Konuya cevap cer

Gazâlî ve âlemin kıdemi meselesi 


             Alemin kıdemi veya sonradan yaratılması meselesi Gazâlî’nin   üzerinde en fazla durduğu bir meseledir. Tehafüt’ün yaklaşık yüzde yirmi  beşini  bu konuya tahsis eder. Çünkü bu mesele İlahî sıfatlarla  yakından ilgili olduğu  gibi öldükten sonra dirilme konusuyla da  ilişkilidir. Alemin kadim olduğu kabul  edilirse Allah’ın varlığının  ispatı mümkün olmadığı gibi kıyametin kopması,  öldükten sonra  bedenlerin ruhlarla beraber yeniden diriltilmesi, bir kısım  insanların  cennete bir kısmının cehenneme gitmesi gibi dinin temel prensipleri  de  geçersiz ve anlamsız hale gelir. Böyle bir sonucu doğuracağına inandığı  için  Gazâlî âlemin sonradan yaratıldığı görüşünü tavizsiz savunur.



             Gazâlî ilk olarak âlemin kıdemi meselesinde Felâsife’nin konuyla   ilgili yaklaşımlarını inceler ve arkasından kendi görüşlerini serd  ederek  açıklamaya çalışır. Ona göre âlemin kıdemi konusunda  Felâsife’nin ortaya koyduğu  ve dayandığı delil üç tanedir. Bunlardan  birinci delil şöyle özetlenebilir:  Kâdimden hadisin çıkmasının mümkün  olmaması. Bu yaklaşım şöyle açıklanabilir:  Âlemin var olması sadece  imkan bakımından mümkündür. Şâyet yaratılmış ise bu  durumda yaratma  sebebinin yenilenmesi gerekir. Yaratma sebebi yenilenmişse bu  durumda  şu soru gündeme gelir: yaratma sebebini gündeme getirip yenileyen faktör   nedir? Yani İlahi İrade ve İlahî Kudret neden daha önce tecelli edip  yaratmadı  da şimdi yarattı? Daha önce yaratamazdı da şimdi mi  yaratabilir oldu? Aynı  şekilde yaratmak için irade gündeme geldi ise  iradenin sonradan oluşması (hâdis)  gerekmez mi? Veya önce yaratma amacı  yoktu da, sonradan mı oluştu? İlahi ilimle  bildi, İlahî İrade ile  diledi ve İlahi Kudretle yarattığı varsayılırsa bu  yaklaşım hem ilmin,  hem iradenin hem de kudretin değişikliğe uğraması, hem de  onların tabi  olduğu zatın değişikliğe uğramasını gerektirmez mi? Böyle bir  değişme  ise Allah hakkında düşünülebilir mi? O zaman geriye tek bir alternatif   kalıyor, o da âlemin kıdemi, yani sonradan yaratılmış olmamasıdır.  Felâsifeye  göre âlem ışığın güneşten çıktığı gibi çıkmıştır. Allah’la  alem arasında zaman  bakımından değil, sadece zat bakımından  öncelik-sonralık vardır. Dolayısıyla  alem Allah’la beraber kadimdir.



             Felâsife’nin âlemin kıdemini savunarak Allah’ın tek ve   değişmezliğine makul bir anlatım ve yorum bulmak istedikleri  anlaşılmaktadır.  Allah’ın cüzileri bilmediği konusundaki yaklaşımları  da aynı amaca yönelikti.  Onlara göre ancak âlemin kıdemine inanırsak  Allah’ın zatının da yaratılanlar  gibi değişikliğe uğramadığı  düşüncesini ispat etmiş olabiliriz. Aksi durumda  Allah’ın da değişmesi  gerektiğini kabul etmek durumunda kalabiliriz ki bu Allah  hakkında  düşünülemez.



             Gazâlî Felâsife’nin bu konudaki yaklaşımlarını ilave sorular   üreterek iyice anlaşılır hale dönüştürmeye çalışır: Şâyet âlemin belli  bir  zamanda İlahî İradenin tecellisiyle yaratıldığı kabul edilirse şu  sorular  gündeme gelebilir: İradenin tecelli ve taalluku açısından  zamanlar eşittir.  Neden belli bir zaman seçilmiştir de başka bir zaman  seçilmemiştir? Yaratmada  öne veya sonraya alma Allah için muhal  değildir, Allah için muhal olan iki eşit  olgudan birini seçmesidir.  Mesela beyazlık ve siyahlık eşit düzeyde olgular ise  ve bunlardan  beyazlık yaratılmış, buna karşılık siyahlık yaratılmamış ise  beyazlık  yaratılıyor da siyahlık neden yaratılmıyor? Oysa iki şey arasında   tercih yapmak belli bir özellikten dolayı olabilir. Bunlarda böyle bir  özellik  ise sözkonusu değildir. Bunu “zaman” olgusuna uygularsak A  zamanı ile B zamanı  arasında fark yoktur. O zaman, zamanlar arasında  böyle bir tercih ettirici  özellik olmadığına göre neden âlem bu zamanda  yaratılmış da diğer zamanda  yaratılmamış?



             Gazâlî’ye göre bu tip sorular, içinde mantıksızlığı barındırdığı   için sorulmaması gereken sorulardır. Bir kere âlem, İlahî İrade’yle   yaratılmıştır. İrade ise bir şeyi benzerinden ayırt etme hassasıdır.  Şâyet böyle  tanımlamazsak yaratma olayında iradeye ihtiyaç kalmadan  sadece kudretle  yetinmemiz gerekir. Ancak kudretin iki zıdda nispeti  eşittir.



             Öte yandan Gazâlî âlemin kadim olması kabul edilirse yıldızların   deveranı olayını nasıl izah edebileceğimizi sorar. Âlemdeki yıldızlar  farklı  yörüngelerde deveran ederler. Her yıldızın kendi etrafında  dönmesi de farklı  zamanlarda olur. Mesela güneş kendi çevresini bir  yılda devrederken müşteri  yıldızı on iki yılda, zuhal yıldızı otuz  yılda tamamlar. Bazı yıldızlar ise bu  deveranı tam otuz altı bin yılda  tamamlar. Şâyet âlem kadim ve ezelî olması  kabul edilirse, güneş,  müşteri ve zuhal yıldızlarının çevrelerinde dönmeleri  farklı zamanlarda  olsa da sonsuz sayıda olması gerekir. Çünkü başlangıç  zamanları  yoktur. Bu durumda kimi yıldızların bazılarının otuz altı bin yıl daha   fazla devir zamanı olmasına rağmen o yıldız da sonsuz zamandan beri  dönmesi  gerekecektir. Burada birisi kalksa ve şu soruyu sorsa:  “Yıldızların kendi  etrafında dönme sayısı tek midir çift midir?” Şâyet  “çifttir” derseniz buna bir  sayı ilavesiyle bu sayı tek olur. “Tektir”  derseniz yine bir sayı ilavesiyle  çift olur. Buna göre sonsuz olan bir  şey neden bir ilaveyle çift, veya tek  olabiliyor? O zaman siz ne çift  ne de tektir demek zorunda kalacaksiniz. Bu ise  anlamsızdır.



             Gazalî Felâsife’nin âlemin kıdemi meselesindeki argümanlarını  daha  da netleştirir: “bir şeyi mislinden ayırt etmek mümkün değildir. Çünkü   “misli olmak demek ayırt edilemez demektir, ayırt edilebilir demek  misli  değildir demek”tir. Yani eşit düzeyde olan iki şeyden birinin  tercih  edilebilmesi için mutlaka ayırt edici bir farklılığın olması  gerekir. Âlemin  varlığı ile yokluğu birbirine eşit şeylerdir. Varlığını  tercih ettiren neden  veya özellik ne olabilir? Mesela beşer iradesi de  ancak eşit şeyler arasında  farklılık arz eden bir özelliği dikkate  alarak tercih yapar. Aksine irademizle  bir şeyi mislinden ayırt etmemiz  mümkün olmaz. Susamış bir adamın önünde onun  istediği şekilde her  yönden eşit olan iki bardak su bulunsa ve adam iki  bardaktan birini  seçmek zorunda olsa o bardaklardan birini(mesela sağdakini) ya  sağ  eline daha yakın olduğu veya daha hafif olduğu ya da kendisine göre daha   güzel olduğu için seçecektir. Nedensiz birini seçmesi mümkün değildir,   dolayısıyla âlemin sonradan yaratılması söz konusu olamaz.



             Bu yaklaşıma karşı Gazâlî, Allah’ın iradesi ve ilminin bizim  irade  ve ilmimizden farklı olduğunu, “irade” kelimesinin belki İlahî  gerçekliği  ifade edemiyebileceğini, çünkü iradenin belli bir gayeyi  tayin ve tespit  anlamına geldiğini, bunun ise Allah hakkında söz konusu  olamayacağını, ancak  esas olanın lafızların değil manaların olduğunu  ifade ederek cevap verir.



             Felasifenin “susamış adam” misaline karşılık Gazâlî, “hurma  yiyen  adam” örneğini verir. “Canı hurma yemek isteyen bir adamı düşünelim”  der.  Önünde her bakımdan eşit iki hurma bulunsa, o mutlaka bunlardan  birini  alacaktır. İkisini birlikte alamayacağına göre birini alacaktır.  Güzellik,  yakınlık ve sağ el gibi nedenlerin olmadığını varsaysak da  yine de birini  alacaktır. Bu adam ya farklı bir saik bulmadığı için  hurmanın ikisinden birini  seçme yapamayacak ve ikisini de  alamayacaktır, ya da her hangi bir farklılığı  dikkate almadan birini  alacaktır. İkinci durum her kesin kabul edeceği bir  durumdur. (Gazâlî,  1981, s. 96 vd)



             O’na göre Allah da herhangi bir neden olmadan İradesiyle âlemi   belli bir zamanda yaratmıştır. Bunda bir tutarsız-lık ve mantıksızlık  yoktur.


Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Üst