Konuya cevap cer

 Sayın Abdullah Yeğin  henüz ortaokulda okurken Bediüzzaman’ın talebesi olmuş değerli bir  kişidir. Yeğin, küçük yaşlarından itibaren Bediüzzaman’ın yanında olmuş  ve en zorlu yıllarında onun yanında yer almıştır. 

     Bediüzzaman Said  Nursî’ye yönelik çeşitli dâvâlar nedeniyle Urfa, Gaziantep, 


Ankara ve  Adana hapishanelerinde aylarca kalmış, ancak dâvâların tümü beraatle  neticelenmiştir. Abdullah Yeğin’in Bediüzzaman’la ilgili anılarından  biri onunla ilk görüşmesiyle ilgilidir. 

  

“Kapıyı çaldık. Kapı  açıldı. Yukarı çıkarak sağdaki ilk kapıdan odasına girdik. Evvela Rıfat  sonra ben elini öpüp oturduk. Karyola gibi yüksek bir divanın üstüne  oturmuş, dizlerine yorganı çekmiş, geriye doğru yaslanmıştı. Elinde bir  kitap vardı. Saçları kulaklarının hizasına kadar gelmişti. İnce  gözlüğünün üzerinden bize bakarak, ‘Sefa geldiniz’ dedi. Arkadaşımdan  beni sordu. O da ‘Benim mektep arkadaşımdır’ diye beni tanıttı. İsmimi  sordu. Çok iltifat etti. İslâmiyetten, imanın güzelliğinden, ölümden,  ahiretten bahsetti. Bir müddet sonra yanından ayrıldık.” 

  

Abdullah Yeğin’in  yukarıdaki hatı-rasında, Bediüzzaman’ın genç bir misafirini nasıl  ağırladığı kısaca anlatılmaktadır. Ancak bu birkaç satırın içinde, tüm  Müslümanlar için çok güzel örnekler vardır. Bunlardan biri, insanlara  gösterilmesi gereken Kur’ânî tavrın nasıl olması gerektiğiyle ilgilidir.  Üstad, kendisini ilk defa gören bir insanın daha ilk anda hayranlığını  ve sevgisini kazanmıştır. Çünkü imanının kendisine kazandırdığı tavır  güzelliği, bir insanın ruhunun hoşnut olacağı en mükemmel sevgi  modelidir. Dikkat edilirse Sayın Yeğin ilk karşılaşmalarında  Bediüzzaman’ın kendisine bir çok iltifatta bulunduğunu anlatmıştır.  Üstad’ın kendisinden yaşça küçük birinden güzel söz ve iltifat beklemek  yerine, onu onore edecek güzel sözler söylemesi, İslâm ahlâkının ona  kazandırdığı üstünlüklerden biridir. 

  

Kur’ân’da Allah güzel  söze özellikle dikkat çekmiş ve bir âyetinde “İnsanlara güzel söz  söyleyin” diye emretmiştir. Çünkü güzel söz insanın kalbinde  karşısındaki kişiye karşı sevgi ve saygı meydana getirir. Güzel sözün  karşıdaki kişinin vicdanını harekete geçirme özelliği vardır. onu güzel  ahlâklı davranmaya, tevâzuya ve insaniyetli olmaya teşvik eder. Böylece  dine daha yatkın ve Kur’ân ahlâkını yaşamaya daha açık bir insan olur.  Allah’ın bu kanununu bilen Üstad hayatı boyunca her şart altında—hatta  kendisine düşmanlık eden insanlara karşı bile—güzel söz söylemiş,  affedici, hoşgörülü ve sabırlı davranmıştır. Bediüzzaman’ın bu güzel  ahlâkı bir çok insanın kalbinde İslâma karşı sıcaklık oluşmasına ve dine  yönelmelerine vesile olmuştur. 

  Said Nursî’nin bu  hatırasında dikkat edilecek ikinci önemli nokta, ilk defa karşılaştığı  bu gence hiç vakit kaybetmeden tebliğ yapmaya başlamasıdır. Üstad  hayatının tümünü Allah’ın dinini yaymaya adamıştı. Çünkü Allah Kur’ân  ahlâkının insanlara öğretilmesi sorumluluğunu iman edenlere yüklemiştir.  Bediüzzaman hayatı boyunca eline geçen her imkânı tebliğ için  kullanmıştır. Karşısına çıkan kişilere sözlü olarak ve görme imkânı  olmadığı insanlara yazılı olarak dini anlatmıştır. Çünkü insanlar için  herşeyden önemli ve acil olan ahiretlerini kazanabilmeleridir. Bununla  beraber Allah’ı unutarak yaşayan, ahirete hazırlık yapmayan ve dinini  tanımayan bir çok insan vardır. 

  

Bir çok insan  İslâmiyeti çok yüzeysel tanımakta ve Allah’ın iman edenlere yüklediği  sorumluluklardan habersiz yaşamaktadır. İslâm dinini sadece namaz  kılmak, oruç tutmak, zekât vermek gibi hükümlerden ibaret zanneden  insanların yanısıra, İslâmiyet’le ilgisi olmayan bir takım hurafeleri  din olarak kabul eden insanlar da vardır. Bu kişilere kibirin, şeytanın  bir özelliği olduğunu, aklın iman kaynaklı olduğunu, İslâm ahlâkını  yaymanın her Müslüman üzerine farz olduğunu, zorluklardan yılmamayı,  iman edenlerin birlik olmalarının gerekliliğini, tevekkülü, ihlâsı,  sabrı ve bunun gibi İslâm dininin pek çok özelliğini anlatacak insanlara  ihtiyaç vardır. Bediüzzaman da hayatı boyunca bunu yapmış ve  milyonlarca insanın İslâm dinini gerçek şekliyle tanımalarını  sağlamıştır. Kendi hayatıyla ya da yaşadığı zorluklarla ilgili  anlatabileceği binlerce olay olmasına rağmen sohbetlerinde her zaman  karşı tarafın imanını güçlendirmek ve ahirete yaklaştırmak birinci  hedefi olmuştur. 

  

Bediüzzaman’ın bu iki  önemli özelliği Yeğin’in Bediüzzaman’la ilgili bir başka anısında şu  şekilde anlatılmaktadır: “Başka bir gün yine ziyaretine gitmiştim. Çok  mütevâzi, çok engin gönüllü bir insandı. Allah’ın birliğinden, insanın  serbest, başıboş olmadığından, zamanın tehlikelerinden anlatırdı. onun  tevâzusu, mahviyeti, alçakgönüllü oluşu, sevgi ve alâkası bizi kendisine  bağlamıştı. Zaman zaman diğer arkadaşları da alıp ona götürürdüm.  Çeşitli suâllerimize güzel güzel cevaplar verirdi. Mektepte bir kısım  muallimlerimden edindiğim din aleyhindeki menfî fikirler, ancak Üstad’ın  yanına gidince zâil olurdu. Ümit ve şevkle ayrılırdık yanından.”


Görüldüğü gibi Bediüzzaman’ın hayatının her anında Müslümanların ders  çıkaracakları güzel bir özellik vardır. Bu nedenle onun hayatını  incelemek, İslâm ahlâkının nasıl uygulanması gerektiğini öğrenmek  bakımından tüm Müslümanlar için son derece önemlidir. 

  Allah’a iman, insanın  tüm hayatını değiştirir; hareketlerini, ahlâkını, kişiliğini,  konuşmalarını mükemmelleştirir. İslâm ahlâkını benimseyen bir insan her  konuda olumlu, olgun, faydalı ve akılcı hareket etmeye başlar. Olayları  pozitif ve hayırlı değerlendirmek de Kur’ân ahlâkının insanlara  kazandırdığı güzel özelliklerden bir tanesidir. 

  

Halk arasında olaylar  genellikle ya en kötü yönleriyle ya da olduğundan daha olumsuz  gösterilerek etrafa yayılır. İnsanlar kötü haber vererek, sıradışı,  korkutucu ya da şaşırtıcı olmak isterler. Bunun sebebi şeytanın  insanları daima kaosa, kargaşaya, çözümsüzlüğe yöneltmek istemesi ve  kalblere korku ve tedirginlik vermeye çalışmasıdır. Şeytan sakin,  akılcı, huzurlu ortamları sevmez. Felâket haberleriyle insanlara endişe  vermek, Allah’ı unutturmak, dinin onlara getirdiği güzellikleri  yaşamalarını engellemek ve kendi dertlerine düşürmek ister. Dünya  hayatının sorunlarıyla oyalayarak, ahireti unutturmayı hedefler. 

  

Bu nedenle Allah iman  edenleri olumsuz düşünmekten ve konuşmaktan meneder. Olayları akılcı,  mantıklı, ancak her zaman hayır yönünü arayarak, olumlu değerlendirmeyi  emreder. Kur’ân’ın bir çok âyetinde Müslümanlar kendi aralarında müjde  verici, şevklendirici, kalbe rahatlık ve neşe veren konuşmalar yapmaya  teşvik edilir. Nitekim peygamberlerin en zor şartlar altında bile  yaptıkları konuşmalar kalbe huzur veren, olumlu konuşmalardır. Her  zaman, her olayda kaderi, Allah’ın olaylar üzerindeki kontrolünü,  merhametini, gücünü, ilmini, dostluğunu hatırlatan konuşmalar yaptıkları  görülür. Üslûpları sakinleştirici, îtidâli sağlayıcı ve yatıştırıcıdır.  


Kur’ân ahlâkının bu özelliğini Bediüzzaman Said Nursî’nin hayatının her  anında görmek mümkündür. Bediüzzaman da her zaman çevresindeki insanlara  olayları hayırla ve güzellikle değerlendirmelerini tavsiye etmiş ve  kendisine olumsuz konuşmalar yapılmasını engellemiştir. Talebelerini  güzel ve hikmetli konuşacak şekilde eğitmiştir. Nitekim Üstad’la tanışma  ve onun yanında yeralma şerefine kavuşmuş olan bir çok kişi onun bu  özelliğine şahit olmuştur.

1927’de Malatya’da doğan, 1950’lerde Büyük Doğu mecmuasında çalışan ve  çeşitli kereler Üstad’la görüşmeleri olan Ahmed Ramazan, bu kişilerden  birisidir. Bir anısında Bediüzzaman’ın kendisine verdiği “olayları  olumlu değerlendirme” tavsiyesini şu şekilde bizlere aktarmıştır. 

  

“Irak, Suriye ve  Mısır’ı dolaşmış ve Üstad’ın ziyaretine gitmiştim. Gezdiğim yerlerdeki  Müslümanların İslâm’a uymayan gayr-i İslâmî hallerini üzülerek  görmüştüm. Bunları Üstad’a anlatmak istedim. Daha ilk cümlede Üstad  eliyle “Sus” işareti yaparak, “Bana onların iyi taraflarını anlat, fena  vaziyetlerini anlatma” diyerek ikaz etti. 


Bediüzzaman’ın buradaki tepkisi her olayın Allah’ın kontrolünde ve bir  hikmetle gerçekleştiğini bilmenin getirdiği bir mü'min tavrıdır. Allah  her yerde ve her insanın üzerinde tek hâkimdir. Olumsuz gibi görünen  olaylar da Allah katında belirlenmiş bir kadere tâbi olarak gerçekleşir.  Allah dünyayı bir imtihan yeri olarak yaratmıştır. Günleri lehte bir  aleyhte çevireceğini bildirmiş ve bu durumun insanların İslâm ahlâkında  gösterecekleri sabrı denemek için gerçekleşeceğini açıklamıştır. Bu  nedenle olumsuz gibi görünen olaylar aslında kişinin Allah’a olan  güvenini ve bağlılığı göstermesi için eline geçen önemli fırsatlardır. 

  

Ayrıca sorun gibi  görünen her olayın bir çözümü vardır. Yapılması gereken tek şey samimi,  ihlaslı davranmak ve Allah’a tevekkül etmektir. Bu nedenle imanlı bir  insanın felâket ya da uğursuzluk olarak değerlendirebileceği hiçbir şey  olamaz. Müslümanlar herhangi bir olayı çevrelerine anlatırken önemini ya  da ibret alınması gereken yönünü bildirmenin yanısıra mutlaka  hayırlarını ve getireceği güzellikleri de anlatmalıdır. 

  Nitekim Üstad’ın  hasta bir yakınını ziyarete gittiğinde söylediği şu sözler bir  Müslümanın karşılaştığı her olayı bir hayır olarak değerlendirmesi  gerektiğine çok güzel bir örnektir. 

  

Hastanın “Ben yüz  gündür başımı yastığa koyup yatamadım” diye yaptığı acı şikâyetine karşı  ben çok acıdım, birden hatırıma geldi ve dedim: “Kardeşim, geçmiş  sıkıntılı yüz günün şimdi sürurlu yüz günün hükmündedir. onları düşünüp  şekvâ etme; onlara bakıp şükret. Gelecek günler ise, madem daha  gelmemişler, Rabbin olan Rahmanü’r-Rahîmin rahmetine itimat edip,  dövülmeden ağlama, hiçten korkma, ademe vücud rengi verme, bu saati  düşün; sendeki sabır kuvveti bu saate kâfî gelir. Divane bir kumandan  gibi yapma, bütün kuvvetini bu saate karşı tahşid et, rahmet-i İlahiyeyi  ve mükâfat-ı uhreviyeyi ve fani ve kısa ömrünü, uzun ve baki bir surete  çevirdiğini düşün. Bu acı şekva yerine ferahla, bir şükret” diye  mukabele ederek örnek bir teselli dersi verir. 

  

Üstad, Müslümanlara  has olan “güzel gözle değerlendirme” özelliğini karşılaştığı her olayda  en güzel şekilde göstermiştir. Bediüzzaman’ın tefekkürlerini kaleme  aldığı eserlerindeki her izahın ve her satırın insanın kalbine ferahlık  ve neşe vermesinin sebeplerinden biri de budur. Çünkü onun anlatımında  hiçbir zaman çözümsüzlük ya da olumsuzluk yoktur. Diğer insanların zor  gibi değerlendireceği durumları Üstad kolaylaştırarak anlatmış, her  konunun özünü açıklamış ve kendisine sorun olarak sunulan her konunun  çözümünü Müslümanlara açıklamıştır. 


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst