümkün olsa idi, şu risale-i kıymetdarînin hakaik-i nâmütenahîsini muvazzıh ve câmi' bir çok kelimatın vaz'ettirilmesine çalışacaktım ki, hakikat lâyıkıyla ifade edilsin. Zira Hâlık-ı Âlem Hazretleri, şu mükevvenatı halk ve icad ve her birini birer vazife ile tavzif ve ecel-i âlemin hulûlünde, mes'uliyet noktasında bu dünyada acz ve fakr ve za'f ve ihtiyacını fehm ü idrak ederek, kavanin-i ezeliye ve desatir-i Rabbaniyeye imtisal ve ittiba edenlere, şu mevzubahis Cennet gibi bir nimet ile i'zaz edecek ve alelhusus Cennet'te en büyük nimet, cemal-i bâ-kemal-i Rabbaniyeyi müşahede ve müşerrefiyet-i uzma olduğundan, şu fâni âlemdeki her şey binnetice Cennet'e nâzır ve hayran olduğu ve şu hakaikın menba'ı olan Furkan-ı Mübin ve Kur'an-ı Azîm'in ebvab-ı müteaddidesini feth ve esrar-ı gûna-gûnuna ıttıla' ile derya-i hakaika dalmak herkese müyesser olmadığından, beş sual ve beş cevab miftah-ı hakikîsiyle o künuz-u mütenevvia kapılarını açıp pek yakından ve kemal-i sarahatla gösterilmesi ciheti, değil bu abd-i âcizin kàsır aklı, belki oldukça yüksek zekâlara mâlik olanların bile takdirine hakkıyla şâyan olduğunu kail ve kaniim.
Sabri