Konuya cevap cer

İlahî kelâm kadim bir sıfattır 


            Gazâlînin önemle üzerinde durduğu bir diğer sıfat da Kelâm   sıfatıdır. Felâsife ve Mu’tezile uleması İlahi Kelâm’ın sonradan  yaratılmış  olduğunu iddia etmişler, hatta bazı Abbasi hükümdarı bu  doktrini resmi devlet  ideolojisi haline getirerek camilerin girişine  “Kur’an mahluktur” yazısını  yazmışlar ve herkesi bu düşün-ceye inanmaya  zorlamışlardı. Bu düşünceyi kabul  etmiyenleri zindanlara atmışlar veya  uzaklara sürmüşlerdi.



            Felâsife ve Mu’tezile’nin bu konudaki yaklaşımlarını şöyle   özetleyebiliriz: Okuduğumuz Kur’an harfler, kelimeler, sureler ve  seslerden  müteşekkildir. Bunların hemen hepsi sonradan yaratılmıştır.  Allah’ın zatıyla  kaim olması ve kadim olması mümkün değildir. Allah’ın  Kelâmı elimizde bulunan  Kur’an ise bu Kur’an sonradan yaratılmış, yani  mahluktur.



            Gazâlî bu yaklaşımın kabul edilir olduğunu, ancak bunu iddia   edenlerin konuyu gerçek boyutuyla bilmediğini söyler. Ona göre İlahî  Kelam başka  bir şeydir. Bu konuda da beşerî olgulardan hareket eder.  Gazalî insanın iki  şekilde konuşması olduğunu birinin ses ve  kelimelerle diğerinin ise ses ve  kelime olmadan kalpte oluşan bir  konuşma şeklinde olduğunu ifade ederek bu tür  konuşma şekline “nefis  kelamı” adını verir. Nefis kelamı sesten ve harften  oluşmayan bir kelâm  çeşididir. Bu insanın “dün gönlümden bir söz geçti” demesi  gibi bir  olgudur.



            Gazâlî “nefis kelamı”na yöneltilen itirazlara karşı, kendisinin   anlatmaya çalıştığı “kelam”ın farklı bir kelâm olduğunu söyleyerek biraz  da  anlaşılması zor bir yeni “kelam” analizine girişir. İlk olarak bir  “emir”  sığasını ele alır. Misal olarak bir kişinin hizmetçisine  yönelttiği “ayağa kalk”  şeklindeki emrini inceler. Bu lafız ilk nazarda  kişinin hizmetçinin ayağa  kalkmasını talep etmekte olduğu izlenimini  verir. Ancak gerçek böyle  olmayabilir. Hizmetçinin efendisi çok farklı  duygular içerisinde olabilir.  Mesela efendi, hizmetçisinden şikâyetçi  olabilir. Hizmetçiye söz geçiremediğini,  iş yaptıramadığını iddia  edebilir. Fakat mahkeme heyeti hizmetçinin efendisinin  iddia ettiği  gibi söz dinlemez biri gibi görünmediği, dolayısıyla kişinin   hizmetçisine haksızlık yaptığı düşüncesinde olabilir. Bu durumda kişi   hizmetçinin söz dinlemez biri olduğunu mahkeme huzurunda isbat etmek  için  hakimlerin önünde hizmetçisine “ayağa kalk” diyebilir. Efendinin  burada ağzından  çıkan lafızla, murad ettiği davranış farklıdır. Lafız  hizmetçinin ayağa  kalkmasını isterken, efendi ayağa kalkmamasını,  böylece her zaman yaptığı gibi  efendisinin emrini dinlemediğini  göstermek ister. Gazâlî’ye göre “kalk” emrinin  bünyesinde gizli olan  “kalkmama” isteği de kelamdır. Ancak onun bünyesinde  (nefsinde, özünde)  olan mana kelamdır. Yani her hangi bir lafzın özünde bir mana  vardır, o  mana ya lafızla örtüşür, ya da örtüşmeyebilir. Örtüşürse bir problem   yoktur. Örtüşmezse esas kelâm lafız değil, onun özünde gizli olan  manadır.  Herhangi bir lafız ağızdan çıktığı zaman ilk olarak konuşan  kişinin muradının  lafza yüklenen anlam olduğu sanılır. Ama bu her zaman  böyle olmayabilir. Öyle  olabilmesi için açık bir delaletin olması  gerekir. Buradan Gazâlî “kelam”ın  sadece lafız şeklinde ifade edilenler  olmadığı, aynı zamanda lafız şeklinde  söylenmeden nefiste ve kalpte  bulunanın da kelâm olabileceğini, son derece  zekice ve derin bir  analoji ile ifade eder. Böylece İlahi Kelâm Cenab-ı Hakk’ın  zatıyla  kaim İlahî kadim bir sıfattır. Elimizdeki Kur’an’ın harfleri, satır ve   sayfaları ise İlahi kelama delalet eden unsurlar olduğunu anlatır.



            Gazâlî, İlahi Kelâmın Mushaflarda yazılı, kalplerde saklı ve   dillerde okunur olduğunu ifade ettikten sonra bunların ne anlama  geldiğini  açıklar. Kağıt, mürekkep, ses ve harflerin cisim ve  cisimlerden mürekkep  varlıklar olduğunu, bu nitelikleriyle de hadis  olduklarını, fakat Allah’ın  kelamı denildiğinde bunların  kastedilmediğini ifade eder. İlahi kelâm Kur’an’da  yazılıdır demenin  kadim zatın da Kur’an’da olduğu anlamına gelmez. İlginç bir  örnek  vererek olayı aydınlatır. Mesela ateş kelimesini kağıda yazdığımız zaman   kağıdın veya “ateş” diyen kimsenin dilinin yanmaması gibi, Allah’ın  zatı ile  kaim olan İlahî Kelâm da yazılan değildir. Saygıya layık  olmaları delil  olmalarından dolayıdır. Bundan dolayı Kur’an’ın ayak  altında bulundurulması  günahtır. (Gazâlî, 1971, s. 177-8)


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst