Bediüzzaman ve bayram

harp

Well-known member
Bediüzzaman bayramlarda bayram sevincini yaşamış, yakınında bulunanlarla paylaşmış, manevi anlamda ey iyi bir şekilde değerlendirmeye çalışmıştır. Onun için bayramların anlamı bir başkadır. Alışılmışın dışında manalar ifade eder. O her şeye Yüce Rabbimizin emirleri, isim ve sıfatlarının tecellileri açısından bakar.
Bediüzzaman için hayat bir bayramdır. Yeryüzü bir bayram yeridir. Yeryüzündeki bütün varlıkların süslenerek bütün zamanlarda ve özellikle de bahar ve yaz mevsimlerinde çok şaşaalı ve cazibedar bir biçimde sanat gösterisi yaptıkları bir bayram merasimidir. (1)
Bediüzzaman ibadetleri, özellikle Ramazan-ı Şerifte Saltanat-ı rububiyet-i İlâhiyeye karşı insanların gayet kârlı ve bereketlenen amellerinin ve ibadetlerinin resmigeçit yapmalarını, en parlak ve kudsî bir bayram gibi sayar. (2)
Bediüzzaman için Hac bir bayramdır. Bir neferin padişah ile bayramlaşması gibi, kulun Rabbi ile bayramlaşmasıdır. Bu bayram amellerin zirveye ulaştığı bir bayramdır. Hac, dünyanın her bir yerinden gelen müminlerin tanışıp muhabbet ettikleri, hem uhrevi, hem de dünyevi azim neticeler elde ettikleri bir bayramdır. Mekke ve Medine birer bayram yeridir. (3)
Bediüzzaman için İslam birliği de bir bayramdır. Milyonlar “Allahu ekber” sadalarının hep bir ağızdan bütün dünyayı çınlattıkları bir muvahhidin bayramıdır. (4) İslam birliğini temin edecek en önemli zemin Hacdır. O İslam âleminin kötü mukadderatına ve Hacdaki hikmetlerin ihmaline çok üzülür. Bundan dolayı tanışmakla fikir birliğini, yardımlaşma ile ortak çalışmayı ihtiva eden yüce İslam siyasetini ve büyük sosyal faydaları birlik bayramı için çok önemli görür (5), ömrü boyunca da bunun için çalışır. Bediüzzaman tenkit, itiraz ve gücenmekle mânâsız ve çok zararlı tesanütsüzlükler yüzünden birliği riske atmak ve bu nedenle de bayramlarda ağlamak istemediğini belirterek talebelerini uyarır. Onlara birlik mesajları verir. O sıkıntılı anlarında bile İslamın ve Risale-i Nurların mukadderatını düşünür. (6)
Bayramlarda gaflete dalıp gayr-ı meşru daireye sapmamak, süflî ve hayvanî meşgalelerden uzak durmak için Allah’ı bol bol zikredip, şükür içinde bulunmak lazımdır ki, bayram sevinci devam etsin, (7) mukadderat-ı İslam şenlensin. Dünyanın birçok yerinde bayramın b’sini bile göremeyen nice kardeşlerimizin olduğunu biliyoruz. Hep birlikte hakiki bir bayram sevincini yaşamak ancak Bediüzzaman’ın bize gösterdiği bakış açısı ile maddeten ve manen birlikte çok çalışmak ile mümkündür. Ramazan-ı Şerif, mübarek geceler ve günler ile hacda bereketlenen ve Rabbimizin katına doğru yücelen ibadetlerimizin nurundan yeryüzüne yansıyan parıltıları, birlik ve beraberliğimizin ve bayramlarımızın harcına sarf etmek bir zarurettir.
Sevinç ve mutluluklarımızın coştuğu hatta zirveye ulaştığı anları bizlere bağışlayan, insanları bir araya getirerek kucaklaştıran, hasretler gideren, dargınlar barıştıran, dostluk ne muhabbeti artıran bayramlar bizim bayramımızdır. Bizim bayramımızda hayat var, ubudiyet var, birlik var, güzellik var, iki cihan saadeti var.
Bütün okuyucularımızın ve İslam âleminin Kurban bayramlarını en içten dileklerimle kutluyorum.
Kaynaklar:
1-Sözler, 186
2-Mektubat, 391
3-Sözler, 183
4-Lem'alar, 131
5-Sünuhat, 71
6-Şualar, 444
7-Lem'alar, 274
 

harp

Well-known member
Cevap: Bediüzzaman ve bayram 16 Kasım 2010 Salı 06:21 Bediüzzaman bayramla

Suriye'de bayramlaşma için 60 bin müracaat
16 Kasım 2010 / 12:45
Hatay Valisi Mehmet Celalettin Lekesiz, Hatay'dan 60 bin kişinin bayramlaşmak için Suriye'ye gideceğini bildirdi

Lekesiz, yaptığı yazılı açıklamada, yarın kutlanacak Kurban Bayramı'nda akrabalarıyla bayramlaşmak isteyen vatandaşların, verilen özel izinle 48 saatliğine Suriye'ye gideceklerini ifade etti. Yayladağı Sınır Kapısı'ndan 8 bin, Cilvegözü Gümrük Kapısı'ndan ise 52 bin kişi olmak üzere toplam 60 bin vatandaşın, Kurban Bayramı'nı yakınlarıyla geçirmek üzere Suriye'ye gideceklerini ifade eden Lekesiz, şöyle devam etti:
"Geçtiğimiz Ramazan Bayramı'nda, yaklaşık 50 bin Suriyeliyi ağırladık. Kutlayacağımız Kurban Bayramı'nda ise ilimizden Suriye'deki akrabalarını görmek ve hasret gidermek üzere 60 bin kişi gitmek üzere başvurmuştur. Her iki ülke arasında vizelerin kaldırılmasından sonra kolayca seyahat edebilmeye başlandı.''
Haberler
 

harp

Well-known member
Cevap: Bediüzzaman ve bayram 16 Kasım 2010 Salı 06:21 Bediüzzaman bayramla

Zaman İçinde Bediüzzaman’ı değiştirmek
16 Kasım 2010 Salı 06:22
Sevgili dostlarım, aziz kardeşlerim ve ağabeylerim Kurban bayramınızı tebrik eder size ve sevdiklerinize bereketli olmasını dilerim! Dualarınıza ortak olmak dileğiyle!
Bediüzzaman ve Kürdistan Teali Cemiyeti
Mütareke dönemi Osmanlı ittihadı için zorlu yıllardı. Önünü görebilen yoktu. Şimdilerde unutulsa da Wilson prensipleri adıyla anılan beyanname, bütün uluslar için bir çıkış kapısı açmış durumdaydı. Her ulus öteden beri çoğunluk olarak yaşadıkları topraklarda kendi yönetimini kurma hakkına sahip olacaktı. Milli Mücadele dahil, bütün ulusal mücadeleler bu çerçevede yapıldı.
Doğuda Kıbrıs ve Paris anlaşmaları ile (1878) başlatılan bağımsız Ermenistan çalışmaları Cihan harbi sonrasında gerçekleşme yoluna girmişti. Bu sorunun birinci derecede muhatabı Vilayat-ı sittede meskun Kürdlerdi. Ermeni hakimiyeti altında yaşamak istemeyen Kürd önderleri İstanbul’da Kürdistan Teali Cemiyetini kurdular. (6 Kasım 1917 veya 30 Aralık 1918)
Cemiyetin çalışmaları Ferid Paşa hükümetinin dikkatini çekmiş, cemiyetle görüşme kararı alınmıştı. Ayrıca Kürt aşiret reislerine madalya ve ünvanlar verilecek, savaş yıllarında Konya ve Ankara’ya göç ettirilmiş Kürtlerin geri döndürülmeleri için tahsisat ayrılacaktı. (18 Haziran 1919)
Bu karar doğrultusunda Cemiyetin faal azaları Seyit Abdülkadir Efendi, gazeteci Mevlânâzade Rıfat ve Emin Ali Beyler, hükümet temsilcisi Bahriye Nazırı Avni Paşa, sabık Harbiye Nazırı Ahmed Abuk Paşa ve yine sabık Şeyhülislam Haydarî Efendi arasında iki ayrı görüşme gerçekleştirildi.
Bu görüşmede esas olarak bölgede birilerine özerklik verilecekse bu Ermenilere değil Kürdlere verilmeliydi. Zira sadrazam “Paris Konferansı'nda Ermenilere geniş otonomi vereceğini açıklamış, Bu açıklama Kürtleri etkilemişti." (10 Temmuz 1919’da) Hükümetin bölgeyi kimseye bırakma niyeti yoktu. Elde başka seçenek kalmadığı durumda, son çare olarak Kürdler silahlandırılacaktı.
(Erol; Kurubaş, Başlangıçtan 1960’a Değin Kürt Sorununun Uluslararası Boyutu, Ümit Yayıncılık, Ankara, 1997, s.90-91; Kutlay, Naci. İttihat-ı Terakki ve Kürtler. Ankara: Beybun Yayınları, 1992, s.324; Göldaş, İsmail. Kürdistan Teali Cemiyeti. İstanbul: Doz Yayınları, 1991. s.108)
Cemiyetin esas itibarıyla Kürdler için özerklik istediği gizli değildi. Paris barış konferansına Şerif Paşa’nın Bogos Nubar ile birlikte verdikleri sözde Kürd-Ermeni ittifakını deklare eden dilekçeden sonra Seyid Abdülkadir’in İkdam gazetesinde bir röportajı yayınlandı.
Soru: Kürtler ve Türkler arasındaki bağlar konusundaki görüşleriniz nedir?
Cevap: Türkler bizim sevgili kardeşlerimiz ve dindaşlarımızdırlar. Müslümanlar olarak aramızda düşmanlık mümkün değildir. Biz sadece özgür gelişme hakkının bize verilmesini arzuluyoruz. Şerif Paşa ve Borgos Nubar arasında Türklere karşı bir anlaşmaya varıldığı iddiası tümüyle asılsızdır. Böylesi bir şey bizim tartışmalarımıza konu bile olamaz. Tüm bunlar belli amaçlar için yürütülen propagandaların sonuçlarıdır.
Soru: Kürt ulusunun gerçek talepleri nelerdir?
Cevap: Bugün Kürtlerin ikamet ettiği beş-altı vilayet vardır. Hükümet bu vilayetlere özerklik versin. Bizim açımızdan da, kendi seçtiğimiz adil ve dürüst insanlar vasıtasıyla gelişmemize imkan verilsin. Az önce belirttiğim gibi hiç bir şekilde Türklere karşı düşmanca hisler beslemiyoruz. Türkler de kurulacak özerk hükümetin yönetiminde bizimle birlikte yer alsınlar. (İkdam 27 Şubat 1920)”
Seyid Abdülkadir’in bu tutumu cemiyet içindeki ayrılıkçı Kürdler tarafından reddedilecek, gelişen süreçte cemiyet parçalanarak etkinliğini kaybedecekti.
Bu girişten sonra asıl konumuza dönmek istiyorum. İddialara göre İmam Bediüzzaman, cemiyetin kurucuları arasında bulunmuş, kendilerini desteklemeleri için İngiliz ve Amerikalı yetkililerle görüşen heyetlerin arasında yer almıştır.
Bu iddiaların ilki şöyledir:
Kürdistan Teali Cemiyeti mensupları, Bediüzzaman Said-i Kürdi, Mustafa Paşa, Emin Ali Bedirhan ve diğer bazı Kürt önde gelenleri, 2 Ocak 1919 tarihinde İngiltere Yüksek Komiseri’ni ziyaret etmiştir. Heyet, Sivas, Ankara, Adana, Konya, Halep illerindeki nüfusun bir kısmının, Erzurum, Van, Bitlis, Harput, Diyarbakır ve Musul’daki nüfusun ezici çoğunluğunun Kürt olduğunu, bu bölgede bir Kürdistan devleti kurulması gerektiğini, Osmanlı sınırları içinde yaşayan diğer Kürdlerin azınlık haklarından yararlandırılması gerektiğini ve Kürtlere İngiliz himayesi altında özerklik verilmesini istemiştir. (Erol; Kurubaş, s. 69-70)
İkinci iddia:
“Seyit Abdülkadir, Emin Ali Bedirhan, Şükrü Mehmet ile birlikte İstanbul’daki Amerikan komiserliğine giden Said-i Kürdi, burada Kürdistan üzerine yetkililer ile sert tartışmalara girişir. Kürdistan haritasını gösterdiği bir sırada, Amerikan komiseri ona dönerek: “Bu bölgenin çoğunluğu üzerinde Ermenistan devleti kurulmaya karar verilmiştir” demesi üzerine, Said-i Kürdi su karşılığı verir: “Kürdistan eğer deniz sahilinde olsaydı dritnautlarınızla (bir savas gemisi) ile belki bu kararı uygulayabilirdiniz. Fakat Kürdistan dağlarına dritnautlarınız çıkamaz. Bu kararınız da uygulanamaz” (Zınar Silopi, “Kadri Cemil Paşa” Doza Kürdistan. Ankara, 1991)
Yukarıdaki iddiaları ayrıntıları ile ele almadan önce, ben şahsen Kürdlerin bu dönemdeki çalışmalarını yadırgamadığımı belirtmeliyim. Bütün bu iddiaların doğru olması durumunda bile Üstadımın mesleğinden en ufak bir şüphe ve tereddüt duymuyorum.
Ancak bu iddialar tamamen gerçek dışıdır. Bu noktada Kürd kardeşlerimize şunu hatırlatmalıyım. Eğer yalan tarihten bir fayda görülseydi Kemalistler görürdü. Rejimin bütün imkanlarını kullanarak uydurdukları hiçbir yalan onlara fayda vermedi. Aynı yola şimdi Kürdlerin girmesi kime ne kazandırır?
Kürdistan Teali Cemiyeti’nin kuruluş tarihi nizamnamenin 33. maddesinde şöyle verilir.
Madde 33 - İşbu nizamname-i dahili; cemiyetin tarih-i teşekkülü olan 6 Teşrin-i sani 333 tarihinden itibaren Hey’et-i İdare tarafından ittihaz edilen kaffe-i mukarrerata da şamildir.” Bu tarih miladi takvimle 6 Kasım 1917 eder.
Oysa bu günlerde Bediüzzaman esaret yolculuğundan dönmemiştir. İstanbul’a dönüşü Tanin gazetesinin haberine göre 25.06.1918 tarihidir. Esir olan ve İstanbul’da bulunmayan bir insanın cemiyet kurucusu olamayacağı açıktır.
Gerçi cemiyet kendisini 30 Aralık 1918’den sonra duyurmuştur. Ancak Üstad’ın esaret dönüşü İstanbul hayatı yeterince bilinmektedir. Kısaca göz atmak gerekirse:
***
Bediüzzaman İstanbul’a gelir gelmez, Harbiye Nezareti kendisine bir “Harb Madalyası” 150 altın lira ikramiye verir. (M. Latif Salihoğlu, Kürt Teali iftirasına ilmî bir cevap, 21-4-2010, Sorularla Risale) Şeyhülislam’ın takdiri ile Mahreç payesi verilir ve “Darü’l-Hikmeti’l-İslamiye”ye aza yapılır.
Bu günlerde onu Eski Said’den yeni Said’e çeviren ruhî gelişimi yaşamaktadır, bu yüzden sık sık izin almak zorunda kalır, içtimaî hayattan uzaklaşır, tabir caiz ise yaşadığı ruh fırtınasını İhtiyarlar Leması ve 23. Sözün muhtelif bahislerinde anlatır. Yine bu dönemde ilmi, imani ve tefekküri manada irili ufaklı 27 eser telif eder, bunların basımı ile ilgilenir. (Badıllı Mufassal Tarihçe-i Hayat, c I. 439-449)
Hilal-i Ahdar Cemiyeti’nin (Yeşilay’ın) kurucuları arasında yer alır. 5 Mart 1920, 11 Nisan 1920’de Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendinin Kuva’yı Milliye aleyhindeki fetvasını geçersiz ilan eden bir fetva neşreder. “İşgal altındaki bir memlekette, İngilizlerin emri ve tazyiki altında bulunan bir idarenin ve ona bağlı meşihatın fetvası mualleldir (geçersizdir).” (Eşref Edip; Risale-i Nur Hakkında İlmi Bir Tahlil, s.71)
16 Şubat 1920 tarihinde İngilizler, İstanbul’u işgal eder Bediüzzaman, Hutuvat-ı Sitte isimli eserini neşreder.
Sözün burasında şunu ifade temek mübalağa olmaz Türk tarihi içerisinde İngiliz siyaseti aleyhinde bu kadar ağır ikinci bir eserin yazıldığı vaki değildir. Bu eseri yazan bir insanın, İngiliz Yüksek Komiserliği’nden himaye istediğini ileri sürmek akıllara ziyan bir iddiadır.
Görüldüğü gibi Üstad, Osmanlı resmî çevreleri ile ilişkilerini koparmamıştır. Bu dönemi anlatan eserlerinin en önemlileri sayılan Rüya’da Bir Hitabe ve Rüyanın Zeyli gibi eserlerine bakıldığında bütün ruhu ile İttihad-ı İslama bağlı olduğu ve bunun Osmanlı ittihadı çerçevesinde gerçekleşeceğine inandığını kutsi bir müjde olarak verdiğini görürüz.
Üstad’ın Kürt Teali Cemiyetine üye olduğuna dair iddialar, ‘Zınar Sılopi (Kadri Cemil Paşa), Doza Kürdistan, Ankara 1991’ isimli esere dayanmaktadır. Bu iddiayı gündeme alan Oğuz Aytepe Tarih ve Toplum dergisinin Haziran 1998 tarihli 174. sayısında “Kürdistan Teali Cemiyeti” başlıklı yazıda Üstad’ı kurucular listesine dahil eder. Bu iddia yukarıda verdiğimiz Amerikan heyeti ile yapılan görüşme iddiasıdır. Tercüme ve sadeleştirme yoluyla yayınlanan bu eser, nihayet bir hatıradan ibarettir. Ancak bir hatıra değeri vardır. Bu bilginin kaynak olma değeri tartışmalara açıktır. (M. Latif Salihoğlu, Kürt Teali iftirasına ilmî bir cevap, 21-4-2010, Sorularla Risale)
“Kürdistan Teali Cemiyeti” üzerindeki en kapsamlı çalışmayı yapan Göldaş’ın eserinde 167 kişilik KTC kurucular listesinde Bediüzzaman’ın adı yoktur. Göldaş, böyle bir iddiada bulunmamış, Üstadın duruşunu “Ben, milliyetimizi (yalnız) İslamiyet bilirim” vecizesiyle özetlemiştir.
Türkiye’de siyasi kurumlar üzerinde en kapsamlı araştırmayı yapan Tarık Zafer Tunaya, İttihad ve Terakki Cemiyeti, İttihad-ı Muhammedi, Ahrarlar, Hürriyet ve İtilaf, İslam Teali Cemiyeti ve Kürt Teali Cemiyeti üzerinde yaptığı çalışmaları “Türkiyede Siyasi Partiler” ismiyle büyük boy iki cilt halinde toplamıştır. Tunaya, bu eserinde KTC kurucusu ve üyeleriyle ilgili yapılmış çalışmaların hiçbirinde güvenilir derecede bir kaynağa ulaşılamadığını itiraf etmiştir. (Tunaya, Tarık Zafer. Türkiye’de Siyasal Partiler (I-II). İstanbul, Hürriyet Vakfı Yayınları, 1986.)
Şeyh Said hadisesinde Diyarbakır’da kurulan Şark İstiklal mahkemesi Kürdistan Teali Cemiyetinin isyanla ilgisini araştırmış, bu çerçevede tutuklanan şahıslara Bediüzzaman’ın ne fikirde ve ne meslekte olduğu özellikle sorulmuş, ancak aleyhte bir delil ortaya konulmamıştır. (Vakit Gazetesi, 19 Mayıs 1925)
Bu konuda bir çok araştırmacıyı yanıltan, -ya da kasıtlı olarak yanlış beyanda bulunmalarına sebep olan- isim benzerliğidir. İsmail Göldaş’ın yayınladığı listede görülen Said Molla ve Molla Said Efendi bilinçli-bilinçsiz şekilde Üstad ile karıştırılmıştır.
Bu iki isimden Said Molla, Milli Mücadele aleyhinde 1918-1921 arasında İstanbul Gazetesi’ni yayınladı, Hürriyet ve İtilaf Partisi’ne kurucu üye olarak katıldı. 1924’te “Yüzellilikler” listesine alındı ve 1927’de vatandaşlıktan çıkarıldı.
Molla Said Efendi, “Hacı Molla Said Efendi (Medine eski Müftüsü)” olarak geçmektedir. Bu zat hakkında henüz bir bilgi elde edilemedi.
Üstad 1908’deki bazı küçük yazılarının altına Molla Said imzasını atmıştır. Bunun dışında bütün yazılarını Bediüzzaman olarak imzalamıştır. Özellikle 1912 yılı sonrasında herhangi bir resmi evrakı Molla Said ibaresi ile imzalaması söz konusu değildir. (Elimizde bunu gösteren çok sayıda klişe var.)
Yukarıdaki bilgileri toparlarsak Üstad’ın bu cemiyete üyeliği isbat edilememiştir. Kendi eserlerine dönülecek olursa böyle bir iddia ona yapılmış bir iftira olur. Hal böyle iken bu mübarek günlerde benim bu sevimsiz konuya girişim, geçen hafta ele aldığım çalışmaya karşı yönelttiğim tenkitlerin tahammülsüzlükten kaynaklanmadığına işaret etmek içindir.
Zaman İçinde Bediüzzaman yazarı Üstad’ı cemiyetin etkin bir üyesi göstermiş, bununla da yetinmeyerek Üstad’a bir de özerklik anlaşması imzalatmış. (s. 246-247)
Adı geçen anlaşmanın tarihi verilmemiş, ancak cemiyetin (KTC), Ferid Paşa hükümeti ile yaptığı görüşmelere katılan isimler arasında Üstadın isminin geçmediği yukarıda verilmişti. Böyle bir anlaşma yapıldı ise imzalar arasında sayılan Said isminin, cemiyet üyeleri arasında sayılan Said’lerden hangisine ait olduğu kesinlikle belirsizdir. Ama bu Said, Bediüzzaman değildir. Yazar üç kişiden biri Bediüzzaman’dır derken, belge çevirisinde sadece Said ismi verilmiş.
Üstad imzasını açıkça Bediüzzaman olarak atar, diğer isimlerini bu ünvanın sonuna eklerdi.
Vakit geçti konu uzadı. Tekrar bayramınızı tebrik ederim.
Aziz abi, dostun attığı gül yaralar. Kerim olmaktan önce adil olmalıdır. Hislerimiz aklımızın önüne geçerse yolumuzu şaşarız. Üstad hakkında yapılan bütün çalışmaları ruh u canımızla destekliyoruz. Ama Üstadın hayatının, kasıtlı olarak çarpıtılması, hiç kimseye bir şey kazandırmaz. Yarınki nesillerin sorumluluğu bizim üzerimizde değil mi?
 

harp

Well-known member
Cevap: Bediüzzaman ve bayram 16 Kasım 2010 Salı 06:21 Bediüzzaman bayramla

Kilise duvarından bayram mesajı
16 Kasım 2010 / 09:20
Hatay'ın İskenderun ilçesinde Hıristiyanlar kilise duvarına astıkları pankartla Müslümanların Kurban Bayramı'nı kutladı

Mürsel Seher'in haberi:

Şehrin en işlek caddesi Şehit Pamir üzerinde bulunan Ortodoks Kilisesi'nin duvarına asılan pankartta, 'Tüm Müslüman Aleminin Mübarek Kurban Bayramı'nı Kutlarız' yazıyor. İskenderun Ortodoks Kilisesi Papazı Dimitri Yıldırım, "Türkiye'nin hoşgörü kentlerinden biri olan İskenderun'da yıllardır barış ve huzur içerisinde yaşıyoruz ve bayramlarda da birlikte oluyoruz. Protokolün bayramlarına katılarak halkla bayramlaşıyoruz. Kilisemizin duvarına da astığımız pankartla vatandaşların bayramını kutluyoruz. Bunu Ramazan ve Kurban bayramlarında yapıyoruz." dedi.
Pankartı gören vatandaşlardan Musa Güngör, "İskenderun hoşgörü kenti. Burada barış ve huzura gölge düşürmek isteyenlere en iyi cevap budur. Bu hoşgörünün tüm dünyaya örnek olmasını diliyoruz ve Hıristiyan vatandaşlarımızın bu ince davranışını memnunlukla karşılıyoruz." ifadesini kullandı.
 

harp

Well-known member
Cevap: Bediüzzaman ve bayram 16 Kasım 2010 Salı 06:21 Bediüzzaman bayramla

73079.jpg

Mahşerin küçük bir provası deniliyor Arafat için. Dünya'da mahşerin küçük bir provasını yaşadım Arafat'ta. Dehşetle irkildim. Milyonları seyrettim. Yüksek bir kulenin tepesine çıkıp, Arafat meydanında kabile kabile, renk renk, millet millet milyonlarca insanın resmi geçidine tanıklık ettim. Dillerinde tekbir vardı, milyonlarca insan telbiye getiriyordu. Kiminin elinde bir Kur'an-ı Kerim kiminde Cevşen-i Kebir vardı. Bir kafile tekbir getiriyordu. Bir çağrıyla Arafat meydanına toplanan milyonlar adeta tek bir dil olmuş, tekbirler getirerek Cenab-ı Hakk'ın kudretini aleme ilan ediyorlardı. Büyük mahşerden önce dünyada kendi mahşerini yaşayanlar, "Lebbeyk" diyorlardı yaradana karşı.
"Lebbeyk Allahümme Lebbeyk" Arafat'ta mahşerin bir numunesini gördüm dedim. Aslında hepimiz gördük. 3 milyon hacı adayıydık orada. Bugün hacı olduk.
SIRTTA BEYAZ KEFEN
Beyaz kefenlerimiz, yani ihramlarımız vardı sırtımızda. Dünyevi düşüncelerden, arzulardan ne kadar uzak olursak, ne kadar gözyaşı döküp, Cenab-ı Hakka yalvara bilirsek günahlarımızdan o kadar çok sıyrılacağımız inancıyla gözyaşı döktük. Sabah namazıyla birlikte çıktık Cebel-i Rahme'ye.
Cenab-ı Hakkın Hazreti Havva ile Hazreti Adem'in dualarını kabul ettiği yerde, günahlarımızdan affımızı dilemek için. Hazreti Havva ile Hazreti Adem'in buluştuğu, Peygamberimizin veda hutbesini okuduğu yer olan Cebel-i Rahme de hacılar gibi beyaz örtülerine bürünmüştü. Bembeyazdı Cebel-i Rahme'nin üstü. Geceyi Cebel-i Rahme'den geçirip, sabah namazını orada kılanlar, ilk insana ve son peygambere ev sahipliği yapan bu tepeyi kefene büründürmüşlerdi. İnsanlar kefen misali ihramlarını giyer de Cebel-i Rahme ihramını kuşanamaz mı? Sadece Peygamberimizin son mesajlarını üzerine çıkıp verdiği Cebel-i Rahme örtülere bürünmedi, dün Kabe'de yeni örtüsünü giydi.
Bugün bayram ya...
Biz Cebel-i Rahme'nin eteklerinde ellerimizi açıp, Cenab-ı Hakka yalvarırken, Mescidi Nemire tıklım tıklım dolmuştu.
Peygamberimizin öğle ve ikindi namazını cem edip, Arafat Vakfe'sine durduğu cami sabah saatlerinden itibaren dolmaya başlamıştı. İhramlarının içinde tepesini, ovasını bembeyaz bir örtü gibi kaplamıştı milyonlarca hacı Arafat ovasının. Bölüm bölüm ayrılmıştı her ülkenin hacıları. Pakistanlılar,İranlılar, Endonezyalılar,Körfez ülkeleri gibi.
Irak'tan da hacılar vardı. Kuzey Irak Bölgesel yönetimi de hatırı sayılır bir miktar hacıyı kutsal topraklara göndermişti. Hepsinin bölümü ayrılmış, kapılarında bayrakları dalgalanıyordu. Çadırların altında ise hacılar Arafat'tan elleri boş dönmemek için çırpınıyor,ibadet ediyor,. Dualar,okuyor, Kur'an-ı Kerim ellerden düşmüyordu. Türk bayrağının olduğu bölüme geldiğimizde ise hafızlar Kur'an okuyor, din görevlileri tarafından ilahiler söyleniyordu. Temizliği ve düzeniyle Türk çadırlarını olduğu bölümü görünce milletimizle iftihar ettim.
BOYNU BÜKÜK İNSANDAN KORKULUR MU?
Gözyaşlarının aktığı, insanların hıçkıra hıçkıra ağladığı, günahlarını bağışlaması için kalplerinden gelen en samimi duygularla Cenab-ı hakka yalvardıkları saat... Arafat Vakfesi.
Türk hacılarıyla birlikte durmak istiyorduk Arafat Vakfesi'ne. Ancak bir manzara bizi bundan alıyordu. O da Mescid-i Nemire'ydi. Bir yanı Arafat'ın içinde bir yanı Arafat'ın dışında olan Mescid; Mescidi Nemire. Arafat Vakfe'sinde Mescid-i Nemire'de olup, Peygamberimiz gibi namazları cemaatle orada cem etmek istedik.
Meşakketli bir yolculuk başladı. Sanki yer yerinden oynamıştı. Çadırlarında vakfe duasını bekleyenlerin yansıra yüzbinlerce hacı Nemire Mescidi'ne ya da Cebel-i Rahme'nin eteklerine ulaşmak için yollara dökülmüştü. 4-5 kilometrelik yolu 2.5 saatte aldık. Ayaklarımız şişmiş, parmaklarımız su toplamıştı. Ve namaz vaktine ancak Mescidin eteklerine ulaşabildik. Ve bir Televizyon kulesine çıkıp izledim Nemire Mescidi'ni. Mescide çıkan sokaklar dolmuş, Arafatın yarısı mescidin etrafında diğer yarısı ise kendi çadırlarında vakfeye durmuştu. Mahşeri yaşadım derken onu anlatmak istedim. Müthiş bir manzaraydı. Ürktüm mü? Hayır. Dünya'dayken kefenini giymiş, günahlarını affetmesi için boynunu büküp Rabbi'ne yalvaran insanlardan ürkülür mü?
Sizler şimdi kurbanlarınızı kesip bayram ederken, biz Mina'da olacağız.
İçimizdeki şeytanları taşlamak için.
Bu vesile ile mübarek topraklardan başta İslam dünyası olmak üzere okuyucularımızın Kurban Bayramı'nı tebrik ediyorum.
"Lebbeyk, Allahümme Lebbeyk"
Yeni Şafak
***
Af yakarışları Arafat'ta gözyaşı seline karıştı
Turhan Bozkurt'un haberi:
İslam âleminin kalbi dün Arafat'ta attı. Mahşer provasına katılan yaklaşık 5 milyon hacı adayı ellerini semaya açıp, gözyaşları içinde Yaratan'dan af dilerken, dünyanın dört bir tarafındaki Müslümanlar da o heyecanı yüreklerinde hissetti.
Önceki gece yarısından itibaren Arafat'a çıkan bütün yollar insan seliyle doldu. Hacı adayları akın akın, Hz. Adem ile Hz. Havva'nın yeryüzünde buluştukları Cebel-i Rahme'ye doğru ilerledi. Vakfe duasında ise semaya yükselen yakarışlar, gözyaşı seline karıştı. Hep bir ağızdan edilen dualara 'amin' diyen Müslümanlar Arafat'tan ayrılığın hüznünü hacı olmanın sevinciyle bastırdı. Günbatımıyla birlikte Müzdelife'ye yolculuk başlarken, Kâbe de hacıları karşılamak üzere yeni örtüsüne büründü.
Sabah ezanı, beyazlar içindeki müminleri gecenin sessizliğinden çekip çıkaran ılık bir meltem gibi çadırların arasında dolaşıyor. Gönüllerdeki heyecan abdest için sıra bekleyenlerin bakışlarına aksediyor. Gecenin siyah örtüsü kalkacak birazdan beyaz okyanusun üzerinden. Böyle bir uyanışa her çadır ehli cemaatle sabah namazı kılarak adeta selam duruyor. Birinden yükselen Fatiha, uzak bir çadırdan gelen Fetih Sûresi'ne karışıyor. En son sahne daha muhteşem. Eller havaya kalkıyor. Unvanlar, şöhret, zenginlik ve dünyevi bütün sıfatları ihramı giyerek geride bırakanlar Allah'ın huzurunda eşit, yan yana, omuz omuza. Hoparlörden yükselen dualara 'amin' diyenlerin gözü yaşlı. Arafat'ın kumları bu seher vakti nemli.
Güneş, Arafat'ı yakıp kavurmadan Cebel-i Rahme'ye Allah Resulü'nün Veda Hutbesi'ni verdiği minberine akın ediyor. Afrikalı, Uzakdoğulu, Asyalı, Amerikalı, Avrupalı her ırktan insan Allah'ın kulu olarak burada. Eşitlerin affı dilenme yolculuğunda sıradaki durak Arafat. Akşam namazına dek sürecek bekleyiş. Hz. İbrahim, biricik oğlu İsmail kendilerine çelme atmaya çalışan şeytanı nasıl yendiyse vakfede o sağlamlığa erişme gayretinde Arafat'ın misafirleri. Akşam Müzdelife'ye hareket etmeden cephane biriktiriyorlar. Toplanan taşlar da önce büyük şeytana atılacak. Herkes Arafat'tan kendi içindeki büyük-küçük şeytanları mağlup edip çıkmak için yakarışta. Mina'daki taşlama bunun tecessüm etmiş hali olacak. Arınmış olarak yeniden Beytullah'a koşacaklar.
Cebel-i Rahme bembeyaz bir elbise giymiş. Her millet, kendi dilinde yapılan yakarışa 'amin' diyor. Arafat'ta her yıl Türk hacı adayları için vakfe duasını Diyanet İşleri başkanı yaptırıyordu. Ali Bardakoğlu'nun yerine, geçen hafta atanan Mehmet Görmez, devir teslim işlemleri sebebiyle kutsal topraklara gelemedi. Görmez'in haccın hikmetlerini dile getiren mesajı hoparlörden okundu. Haccın bir dönüm noktası olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Mehmet Görmez, Arafat'ta mahşeri yaşayanların, elde ettiği beyaz sayfaları korumaya özen göstermesi gerektiğini vurguladı. Vakfenin, dünyada eşi benzeri görülmeyen bir zirve olduğuna işaret eden Görmez, "Geçmişte yapılan hatalar, işlenen günahlar artık bağışlanmış olarak geride kalmalı. Hacdan öncesi ile sonrası kesin bir şekilde ayrılmalı. Bu anlamda haccımız, her birimiz için bir silkiniş, diriliş ve yeniden doğuş olmalı." ifadelerini kullandı.
Kâbe, yeni örtüsüne büründü
Her yıl arefe günü değiştirilen Kâbe-i Şerif'in örtüsü, hacıların Arafat'ta toplandığı sırada yenilendi. Sadece yerli halkın gördüğü değişiklikten sonra Kâbe, yeni kisvesiyle Arafat'tan dönen hacıları karşılamaya hazır hale getirildi.
Arafat'ta, Türk hacı adayları saat 09.00'dan itibaren Diyanet'in irşat programlarını çadırlarında dinledi. Bu çerçevede Kur'an-ı Kerim tilavet edildi. İlahiler okundu. Din İşleri Yüksek Kurulu üyeleri, hac eksenli sohbetler yaptı.
Türk kafilesinin Arafat'a intikali gece yarısında tamamlandı. Diyanet, misafirlerine gece ve sabah kumanya, öğle de sıcak yemek ikram etti. Ambulanslar hazır bekletildi.
Sağlık Bakanı Recep Akdağ ile bir grup AK Partili milletvekili de Arafat'taydı. Devlet Bakanı Faruk Çelik ile Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Türk hacı adaylarına yemek dağıttı.
Suudi polisi hırsızlık vakalarına karşı teyakkuzdaydı. Cebel-i Rahme'de hırsızlık yaparken yakalanan 45 yaşlarında bir kişi gözaltına alındı. Polis helikopteri de Arafat üstünde uçuş yaptı.
Bazı Suudi şirketler ve hayırseverler, TIR'larla bedava kumanya, şemsiye dağıttı.
Çöp konteynerlerinin yetersiz kaldığı gözlendi. Bu yüzden çöpler etrafa dağıldı.
Arafat, Mekke'nin 21 kilometre doğusunda, Tâif dağ yolu üzerinde ova görünüşünde düz bir meydan. Doğu, kuzey ve güneyindeki dağlar, Arafat Meydanı'nı bir yay gibi kuşatmış. Doğudan batıya 6,5 kilometre, kuzeyden güneye de 11-12 kilometre uzunlukta olan Arafat Meydanı'nın tamamı 13.68 kilometrekare.
Zaman
 

harp

Well-known member
Cevap: Bediüzzaman ve bayram 16 Kasım 2010 Salı 06:21 Bediüzzaman bayramla

Said Nursi'ye kurban eti gelince ne dedi?
16 Kasım 2010 / 06:00
Bir Kurban Bayramı'nda komşumuz Cafer Ağa kurban kesmişti. Israr etti, "Et getireceğim, kabul edin' diye....

Risale Haber-Haber Merkezi
Son Şahitler'den Abdullah Yeğin anlatıyor:
(Bediüzzaman Said Nursi'nin) yanında, hizmetinde kaldığımız müddetçe otuz kuruş tayinat parasından başka da bir şey vermiyordu. Kimseden hediye kabul edemiyorduk. Bazan otuz kuruşa bir kilo un alır ve un çorbası yapardık.
Bir Kurban Bayramı'nda komşumuz Cafer Ağa kurban kesmişti. Israr etti, "Et getireceğim, kabul edin' diye.... Ben içimden "Üstad gücenir" diye kabul etmek istemedim. Fakat kalben "kabul etsem ne olur, bu bayramdır" diye düşünüyordum.
Bir müddet sonra Cafer Ağa, Üstad'ı gördü ve beni şikâyet etti. "Kurban payı veriyorum, almıyor" diye. Daha evvel Üstad, benim kalbimi okumuş ki, "Sana bayramda et kabul etmene müsaade ediyorum" demişti. Bu durum beni hem çok mahçup etmiş, hem de sevindirmişti.
(Son Şahitler, Necmeddin Şahiner)
 

harp

Well-known member
Cevap: Bediüzzaman ve bayram 16 Kasım 2010 Salı 06:21 Bediüzzaman bayramla

Diyanet: Kurban Şeairdir
15 Kasım 2010 / 23:00
Diyanet İşleri Başkanı Görmez: Bazı olumsuz uygulamaları dikkate alarak kurban ve bayram tartışma konusu yapılmamalı

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, bazı olumsuz uygulamaları dikkate alarak kurbanın ve Kurban Bayramı'nın tartışma konusu yapılmamasını istedi. Kurbanlık hayvanlara eziyet edilmemesi, temizliğe ve çevre sağlığına özen gösterilmesi gerektiğini vurgulayan Görmez, bir tatlı söz işitmek için hayatın bütün ağırlığını paylaşmayı göze alan çileli eşlerin mesrur edilmesini istedi.
Diyanet İşleri Başkanlığı'na yeni atanan Prof. Dr. Mehmet Görmez, yarın Süleymaniye Camii'nde bayram namazı öncesinde cemaate vaaz verecek ve hutbe okuyacak.
Kurban Bayramı mesajı yayınlayan Görmez, bayramların, Müslümanlar için imanı, ibadeti ve tarihi bir sevinç atmosferinde buluşturan ve bu sevinci sonsuzluğa taşıyan önemli zaman dilimlerinden olduğuna dikkat çekti. Görmez; bayramların, her yıl Müslümanlık bilincini yenileyen, millet olma iradesini diri tutan, birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularını pekiştiren rahmet ve bereket dolu müstesna günler olduğunu vurguladı. Görmez, bayramların dindeki yerini ve değerini sadece kutsal metinlerin kelimelerinde ve cümlelerinde değil, meydana getirdikleri medeniyetlerin canlı dinamiklerinde aramak gerektiğini ifade etti.
Din dilinde Kurban ve Kurban Bayramı'nın yüksek dini ve manevi değerinin 'Şeair' kavramıyla ifade edildiğini hatırlatan Görmez, "Şeair, Müslüman olma ve Müslüman kalma bilincimizi, şuurumuzu diri tutan simgesel ve sembolik değeri yüksek ibadet ve davranış demektir. Kur'an-ı Kerim'de 'Her kim Allah'ın simgelerine saygı gösterirse, bu, kalbinin takvasını gösterir.' buyurulmuştur. Ramazan Bayramımız, her yıl bizlere yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'in nazil oluşunu ve İslam'ın doğuşunu yaşatırken, Kurban Bayramımız, üç ilahi dinin kendisinde buluştuğu Hz. İbrahim'den Hz. Musa'ya, Hz. İsa'ya, Hz. İsmail'den Hz. Muhammed'e (SAS) uzanan İslam tarihine can verir. Kurban, aynı zamanda İslam'ın temellerinden biri olan Hac ibadetinin önemli bir parçasıdır. Bugün Arafat'ta dünyalıklardan soyunmuş, adeta ak kefenlere bürünmüş, milyonlarca Müslüman, Rabbin divanına durdu; ellerini açtı ve bütün insanlık için rahmet diledi. Bugün bizler de kurban ibadetinin manevi ikliminde bir gönül yüceliği yakalayıp Rabbimize yakınlık arayışında olacağız. Zira kurban, Allah'a, yüce ve ilahi olan her şeye, hakka, hakikate, iyiye, doğruya, güzele, yakın olma arayışıdır. Kurban sevginin, vefanın, sadakatin, fedakarlığın simgesidir. Kurbanda Hz. İbrahim ve Hz. İsmail'in baba-oğul sevgisi ile Hakka bağlılık duygularının harman olduğu engin bir dünya vardır." dedi.
"SEVİNÇLER DÜNYA ÇAPINDA BÜYÜTÜLMELİ"
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Görmez, bayramların, sevinçleri büyütme mevsimi olduğunu belirterek, bu bayramda da sevinçlerin dünya çapında büyütülmesi gerektiğini dile getirdi. Görmez, şöyle devam etti:
"Önce kendi gönüllerimizin bir sevinç yumağı haline gelmesi, sonra özellikle varlık sebebimiz olan anne ve babalarımızın gönüllerinin şad edilmesi ve onların hayır dualarının alınması gerekir.
Bir tatlı söz işitmek için hayatın bütün ağırlığını paylaşmayı göze alan çileli eşleri mesrur etmeliyiz. Evlerin canlı bayramları olan çocukları sevindirmeliyiz ve yılda bir defa gerçekleşen bu ibadetin coşkusuyla tanıştırmalıyız. Gönüllerin ağır yükü olan küskünlükleri ortadan kaldırmalıyız. Selamlaşarak, kucaklaşarak, ziyaretleşerek, kurban etlerini dağıtarak, ikramda bulunarak, bütün sokakların, bütün komşuların, bütün yurdumuzun, İslam coğrafyasının ve bütün dünyanın gözlerine sevinç taşımalıyız. Evinde ve yatağında ziyaretçi bekleyen insanlarımızı hatırlamalıyız. Öksüz ve yetimlerin, kimsesiz ve ihtiyaç sahiplerinin yüzlerinin gülmesine ve ümitlerinin yeşermesine vesile olmalıyız. Bizimle bayram sevincine katılamayan, hapishane ve hastane köşelerinde, düşkünler yurdunda bulunan vatandaşlarımızı ziyaret edip gönüllerini almalıyız. İnsanlığın ortak barışının korunmasında önemli sorumluluğu olan, ancak yıllardır kendi dini bayramlarını dahi sevinç ve mutlulukla kutlamaya hasret kalan, gözyaşı, şiddet, savaş, ekonomik sıkıntı ve yoksulluğun gölgesinde bayram yapmaktan kurtulamayan din kardeşlerimizi hatırlamalı ve onlar için dua etmeliyiz. Kurban ibadetini gerçekleştirirken sevgili Peygamberimizin (SAS) 'İslam'ın, bütün mahlukata şefkat, merhamet ve ihsan' prensibini unutmamalıyız.
Yüce Yaratana yakın olmak için yerine getirilen bir ibadeti ifa ederken, bizi ondan ve onun rızasından uzaklaştıracak her türlü davranıştan kaçınılması gerekir. Hayvana eziyet ederek, dinin yarısı addedilen temizliği göz ardı ederek, insan ve çevre sağlığını tehdit ederek kurduğumuz veya kurmaya çalıştığımız yakınlığa gölge düşürülmemeli.
Bazı olumsuz uygulamaları dikkate alarak dinimize ve milletimize tarih sahnesinde süreklilik kazandıran kurbanı ve Kurban Bayramı'nı tartışma konusu yapmamalıyız. Bu duygu ve düşüncelerle başta milletimiz olmak üzere, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın, soydaşlarımızın ve bütün İslam aleminin Kurban Bayramı'nı tebrik eder, Allah katında kurbanlarımızın makbul olmasını diler ve bayramın getirdiği kardeşlik, dayanışma ve kaynaşma ruhu ile tüm dünyanın barış, huzur ve esenlik içinde yaşamasını Cenab-ı Hak'tan niyaz ederim."
 


Bu alana bir cevap yazın...
Üst