Konuya cevap cer

İslâm Kardeşliği


İslâm kardeşliği, aynı dine mensup olmanın insana kazandırdığı şeref ve mesuliyetler manzumesidir. Bu şerefi taşımanın bedeli; kardeşler arasındaki vazifelerin yerine getirilmesi, haklara riayet edilmesi ve hattâ nefsin uhuvvet-i İslâmiye içinde kaybedilmesidir. Ene’nin nahnü’ye inkılabı yani bencillikten kurtulup cemaat şuuruna erişilmesidir. Peki, bir Müslümanın bu şuura ulaşmada düsturu ne olmalıdır? İşte, bunun formülü: "Fena fi’l-İhvân". 


Üstad, bu formülü şöyle izah etmekte ve demektedir ki: "Kardeşlerinizin meziyetlerini şahıslarınızda ve faziletlerini kendinizde tasavvur edip, onların şerefleriyle şâkirâne iftihar etmektir. Ehl-i tasavvufun mabeyninde ‘fena fi’ş-şeyh, fena fi’r-resûl’ ıstılahatı vardır. Ben sofi değilim. Fakat onların bu düsturu, bizim meslekte ‘fena fi’l-ihvan’ suretinde güzel bir düsturdur. Kardeşler arasında buna ‘tefâni’ denilir. Yani: birbirinde fani olmaktır. Yani kendi hissiyat-ı nefsaniyesini unutup, kardeşlerinin meziyet ve hissiyatıyla fikren yaşamaktır. Zaten mesleğimizin esası uhuvvettir. Peder ile evlâd, şeyh ile mürid mabeynindeki vasıta değildir. Belki hakiki kardeşlik vasıtalarıdır." 


"Mesleğimiz "haliliyye" olduğu için, meşrebimiz "hillet"dir. Hillet ise, en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmert kardeş olmak iktiza eder." 


Evet, elbette, İlahî vahyin nurundan kaynaklanan, imanın çiçekleriyle bahara eren, fani olan insanın bekaya ulaştıran böyle bir dostluk dünya ve âhirette diğer dostluklarla kıyas bile kabul etmez. "O gün takva sahipleri hariç, bütün dostlar birbirine düşmandır." (43, Zuhruf:67) Zira dünya için dost olanların dostluğu dünyada kalır. Hatta bazen dünyada bile devam ettirilmez böyle dostluklar. Ama Allah için olan dostluklar hem dünyada hem de âhirette devam eder. İmanın insana bahşettiği güzelliklerden biri de; fena ile beka arasındaki köprüyü muhkemleştiren, mü’minler arasındaki hâlisane dostluktur. O mü’minler ki; yalnız Allah için sever ve yalnız Allah için buğzederler. Ve kıyamet gününde Yüce Mevla’mız, işte bu ölçülere uygun bir dostlukla dünya hayatını tanzim eden ve daha henüz dünyada iken âhiretini hazırlayan mü’minleri şöyle müjdelemektedir: "Ey kullarım! Bugün size korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz." (43, Zuhruf:68).


Bu mukaddes müjdenin hatırına değmez mi şu kısa âlemde kardeşlerimizden gelen bazı kederlere göğüs germek... Değmez mi, onlarda gördüğümüz bir yanlışı düzeltmek için zaman harcamak... Değmez mi, asli hedefe giden yolda önemsiz rekabetlerden vazgeçmek... Bin kere değer. Bediüzzaman’ı dinleyelim: "Ey kardeşlerim! Kur’ân-ı Hakîm’in hizmetindeki mesleğimiz hakikat ve uhuvvet ve uhuvvetin sırrı: Şahsiyetini kardeşler içinde fani edip, onların nefislerini kendi nefislerine tercih etmek olduğundan mabeynimizde bu nevi hubb-u cahdan gelen rekabet tesir etmemek gerektir." 


Çünkü imanın kalbe hayat vermesi gibi, İslâm kardeşliği de topluma hayat bahşetmektedir. Fena fi’l-ihvân’ı bir hayat düsturu olarak gösteren Üstad; bu düsturu canlı tutmakta, kardeşler arasındaki dayanışmanın önemini şu cümleleriyle belirtmektedir:


"Hayat vahdet ve ittihadın neticesidir. İmtizaçkârâne ittihad gittiği vakit, manevî hayatta gider. ‘Birbirinizle çekişmeyin, yoksa korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz elden gider’(8, Enfal:46) nazm-ı İlahîsinin işaret ettiği gibi, tesanüd bozulsa, cemaatin tadı kaçar. Bilirsiniz ki, üç elif ayrı ayrı yazılsa, kıymeti üçtür. Tesanüd-ü adedî ile yazılsa, yüz on bir kıymetinde olduğu gibi üç dört hâdim-i hak ayrı ayrı ve taksimü’l-a’mal olmamak cihetiyle, üç dört adam kadardır. Eğer hakiki bir uhuvvetle, birbirinin faziletleriyle iftihar edecek bir tesanüdle, birbirinin aynı olmak derecede bir tefanî sırrıyla hareket etseler, o dört adam dört yüz adam kuvvetinin kıymetindedirler." 


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst