İlahi irade kadim bir sıfattır
Gazâlî’nin üzerinde önemle durduğu bir diğer sıfat, İrade sıfatıdır. Bilindiği gibi hem Felâsife hem de Mu’tezile Allah’ı tenzih etme amacıyla İrade sıfa-tını inkar etmekteydiler. Gazalî ise iradesiz bir varlığın ilah olamayacağı düşün-cesinden hareketle Allah’ın ezelî iradesiyle mürîd olduğunu savunmaktaydı.
Gazâlî İlahî İrade ile ilgili analizine kâinatın sonradan yaratılmış olduğuna ve birbirine denk sonsuz sayıda mümkünlerden sadece birinin tercih edilerek yaratıldığına göre bu seçim ve tercihi yapan bir tercih edicinin olduğu, bunun da İlahî irade olduğunu söyleyerek başlar. Felâsifenin irade layını İlahi Zat’a atfetmelerine dikkat çekerek Zat’ın iki alternatiften birini seçmeye yeterli olmadığını, çünkü zatın iki zıdda nisbetinin eşit olduğunu hatırlatır. Sonsuz sayıda zıtlar arasında tercihler sözkonusu olduğuna göre iki zıttan birini tercihe götüren faktör nedir? diye sorar. Felasife’nin bunu yapanın kudret olduğunu ileri sürmesina karşılık da kudretin de iki zıdda nisbetinin eşit olduğunu söyler. Ona göre ilim de tercih edici olamaz. Bu durumda geriye sadece İlahi irade kalmaktadır.
İlahî İrade’nin kabul edilmesi durumunda çeşitli çıkmazla karşı karşıya ka-labileceğimiz iddiasını gündeme getiren Felasife ve Mu’tezile’ye karşı Gazalî muhtemel proplemleri soru şekline dönüştürerek cevaplamaya çalışır.
Gazâlî, irade yaklaşımının kabul edilmesi halinde Felâsife ve Mu’tezile’-nin, İradenin iki zıddan birini belirlemesi için yine bir belirleyici ve tercih edici başka bir iradeye ihtiyaç olacağını, onu belirlemek için de yine başka bir iradeye ihtiyaç olacağını, bunun böyle sonsuza kadar devredip gitmesi gerekeceğini, bunun da muhal olduğu ileri sürülebileceğini hatırlatır. Bu soruya ve itizara karşı Gazâlî kâinattaki iradi olayları delil göstererek cevap verir. Kâinattaki tüm sistemlerin kesin olarak ayırdedici ve tercih edici bir iradenin sonucu olduğunu, aksi durumda içinden çıkılamayacak durumlarla karşılaşılacağını, mesela güneş sisteminin, gezegenlerin ve insan vücudundaki dakik ve hesaplı yapıların ancak iradenin varlığıyla mümkün olabileceğini anlatır. Aynı şekilde son derece kıvrak bir zeka ve ince bir mantıkla itiraz edenlere “irade” kavramını semantik olarak tahlil ederek cevap verir. Gazâlî, “İrade demek iki zıddan birini tercih eden, seçen demektir” diyerek irade olgusunu tanımlar. İradenin bunu neden yaptığını soranlara ise, bu soruyla cehaletlerini ortaya koyduklarını, bu sorunun “ilmin neden bilineni bildiğini” sormak kadar abes olduğunu söyler. İlmin karakteri bilinmesi gerekli olan şeyleri bilmek olduğu gibi, İrade’nin karakterinin de iki zıddan birini tercih ve tahsis etmek olduğunu hatırlatır.
Öte yandan Gazalî âlemin yaratılması konusunda özellikle Felâsifenin ileri sürdüğü “neden o vakit” sorusunu cevaplandırır. Gazâlî, Cenab-ı Hakk’ın âlemi şu vakitte yaratacağım diye murad buyurduğu ve o vakit geldiğinde de yarattı sözkonusu ise neden bu vakitte yarattı da başka bir vakitte yaratmadı sorusunun sorulamayacağını ileri sürer. Çünkü yukarıda ifade edildiği gibi iradenin karakteri farklı alternatiflerden birini seçmektir.
Aynı şekilde âlem yaratılırken ortaya çıkan bir irade ile yaratılmış olması gerekeceği, bunun da iradeyi sonradan yaratılan bir sıfat haline getireceği itirazına karşı da İlahî İrade’nin İlahî İlim gibi kadim olduğunu, sonradan yaratılmış olmadığını ileri sürerek cevap verir.