Konuya cevap cer

Kardeşlik Zaruridir


Buna binaen İslâm düşmanları tarafından sarılmış bulunan Müslümanların tarafgirlik ve ayrılığa sebep olan menfî milliyet düşüncesinden, kâfirlere karşı fikir birliğini ve müşterek kardeşlik anlayışını ihya etmek gerekir. Bu da İslâm adıyla bir araya gelen Müslümanların arasına kâfirler tarafından sokulan dil, din, ırk, mezhep, renk ve milliyet farklılığı çeşitli oyunlarına karşı daha uyanık olmayı elzem kılar. Hâl böyle iken Bediüzzaman’ın: "Ey ehl-i iman! İhtiraslarınızdan ve husumetkârâne tarafgirliklerinizden kuvvetiniz hiçe iner ve az bir kuvvetle ezilebilirsiniz" uyarısını göz ardı etmenin ne büyük bir gaflet olduğunu söylemeye hacet yok. Hem üstelik sadece gaflet değil felâkettir de. "Şimdi, en ziyade birbirine muhtaç ve birbirinden mazlum ve birbirinden fakir ve ecnebi tahakkümü altında ezilen anasır ve kabâil-i İslâmiye içinde, fikr-i milliyetle birbirine yabanî bakmak ve birbirini düşman telakki etmek, öyle bir felakettir ki, tarif edilmez." Bu felaketten kurtulmanın tek yolu ise; medeniyetin hedefi olarak İslâm medeniyetini kabul edip, bütün Müslümanların bu hedefe doğru yek vücut halinde koşmaktır. Dinimizin va’d ettiği medeniyetin Batı medeniyetinden ne kadar uzak olduğundan haberdar olmak ve daima bu bâtıl medeniyet oyunlarına karşı uyanık bulunmaktır. Çünkü yarınlar ancak uyanık gözlerin hakkıdır. Bu fikrin ihyasına çalışan Bediüzzaman, işte bu iki medeniyetin farkını şöyle izah etmektedir:


"...Kâfirlerin medeniyeti ile mü’minlerin medeniyeti arasındaki fark: Birincisi, medeniyet libasını giymiş korkunç bir vahşettir. Zahiri parlıyor, batını da yakıyor. Dışı süs içi pis, sureti me’nus sireti ma’kus bir şeytandır. 


İkincisi, batını nur, zahiri rahmet, içi muhabbet, dışı uhuvvet, sureti muavenet, sireti şefkat, cazibedar bir melektir. 


Evet, mü’min olan kimse, iman ve tevhid iktizasıyla, kâinata bir mehd-i uhuvvet nazarıyla baktığı gibi; bütün mahlûkatı, bilhassa insanları, bilhassa İslâmları birbiriyle bağlayan ip de, ancak uhuvvettir. Çünkü iman bütün mü’minleri bir babanın cenah-ı şefkati altında yaşayan kardeşler gibi kardeşler addediyor" 


"Küfür ise, öyle bir bürudettir ki, kardeşleri bile kardeşlikten çıkarır. Ve bütün eşyada bir nevi ecnebilik tohumu ekiyor. Ve her şeyi her şeye düşman yapıyor." 


Halbuki bizim "husumete vaktimiz yoktur" , "muhabbet adavete zıttır" ve "... bizim cemaatimizin meşrebi muhabbete muhabbet ve husumete husumettir." 



Sünnîlik-Alevîlik’e Dair


İslâm âleminde özellikle Sünnîlerle Alevîler arasına sokulan tefrikanın, mezhep farklılığını körükleyerek kanlı çatışmalara kadar götüren esas düşmanın bu tefrikadan istifade ederek her iki tarafı kendisine kul etmeyi plânladığını açıklayan Bedîüzzaman, bu iki guruba seslenerek diyor ki:


"Ey ehl-i hak olan Ehl-i sünnet ve cemaat! Ve ey l-i Beytin muhabbetini meslek edinen Alevîler! Çabuk bu mânâsız ve hakikatsiz, haksız, zararlı olan nizaı aranızdan kaldırınız. Yoksa şimdiki kuvvetli bir surette hükmeyleyen zındıka cereyanı, birbirinizi diğeri aleyhinde âlet edip ezmesinde istimal edecek." 



Sonuç Olarak


Öyleyse, İslâm dairesi içinde, hangi meşrepte olursa olsun, sevgi, kardeşlik ve ittifaka sebep olacak pek çok ortaklığımız bulunduğunu düşünerek hareket etmek zorundayız. Müslümanları küfrün baskısından ancak müspet hareketin, müspet milliyetin ve ehl-i hakla ittifakla Müslümanlar arasında bir şahs-ı manevî oluşturacağını vakit geçmeden anlamalı, bunun için nefsimizi hissiyata kurban etmeyip ihlası şiar edinmeliyiz. 


Yakınlaşmayı, kardeş olmayı emreden, ayrılığı ve parçalanmayı yasaklayan dinimiz tevhid dinidir, vahdet dinidir. Ayrı ayrı parmaklar gibi durup aramızda yabancı ve tehlikeli rüzgârların esmesine izin vermemeliyiz. Aksine bugün, ‘kurşunla perçinlenen bir duvar gibi’ dostu düşmanı ayırabilecek anlayış yüceliğine ermeliyiz. Müslümanlar, ancak böylece gerek fert ve gerekse toplum olarak şefkat ile şiddeti yerli yerince ve yeterince kullanabileceklerdir. Ancak o zaman "Onlar kâfirlere karşı şiddetli, kendi aralarında ise merhametlidirler" (48, Fetih, 29) âyet-i kerimesinin, ve "Müminler, birbirini destekleyip kuvvetlendirmede bir binanın elemanları gibidir" hadis-i şerifinin gerçek anlamına nüfuz edilebilecektir. 


Kardeşlerim, gelin, çağın en ziyade kanayan şu tefrika yarasını muhabbete, uhuvvete ve ittifaka çağırarak sarmaya çalışan Bediüzzaman’ın da bu güzel, bu tatlı, bu kıymetli merhemini kabul edelim ve tıpkı onun gibi can ü gönülden diyelim ki:


"Ya Erhame’r-Râhimîn, meded! Bizi muhafaza eyle. Bizi cin ve insî şeytanların şerrinden kurtar. Kardeşlerimin kalblerini birbirine tam sadakat, muhabbet, uhuvvet ve şefkatle doldur." (Amin)


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst