Başımıza gelen musibetler,

imported_mihrace

Active member
Başımıza gelen musibetler, Allah'ın Rahman ve Rahim sıfatına ters düşmüyor mu?


Başımıza gelen her hadisenin bir gördüğümüz, bir de bizim için meçhul olan yani görünmeyen yönü vardır. Başımıza gelen hastalıklar ve felaketler de böyledir. Allah, Rahman ve Rahim olduğu halde insanlara felaket ve musibetler gönderiyor; onları sıkıntıya sokuyor.

Böyle bir bakış açısı, insanın aklına "Allah, Rahman ve Rahim olduğu halde neden zulmediyor?" gibi sorular getiriyor.

Hâlbuki dikkatle incelendiği zaman, Allah'ın her işi hikmetle gördüğü anlaşılır.

Eğer insan elindeki çekirdeği toprağa itse, bu küçücük gayretine karşılık Allah ona kocaman bir ağaç verecektir.

Çiftçi, fasulye tanesini eline alıyor, toprağa gömüyor. Tohum, lisan-ı haliyle diyor ki: "Sen ne zalim bir adamsın! Ben çuvalda ne güzel rahat rahat yatıyordum. Sen beni aldın, çamurun içine, karanlıklara gömdün. Şimdi çürüyorum, parçalanıyorum. Lütfen beni buradan çıkar."

Bu hallerden sonra fasulye kök saldı, filiz verdi, yaprak açtı, çiçek açtı.

Sonra da çiftçiye teşekkür etmeye başladı. "Allah senden razı olsun, eğer çuvalda kalsaydım, güneş ışığına çıkamayacaktım. Bir iken yüzlerce olamayacaktım."

Tohumların, çekirdeklerin toprağa gömülmesi musibet gibi görünse de, neşv ü nema bulmaları için bir vesiledir. Yani onlar için rahmettir. Fasulye toprağa gömülerek, bitki makamından, insan makamına çıkıyor. Böylece toprağın derinliklerindeki musibet, insanlık makamına, en yüksek makama ulaştı.

Şu âlemde Allah'ın tecelli etmeyen sıfatı yok. Bütün sıfatları tecelli ediyor. Bizim gibi kimseler, yaratıklara bakıp, Allah'ın sıfatlarını sayabilir. Şu elimde tuttuğum kitap bana neyi anlatıyor? Demek bir matbaacı var, mürekkep var, bir yazar var... Sadece şu kitapta neler okuduk neler... Fakültede hoca sormuş: "Şu kurşunkalemde neler var?" Öğrenciler saymaya başlamış: "Ağaç var, karbon var..." Hoca sormuş: "Bir de sanatkârın sanatı var. Onu görmediniz mi?"

Allah'ın da her işinde bir hikmet bir sanat vardır. Bunları görmek, düşünmek lazım.

İnsanın ölümü bile hikmetlidir. Her insan, vazifesi kadar yaşar. Vazifesi bitti mi gider. Vazife bitecek, rızık bitecek, hayat bitecek ki insan ölecek. Mesela Bediüzzaman Hazretleri'ni zehirlediler, kurşun attılar... Ama o yaşadı. Allah vazife vermiş, ömür de vermiş. Vazifesi biteni Allah alır dünyadan.

İnsan dünyayı çok seviyor. Bunları severken ölmesi, ona zor gelir. Bu sefer yaşlılıkla, hastalıkla Allah, o kuluna tiksinme verir, nefret verir.

Ölmek istemiyor insan. Çünkü ahiretteki ebedi hayatı anlamıyor. Allah, o kadar merhametli ki, hastalıklarla, musibetlerle ahiretteki ebedi hayatı arattırıyor.

Başımıza gelen musibet ve felaketler Allah'ın Rahman ve Rahim sıfatına ters düşmüyor mu?

Ahireti anlamayan, ters düştüğünü düşünebilir...

Ahireti anlayan için, musibetler, felaketler bir lütuftur, inayettir. Sıkıntıda olanın, hasta olanın her saatine Allah bin tane sevap yazıyor. O zaman ben niye musibet diyeyim ona?

Zehir, adamı öldürür. Fakat her ilaçta belli dozda zehir bulunur. Demek ki zehir, bulunduğu yere göre değer alır. Felaketler ve musibetler de böyledir. Kimisine rahmet olur, kimisine zahmet olur.


HEKİMOĞLU İSMAİL
Zaman
22 Eylül 2007, Cumartesi
 

Sade ve Sadece

Active member
Onuncu Lem'a

Şefkat Tokatları Risalesi


b516.gif
(1)​

Âyetinin bir sırrını, hizmet-i Kur'aniyede arkadaşlarımın beşeriyet muktezası olarak sehiv ve hatalarının neticesinde yedikleri şefkat tokatlarını beyan etmekle tefsir ediyor. Hizmet-i Kur'aniyenin bir silsile-i kerameti ve o hizmet-i kudsiyenin etrafında izn-i İlâhî ile nezaret eden ve himmet ve duasıyla yardım eden Gavs-ı Âzam'ın bir nevi kerameti beyan edilecek. Tâ ki, bu hizmet-i kudsiyede bulunanlar, ciddiyetlerinde, hizmetlerinde sebat etsinler.

Bu hizmet-i kudsiyenin kerameti "üç nevi"dir:

Birinci Nev'i: O hizmeti ihzar etmek ve hâdimlerini o hizmete sevketmek cihetidir.

İkinci Kısım: Manileri bertaraf etmek ve muzırların şerrini defedip, onları tokatlamaktır.

Bu iki kısmın hâdiseleri çoktur, hem çok uzundur. (*Haşiye) Başka vakte talikan, en hafif olan üçüncü bir kısımdan bahsedeceğiz.

Üçüncü kısım: Şudur ki: Hizmette hâlisen çalışanlara fütur geldiği vakit, şefkatli bir tokat yerler, intibaha gelerek yine o hizmete girerler. Bu kısmın hâdisatı, yüzden fazladır. Yalnız yirmi hâdiseden onüç ondördü şefkatli tokat yemişler, altı yedisi zecr tokatı görmüşler.

BİRİNCİSİ: Bu bîçare Saiddir. Her ne vakit hizmete fütur verir, "neme lâzım" deyip hususî nefsime ait işlerle meşgul olduğum zaman tokat yemişim. Hem de kanaatım geliyor ki; ihmalimden tokat yedim. Çünki hangi maksadım beni iğfale sevketmiş ise, onun aksi ile tokat yerdim. Sair hâlis arkadaşlarımın da yedikleri şefkat tokatları, dikkat ede ede, benim gibi hangi maksad için ihmal etmişse, onun aksiyle şefkat tokatlarını yediklerinden kanaatımız gelmiş ki: O hâdiseler, hizmet-i Kur'aniyenin kerametindendir. Meselâ: Bu bîçare Said, Van'da ders-i hakaik-i Kur'aniye ile meşgul olduğum miktarca Şeyh Said hâdisatı zamanında vesveseli hükûmet, hiçbir cihette bana ilişmedi ve ilişemedi. Vakta ki "neme lâzım" dedim, kendi nefsimi düşündüm. Âhiretimi kurtarmak için Erek Dağı'nda harabe mağara gibi bir yere çekildim. O vakit sebebsiz beni aldılar nefyettiler. Burdur'a getirildim. Orada yine hizmet-i Kur'aniyede bulunduğum miktarca, -o vakit menfîlere çok dikkat ediliyordu, her akşam isbat-ı vücud etmekle mükellef oldukları halde- ben ve hâlis talebelerim müstesna kaldık. Ben hiçbir vakit isbat-ı vücuda gitmedim, hükûmeti tanımadım. Oranın valisi, oraya gelen Fevzi Paşa'ya şikâyet etmiş. Fevzi Paşa demiş: "Ona ilişmeyiniz, hürmet ediniz!" Bu sözü ona söylettiren, hizmet-i Kur'aniyenin kudsiyetidir. Ne vakit nefsimi kurtarmak, yalnız âhiretimi düşünmek fikri bana galebe etti. Hizmet-i Kur'aniyede muvakkat fütur geldi; aks-i maksadımla tokat yedim. Yâni, bir menfadan diğerine (Isparta'ya) gönderildim. Isparta'da yine hizmet başına geçtim. Yirmi gün geçtikten sonra bazı korkak insanların ihtarlarıyla: "Belki bu vaziyeti hükûmet hoş görmeyecek, bir parça teenni etsen, daha iyi olur." dediler. Bende tekrar yalnız kendimi düşünmek hâtırası kuvvet buldu. "Aman halklar gelmesin" dedim. Yine o menfadan dahi üçüncü nefy olarak Barla'ya verildim. Barla'da ne vakit bana fütur gelmiş ise, yalnız kendimi düşünmek hâtırası kuvvet bulmuş ise, bu ehl-i dünyanın yılanlarından, münafıklarından birisi bana musallat olmuş. Bu sekiz senede seksen hâdiseyi, kendi başımdan geçtiği için hikâye edebilirim. Usandırmamak için kısa kesiyorum.

_________________________

(*Haşiye) Meselâ: Halk Partisi, Nur talebelerine verdikleri azab ve sıkıntı ve ihanetlerden, kendileri dünyada daha ziyade cezasını çektiler aynını gördüler.

sh: » (L: 37)

Risale-i Nur Külliyatı - Lemalar - Bediüzzaman Said Nursi
_________________________________________________
(1)"Herkes hayır olarak ne işlemiş, kötülük olarak ne işlemişse, kıyamet gününde hepsini önünde hazır bulur. O zaman ister ki, işlediği kötülüklerle kendisi arasında büyük bir mesafe bulunsun. Allah, sizi kendisinden gelecek bir azaptan sakındırıyor. Çünkü Allah kullarına çok şefkatlidir." Âl-i İmrân Sûresi: 3:30.
 

imported_mihrace

Active member
GuLSerbeti ' Alıntı:
Allah razı olsun... arkadaslara da gonderdim bu yaziyi...
Amin ecmain, ii yapmıssın :angel:







Sade ve Sadece ' Alıntı:
Onuncu Lem'a

Şefkat Tokatları Risalesi


b516.gif
(1)​

Âyetinin bir sırrını, hizmet-i Kur'aniyede arkadaşlarımın beşeriyet muktezası olarak sehiv ve hatalarının neticesinde yedikleri şefkat tokatlarını beyan etmekle tefsir ediyor. Hizmet-i Kur'aniyenin bir silsile-i kerameti ve o hizmet-i kudsiyenin etrafında izn-i İlâhî ile nezaret eden ve himmet ve duasıyla yardım eden Gavs-ı Âzam'ın bir nevi kerameti beyan edilecek. Tâ ki, bu hizmet-i kudsiyede bulunanlar, ciddiyetlerinde, hizmetlerinde sebat etsinler.

Bu hizmet-i kudsiyenin kerameti "üç nevi"dir:

Birinci Nev'i: O hizmeti ihzar etmek ve hâdimlerini o hizmete sevketmek cihetidir.

İkinci Kısım: Manileri bertaraf etmek ve muzırların şerrini defedip, onları tokatlamaktır.

Bu iki kısmın hâdiseleri çoktur, hem çok uzundur. (*Haşiye) Başka vakte talikan, en hafif olan üçüncü bir kısımdan bahsedeceğiz.

Üçüncü kısım: Şudur ki: Hizmette hâlisen çalışanlara fütur geldiği vakit, şefkatli bir tokat yerler, intibaha gelerek yine o hizmete girerler. Bu kısmın hâdisatı, yüzden fazladır. Yalnız yirmi hâdiseden onüç ondördü şefkatli tokat yemişler, altı yedisi zecr tokatı görmüşler.

BİRİNCİSİ: Bu bîçare Saiddir. Her ne vakit hizmete fütur verir, "neme lâzım" deyip hususî nefsime ait işlerle meşgul olduğum zaman tokat yemişim. Hem de kanaatım geliyor ki; ihmalimden tokat yedim. Çünki hangi maksadım beni iğfale sevketmiş ise, onun aksi ile tokat yerdim. Sair hâlis arkadaşlarımın da yedikleri şefkat tokatları, dikkat ede ede, benim gibi hangi maksad için ihmal etmişse, onun aksiyle şefkat tokatlarını yediklerinden kanaatımız gelmiş ki: O hâdiseler, hizmet-i Kur'aniyenin kerametindendir. Meselâ: Bu bîçare Said, Van'da ders-i hakaik-i Kur'aniye ile meşgul olduğum miktarca Şeyh Said hâdisatı zamanında vesveseli hükûmet, hiçbir cihette bana ilişmedi ve ilişemedi. Vakta ki "neme lâzım" dedim, kendi nefsimi düşündüm. Âhiretimi kurtarmak için Erek Dağı'nda harabe mağara gibi bir yere çekildim. O vakit sebebsiz beni aldılar nefyettiler. Burdur'a getirildim. Orada yine hizmet-i Kur'aniyede bulunduğum miktarca, -o vakit menfîlere çok dikkat ediliyordu, her akşam isbat-ı vücud etmekle mükellef oldukları halde- ben ve hâlis talebelerim müstesna kaldık. Ben hiçbir vakit isbat-ı vücuda gitmedim, hükûmeti tanımadım. Oranın valisi, oraya gelen Fevzi Paşa'ya şikâyet etmiş. Fevzi Paşa demiş: "Ona ilişmeyiniz, hürmet ediniz!" Bu sözü ona söylettiren, hizmet-i Kur'aniyenin kudsiyetidir. Ne vakit nefsimi kurtarmak, yalnız âhiretimi düşünmek fikri bana galebe etti. Hizmet-i Kur'aniyede muvakkat fütur geldi; aks-i maksadımla tokat yedim. Yâni, bir menfadan diğerine (Isparta'ya) gönderildim. Isparta'da yine hizmet başına geçtim. Yirmi gün geçtikten sonra bazı korkak insanların ihtarlarıyla: "Belki bu vaziyeti hükûmet hoş görmeyecek, bir parça teenni etsen, daha iyi olur." dediler. Bende tekrar yalnız kendimi düşünmek hâtırası kuvvet buldu. "Aman halklar gelmesin" dedim. Yine o menfadan dahi üçüncü nefy olarak Barla'ya verildim. Barla'da ne vakit bana fütur gelmiş ise, yalnız kendimi düşünmek hâtırası kuvvet bulmuş ise, bu ehl-i dünyanın yılanlarından, münafıklarından birisi bana musallat olmuş. Bu sekiz senede seksen hâdiseyi, kendi başımdan geçtiği için hikâye edebilirim. Usandırmamak için kısa kesiyorum.

_________________________

(*Haşiye) Meselâ: Halk Partisi, Nur talebelerine verdikleri azab ve sıkıntı ve ihanetlerden, kendileri dünyada daha ziyade cezasını çektiler aynını gördüler.

sh: » (L: 37)

Risale-i Nur Külliyatı - Lemalar - Bediüzzaman Said Nursi
_________________________________________________
(1)"Herkes hayır olarak ne işlemiş, kötülük olarak ne işlemişse, kıyamet gününde hepsini önünde hazır bulur. O zaman ister ki, işlediği kötülüklerle kendisi arasında büyük bir mesafe bulunsun. Allah, sizi kendisinden gelecek bir azaptan sakındırıyor. Çünkü Allah kullarına çok şefkatlidir." Âl-i İmrân Sûresi: 3:30.
Katkınız için Ayriyetten teşekkürler, Allah razı olsun..
 
Üst